Edebiyat öğretmeni Zekiye Yüksel, Suudi Arabistan’da Türk Okulu’na atandı. Burda üç buçuk yıl eğitim verdi sonra ülkesine döndü ve tuttuğu günlükleri kitap haline getirdi.
Edebiyat öğretmeni Zekiye Yüksel, 1992’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurtdışı görevlendirme sınavını kazandı. On yıl sonra Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daki Uluslararası Türk Okulu’na atandı. Üç buçuk yıl çalıştıktan sonra döndü, tuttuğu günlükleri kitap haline getirdi. Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan ‘Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak’ta Zekiye Yüksel çarpıcı iddialara yer veriyor
Okulumuzda bin beşyüz öğrenci, 45 öğretmen vardı. Lise bölümünde iki kadın öğretmendik. Kız ve erkek öğrencilerin sayısı eşitti. Çoğu Antakya’dan Suudi Arabistan’da çalışmaya gelen Türk ailelerin çocuklarıydı. 25 yıllık öğretmenlik hayatımda benim için en kutsal yer, burası oldu. Öğrencilerim orada doğmuş, büyümüşlerdi. Hiç tiyatroya gitmemişlerdi. Türk okulu okulu onlar için oksijen demekti. Sokağa çıkamıyorlardı ama okulda Türkiye Cumhuriyeti’nin müfredatı uygulanıyordu. Zengin Suudi erkekleriyle evlenip mutsuz olan Türk kızlarını duyuyorduk. Bu nedenle velilerimiz, okulu bitiren kızlarını üniversite eğitimi için mutlaka Türkiye’ye gönderiyordu. Hiçbiri de dönmüyordu, seviniyorduk.
ABAYA VE PEÇE MECBURİ
İster Arap ister Amerikan ister Türk, tüm kadınlar yüz ve tüm vücudu örten abaya adındaki siyah çarşafı giymek zorunda. Kadın, yanında erkek refakatçi olmadan sokağa çıkamıyor. Tek başınıza yürüyemezsiniz. Yanınızda kocanız, babanız, erkek kardeşiniz olacak. Kaldığım üç buçuk yıl boyunca bir kez bile ekmeğimi tek başıma alamadım. Bu çok önemli. Benim canımı yaktı çünkü. Ekmeksiz kalıyorsunuz, gidip alamıyorsunuz. Cımbızımı bile şoföre aldırtmak zorunda kaldım. Kadın olarak canınız görmek istiyor diye kalkıp tek başınıza Suudi Arabistan’a gidemezsiniz. Umre ve Hac ziyareti için turlarla ancak Mekke ve Medine’ye gidebilirsiniz. Orada çalışan erkeklere Suudi kefiri takacaksın, sakal bırakacaksın dayatması yok. Ama kadına abaya giyip peçe takacaksın, deniyor. Riyad’da otomobil kullanmanın, bakkala gitmenin, şehirlerarası yolculuk yapmanın, sokakta yürümenin hasretiyle yaşadım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kıymetini anladım. Okulun bahçesinde her gün 40 dakika yürüdüm. Cezaevi avlusunda volta atar gibi.
KADIN AHLAKSIZ VE ŞEYTAN
Arap kadınlarıyla dostluk kurma imkanım hiç olmadı. Suudi evleri, Ortaçağ şatoları gibi yüksek duvarlarla çevrili. Kadın, şoförünün refakatında dışarı çıkar, alışveriş yapıp döner. Birbirlerine de gelip gitmiyorlar. Çünkü mensubu oldukları Vahabi mezhebine göre kadın ancak birinci dereceden yakın olduğu erkeklerle görüşebilir. Bu yüzden bayramlar bizdeki gibi canlı geçmiyor. Onlarla sadece alışveriş merkezleri ve parklarda karşılaştım. Yanlarında mutlaka erkek vardı. Ama orada da yasaklar deliniyordu. Abaya giyen kadın tanınmadığı için din polisi otomobilin önünde oturan kadına soru sormuyor. İstediği yere, istediği erkekle gidiyor. Okul, evimine bir sokak uzaktaydı. Bir kez çıktım, erkekler kağıda yazdıkları telefon numaralarını uzattılar. Sanıyor ki tacizine cevap vereceğim. Onlara göre tüm kadınlar ahlaksız, her şeyi yapar, şeytan...
GÖZ VE AYAK CAZİBESİ
Suudi kadını çok süslü, makyajlı. Hayatımın en yoğun makyajını orada yaptım. Siz de özeniyorsunuz, hoşunuza gidiyor. Arap kadınının ilgi çekeceği iki açık kısmı var: Gözleri ve ayakları. Erkeğin görebileceği bu iki yegane bölgeye çok önem veriyor kadınlar. Hava her mevsim sıcak olduğu için hayal bile edemeyeceğiniz albenili ayakkabılar, terlikler giyiyorlar. Her ne kadar tanışma imkanım olmasa da muhalif kadınlar var. 1992’de otomobil kullanma hakkı için eylem yapmışlar ama Suudi kadınına otomobil kullanmak yasak. Kamu taşımacılığı, otobüs yok orada. Kadın istese de tek başına binip gideceği araç yok. Taksi kadın için güvenli değil. Çok eşlilik yaygın. Kocaman müstakil villalardan, sokakta ya da parkta bir erkeğin arkasında yürüyen üç dört kadından anlıyordum.
ŞERİAT YOKSULLAR İÇİN
Üç buçuk yıl boyunca gördüm ki Suudi arabistan’da şeriat, sadece yoksullar için var. Öğle namazında yoksullar sopayla camiye götürülüyor. Zengin Suudiler de seferi haldeyiz, diyor, jiplerine binip gidiyorlar. İçki yasak ama emirlerin, prenslerin malikanesinin alt katında bar var. VikiLeaks’te de yer aldığı gibi orada on bine yakın prensin her gece içki, seks partileri yaptığını duyuyorduk. İçki yasak ama satılıyor, ev şarapları, boğma rakılar üretiliyor. Ama kadın ve erkek el ele sokağa çıkamaz çünkü zina yapmış sayılıyorlar: Göz, el, dil, kulak zinası. Kadınlar müezzinin sesine aşık olmasın diye ezan makamsız okunuyor. Türkiye’ye dönünce ezanı hayranlıkla dinler oldum. Orada, havaalanında indiğimde eve gitmenin ne büyük özgürlük olduğunu anladım. Riyad Havaalanı’nda pasaportunuza elkoyduktan sonra minderli bir hücreye atıyorlar. Bir erkek gelip alıncaya kadar bekliyorsunuz.
EVLERDE BALKON YASAK
Evlerde pencereyi açtığınzda kocaman duvarla karşılaşıyorsunuz. Balkon yapmak da yasak, kadınlar çıkmasın diye. Evler, çalışmayan kadın için tam bir modern hapishane. Türkiye’de kadın dindar da olsa komşusunda çayını içer, pazara gider. Riyad’da din dersi öğretmeninin eşi hastalandı. Hiçbir sosyal hayatı olmadığı için. Arkadaşım, okuldan yorgun argın döndüğü için eşini dolaşmaya çıkaramıyordu. “Özlediğiniz düzen böyle değil mi” diye sorduğumda, “ne münasebet” demişti.
KİTAPTAN...
YÜRÜMEYE HASRETİM
Sıcaklar iyice bastırdı. Çocuklar sıcaktan bahçeye çıkamıyorlar. Penceremin dibindeki yalnızlığımı bölen çocuk sesleri de yok artık. Villadakiler de sıcaktan dışarı çıkmıyor. Aynı bölümde oturduğumuz yan komşumu üç gündür görmüyorum. Yalnızlık bazen çekilmez oluyor. Sokağa çıkıp yürüyememeye bir türlü alışamıyorum, katlanamıyorum. Ülkemde bunaldığım günlerde sokağa atardım kendimi. Düşüne düşüne yürürdüm, hayal kurar, düş görürdüm. Bu ülke insanın düşlerini ve hayallerini bile yok ediyor.
KAÇIRILIRSAM KİMSE BULAMAZ
Okulla aramızda sadece sokak var. O sokağı tek başına geçerken koşuyorum. Ya bir Suudi erkeği beni arabasına atıp kaçırırsa, yaşamımın bittiği anlamına gelir bu. Elçilik bile olaya el atsa kimse bulamaz beni. En yakınım bile hiçkimseden, hiçbir kurumdan hesap soramaz. Tek başına sokağa çıkmakla zaten suçluyum. Kaçırılma olayları çok sık duyuluyor burada. O nedenle başta okul idaresi “Yalnız sokağa çıkmayın” diye biz kadın çalışanları uyarıyor.
ÇÖLE GİDEMEDEN DÖNDÜK
Dün akşam arkadaşlarla çöle gitmeye karar verdik. Piknik yapıp çöl havası soluyacaktık. Alışverişimizi yaptık, yoğun trafiğe takılarak ilerliyoruz. Mutavvaya (din ve ahlak polisi) yakalandık. Sağımızdaki mutavva arabasının içindekilerin garip ve öfkeli bakışları korku saldı içimize. Hepimiz tedirgin olduk. Daha şehirden çıkmadan mutavva korkusuna yenik düştük. Çölde bir akşam geçirme isteğimiz kursağımızda kaldı, eve döndük.
Eğer bu makalede abartı yoksa arabistan kadınlar için bir cehennem