Başkaları adına utanmanın da bir sınırı olmalı sanki.

Sizin devreler fena ısınmış.kendinize telkin vermenizi tavsiye ederim.kişiler takıntı olmuş. Zor değişirler.o yüzden siz kendinize yoğunlaşmaya bakın.

Kendimle derdim hiç bitmiyor zaten. Sanmayın ki insanlara takıp kendimi mükemmel görüyorum. Asıl derdim kendimle. Ben de biliyorum bu insanların asla değişmeyeceğini. Ki değişmek zorunda da değiller zaten. Benim kendimi değiştirmem gerek.
 
Gereksiz ve abartıyorsunuz durumları. Akışına bırakın yahu. Yazık canınıza. Eşimde böyle ne yazik ki,ve bu durumdan rahatsızım,eşim televizyondaki insanlar adına bile utanir. Gereksiz.

Ben de utanıyorum tvdeki insanlar adına :) bu yüzden gündüz kuşağına tahammül edemiyorum özellikle. TV açılmıyor evde zaten. Ancak eşim maç izlerse açılıyor.
 

Eşim de öyle. Eylemleri kötü niyetle gerçekleşmiyor ama fazlaca doğal. Mesela annemler otururken "kalacak mısınız anne" "diye sorar. Sorma amacında bir kötülük ya da misafir sevmeme durumu yok. Ancak bana göre misafire kalıp kalmayacağı sorulmaz. Ya da ne zaman gideceği. Örneğin hava çok yağmurlu ise ve trafik varsa eşim yolda sıkıntı yaşamamaları için ne zaman yola çıkmayı düşündüklerini sorar. Ben yerin dibine girerim o anda. Mutfağa çekip "sen ev sahibisin ve böyle sorular sormamalısın. Niyetin ne olursa olsun" derim. Ama değişmez durum. Düşünmeden konuşmaya devam.
 
Tam da sizin mesajınızda yazdığınız gibi ;
“ Herkesin hayatına kimse karışamaz, o şu şekil konuşur “ cidden böyle ama yapacak birşey yok. Yaş ilerledikçe ben de bahsettiğiniz gibi oldum , nasıl yani kendisinden meydana geldiğim anamdan , 23 senedir bir arada yaşadığım kardeşimden bu kadar farklı olabilirim ? Hatta ve hatta kendi yetiştirdiğim çocuk nasıl böyle bambaşka huylar edinebilir ?
Herkesi kendi haline bırakıp arada kendimizi onlara benzetmeden yaşayabilme temennisi ile :)
 

Ben burçlardan anlamam pek de inanmam. Arkadaş yay gamsız deyince benim de eşim gamsız burçtan mı dedim :)

Ben zaten kendime de yapıyorum bu kötülüğü. Konuşmadan önce kırk kere düşünüp tarttığım halde bazen ben de kırıcı oluyorum, yersiz konuşuyorum. Ama sonrasında bir şekilde telafi ediyorum hatamı. En azından farkında oluyorum. İnsanların çoğu öyle değil. Telafi etmek beri kalsın, hata olarak bile görmüyorlar. Herkes mükemmel, kusursuz...

Çok şey istemiyorum aslında. Yapmadıkları şeyler için hesap sormuyorum. Yaptıkları için biraz olsun empati kurup, karşısındaki insanı düşünsünler istiyorum. Yoksa kimsenin boğazına sarıldığım yok "neden böyle değilsin" diye. Aksine beklentilerim minimum düzeyde. En azından kendi adıma.
 

Eşim çoğunlukla "Ohooo buna mı takıldın" diye tepki veriyor zaten. Oğluma karşı daha dikkatli olmaya çalışıyorum ama geçenlerde "kıyafetim tertemiz olsun" dedi. Lan dedim ben ne aşılamışım bu çocuğa da bu yaşta tertemiz olsun diyor. Zannediyorum o da küçük idrak olma yolunda ilerliyor.
 

Ahshjs çok güldüm ailemi tanımlama şekline. Eşimin tanımıdır bu. Yüksek coşku. Tam olarak öyledir ailem. Bana bile fazla geliyor coşkuları. Ben zaten ailemin coşkusuna eşlik etsin demiyorum. Eşimle ilgili durumlar beni de rahatsız ediyor. Her daim bunalımlı, ölüm var ölüm diye gezinen bir tip. Ancak sadece kendi istemediği şeyler için geçerli bu bakış açısı. Sevdiği ve zevk aldığı "çok çok az" olan diğer durumlarda gayet seviyor hayatı. Ruh emici gibidir eşim. Var olan enerjiyi de sömürür hayattan bezmiş halleriyle.
 

Başkalarının mutlu olmasını neden bu kadar önemsiyorsunuz? Onlar sizin mutlu olmanızı önemsiyor mu? Onlar mı çok değerli? Sizin mi değeriniz yok?

Siz başkalarını hiç ama hiç düşünmeden, onlardan bağımsız olarak kendi mutluluğunuza, keyfinize odaklansanıza. Oğlunuzun kuzenine koala gibi yapışması gibi, bence siz de bilişsel olarak herkese koala gibi sarılmışsınız. Annenize, oğlunuzun kuzenine, annenizin çevresindekilere, garsona, ona, buna, herkese. Hepsini serbest bırakın, kendi mutluluğunuz ve keyfinize odaklanın.
 

Siz ne yapardınız demişsiniz. Cevap vereyim. Öncelikle yapılan şeyin iyi niyetle yapılıp yapılmadığını düşünür ve iyi niyet sezer isem sesimi çıkarmam. Tepki vermem. Sırf ben haz etmiyorum diye insanların incelik göstermesi karşısında kabalık sergilemem. Çünkü dünyanın sonu değil, gelip geçecek bir zaman dilimi diye düşünürüm. Çokça da karşılaştım bu durumlarla. Alttan aldım bir şey de kaybetmedim.

Ben mutfağa girmeyi, hamur işi vs uğraşmayı hiç sevmiyorum. Hani zerre kadar sevmiyorum. Ancak dün eşim için, onun sevdiği gıdaları yaptım. Çünkü evlilik bazen sevmediğin ya da tahammül etmekte zorlandığım eylemlere, karşındakini mesut etme karşılığında katlanmaya mecbur bırakıyor. Elbette bir zorunluluğum yoktu. Tıpkı eşimin inanılmaz sıkıcı olan işyeri muhabbetlerini dinleme ve yorum yapma zorunluluğum olmadığı gibi. Lakin bunları yapıyorum. Kırmamak, hevesini kursağında bırakmamak adına. Haliyle istiyorum ki zaten kırk yılda bir mecbur kaldığı durumlarda en azından benim için nezaket gösterebilsin. İnanın bunu yapmak zor değil. Ben yapıyorum.
 

Mevzu sadece doğum günü değil. Eşim avmde gezmeyi saçma bulur. Tiyatroyu saçma bulur. Tatile gitmeyi saçma bulur. Çoğunluğun keyif aldığı birçok aktiviteyi saçma bulur. Kendi adıma onu olduğu gibi kabul ettim ve beklentimi bitirdim. Ancak benim ona sağladığım bu rahatlığı, bir zahmet kırk yılda bir gerçekleşen durumlar için bozmalı diyorum. Çünkü en nihayetinde mevzu "madem bu denli içe dönük yaşamayı seviyordun neden evlilik gibi hayatını baştan aşağı değiştirecek bir seçim yaptın" sorusuna geliyor.
 
Gel alnından öpeyim :) benim de isteğim by kadarcık bir çaba aslında. Ama olmayınca olmuyor işte.
Geçenlerde kardeşimle eşi bizdeydi yemek yedik oturduk saat 11 “sizi ben mi bırakayım kendiniz mi gidecekseniz” diye soruyo yani hava soğuk bu insanların 2 yaşında çocuğu var bunu düşünemiycek kadar beynin yok mu diyesim geldi
 

Dört yıllık evliyim maalesef alışamadılar. İmkan versem yerin dibine sokacak birikime sahipler eşimle ilgili :)
 

Ahshsh o insanları olması gerektiği gibi konuşturma durumu bende de var. Sonra delirme idrak deyip susturuyorum beynimi. Sürekli bir diyalog halindeyim kendi içimde. Zihinlerden ırak.

Herkesin bu kadar beni düşünmediğini hatta azıcık bile düşünmediğini biliyorum ama engel olamıyorum kendime yine de.
 

Yorumlarınızı çok beğeniyorum. Onu belirteyim önce. Naif, insanı rahatlatan bir üslubunuz var. Tekrar tekrar okudum bu yüzden yazdıklarınızı.

Çocukluğuma hiç inmek istemem travmalar ile dolu o dönem. Aştığımı sansam da bir şekilde karşıma çıkıyor işte. Benim en büyük korkum, şayet bu yaşadığım durum mükemmeliyetçi olmaksa oğlumun hayatını mahvetme ihtimalim. Her ne kadar çocukların eğitimi konusunda rahat düşünen, asla başarılı olma takıntısı olmayan bir zat olsam da buna engel olabileceğimi pek sanmıyorum. Zira yaramaz ve şımarık çocuk yerine anlamayan, mantığa sığmayan hareketler sergileyen çocuk daha çok geriyor beni.

Dün annem doğum gününde "idrak, biz izin versek ve engel olmasak çok farklı yerlerde olabilirdi. Ama kader işte" deyince buz kestim bir anda. 31 yaşındayım ve bu özleştiri için çok geç kaldı. Hayatımı mahvettikten sonra bunları söylemesi beni daha çok sinirlendiriyor. Hala kendini haklı görse inanın daha az üzüleceğim belki de.

Farkındalık kısmı tamam ama kabullenme kısmında ciddi sıkıntılar var bende. Önerinizi dikkate alacağım, kitabı temin edeceğim. Her ne kadar eski kitap kurdu hallerimden eser kalmamış olsa bile, kendime yaptığım en büyük kötülük okumayı bırakmak olsa bile belki bu konuda atacağım adım bile beni iyileştirebilir.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…