Yine dibe batmamak için direniyorum.

Benzer durumu kendi hayatımda nasıl çözdüğümü aktarayım;

Ana odaklanmak. Gerceği görmek. Elinden geleni yapmak. Uçuk hayaller kurmak.

Yazması kolay, uygulaması zor bilirsiniz.

İnce bir çizgi var. Ben sıradan değilim bu hayat bana az geliyor. Bu düşünce insanı bazen gerceklikten koparıyor. Gercek olan elimizdeki ile mutlu olup daha fazlası icin çabalamak.

Ancak daha cok sey isteyip, farklı bir hayat hayal edip ulasamadikça umut tukeniyor. Moral bozuklugu basladikca zaten hayattaki en temel ihtiyaclari karsilayamaz hale geliyoruz.

Kafamizin cok calistigi düsuncesi ya da renkli hayallerimizin olmasi bizi yasadigimiz vasat hayattan sogutuyor ve bu da ait olmama duygusunu getiriyor, ama hayaller de uzakta onlari da gerceklestiremiyoruz, araf durumu boguyor ve kiyamet kopsa da bitse artik diyoruz.

Elimizdeki tek an şimdi. Kurtulmaya calismak degil bu ani yasayip bir sonraki ana daha guzel gecmek yapabilecegimiz tek sey bu aslinda.

Kesinlikle bos kalmamak gerekiyor. Ulke ulke gezmek hos olabilirdi ama bu olmuyorsa arada parka gitmenin de tadina alacak bir kafaya gecmek lazim. Yoksa diger turlusu gercekten zor.

Ne hayatlar hayal ettik ne yasiyoruz. Ama hayat boyle. Tum bunlarin tek bir nedeni var bu hayata gelis amacimizi bulmak. Bunu bulup gerceklestirdigimizde mutlu olacagiz.

Buradaki sır ise yasadigimiz hayat bu amaci bulmamiz ve gerceklestirmemiz icin en mukemmel olan. Bizim yasam senaryomuz ne ise ancak mutlulugumuz ordan cikabilir buna inanin. Su an ozgurce yasayip bol parali bir hayat yasayan kisinin hayati size verilse oradan mutluluk cikaramazsiniz cunku sizin bulacaginiz hayat amaci yani kisisel tekamulunuz yasadiginiz hayatla mumkun.

Bu bakis acisi hayatin her zorlugunu bir nimet gibi gormeyi sagliyor, o dersi de alip bir adim daha ilerlemeyi sagladigi icin.

Baska hayatlari hayal edip kendi hayatindan kopmak sadece bir yanilsama, oyalanma, kendi mutlulugunu erteleme hali.

Gercekten aydinlanmis zihinler elindeki hayatin icinde kendisi icin sakli olan sırrı bulup çikarmali ve aslinda sirlarin sırrı da anı guzel yasamaktan geciyor, ki zaten baska yolu da yok ki guze olsa da olmasa da o an yasaniyor. Dertli yasarsan bir sonraki ana dert aktarirsin, mutlu yasarsan mutlu olmanin önunu acarsin. Gelecegi sekillendiren bugun neler yaptigimiz.

Bu düşünceyle hareket edecek olursam bugün için yüzümü güldüren tek şey, oğlumun uyumadan önce sarılıp annemi çok seviyorum demesi. Başka da bir şey yok. Bir de Siverek'te 13 yaşında ilkokula başlamış olan yoksul bir çocuğun doçent olma yolunda ilerlerken yaşadıklarını anlatan anı-romanı okumuş olmam. Nedense çok etkiliyor bu kitap beni. Konu bu değildi, dağıtmayayım.

Eşim mesela. Yıllarca iki adet sığır patronun yanında ömrünü çürüterek asosyal bir yaşam sürdü. Onu bu halinden kurtarmak için epey çabaladım. Şimdiki işine girebilmesi için o kadar dil döktüm ve motive ettim ki. Kendisi istemiyordu. Şimdi, yıllarca hasret kaldığı sosyal hayata kavuştu. Anlaşabildiği iş arkadaşları var. O asık suratı gülüyor. İnsan içine karışmanın ne denli tatmin ettiğini yaşayarak öğreniyor. Lakin ne oldu. Adeta bir sığır gibi elindeki telefona yapışık yaşıyor. Hiç durmadan iş arkadaşları ile WhatsApp grubundan konuşuyor eğleniyor vs. Kıskanç bir tip değilim. İçten içe mutlu da oluyorum onun bu değişimine. Ancak beni yıpratan asıl mesele, 7 yıl boyunca karamsar ve asosyal yapısı ile beni içten içe çürütüp, ufacık bir yaşam enerjisi bile bırakmamışken, bu noktada mütevazılık yapamayacağım benim çabalarım ve ısrarlarımla şu duruma gelebilmişken beni yok sayması. O lanet telefonu ile bütünleşmesi. Bir yanım bırak mutlu olsun, tadını çıkarsın. Yıllarca gülmeyi ve sohbet etmeyi unutmuş bir insan olarak yaşamışken dilediğini yapsın diyor. Öteki yanım bana söylediği onca negatif cümlenin karşılığı bu şekilde olmamalıydı diyor. Ben niye bu kadar açtıysam içimi.

Her neyse bunlardan en kötüsü de tüm bu düşündüklerimi eşime söyleme isteğimin bile olmaması. "artık biraz da ailenle ilgilen" desem geri çevirmez. Ancak bu nankörlük ve kendini kaybetmişlik karşısında bir adım atmak gelmiyor içimden.

Ergenlik çağımda Astral seyahat mevzusuna kafayı takmıştım. Şimdilerde hiç çaba sarf etmeden bedenimi yukarıdan izliyorum :) tam olarak yaşadığım bu.
 
Maddi durumun kötülüğü ne durumda bilmiyorum ama bu durum bence insan psikolojisini inanılmaz boyutta etkiliyor
Bir ara eşimin ailesine para gönderiyorduk e kira ödüyoruz mutfak masrafı derken elimizde hiç para kalmıyordu ve ben hayatımda hiç olmadığım kadar depresif ve vazgeçmiştim. Harcamasan bile cebinde para olması insanın enerjisini değiştiriyor.
İşe başlayınca tamamen geçer demiyorum ama düzelme göstereceğini düşünüyorum

Kesinlikle katılıyorum. Eskiden olsa para mühim değil derdim ama son bir yıldır paranın insan hayatını ve psikolojisini fazlasıyla etkilediğini düşünüyorum. Esasında geçmişten gelen borç yükünü kapatma çabası olmasa bu denli sıkıntı çekmeyeceğiz ama borç ödemekten ötürü hep bunlar. Borçlar nasıl oldu derseniz, bu noktada eşime küfür etme isteği açığa çıkıyor ve susuyorum efem :)
 
Bende kardeşimi kaybettikten sonra dibe battım..Hâlâ da diplerdeyim kimse bilmiyor...Evlatlarım için yaşadığım bu hayatı artık eskisi kadar önemsemiyorum bu beni rahatlattı biraz..Iki ayrı psikologla görüştüm o dönem kardeşimden sonra onlar benden beterdi, denedim en azından ama kimsenin bana bir faydası olmadı kendini ayağa kaldıracak tek kişi yine insanın kendisi...

Başınız sağolsun. Yaşadığım kayıplardan sonra en büyük korkum kardeş-evlat acısı yaşamak. Allah sabır versin. Çok zordur eminim. Ne diyeceğimi bilemedim. Umarım acınız hafifler.
 
Ben de yarım biraktiktiklarim sanat dallarini yazıp size köstek olmayayım. Ama ben şimdi sizden tam cevabı aldım. Sanatçı ruhlusunuz. Bu yüzden herşeyin detayına iniyorsunuz. Ana fikirde buradan örnek verecek olursam @GangstaWalk la aynı yere çıkıyorsunuz. Sanatlarinizi icra etmek için daha doğrusu devam etmek için kendinizi zorlamaniz lazım.
Ama herşeyden önemlisi ne biliyor musunuz? Size sizin kafadan arkadaşlar lazım. Bir tane de olsa yakininizda olsa biraz vakit geçirip karşılıklı anlıyorum seni diyebileceginiz biri.
Bir de biryerde temizlik, ev düzeni herşeyi tam tamına yapıyorum demissiniz. Yapmayın arada bir salin. Bırakın biraz dağınık kalsın. Tembellik yapamam diyorsunuz ama yapın bazen. İnsan kendine bir kahve yapıp pencereden dışarıyı izlemeyi de çok gormemeli. Bir gününüz nasıl geçiyor mesela yatınca heryeriniz agriyacak kadar? Ya da hergun hep aynı şeyleri yaparak mi geçiyor?

Ilkokul arkadaşımla 27 yıllık sağlam bir dostluğumuz var. Ortak noktamız çok fazla. Kitaplığı hazine değerindedir ve sanata karşı müthiş bir kabiliyeti var. Ancak maalesef ki aramızda uzun mesafeler var. Sık görüşemiyoruz. Telefonla sık sık konuşur mesajlaşırız ama yüz yüze görüşmek çok mümkün olmuyor.

Yorgunluk konusuna gelince, titiz değilim ama temizim. Her gün ev süpürüyor, gerekli ise siliyorum. Mutfak tezgahı her daim temiz ve boştur. Oğlum çok hareketli ve sürekli evin her yerini dağıtıyor. Dolayısıyla ben de peşinden topluyorum. Her an onunla oynamamı istiyor ki bu da ciddi şekilde yoruyor beni. Günün büyük bir kısmında onunla ilgileniyorum. Düzeni seviyorum. Bunun için de epey enerji sarf ediyorum. Sabah sekizden akşam 9a kadar pek oturamıyorum. Dokuzda oğlum uyuyor. Kahve ya da çay yapıp biraz kitap okuyor, biraz örgü yapıyorum. Günün en sevdiğim saatleri bunlar zaten. Sonra da yat uyu dinlen değil mi? Öyle olmuyor. Sabah erken kalkmama rağmen uyumakta zorlanıyorum. Birkaç haber okuyup bu sitede az zaman geçirip sonra uyuyorum işte.

Beni yoran şey düzen takıntım sanırım.
 
Bu düşünceyle hareket edecek olursam bugün için yüzümü güldüren tek şey, oğlumun uyumadan önce sarılıp annemi çok seviyorum demesi. Başka da bir şey yok. Bir de Siverek'te 13 yaşında ilkokula başlamış olan yoksul bir çocuğun doçent olma yolunda ilerlerken yaşadıklarını anlatan anı-romanı okumuş olmam. Nedense çok etkiliyor bu kitap beni. Konu bu değildi, dağıtmayayım.

Eşim mesela. Yıllarca iki adet sığır patronun yanında ömrünü çürüterek asosyal bir yaşam sürdü. Onu bu halinden kurtarmak için epey çabaladım. Şimdiki işine girebilmesi için o kadar dil döktüm ve motive ettim ki. Kendisi istemiyordu. Şimdi, yıllarca hasret kaldığı sosyal hayata kavuştu. Anlaşabildiği iş arkadaşları var. O asık suratı gülüyor. İnsan içine karışmanın ne denli tatmin ettiğini yaşayarak öğreniyor. Lakin ne oldu. Adeta bir sığır gibi elindeki telefona yapışık yaşıyor. Hiç durmadan iş arkadaşları ile WhatsApp grubundan konuşuyor eğleniyor vs. Kıskanç bir tip değilim. İçten içe mutlu da oluyorum onun bu değişimine. Ancak beni yıpratan asıl mesele, 7 yıl boyunca karamsar ve asosyal yapısı ile beni içten içe çürütüp, ufacık bir yaşam enerjisi bile bırakmamışken, bu noktada mütevazılık yapamayacağım benim çabalarım ve ısrarlarımla şu duruma gelebilmişken beni yok sayması. O lanet telefonu ile bütünleşmesi. Bir yanım bırak mutlu olsun, tadını çıkarsın. Yıllarca gülmeyi ve sohbet etmeyi unutmuş bir insan olarak yaşamışken dilediğini yapsın diyor. Öteki yanım bana söylediği onca negatif cümlenin karşılığı bu şekilde olmamalıydı diyor. Ben niye bu kadar açtıysam içimi.

Her neyse bunlardan en kötüsü de tüm bu düşündüklerimi eşime söyleme isteğimin bile olmaması. "artık biraz da ailenle ilgilen" desem geri çevirmez. Ancak bu nankörlük ve kendini kaybetmişlik karşısında bir adım atmak gelmiyor içimden.

Ergenlik çağımda Astral seyahat mevzusuna kafayı takmıştım. Şimdilerde hiç çaba sarf etmeden bedenimi yukarıdan izliyorum :) tam olarak yaşadığım bu.
Belki daha sonra uzunca yazarim ama su an aklima geleni diyeyim.

Iliski aslinda tamamen matematik. Alma - verme dengesi bozuldu mu , mutsuzluk basliyor.

Olani sen de goruyorsun.

Fazla verdin ama karsiligini alamadin.

Yapman gereken artik almak. Canin istemiyor ne konusmak, ne istemek cunku enerjin bitti.

Once enerji depolamalisin. Kendine zaman ayirarak, iyi hissedecegin biseyler yaparak.

Sonra da esinle ne yapmak istiyorsan bunu ona soylemelisin , kirmizi gecelik onerisinin cogu zaman ise yarayacagini hatirlayarak :)

Canlanman gerekiyor. Esin de canlanmali. Seni mutlu etme sorumlulugunu almali. Esine yazsana canim. Ne istedigini yaz ona, ondan ne bekledigini.

Aranizda tekrar enerji akisi baslamali.
 
Başınız sağolsun. Yaşadığım kayıplardan sonra en büyük korkum kardeş-evlat acısı yaşamak. Allah sabır versin. Çok zordur eminim. Ne diyeceğimi bilemedim. Umarım acınız hafifler.
Umarım..Sağolun, dostlar sağolsun...

Benim kardeşim dağ gibiydi sırtımızı ona dayamıştık, 23 yaşında ama boylu poslu gören bidaha bakardı yan yana yürürken yollarda çocuğu gibi kalırdım yanında..Gitti...Dayanacak bişey kalmadı..Ondan sonra acı sandığım hiçbirşeyin gerçekten acı olmadığını öğrendim..Ne diyelim.Alın yazısı.

Can sağlığı olsun herşey düzelir geçer gider.Takmayın kafanıza.
 
Umarım..Sağolun, dostlar sağolsun...

Benim kardeşim dağ gibiydi sırtımızı ona dayamıştık, 23 yaşında ama boylu poslu gören bidaha bakardı yan yana yürürken yollarda çocuğu gibi kalırdım yanında..Gitti...Dayanacak bişey kalmadı..Ondan sonra acı sandığım hiçbirşeyin gerçekten acı olmadığını öğrendim..Ne diyelim.Alın yazısı.

Can sağlığı olsun herşey düzelir geçer gider.Takmayın kafanıza.
Başın sağolsun Allah sabrını versin nazara gelmiştir annem her zaman der göze gelen dize gelir diye annemde kardeşini erken sayılabilecek yaşta kaybetti 15 yıl geçti acısı hafifledi belki ama hep içinde bazı seyler
 
Başın sağolsun Allah sabrını versin nazara gelmiştir annem her zaman der göze gelen dize gelir diye annemde kardeşini erken sayılabilecek yaşta kaybetti 15 yıl geçti acısı hafifledi belki ama hep içinde bazı seyler
Evet annemde hep aynı şeyi söylüyor nazara geldi çocuk her gören nasıl büyümüş askerden sonra serpilmiş aslan gibi olmuş diyordu Allaha havale ediyorum pis nefislileri ne diyim kırıldı kanadımiz.
 
Yazdım zamanında bir edebiyat dergisinde. Saçma sapan kurallar belirlediler sinirlenip bıraktım. Birkaç yorum önce de söyledim düzen ve zorunluluk olunca yazmak istemiyorum. Böyle platformlarda önünü ardını düşünmeden yazmak daha çok rahatlatıyor beni.
Blog olarak yazabilirsiniz o zaman mesela. Kendi kurallarınıza göre canınızın istediği gibi. Olmaz mı?
 
Başınızdan geçenler çok üzücü ve yıpratıcı. Geçmiş olsun, geçer ve iyi olursunuz inşallah.

Terapiye karşı değilim elbette. Sadece geçmiş tecrübelerim pek iç açıcı değil. İyi uzmanlara rastlayamadım. İyi olanlar da yüklü paralar talep ediyor, o da şu durumda mümkün değil. Beni dinlerken anlattıklarımın hangi teşhise uygun olduğunu düşünen ölü bakışlı terapistlere yeniden gitmek istemiyorum.

Bu yazdıklarım yaklaşık 8-10 senelik olaylar, şu an iyiyim. Günlük konuları dert edebildiğim normal bir hayatım var :)

Anlıyorum maddi durum açısından zor olabileceğini. İyi bir terapist bulmak sıkıntılı, ben de birkaç olumsuz tecrübeden sonra benim iyileşmemi terapistim ile tanışmıştım. Yine de maddi-manevi en uygun zamanda lütfen kendiniz için iyi bir terapist bulmaya çalışın. Gerçekten doğru bir uzmanla kendinize yaptığınız en iyi yatırım olacak.
 
Bu herşeyden bıkmışlık hissi,başını alıp gitme isteği banada çok yorulduğum bir dönemde oldu ve ara ara yine oluyor.Bedeninde ruhunda yorgun.Hayata bir ara verme isteği.Bu duyguları yoğun hissettiğim zamanlar kendimi günlük rutinin dışında bir şeylere yönlendirebilirsem çok devam etmeden geçiyor.Eğer bunu yapamazssam uzun süre devam ediyor.Eşinizin teklifini kabul etmekle başlayın.Hiçbirşey yapmamak daha kötü.
 
Bu herşeyden bıkmışlık hissi,başını alıp gitme isteği banada çok yorulduğum bir dönemde oldu ve ara ara yine oluyor.Bedeninde ruhunda yorgun.Hayata bir ara verme isteği.Bu duyguları yoğun hissettiğim zamanlar kendimi günlük rutinin dışında bir şeylere yönlendirebilirsem çok devam etmeden geçiyor.Eğer bunu yapamazssam uzun süre devam ediyor.Eşinizin teklifini kabul etmekle başlayın.Hiçbirşey yapmamak daha kötü.

Eşimin teklifi şekil değişirdi. Zira az evvel yüzyılın patlamasını yaşadığım için eşimi terk edip ailemin yanında uzunca bir süre kalmaya gidiyorum yarın. Bir aile apartmanında bağırarak "şayet boşanma kararını vermeden dönersem Konuşuruz" diye bağırmam hoş olmadı tabi. Şu durumda bile tek derdi sesimin diğerlerine gitmesi. Hani ruh halim çöp olmuş falan hiç sorun değil.

Dünyanın en gamsız insanıyla evliyim. Ben ne kadar kuralcı ve disiplinli isem, o tam tersi. Lanet gelsin diyorum artık evlendiğim güne ya. Camın önünde üç tane küllük var. Bin kere uyardım kiracının camının önüne atma izmatitleri hak geçiyor temizlemek zorunda değil diye. Atmaya devam etti. Bilinçli yaptığını düşünüyorum artık. Bugün kadının evine gidip "benim eşimin sorumsuzluğunu siz temizlemek zorunda değilsiniz kusura bakmayın" diyerek eşimin izmaritlerini topladım ve camın önündeki mermeri temizledim. Bak bu en basit örnek. Şu an yaşadığımız maddi problemin sebebi de eşim. Zamanında "öderiz ya, Yaparız ya" diyerek ertelediği ödemelerin patlaması. Faizler.

Özel bir durum var çözemediğimiz ve anlatmak istemediğim. Tam iki yıldır bunun için adım atmıyor. İteliyorum, söylüyorum, uğraşıyorum. "tamam haklısın söz bu hafta halledicem" deyip yine erteliyor. Sorsan ben dırdırcıyım. Ulan sen neyi itmeden yapıyorsun ki.

Savunması da muhteşem. Ben evde yatıyor muyum çalışkan insanım. Evet gördüğüm (iş hayatı konusunda) en çalışkan en azimli adam. Asla evde durmaz, çalışır çabalar tembel değildir. Ama o kadar işte. Bu hayattaki tek amacı çalışmak. İş hayatının dışında kalan hiçbir konuda sorumluluk almaz.

Az evvel yaşanan patlamada "seni hayatımdan çıkarsam ne oğlumuz ne ben zerre eksiklik hissetmeyiz. O kadar yoksun. İki kişilik yaşıyoruz biz oğlumla" dedim diye çok zoruna gitti. Ben durduk yere sivri dilli kırıcı olmuyorum yahu. Defalarca konuşuyorum, izah ediyorum. Sonra da böyle patlıyorum. Ot yahu, bildiğin ot.

Yandı benim devrelerim iyice. Uzunca bir süre mümkünse bu evden de eşimden de uzak kalmak istiyorum. Benim artık her şeyi sırtlanacak takatim kalmadı. Oğlumun gelişiminden bahsederken iş arkadaşları ile geyik yapıyor adam WhatsAppta. Sonra ben "senin çocuğun biliyorsun değil mi? Kasaptan peydah olmadı yani" deyince bu nasıl bir cümle diye carlıyor.

Yavaş yavaş, tertemiz delirttiler beni. Önce ailem, sonra eşim. Valla kopsun kıyamet artık ya. Bir güzel de iç döktüm aman ne güzel. Kusura bakmayın.
 
Eşimin teklifi şekil değişirdi. Zira az evvel yüzyılın patlamasını yaşadığım için eşimi terk edip ailemin yanında uzunca bir süre kalmaya gidiyorum yarın. Bir aile apartmanında bağırarak "şayet boşanma kararını vermeden dönersem Konuşuruz" diye bağırmam hoş olmadı tabi. Şu durumda bile tek derdi sesimin diğerlerine gitmesi. Hani ruh halim çöp olmuş falan hiç sorun değil.

Dünyanın en gamsız insanıyla evliyim. Ben ne kadar kuralcı ve disiplinli isem, o tam tersi. Lanet gelsin diyorum artık evlendiğim güne ya. Camın önünde üç tane küllük var. Bin kere uyardım kiracının camının önüne atma izmatitleri hak geçiyor temizlemek zorunda değil diye. Atmaya devam etti. Bilinçli yaptığını düşünüyorum artık. Bugün kadının evine gidip "benim eşimin sorumsuzluğunu siz temizlemek zorunda değilsiniz kusura bakmayın" diyerek eşimin izmaritlerini topladım ve camın önündeki mermeri temizledim. Bak bu en basit örnek. Şu an yaşadığımız maddi problemin sebebi de eşim. Zamanında "öderiz ya, Yaparız ya" diyerek ertelediği ödemelerin patlaması. Faizler.

Özel bir durum var çözemediğimiz ve anlatmak istemediğim. Tam iki yıldır bunun için adım atmıyor. İteliyorum, söylüyorum, uğraşıyorum. "tamam haklısın söz bu hafta halledicem" deyip yine erteliyor. Sorsan ben dırdırcıyım. Ulan sen neyi itmeden yapıyorsun ki.

Savunması da muhteşem. Ben evde yatıyor muyum çalışkan insanım. Evet gördüğüm (iş hayatı konusunda) en çalışkan en azimli adam. Asla evde durmaz, çalışır çabalar tembel değildir. Ama o kadar işte. Bu hayattaki tek amacı çalışmak. İş hayatının dışında kalan hiçbir konuda sorumluluk almaz.

Az evvel yaşanan patlamada "seni hayatımdan çıkarsam ne oğlumuz ne ben zerre eksiklik hissetmeyiz. O kadar yoksun. İki kişilik yaşıyoruz biz oğlumla" dedim diye çok zoruna gitti. Ben durduk yere sivri dilli kırıcı olmuyorum yahu. Defalarca konuşuyorum, izah ediyorum. Sonra da böyle patlıyorum. Ot yahu, bildiğin ot.

Yandı benim devrelerim iyice. Uzunca bir süre mümkünse bu evden de eşimden de uzak kalmak istiyorum. Benim artık her şeyi sırtlanacak takatim kalmadı. Oğlumun gelişiminden bahsederken iş arkadaşları ile geyik yapıyor adam WhatsAppta. Sonra ben "senin çocuğun biliyorsun değil mi? Kasaptan peydah olmadı yani" deyince bu nasıl bir cümle diye carlıyor.

Yavaş yavaş, tertemiz delirttiler beni. Önce ailem, sonra eşim. Valla kopsun kıyamet artık ya. Bir güzel de iç döktüm aman ne güzel. Kusura bakmayın.
Belki bir süre uzak kalmak sana iyi gelir .eşinin kafası bazi konularda dank eder çözüme gidersiniz umarım.hayata karşı yorgun ve mutsuzluk hissi çok zor bende aynı durumdayım çözümünü bilmiyorum sadece yaşıyorum .
 
Belki bir süre uzak kalmak sana iyi gelir .eşinin kafası bazi konularda dank eder çözüme gidersiniz umarım.hayata karşı yorgun ve mutsuzluk hissi çok zor bende aynı durumdayım çözümünü bilmiyorum sadece yaşıyorum .

Çözümü, seni mutsuz eden herkesten kaçmak bence. Başka türlü yaşanmıyor.
 
ardarda yaşadığınız kayıplarla bulunduğunuz yeri, bu dünyayı, bu hayatı boş görmeye başladınız sanırım. her ne kadar dünya, üstüne düşülmemesi telaşına kapılmamamız gereken bir yer olsa da burda da sorumluluklarımız var ve üstesinden gelmemiz gerekli, kendimiz için sevdiklerimiz için. küçük planlar hedefler belirleyip buna sevdiğiniz kişileri katarak ve tabii ki harekete geçerek üstesinden gelmeye çalışabilirsiniz. hayatı güzel yönüyle görmeye çalışın pollyannacılıksa pollyannacılık olsun. eşiniz ve çocuğunuz sizinle mutlu olmak ister, siz de onlarla. onlarla yaşadığınız her an kıymetli aidiyet duygunuzu ailenizden başlayarak, minik adımlarla oluşturabilirsiniz belki de
 
X