- 2 Kasım 2013
- 7.797
- 37.031
-
- Konu Sahibi Idrakyollariiltihabi
- #41
Az önce geçmişte ki konularınıza bir göz gezdirdim.
Siz ne güzel yaziyorsunuz öyle ya..Öğretmensiniz bransinizi merak ettim:)
Gerçekten çok akıcı ve okuyanı sarıp sarmalayan bir duygu aktarmanız var bayıldım.
Keşke yazsanız. .Gayet ciddiyim kitap yazın biz okuyalım.Kitap olmasa da wattpat 'a yazın:)
Branştaş sayılırız :)Güzel tesadüf. .Umarım mesleğinize de kısa sürede dönersiniz. Çocuktan dolayı ara vermiştinız galiba..Teşekkür ederim. Branşım okul öncesi. Yazmayı, daha doğrusu kendimi yazarak ifade etmeyi çok seviyorum ama bu zorunluluk haline dönüşünce ya da belli bir düzen içinde olunca sıkılıyorum. Belki biraz daha yaşlanıp kendimi yeterli görürsem yazabilirim :) i
Branştaş sayılırız :)Güzel tesadüf. .Umarım mesleğinize de kısa sürede dönersiniz. Çocuktan dolayı ara vermiştinız galiba..
Aynen biliyorum o yorgunluğu. .Çocuklar şimdi tüm enerjileriyle bizi bekliyor :) Her şeye rağmen tatlı yorgunluklar..Sizde zamanı gelince bize katilirsiniz inşallah :) yorgunluktan başınızı kaşıyacak vaktiniz olmaz. .Evet bu yıl dönecektim ama oğlum için bekleme kararı aldım bir yıl daha. Çalışmak iyi geliyor en azından daha az düşünüyorum. Ancak tek başına o da yeterli olmuyor. Sadece yorgunluktan mecalim kalmıyor durup delirmeye :)
Önceki konularımda yazılmıştı. Duydum ve araştırdım esasında. Ancak öyle bir vazgeçme halindeyim ki kendimle ilgili, üzerinde durmadım. Sanki hiçbir şey çözüm olmayacak gibi hissediyorum. Bu anlamda bir çaba sarf edemiyorum bile.
Gangsta bir ara ben bununla ilgili konu bile açtım.
Bir arkadaşım benim sorunumun buna bağlı olduğunu düşünüyor.
Ailenin geçmişinden gelen sıkıntıyı bulup çözmeden hayatın duzelmeyecek diyor.
Açıkçası olabilir desem de bunun çözümü olduğuna pek inancım yok.
Tespit edilecek de çözülecek ohooo gözüyle bakıyorum.
Valla birileri dese ki bu gerçek benim sorunum böyle böyle şu uzman sayesinde çözüldü deneyecek noktadayım artık. Bezdum da :)
Ben bugün ilk seansıma girdim. 11 senedir gülen suratımın altında kimsenin tam manasıyla ulaşmasına izin vermediğim bir ağırlığı taşıyorum, buna kendim de dahil. Gülen suratım diyorum çünkü "Yüzüm bile gülmüyor artık" sınırını geçtim. Onun ilerisinde boşluğa sırıtabileceğin bir alan var, orayı gördüm. Yani "Sorun yok" duvarı.
Geçen gün bir ablam geldi annemlere, ben de yanlarına geçtim. Aile dizimi filan bakıyordum zaten, önüme ne gelirse okuyorum böyle konularda. Senelerdir adam akıllı bir çıkış bulamadım. Bakmayı bırakmadım, çünkü katlanamıyorum. Dayanılmaz bir halde ve rahatsızlık etkisi azalmıyor. Dışta bi duvar, içte bi cehennem.
Bu abladaki değişimleri daha önceden bir konumda yazmıştım. Nlp tekniği filan kadın uğraşıyor, beslenmesini düzenledi kilo verdi, işte ne bileyim daha sosyalleşti, durumları kötüydü düzeldi, bi şeyleri hep yoluna koymaya başladı yani. Enerji menerji bilinçdışı temizliği vb konuştuktu baya. Önümde kadın değişmiş,canlı kanlı. Biliyorum da yani az sıkıntı çekmedi o kadın da, eşi ile mütemadiyen sorunlu vs vs..
Bu gelişinde aile dizimini konuştuk. Dedim en fazla üç beş lira kaybederim benden önemli mi dedim tavsiye edilen birine gittim. İlk seansta adam bana direkt seninle işimiz zor, çok uzaksın dedi çıktı. Sonra 2 saat boyunca sorular sordu İdrak. Klasik bir psikolog gibi değildi. Çok açmayayım çoğu şeyi cevaplamak istemeyeceğim-cevabını veremediğim yerleri, sora sora buldu köşeye sıkıştırdı, duvarın bir kısmını ilk seansta fark etti resmini çekti sanki. Ben de şaşırdım çünkü adama bazı şeyleri istemsizce dökmüş bulundum.
Senin bu yazıların, hepsi bir imdat bana yardım edin çığlığı. Çaba sarf ediyorsun çünkü hala yazıyorsun, yazmaya değer buluyorsun. İdrak şu aile dizimini es geçme bi bak. Kimi dalga geçiyor falan fıstık ama cidden anne babadan taşınıyor ruh halimiz. Ailenin yükünü sırtlanmışsın, abisisin sen ailenin haberin yok dedi bana. Daha neler neler... Çok ilginçti. Dogru biri ile deneyimlemek lazım anlatma ile olmuyor.
Ya dürüst olmam gerekirse bu konularda bir türlü "bunlar para tuzağı bir faydası olmaz" düşüncesini yenemiyorum. Esasında denemeye açık bir insanım sabit fikirlerim yok ama her ne hikmetse konu benim ruh sağlığım ve iyileşmem olunca "çocuğun rızkını bunlara veremem" diyorum :)
Ama dikkatimi çekti yazdıkların epey. Sen bana özelden detaylı yazabilir misin. Kimdir nedir nerededir bir de maaşın tamamını ister mi :)
Yazayım da buraya gelmene gerek olmaz muhtemelen, çünkü bu adamın eğitim aldığı kişi İstanbuldaymış bildiğim kadarıyla.
Ha para tuzağı faydası olmaz düşüncesi bende de vardı ve hala daha bir miktar var, emin olmam için daha fazlasını görmem lazım.
He senin adam İstanbul'da değil mi. Ben öyle anladım. O zaman sende bir değişim olursa ve gerçekten işe yararsa mutlaka bana söyle. O vakit düşünmeden denerim. Zira bu hususta sana güveniyorum. Modern üfürükçüler gibi evrene pozitif enerji göndermenin seni pek etkilemeyeceğini biliyorum. Gerçekten işe yararsa mesaj kutumu aydınlat ki ben de delirme eşiğinden döneyim.
Bence cok tatlisinizMerhaba hatunlar.
Epey direndim konu açmamak için ama en nihayetinde parmaklarıma mani olamadım. Ne zaman konu açsam yazılan birçok yorumla yaşam enerjimi kısa vadede de olsa geri kazandım. Şu anda da buna çok ihtiyacım var.
Esasında bence normalim şu anda. En azından sorun çıkarmıyorum. Lakin eşimin son bir haftadır "iyi görünmüyorsun ne derdin var" baskısından ötürü yeterince normal değil miyim acaba diye düşünmeye başladım. Bu düşüncenin açığa çıkmasına, bir çocuk kitabı okurken ağlamam da etki etmiş olabilir tabi. Bilemiyorum kafam çok karışık zaten.
Konu içeriğini yazarken "zaten biliyorsunuz" diyerek tüm kk ahalisinin onu yakından takip ettiğini sananlara gıcık olmamdan mütevellit kısaca özet geçeyim. Kanser belası sebebiyle üst üste sevdiğim insanları kaybettim. Bir yıl içinde. Hiperaktivite şüphesi olan, genel anlamda dürtü kontrolünde zorluk yaşayan bir oğlum var. Maddi anlamda inanılmaz zor günler geçiriyorum. Oğlumun gelişimi için çalışamıyorum. En azından bu yıl. Özeti bu. Onca acıyı, sıkıntıyı bir paragrafa sığdırmak bir garip oldu ama uzatmak istemiyorum.
Esasında asıl problem, aidiyet güçlüğü yaşamam. Çocukluk ve ergenlikte hayal dünyamın genişliği bu sıkıntıyı görmezden gelmeme yardımcı oluyordu. Ancak evlilik ve annelik sorumluluğu maalesef hayal dünyasını da bertaraf etti. Daimi bir mutsuzluk ve tatminsizlik hissine eyvallah. Onu kabullendim, sıkıntı yok. Ancak kaçıp gitme arzusu gün geçtikçe çoğalıyor. Bekarken, evlenip kendime ait bir yaşamım olduğunda bu hissin biteceğini sanıyordum. Bitmediği gibi, daha da arttı. 32 yaşında bir kadının kıyamete benzer bir felaketin ardından oğluyla bir başka ülkeye yahut evrene gitmeyi hayal etmesi, buna inanmak istemesi... Katılıyorum, kafa falan hep yanmış. Zannediyorum çaresizlikten kaynaklanan ütopik arzuların açığa çıkması bu yaşadığım. Ölüm var bir de. Bazen, mutlak sonun bir an önce gerçekleşmesi için heyecanlanırken buluyorum kendimi. Heyecan evet. Bezginlik ve tükenmişlik hissi ile kursaydım bu düşü, bir nebze ikna olabilirdim normalliğine. Sonra titreyip kendime geliyorum "anasın sen ana" diyerek. Ardından bir dua patlatıyorum "oğlum kendini kurtarana kadar yaşayayım da, sonra yürüyeyim beyaz ışığa doğru lütfen".
Bir ara verip "bir dert göremedim ben boş boş edebiyat parçalıyorsun" diyecek ablaya bir selam çakmak istiyorum bu noktada. Naber kız? İyisin iyi.
Gerçekten kafam çok karışık. Yazmak istediklerimi toparlamaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Başımın sol tarafı uyuşuyor yine. Ne zaman darlansam bu fiziksel reaksiyon oluyor. Toparlamaya çalışayım. Inanılmaz yorgun ve mutsuz hissediyorum uzunca zamandır. Öfkeli ya da tahammülsüz değil. Eşim bu hafta sonu bi yere gidelim kötü görünüyorsun dedi. Olur dedim. Lakin bir istek yok içimde. Depresif de değilim. Ev temizliği, çocuk bakımı ve dahi tüm sorumluklarımı eksiksiz biçimde yerine getiriyorum. Adeta bir robot gibi üşenmeden, üzerinde düşünmeden yapıyorum. Ancak kaçıp gitme isteği var ya, o terk etmiyor zihnimi. Ne birinin eşi, ne evladı, ne komşusu, ne de kardeşiyim sanki. Koltuğun hangi duvara yaslandığının bir önemi yok. Minimal yaşam arzusu yahut eşyaya değer vermiyor olmaktan değil. Bana ait değilmiş gibi. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum, emaneten duruyorum sanki bu evde. Ev benim değil, eşya benim değil. Ve hatta bu hayat da benim değil. Evliliğimle bir ilgisi yok bunun. Annem sıklıkla söylerdi bunu bana. "emaneten duruyorsun sanki, bu ev senin evin az sahiplen."
Ben bu histen nefret ediyorum. Bu lanet his yüzünden evliliğim de insan ilişkilerim de berbat durumda. Görünen büyük bir sıkıntı olmasa da, ben hep emanet duruyorum herkesin hayatında. Bir tek annelik konusunda bu hissi yaşamıyorum ki bunun olmaması için öylesine büyük bir çaba sarf ediyorum ki, ütopik hayallerimde varlığı daim olan tek kişi oğlum. Mekanlar ve kişiler değişse de onun varlığı değişmiyor.
Her gece uyumadan önce aynı iç sıkıntısı hasıl oluyor. Yine sabah olacak. Yine aynı kısır döngü ve tatminsizlik. Önceki gün bir yıl önce kaybettiğim dostumla yaşadığım bir diyalog geldi aklıma. Öyle bir üzüntü hissettim ki, tüm vücudum sızladı sanki. "ben ölmek istemiyorum idrak" bu cümle defalarca yankılandı zihnimde. Yaşadığım şey özlemdi, acıydı belki biraz da vicdan azabıydı. Lakin gerçekti. Çok değil yarım saat sonra tamamen yabancılaştım o hislere. Gerçekliğini ve samimiyetimi sorgular oldum ki yalnızdım. Kimseye bir şey ispat etme derdim yoktu. Önceleri somut olan durumlara karşı aidiyet sorunu yaşarken, artık hislerimi de sorgular hale geldim.
Çok uzattım evet. Muhtemelen de asıl derdimi anlatamadım yine. Belki önceki konularda olduğu gibi bana rağmen beni anlayanlar olur da kendime getirirler beni. Lütfen eleştirmeden, höykürmeden önce kafamın gerçekten çok karışık olduğunu bilin. Elimden geldiğince açık anlatmaya çalıştım. Son dört gündür beslenme ihtiyacı bile hissetmiyorum. Bayılmamak için birkaç parça gıda tüketip ayakta kalıyorum. Öyle işte. Cevap yazan parmaklarınıza sağlık şimdiden.
fikret zikret ve şükret ...iblisin sana sağdan yaklaşmasına fırsat vermeMerhaba hatunlar.
Epey direndim konu açmamak için ama en nihayetinde parmaklarıma mani olamadım. Ne zaman konu açsam yazılan birçok yorumla yaşam enerjimi kısa vadede de olsa geri kazandım. Şu anda da buna çok ihtiyacım var.
Esasında bence normalim şu anda. En azından sorun çıkarmıyorum. Lakin eşimin son bir haftadır "iyi görünmüyorsun ne derdin var" baskısından ötürü yeterince normal değil miyim acaba diye düşünmeye başladım. Bu düşüncenin açığa çıkmasına, bir çocuk kitabı okurken ağlamam da etki etmiş olabilir tabi. Bilemiyorum kafam çok karışık zaten.
Konu içeriğini yazarken "zaten biliyorsunuz" diyerek tüm kk ahalisinin onu yakından takip ettiğini sananlara gıcık olmamdan mütevellit kısaca özet geçeyim. Kanser belası sebebiyle üst üste sevdiğim insanları kaybettim. Bir yıl içinde. Hiperaktivite şüphesi olan, genel anlamda dürtü kontrolünde zorluk yaşayan bir oğlum var. Maddi anlamda inanılmaz zor günler geçiriyorum. Oğlumun gelişimi için çalışamıyorum. En azından bu yıl. Özeti bu. Onca acıyı, sıkıntıyı bir paragrafa sığdırmak bir garip oldu ama uzatmak istemiyorum.
Esasında asıl problem, aidiyet güçlüğü yaşamam. Çocukluk ve ergenlikte hayal dünyamın genişliği bu sıkıntıyı görmezden gelmeme yardımcı oluyordu. Ancak evlilik ve annelik sorumluluğu maalesef hayal dünyasını da bertaraf etti. Daimi bir mutsuzluk ve tatminsizlik hissine eyvallah. Onu kabullendim, sıkıntı yok. Ancak kaçıp gitme arzusu gün geçtikçe çoğalıyor. Bekarken, evlenip kendime ait bir yaşamım olduğunda bu hissin biteceğini sanıyordum. Bitmediği gibi, daha da arttı. 32 yaşında bir kadının kıyamete benzer bir felaketin ardından oğluyla bir başka ülkeye yahut evrene gitmeyi hayal etmesi, buna inanmak istemesi... Katılıyorum, kafa falan hep yanmış. Zannediyorum çaresizlikten kaynaklanan ütopik arzuların açığa çıkması bu yaşadığım. Ölüm var bir de. Bazen, mutlak sonun bir an önce gerçekleşmesi için heyecanlanırken buluyorum kendimi. Heyecan evet. Bezginlik ve tükenmişlik hissi ile kursaydım bu düşü, bir nebze ikna olabilirdim normalliğine. Sonra titreyip kendime geliyorum "anasın sen ana" diyerek. Ardından bir dua patlatıyorum "oğlum kendini kurtarana kadar yaşayayım da, sonra yürüyeyim beyaz ışığa doğru lütfen".
Bir ara verip "bir dert göremedim ben boş boş edebiyat parçalıyorsun" diyecek ablaya bir selam çakmak istiyorum bu noktada. Naber kız? İyisin iyi.
Gerçekten kafam çok karışık. Yazmak istediklerimi toparlamaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Başımın sol tarafı uyuşuyor yine. Ne zaman darlansam bu fiziksel reaksiyon oluyor. Toparlamaya çalışayım. Inanılmaz yorgun ve mutsuz hissediyorum uzunca zamandır. Öfkeli ya da tahammülsüz değil. Eşim bu hafta sonu bi yere gidelim kötü görünüyorsun dedi. Olur dedim. Lakin bir istek yok içimde. Depresif de değilim. Ev temizliği, çocuk bakımı ve dahi tüm sorumluklarımı eksiksiz biçimde yerine getiriyorum. Adeta bir robot gibi üşenmeden, üzerinde düşünmeden yapıyorum. Ancak kaçıp gitme isteği var ya, o terk etmiyor zihnimi. Ne birinin eşi, ne evladı, ne komşusu, ne de kardeşiyim sanki. Koltuğun hangi duvara yaslandığının bir önemi yok. Minimal yaşam arzusu yahut eşyaya değer vermiyor olmaktan değil. Bana ait değilmiş gibi. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum, emaneten duruyorum sanki bu evde. Ev benim değil, eşya benim değil. Ve hatta bu hayat da benim değil. Evliliğimle bir ilgisi yok bunun. Annem sıklıkla söylerdi bunu bana. "emaneten duruyorsun sanki, bu ev senin evin az sahiplen."
Ben bu histen nefret ediyorum. Bu lanet his yüzünden evliliğim de insan ilişkilerim de berbat durumda. Görünen büyük bir sıkıntı olmasa da, ben hep emanet duruyorum herkesin hayatında. Bir tek annelik konusunda bu hissi yaşamıyorum ki bunun olmaması için öylesine büyük bir çaba sarf ediyorum ki, ütopik hayallerimde varlığı daim olan tek kişi oğlum. Mekanlar ve kişiler değişse de onun varlığı değişmiyor.
Her gece uyumadan önce aynı iç sıkıntısı hasıl oluyor. Yine sabah olacak. Yine aynı kısır döngü ve tatminsizlik. Önceki gün bir yıl önce kaybettiğim dostumla yaşadığım bir diyalog geldi aklıma. Öyle bir üzüntü hissettim ki, tüm vücudum sızladı sanki. "ben ölmek istemiyorum idrak" bu cümle defalarca yankılandı zihnimde. Yaşadığım şey özlemdi, acıydı belki biraz da vicdan azabıydı. Lakin gerçekti. Çok değil yarım saat sonra tamamen yabancılaştım o hislere. Gerçekliğini ve samimiyetimi sorgular oldum ki yalnızdım. Kimseye bir şey ispat etme derdim yoktu. Önceleri somut olan durumlara karşı aidiyet sorunu yaşarken, artık hislerimi de sorgular hale geldim.
Çok uzattım evet. Muhtemelen de asıl derdimi anlatamadım yine. Belki önceki konularda olduğu gibi bana rağmen beni anlayanlar olur da kendime getirirler beni. Lütfen eleştirmeden, höykürmeden önce kafamın gerçekten çok karışık olduğunu bilin. Elimden geldiğince açık anlatmaya çalıştım. Son dört gündür beslenme ihtiyacı bile hissetmiyorum. Bayılmamak için birkaç parça gıda tüketip ayakta kalıyorum. Öyle işte. Cevap yazan parmaklarınıza sağlık şimdiden.
Ben bugün ilk seansıma girdim. 11 senedir gülen suratımın altında kimsenin tam manasıyla ulaşmasına izin vermediğim bir ağırlığı taşıyorum, buna kendim de dahil. Gülen suratım diyorum çünkü "Yüzüm bile gülmüyor artık" sınırını geçtim. Onun ilerisinde boşluğa sırıtabileceğin bir alan var, orayı gördüm. Yani "Sorun yok" duvarı.
Geçen gün bir ablam geldi annemlere, ben de yanlarına geçtim. Aile dizimi filan bakıyordum zaten, önüme ne gelirse okuyorum böyle konularda. Senelerdir adam akıllı bir çıkış bulamadım. Bakmayı bırakmadım, çünkü katlanamıyorum. Dayanılmaz bir halde ve rahatsızlık etkisi azalmıyor. Dışta bi duvar, içte bi cehennem.
Bu abladaki değişimleri daha önceden bir konumda yazmıştım. Nlp tekniği filan kadın uğraşıyor, beslenmesini düzenledi kilo verdi, işte ne bileyim daha sosyalleşti, durumları kötüydü düzeldi, bi şeyleri hep yoluna koymaya başladı yani. Enerji menerji bilinçdışı temizliği vb konuştuktu baya. Önümde kadın değişmiş,canlı kanlı. Biliyorum da yani az sıkıntı çekmedi o kadın da, eşi ile mütemadiyen sorunlu vs vs..
Bu gelişinde aile dizimini konuştuk. Dedim en fazla üç beş lira kaybederim benden önemli mi dedim tavsiye edilen birine gittim. İlk seansta adam bana direkt seninle işimiz zor, çok uzaksın dedi çıktı. Sonra 2 saat boyunca sorular sordu İdrak. Klasik bir psikolog gibi değildi. Çok açmayayım çoğu şeyi cevaplamak istemeyeceğim-cevabını veremediğim yerleri, sora sora buldu köşeye sıkıştırdı, duvarın bir kısmını ilk seansta fark etti resmini çekti sanki. Ben de şaşırdım çünkü adama bazı şeyleri istemsizce dökmüş bulundum.
Senin bu yazıların, hepsi bir imdat bana yardım edin çığlığı. Çaba sarf ediyorsun çünkü hala yazıyorsun, yazmaya değer buluyorsun. İdrak şu aile dizimini es geçme bi bak. Kimi dalga geçiyor falan fıstık ama cidden anne babadan taşınıyor ruh halimiz. Ailenin yükünü sırtlanmışsın, abisisin sen ailenin haberin yok dedi bana. Daha neler neler... Çok ilginçti. Dogru biri ile deneyimlemek lazım anlatma ile olmuyor.
yine açık bir alana gidip önce nefessiz kalana kadar koşup sonra bağırma istegi gelecek :)