- 2 Kasım 2013
- 7.797
- 37.031
-
- Konu Sahibi Idrakyollariiltihabi
- #61
Sizin konularinizi uye olmadan once de takip ediyordum. Sadece tek anlamadigim bir nokta var, ozellikle travmatik bir cocuklugunuz var ve su an bu noktadaysaniz neden terapiye bu kadar karsisiniz? Cok acik yardim cigliklariniz var, cevrenizin bu durumu fark etmeyip sizi yonlendirmemesi de beni sasirtiyor. Ki ogretmensiniz, egitimli bir insan olarak psikolojik yardima onyargilariniz yoktur diye dusunuyorum :)
Bu yazdiklarimi gercekten sizi anladigim icin yaziyorum. Alikoyulma, taciz, tecavuz girisimi yasayan; oyle ki bulundugunda bir sure yogun bakimda kalmak zorunda kalmis, bunlari kaldiramayip intihar girisiminde bulunan ve sonrasinda cok yogun bir terapi sureci gorup (2 sene) hayatina devam etmeyi secen bir insan olarak yaziyorum bunlari.
Nefes aldiginiz surece kendinizden umudunuz var demektir. Bu yukleri tek basiniza tasimak zorunda degilsiniz.
Bence cok tatlisinizbazen insanlar sikilir cokk sikilir darlanir cokk darlanir. Hersey herkes ustune gelir hersey sorun haline gelir ama aslinda hersey yolundadir. Kisa surede gecer insallah ic sikintiniz. Ha bide bende gicik oluyorum zaten beni biliyosunuz diye baslayanlara
Bu aslında bildiğin buz gibi depresyon sadece beynin kişiliğin ve farkındalığın güçlü olduğu için yere patlamıyorsun gidip uzun uzun kimseye birsey anlatmak zorunda değilsin bence psikiyatristten antidepresan desteği alsan yeter.Merhaba hatunlar.
Epey direndim konu açmamak için ama en nihayetinde parmaklarıma mani olamadım. Ne zaman konu açsam yazılan birçok yorumla yaşam enerjimi kısa vadede de olsa geri kazandım. Şu anda da buna çok ihtiyacım var.
Esasında bence normalim şu anda. En azından sorun çıkarmıyorum. Lakin eşimin son bir haftadır "iyi görünmüyorsun ne derdin var" baskısından ötürü yeterince normal değil miyim acaba diye düşünmeye başladım. Bu düşüncenin açığa çıkmasına, bir çocuk kitabı okurken ağlamam da etki etmiş olabilir tabi. Bilemiyorum kafam çok karışık zaten.
Konu içeriğini yazarken "zaten biliyorsunuz" diyerek tüm kk ahalisinin onu yakından takip ettiğini sananlara gıcık olmamdan mütevellit kısaca özet geçeyim. Kanser belası sebebiyle üst üste sevdiğim insanları kaybettim. Bir yıl içinde. Hiperaktivite şüphesi olan, genel anlamda dürtü kontrolünde zorluk yaşayan bir oğlum var. Maddi anlamda inanılmaz zor günler geçiriyorum. Oğlumun gelişimi için çalışamıyorum. En azından bu yıl. Özeti bu. Onca acıyı, sıkıntıyı bir paragrafa sığdırmak bir garip oldu ama uzatmak istemiyorum.
Esasında asıl problem, aidiyet güçlüğü yaşamam. Çocukluk ve ergenlikte hayal dünyamın genişliği bu sıkıntıyı görmezden gelmeme yardımcı oluyordu. Ancak evlilik ve annelik sorumluluğu maalesef hayal dünyasını da bertaraf etti. Daimi bir mutsuzluk ve tatminsizlik hissine eyvallah. Onu kabullendim, sıkıntı yok. Ancak kaçıp gitme arzusu gün geçtikçe çoğalıyor. Bekarken, evlenip kendime ait bir yaşamım olduğunda bu hissin biteceğini sanıyordum. Bitmediği gibi, daha da arttı. 32 yaşında bir kadının kıyamete benzer bir felaketin ardından oğluyla bir başka ülkeye yahut evrene gitmeyi hayal etmesi, buna inanmak istemesi... Katılıyorum, kafa falan hep yanmış. Zannediyorum çaresizlikten kaynaklanan ütopik arzuların açığa çıkması bu yaşadığım. Ölüm var bir de. Bazen, mutlak sonun bir an önce gerçekleşmesi için heyecanlanırken buluyorum kendimi. Heyecan evet. Bezginlik ve tükenmişlik hissi ile kursaydım bu düşü, bir nebze ikna olabilirdim normalliğine. Sonra titreyip kendime geliyorum "anasın sen ana" diyerek. Ardından bir dua patlatıyorum "oğlum kendini kurtarana kadar yaşayayım da, sonra yürüyeyim beyaz ışığa doğru lütfen".
Bir ara verip "bir dert göremedim ben boş boş edebiyat parçalıyorsun" diyecek ablaya bir selam çakmak istiyorum bu noktada. Naber kız? İyisin iyi.
Gerçekten kafam çok karışık. Yazmak istediklerimi toparlamaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Başımın sol tarafı uyuşuyor yine. Ne zaman darlansam bu fiziksel reaksiyon oluyor. Toparlamaya çalışayım. Inanılmaz yorgun ve mutsuz hissediyorum uzunca zamandır. Öfkeli ya da tahammülsüz değil. Eşim bu hafta sonu bi yere gidelim kötü görünüyorsun dedi. Olur dedim. Lakin bir istek yok içimde. Depresif de değilim. Ev temizliği, çocuk bakımı ve dahi tüm sorumluklarımı eksiksiz biçimde yerine getiriyorum. Adeta bir robot gibi üşenmeden, üzerinde düşünmeden yapıyorum. Ancak kaçıp gitme isteği var ya, o terk etmiyor zihnimi. Ne birinin eşi, ne evladı, ne komşusu, ne de kardeşiyim sanki. Koltuğun hangi duvara yaslandığının bir önemi yok. Minimal yaşam arzusu yahut eşyaya değer vermiyor olmaktan değil. Bana ait değilmiş gibi. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum, emaneten duruyorum sanki bu evde. Ev benim değil, eşya benim değil. Ve hatta bu hayat da benim değil. Evliliğimle bir ilgisi yok bunun. Annem sıklıkla söylerdi bunu bana. "emaneten duruyorsun sanki, bu ev senin evin az sahiplen."
Ben bu histen nefret ediyorum. Bu lanet his yüzünden evliliğim de insan ilişkilerim de berbat durumda. Görünen büyük bir sıkıntı olmasa da, ben hep emanet duruyorum herkesin hayatında. Bir tek annelik konusunda bu hissi yaşamıyorum ki bunun olmaması için öylesine büyük bir çaba sarf ediyorum ki, ütopik hayallerimde varlığı daim olan tek kişi oğlum. Mekanlar ve kişiler değişse de onun varlığı değişmiyor.
Her gece uyumadan önce aynı iç sıkıntısı hasıl oluyor. Yine sabah olacak. Yine aynı kısır döngü ve tatminsizlik. Önceki gün bir yıl önce kaybettiğim dostumla yaşadığım bir diyalog geldi aklıma. Öyle bir üzüntü hissettim ki, tüm vücudum sızladı sanki. "ben ölmek istemiyorum idrak" bu cümle defalarca yankılandı zihnimde. Yaşadığım şey özlemdi, acıydı belki biraz da vicdan azabıydı. Lakin gerçekti. Çok değil yarım saat sonra tamamen yabancılaştım o hislere. Gerçekliğini ve samimiyetimi sorgular oldum ki yalnızdım. Kimseye bir şey ispat etme derdim yoktu. Önceleri somut olan durumlara karşı aidiyet sorunu yaşarken, artık hislerimi de sorgular hale geldim.
Çok uzattım evet. Muhtemelen de asıl derdimi anlatamadım yine. Belki önceki konularda olduğu gibi bana rağmen beni anlayanlar olur da kendime getirirler beni. Lütfen eleştirmeden, höykürmeden önce kafamın gerçekten çok karışık olduğunu bilin. Elimden geldiğince açık anlatmaya çalıştım. Son dört gündür beslenme ihtiyacı bile hissetmiyorum. Bayılmamak için birkaç parça gıda tüketip ayakta kalıyorum. Öyle işte. Cevap yazan parmaklarınıza sağlık şimdiden.
fikret zikret ve şükret ...iblisin sana sağdan yaklaşmasına fırsat verme
Bunun benzerini ben de yapıyorum. Bir gün kızımla başka bir evrende gözlerimizi açsak oraya uyum sağlamak için yaşayacağımız maceralar ev kurma hayata adapte olma hayalleri. Dizi izler veya kitap okur gibi uyumadan önce düşüncelerim. Bazen çizgiroman yapsam bu hayallerden diyorum. Belki siz de hikaye olarak yazsanız, yazım diliniz de güzel ve akıcı, güzel birşeyler çıkar ortaya.32 yaşında bir kadının kıyamete benzer bir felaketin ardından oğluyla bir başka ülkeye yahut evrene gitmeyi hayal etmesi, buna inanmak istemesi...
Özellikle şu kısmı alıntılamak istedim. Zira bu istek kaçıp gitme isteğinden daha sık yakışıyor yakama.
Esasında ruh halim çok çabuk değişiyor. Yani en diptekyen bir anda en tepeye çıkabiliyorum. Ufacık bir şey buna sebep olabiliyor. Diğer hususlarda da haklısın. Evet maddi durum düzelse, çalışmaya başlasam ve hatta her şey mükemmel olsa da bu beynimdeki kurtçuk rahat durmayacak. Neden bu ülkede kapana kısıldım, neden görülebilecek onca yer varken sadece buradayım diyebilirim ki şimdi de diyorum onu.
Her şeye sahip olmuş ve artık isteyebilecek hiçbir şey bulamayan tatminsiz züppelere benziyor ruhum. Aramızdaki fark benim pek bir şeye sahip olmamış olmam :)
Kitap okumayı azaltmaktan ziyade bıraktım ben uzunca süredir. Sonra bir de bunu kafaya taktım. Ben olmaktan vazgeçtim diye. Ben artık mutlu olmak istiyorum ya. Bunun için beyin nakli falan mümkünse yaptırabilirim sıkıntı yok. Mutlu, huzurlu olmak istiyorum.
İblis her yerde yahu. Bence iblis yerini insanlara bıraktı. Köşeden izliyor sadece.
Bunun benzerini ben de yapıyorum. Bir gün kızımla başka bir evrende gözlerimizi açsak oraya uyum sağlamak için yaşayacağımız maceralar ev kurma hayata adapte olma hayalleri. Dizi izler veya kitap okur gibi uyumadan önce düşüncelerim. Bazen çizgiroman yapsam bu hayallerden diyorum. Belki siz de hikaye olarak yazsanız, yazım diliniz de güzel ve akıcı, güzel birşeyler çıkar ortaya.
yazıp yazıp sildiğim çok şey vardı ilk mesajımda şımarık zuppe gibi görünüyor diye :)
ama ne yapayım? ne ile beslendiğini bilmediğim bu tatminsizlik hissi var oralarda. bilsem yemini suyunu keseceğim :)
beyin naklini bilmem ama başarabilirsen odak noktalarını değiştirmeyi dene. dünyayı keşfetmekle değil de, kendine vakit ayırarak şehirde merak ettiğin yerlere git bakalım belki iyi gelir. mekik dokumak üzere sıkıştığın mekanlarda hep aynı. değişiklik iyi gelebilir
keşke daha dahiyane şeyler söyleyebilsem :)
İçimdekileri nasıl cümlelere dökebilirim derken yazdıklarınızı okudum.
Hiç bir yere , hiç kimseye, hiç bir zamana aidiyet hissedememek ağırlığı.
Büyük fırtınaları bir bedene sığdırmak zorluğu.
Sizin gibi kayıplar yaşamadığım ve sorumluluğunu alabileceğim bir çocuğum olmadığı halde böyle hissediyorum.
Evet yalnızsınız. Ama bu duyguları yaşayan tek kişi değilsiniz .
Size destek verebilmek isterdim, bu daha çok bir iç döküş oldu, affedin lütfen..
Okudugunuz kitap adem gunesin kitabiysa bu etkiyi yaratiyor.bende bir sure kendime gelemedim.okumayi biraktim cunku daha kotu yapiyor bence insani..
Merhaba sıkıntınızın ileriki boyutuna tıp dilinde depersanalizasyon bozukluğu (kişiliksizlesme) deniyor. Sizin su an yaşadığınız travmatik kökenli olabilir, yas süreci depresyonu olabilir . Ya da yas sürecinden önce var ise uzun süreli major depresyon tanısı alabilirsiniz. Bunları neden söylüyorum? Yaşanılan her olayın tek tek üzerinde durulması gerekiyor hanfendi. Kesin bir tanı kesin bir tedavi şekli değil amaç, sizin bu duygularınızı neden böyle hissediyor oluşunuz. Ne ara be sıklıklarla geliyor. Kendinizi boyle hissetmediğiniz anlarınız oldu mu ? Ya da en berbat durumda iken yaptığınız ve size iyi gelen şey oldu mu ? Bilişsel terapiyi araştırın. Kendiniz anlamaya çalışın ilk. Eger cesaret ederseniz lütfen bir psikoloğa gidin derim. Diliniz cok akıcı ve cümleleri kurma biçiminiz bir yazarın eserlerine verdiği uyum kadar mükemmel. Bu konuda rahatlıyorsanız kendi iç dünyanızı anlatan yazılar yazın. Virgina Woolf un yazılarına benzettim sizin yazınızı okurken.
Şahsi görüşümdür.
Sağol ya çok yardımcı oldun ahsjsjs. Neyse ben gibi sıkılmış ruhların olduğunu bilmek de güzel. Araf insanları olarak kıyamette buluşuruz bence. Ayrı muamele görmeyi çok isterim, azap konusunda değil tabi :)))
ahahahaha ne yapayım?
taytı giy gırgırla,
çık arkadaşınla kahve iç,
çocuğu kayınvalideye bırak,
çocuğun göz seviyesine in ve öyle konuş, sarıl,
bir de kınadığını yaşamadan ölmezsin olmazsa olmazlarımız.
onlardan birini seçip yazıyoruz işte böyle.
kendi ruhumun dingin halini hiç görmediğim için, öyle olan birini gördüğümde rol yaptığını falan düşünüyorum :))
yani onun da bedenine sığmaması, amacını aşan istekleri falan olmalı. o da izlediği bir filmden sonra çantasını alıp gitme istegi ile savasmalı.
sorun yaşadığımız sehir şeklinde de olabilir.
neyse, olaylar olaylar
Evlilik, aile, maddi sorunlar vs değil çıkış noktası. Senin karakterin, ruhunun taşıdığı enerji böyle. Nerden biliyorsun dersen, ben de sen gibiyim. Hayal dünyam hala geniştir. Mesela az önce michaek jackson ile ilgili bir habere denk geldim. Hemen hayalimde onun ölmediğini falan ortaya çıkarmışım, sonra çok iyi iki dost olmuşuz gibi uçuk kaçık bir hayal kurdum. Sonra keşke ölmeseydi ya diye üzüldüm üstüne. Halbuki adam yaşarken hiç dinlemezdim ben onu. Yani bunun gibi bir çok şey. Birgn dünyayı kurtarırım, yarım saat sonra iskoçya dağlarında yeşiller içinde, tek başıma klübemde kahvemi yudumlarım ve huzuru yaşarım.
Sen yine eve ait değilmiş gibi hissediyorsun. Bana kalsa, fırsatım olsa önce ülkeyi terkederim, birkaç yer gezerim yetmez bana, dünyayı terkederim, başlarım tüm evreni gezmeye. Öyle 1-2 gezegen kesmez. Sorarsan, gezmeyi sevdiğimden değil, huzursuzluk ve bulunduğum yere ait olmama hissi nedeni.
Bir de yetmeme sorunu var bende. Uzaylıları araştırırım, dinleri araştırırım, dünyadaki sırlı mekanlar, hayaletler, inler, cinler, mağaralar, tarih, mısırlılar, ilk uzaylılarla temas, meditasyon, tapınak yazıtları aklına ne gelirse her şeyi araştırırım. Sadece bunları okurken mutlu olduğumu hissediyorum. Bilmek, olasılıkların çoğunluğu rahatlatıyor. Belki birgün bir uzaylının beni kaçırma ihtimali mutlu ediyordur beni, bilemedim şuan :)) Benim gibi yapsana, bizim gibi insanlara iyi geliyor bilgi. Şimdi Serpo projesine merak saldım. Onu araştırıyorum.