bunları ben de sıklıkla yaşıyorum. düşünüp düşünüp boğulup sonra yeniden doğuyorum sanki. bi dizi vardi forever diye onun gibiyim
neyse konuyu dagitmayayim. herkesin olduğu gibi iyi kötü inişli çıkışlı bolluk ya da yokluk içinde birbirini takip eden sarmalda bi hayatim var. ama ben bu duygulara en çok evlendikten sonra düştüm. hele sehir değiştirdim daha beter oldum.
sonra farkettim ki ben bahcesi olan bi evde büyüdüm. canim sıkılınca balkona cikar oraya uzanan asma yapraklarıni severdim. söğüt dallarini oksar agaclarla bahceyle konusurdum. dert anlatmak degil ne kadar guzelsin yaprakların ne kadar güzel iyi ki varsi gibi seyler. daha da canım sıkkınsa iner bi bahceyi turlardim. tek tek agaclara dokunurdum. eve gelince sıkıntı bahcede kalmış olurdu. uyur uyanır herşeyi atlatmis olurdum.
evlenince apartmanda oturdum. atandim istanbula geldim. agac bulup sevmek bile zor burda. ve içimde zaptedemedigim bı üretme biseye yarama emek verme arzusu var. cicek aldim nane aldim cillenmis patatesimi diktim. oglumla torfu gazeteye döküp oynadik....
hayallerim var benim de sizinki gibi, listelerim var. ama bu dönemde insanin bence en büyük eksiği toprak ağaç hayvan kısacası doğa. sadece stres yükleniyoruz. stres atacagimiz seyler genelde paralı. ben bunu anlatıyorum ama belki su an sizin saksi toprak alacak kadar bile butceniz yoktur. ama biraz da anlattığım açıdan düşünün.
günlüğü 30 lira kampinglerde hedefim icinde cruz gemilerde uzun bi tatile cikmak da... ben en çok hayal kurmayi seviyorum sanırım
fakirim ama umudum çok
ne demis Nezihe Meriç "umut fakirin ekmeği"
ben ne demisim
bu kapitalizmin en büyük oyunu üretmenin mutlulugunu elimizden alması.