- 3 Mart 2016
- 18.150
- 76.557
- 598
- Konu Sahibi Yokuspokus
-
- #81
Haklısın..
İnsan yarın var mıyız diye düşününce idare etmek de istemiyor..
Gençlikte heves oluyor zaten ilerde güzel eşyanın tadı da olmayacak diyorum ben de..
Ay benim de hepsini yenileyesim geldi bak şimdi :)
Bu arada geçmiş olsun :S
Bu kafada yalnız olmadığımıza çok sevindim:)
Eşimle ben de aldığımız eşyalara bin pişmanız
4yıl olcak evleneli. Bir günde aynı mağazadan seçmek zorundaydık aldık çıktık o gün. Vitrinden nefret eden ben gümüşlük aldım, takıma ek küçük tv ünitelerini sevmezdim ondan da var. Perdem evi çok karanlık gösteriyor aşırı desenli, vs vs
Çocuktan sonra bende aşırı bi düzen takıntısı gelişti. Marie kondoyu takibe başladım. Fazlalık giysileri mutfak eşyalarını elden çıkardım. Düğünde annem bir sürü yorgan yaptırdı gurbetteyiz kalabalık misafir gelir kalır diye. 4 senede 2 kere ancak geldi ondan bile fazla yorgan vardı. Durumu kötü aileye verdim bikaç yorgan yastık. Fazlalık bir takım eşyayı giysiyi de Letgo dan sahibinden de satıyoruz. Durum oldukça eşya değişikliği, durum yoksa da Ufak değişikliklerle de katlanılır hale getirmeye çalışıyoruz. Mesela salondan sıkıldım, komple değiştremeyz şuan. Salon vizon turkuaz tonlarda.fonu çıkardım, başka Renk kırlent biblo alıp, havasını değiştirmeyi planlıyorum. Bir de sık sık odaların düzenini değiştrrZ, o da güzel oluyor:)
Merhaba hanımlar; nasılsınız?
Ben yine bi karıştım kaldım, her şey gözüme kalabalık görünür filan öyle bi sıkıntı...
Diğer konudan biliyorsunuz bi iş olayı vardı, hala sürüncemede. Bekledikçe de hafakanlar basar beni bu tip konularda; çabucak ne yapılacaksa yapılsın, yapılmayacaksa da kafamdan atayım derim. Birkaç gelişme var gerçi bir ara ekleyeceğim konuma, bir de stant işi çıktı başıma da neyse, bu konu onun sıkıntısı ile gelişti belki bilmiyorum ama ayrı bir konu. Hep sıkardı, daha çok sıkar oldu.
Bir yerden içim sıkılmaya başladı mı, her şey batmaya başlar gözüme, size de oluyordur belki; üzerinize üzerinize gelen şeyler daha bir çoğalır gibi olur, kendi kendimi sabote etmeye başlarım, her şeyi bi elden geçiresim gelir yeniden. Şimdi de eve taktım... Ara ara takıyorum zaten de, sanırım bu sene baya bi ağır taktım. Bakıyorum, öyle gereksiz saçma şeyle dolu ki evin içi, bunları hangi akla hizmet, ne ara evime doldurdum diye sorguluyorum kendimi. (Annemin aklı olabilir ve tamamen benim hatam)
Vitrinlerden zerre hazzetmeyen ben... Evimde vitrin var.
Demir yatak başlığı ve düz ağaç gardırop seven ben... Evimde yavruağzı bi yatakodası takımı var.
Tül ve ağır fon perde sevmeyen ben, özellikle kahverengi fon... Salonumda bunlar var.
Vb...
Sebebini biliyorum, evlenirken o kadar umurumda değildi ki eşyalar annemlere "Kafanıza göre takılın, eşya işte, doldurmayın sadece" demiş geçmiştim, onların da gönlü olsun diye karışmadım. Kv, annem, annemlerin arkadaşlar filan takıldılar kafalarınca.
Önemsemezdim. Şimdi 4 sene sonra, ev daha da doldukça, önemser oldum, huylarım değişti.
Hele de içim bi şeylere sıkılmaya görsün, evim beni boğuyor. "Benim evim, bizim evimiz" derken o duyguyu "Sığınağım" olayını hissedemediğim bir şey.
Sadece bir iki şeye karışmayın demiştim, onda da ikna edilmiştim tabi o da var... Banyodaki fayans/kalebodur renklerine kadar ikna edildim. Bir tek mutfağı zevkime göre yaptırdım ama onu da sevmiyorum şu an. Bunun sebebi de evi komple benimseyememekle alakalı sanırım.
Sonra bir çeyiz yığma olayı vardı ki akıllara zarar. Hani artık onların bir kısmını geri gönderdim çekmecelerde yer yok kendi kullanacaklarımı koymaya; bi açıyorum tepsi örtüsüne kadar dantel, kullanılmıyor... Yolladım artık, çaktırmadan bir kısmını da hediye götürdüm sevenlere. (Annem duysa canı sıkılırdı kuvvetle muhtemel)
Evde aynı anda bizden ayrı 9-10 kişiyi yatılı ağırlayacak her şey var ki nasıl bir gereksiz eşya yığımıdır düşünün.
Çaktırmadan bir kısmını verdim ama hala bitmiş değil...
Bunları anlattım hani, evin tamamen benim dışımda, kendimi içinde kendim gibi hissedemediğim bir yer olduğunun bir tutam daha net anlaşılması için.
Çalışma odam vardı, çocuktan sonra orayı bozduk tabi.
Salonun duruşunu değiştirdik yine çocuk için, ona daha çok alan açtık, koltukları tamamen arkaya ittik tepe taklak düşmesin diye vs.
Evdeki tehlikeli ucu sivri şeyleri kaldırdık vb. yani çocuğa göre tekrar elden geçti ev sonrasında.
Bir odayı da ardiye haline getirdik resmen, yemek kısmını böldük oraya tüm biblolar, ucu sivri sehpalar vb. yığıldı, çamaşır odası, depo gibi böyle saçma bir yer haline geldi ve evin o kısmı da, düzensizliğiyle beni inanılmaz geriyor.
Dolapları düzenli tutmakta da inanılmaz zorlanıyorum, pratikliği düşünülmeden yapılmış raflar, sadece katladığım tişörtleri dağıtmaya yarıyor...
E kalk bir şeyler yap diyeceksiniz, yaptığım şey 2 gün dayanmaz, yapasım da gelmez oldu artık. Sevmediğim eşyanın temizliğine köle oldum gibi hissediyorum.
Küçükten beri tonla şey dolu evlerden hep nefret ettim. Çünkü bizim evimiz öyleydi. Annem "Bir gün lazım olur" diyerek elinde tutan, biriktiren bir kadındı. Çünkü maddi durumları iyi değilmiş yeni evlendikleri sıra babamla. Borç ödeye ödeye, güçlükle yapmışlar her şeylerini. Evlendiklerinde iki divan iki tencere, bi ikili ocak varmış ellerinde öyle söyleyeyim, anlatırdı hayat dersi olarak, emeksiz olmaz filan diye. Zor zamanlar yaşamışlar, çalış çabala senelerce (ki çocukları da olmamış bir yandan tedaviye para akar) bu günlere gelmişler. Eski alışkanlık işte, atmaya kıyamaz hiçbir şeyini. Ben de öyle bir evde büyüdüm, duvar ve yer görmedim diyeyim siz anlayın. Her yer eşyaydı ve annemin titiz bir insan olması da üzerine eklenince, sürekli bir temizlik hali, misafir de bitmez vs vs...
Düşünün ki yazlığı yaptırdıklarında, salon takımı vb. hiçbir şey almadılar, evden taşıttılar ve bizim evde, 2 evlik eşya olduğunu baya somut gördüm o zaman.
Şimdi bizim evin gidişatı da benzer gibi. Haliyle evlenirken biz de borç ödedik ettik, çok zorlandığımız anları da yaşadık, değiştirmeye kıyamıyorum bazı şeyleri çünkü israf gibi hissedeceğim, biliyorum. Ama bu şekilde de içim sıkılıyor... Karışık yazdım kusura bakmayın yani işin özü bu. Yine borç harç girilir edilir kazandıktan sonra değiştirilir ki zaten tüm eşyaları bağışlayıp ya da ikinci elde verip kurtulup yeniden girişmek isteyecek noktaya geldim. Bir yandan da "Sapasağlamlar, işini görüyorlar, sen eşyanın cismine takmazdın hayırdır, gerek var mı?" diyorum.
Dün biraz bi dellendim, eşime de dedim müsaitsen izin hakkından kullan hafta sonu ile birleştirelim şu evi bi elden geçirelim diye. Vitrinden kurtulmayı kafama taktım o net, oğlanın odası adam akıllı ayarlanmadı çalışma masama yer lazım, onu oradan çıkarmak öbürünü öbür tarafa koymak... Oturup bakakaldım eve, deminden beri bakıyorum "Bunu istemiyorum, bunu istemiyorum, bunu burada görmek istemiyorum" filan... Benim bu evi komple bi çıkarıp atmam lazım. Ama işte "İsrafa girecek, boşuna para çıkacak" diyorum. Bir şey parçalanana kadar kullanmam lazım ya... Kızlar birkaç sorum var sizlere belki saçma ama,
Eşyalarınızı evlendiğinizden beri kaç kere değiştirdiniz?
Size böyle sıkıntı geldiğinde evinizde ne çeşit değişiklikler yapıyorsunuz?
Sevmediğiniz tarz eşyalarınız olsaydı bunu dert eder miydiniz?
Elden çıkarmayı düşündüğünüz bir şeyin, bir gün lazım olabileceği düşüncesini baskın yaşar mısınız?
İsraf mıdır sizce?
Kafamı toplayamıyorum evin içinde bazen.
Sizler ne düşünüyorsunuz?
Ben evi döşerken hem çocuklarım,hem bizim,hem de gelen yatılı yakınlarımız için konforlu olacak şekilde dizayn ettim.Ardiye alanını açınca orayı çalışma odam yapabilirim ama amacım o kısmı boş bırakmak se sadece çamaşır alanı haline getirmek. Çalışma odam için küçük balkonu düşündüm açıkçası bir panjurlatma işi, evin içinden çıkaracağım bi komodin bir iki raf tamamdır. Boya, tiner vb. koku olmaması için evin içine.
Ayarladım kafamda baya ya hayırlısı.
Hobi köşesi yapmışsın salona işte
Baya listeledim, annemi de aradım ondan yana paslayacaklarımı da konuştum.
Üniteyi de halledeceğim bu gidişle zaten en son o. Duvara monte niye yaptırmadım da aval aval izledim "Hee alın madem lazım" dedim oyh... Eşek ölüsü gibi salonda durur.
Eşyalarınızı evlendiğinizden beri kaç kere değiştirdiniz?
Size böyle sıkıntı geldiğinde evinizde ne çeşit değişiklikler yapıyorsunuz?
Sevmediğiniz tarz eşyalarınız olsaydı bunu dert eder miydiniz?
Elden çıkarmayı düşündüğünüz bir şeyin, bir gün lazım olabileceği düşüncesini baskın yaşar mısınız?
İsraf mıdır sizce?
Ben evi döşerken hem çocuklarım,hem bizim,hem de gelen yatılı yakınlarımız için konforlu olacak şekilde dizayn ettim.
Mesela oturma odam aynı zamanda çocuklarımın oyun alanı. Misafir geldiğinde koltuğu açınca 3 kişilik aile rahatça yatar. Ben de günün çoğunu oturma odamda geçiriyorum.
Salonda pek zaman geçirmiyoruz çünkü taşınma ihtimalim olduğu için kütüphane yaptırmadım. Kitaplık İstediğim gibi değil,görünce de aynen dediğin gibi daralıyorum. Salondan sırf bu yüzden soğuyorum düşün artık.
Ev önemli,mal düşkünü değilim ama düzenli,sakin yeni eşyalar seviyorum.
Çünkü benim de çocukluğumda kendime ait özel alanım hiç olmadı.
Eşyalarımız orda burda,somyaların altında sepetlerde olurdu.
The minimalists in minimalizm diye bir belgeseli var
Minimalizm her şeyi atayım 3 eşyam olsun da demek değil
Neye ihtiyacım var ve neyi seviyorum şeklinde bir düşünme ve yaşam biçimi.
Bu belgeseli izlemeni öneririm
9 senelik evliyim ve babamın altı bir kere bile kullanmadığım patik, havlu, lif, dantel gibi ıvır zıvırlarla dolu.Hediye götür götür bitiremedim o lifleri, nevresimleri
Paketinden çıkarmadıklarım yığılıydı onları hep hediye ettim.
Bazılarına dokunamıyorum ama kadının kendi işlettiği-işlediği, dediğin gibi işte emek vermiş yazık günah diyorum, bir kısmını yine de hediye götürdüm. Haberi olsa baya trip yerim.
ben az esyayla evlendim sonra zamanla ıvır zıvırla doldu biblo ayna vb..sonra ikizlerim dogdu her seyi sadelestirdim attım verdim evi taşıdık biz ve o arada cok sey attım ben simdi sade ve kolay temizlenen bir evim var rahatım giysi canta ayakkabı vb de azalttimMerhaba hanımlar; nasılsınız?
Ben yine bi karıştım kaldım, her şey gözüme kalabalık görünür filan öyle bi sıkıntı...
Diğer konudan biliyorsunuz bi iş olayı vardı, hala sürüncemede. Bekledikçe de hafakanlar basar beni bu tip konularda; çabucak ne yapılacaksa yapılsın, yapılmayacaksa da kafamdan atayım derim. Birkaç gelişme var gerçi bir ara ekleyeceğim konuma, bir de stant işi çıktı başıma da neyse, bu konu onun sıkıntısı ile gelişti belki bilmiyorum ama ayrı bir konu. Hep sıkardı, daha çok sıkar oldu.
Bir yerden içim sıkılmaya başladı mı, her şey batmaya başlar gözüme, size de oluyordur belki; üzerinize üzerinize gelen şeyler daha bir çoğalır gibi olur, kendi kendimi sabote etmeye başlarım, her şeyi bi elden geçiresim gelir yeniden. Şimdi de eve taktım... Ara ara takıyorum zaten de, sanırım bu sene baya bi ağır taktım. Bakıyorum, öyle gereksiz saçma şeyle dolu ki evin içi, bunları hangi akla hizmet, ne ara evime doldurdum diye sorguluyorum kendimi. (Annemin aklı olabilir ve tamamen benim hatam)
Vitrinlerden zerre hazzetmeyen ben... Evimde vitrin var.
Demir yatak başlığı ve düz ağaç gardırop seven ben... Evimde yavruağzı bi yatakodası takımı var.
Tül ve ağır fon perde sevmeyen ben, özellikle kahverengi fon... Salonumda bunlar var.
Vb...
Sebebini biliyorum, evlenirken o kadar umurumda değildi ki eşyalar annemlere "Kafanıza göre takılın, eşya işte, doldurmayın sadece" demiş geçmiştim, onların da gönlü olsun diye karışmadım. Kv, annem, annemlerin arkadaşlar filan takıldılar kafalarınca.
Önemsemezdim. Şimdi 4 sene sonra, ev daha da doldukça, önemser oldum, huylarım değişti.
Hele de içim bi şeylere sıkılmaya görsün, evim beni boğuyor. "Benim evim, bizim evimiz" derken o duyguyu "Sığınağım" olayını hissedemediğim bir şey.
Sadece bir iki şeye karışmayın demiştim, onda da ikna edilmiştim tabi o da var... Banyodaki fayans/kalebodur renklerine kadar ikna edildim. Bir tek mutfağı zevkime göre yaptırdım ama onu da sevmiyorum şu an. Bunun sebebi de evi komple benimseyememekle alakalı sanırım.
Sonra bir çeyiz yığma olayı vardı ki akıllara zarar. Hani artık onların bir kısmını geri gönderdim çekmecelerde yer yok kendi kullanacaklarımı koymaya; bi açıyorum tepsi örtüsüne kadar dantel, kullanılmıyor... Yolladım artık, çaktırmadan bir kısmını da hediye götürdüm sevenlere. (Annem duysa canı sıkılırdı kuvvetle muhtemel)
Evde aynı anda bizden ayrı 9-10 kişiyi yatılı ağırlayacak her şey var ki nasıl bir gereksiz eşya yığımıdır düşünün.
Çaktırmadan bir kısmını verdim ama hala bitmiş değil...
Bunları anlattım hani, evin tamamen benim dışımda, kendimi içinde kendim gibi hissedemediğim bir yer olduğunun bir tutam daha net anlaşılması için.
Çalışma odam vardı, çocuktan sonra orayı bozduk tabi.
Salonun duruşunu değiştirdik yine çocuk için, ona daha çok alan açtık, koltukları tamamen arkaya ittik tepe taklak düşmesin diye vs.
Evdeki tehlikeli ucu sivri şeyleri kaldırdık vb. yani çocuğa göre tekrar elden geçti ev sonrasında.
Bir odayı da ardiye haline getirdik resmen, yemek kısmını böldük oraya tüm biblolar, ucu sivri sehpalar vb. yığıldı, çamaşır odası, depo gibi böyle saçma bir yer haline geldi ve evin o kısmı da, düzensizliğiyle beni inanılmaz geriyor.
Dolapları düzenli tutmakta da inanılmaz zorlanıyorum, pratikliği düşünülmeden yapılmış raflar, sadece katladığım tişörtleri dağıtmaya yarıyor...
E kalk bir şeyler yap diyeceksiniz, yaptığım şey 2 gün dayanmaz, yapasım da gelmez oldu artık. Sevmediğim eşyanın temizliğine köle oldum gibi hissediyorum.
Küçükten beri tonla şey dolu evlerden hep nefret ettim. Çünkü bizim evimiz öyleydi. Annem "Bir gün lazım olur" diyerek elinde tutan, biriktiren bir kadındı. Çünkü maddi durumları iyi değilmiş yeni evlendikleri sıra babamla. Borç ödeye ödeye, güçlükle yapmışlar her şeylerini. Evlendiklerinde iki divan iki tencere, bi ikili ocak varmış ellerinde öyle söyleyeyim, anlatırdı hayat dersi olarak, emeksiz olmaz filan diye. Zor zamanlar yaşamışlar, çalış çabala senelerce (ki çocukları da olmamış bir yandan tedaviye para akar) bu günlere gelmişler. Eski alışkanlık işte, atmaya kıyamaz hiçbir şeyini. Ben de öyle bir evde büyüdüm, duvar ve yer görmedim diyeyim siz anlayın. Her yer eşyaydı ve annemin titiz bir insan olması da üzerine eklenince, sürekli bir temizlik hali, misafir de bitmez vs vs...
Düşünün ki yazlığı yaptırdıklarında, salon takımı vb. hiçbir şey almadılar, evden taşıttılar ve bizim evde, 2 evlik eşya olduğunu baya somut gördüm o zaman.
Şimdi bizim evin gidişatı da benzer gibi. Haliyle evlenirken biz de borç ödedik ettik, çok zorlandığımız anları da yaşadık, değiştirmeye kıyamıyorum bazı şeyleri çünkü israf gibi hissedeceğim, biliyorum. Ama bu şekilde de içim sıkılıyor... Karışık yazdım kusura bakmayın yani işin özü bu. Yine borç harç girilir edilir kazandıktan sonra değiştirilir ki zaten tüm eşyaları bağışlayıp ya da ikinci elde verip kurtulup yeniden girişmek isteyecek noktaya geldim. Bir yandan da "Sapasağlamlar, işini görüyorlar, sen eşyanın cismine takmazdın hayırdır, gerek var mı?" diyorum.
Dün biraz bi dellendim, eşime de dedim müsaitsen izin hakkından kullan hafta sonu ile birleştirelim şu evi bi elden geçirelim diye. Vitrinden kurtulmayı kafama taktım o net, oğlanın odası adam akıllı ayarlanmadı çalışma masama yer lazım, onu oradan çıkarmak öbürünü öbür tarafa koymak... Oturup bakakaldım eve, deminden beri bakıyorum "Bunu istemiyorum, bunu istemiyorum, bunu burada görmek istemiyorum" filan... Benim bu evi komple bi çıkarıp atmam lazım. Ama işte "İsrafa girecek, boşuna para çıkacak" diyorum. Bir şey parçalanana kadar kullanmam lazım ya... Kızlar birkaç sorum var sizlere belki saçma ama,
Eşyalarınızı evlendiğinizden beri kaç kere değiştirdiniz?
Size böyle sıkıntı geldiğinde evinizde ne çeşit değişiklikler yapıyorsunuz?
Sevmediğiniz tarz eşyalarınız olsaydı bunu dert eder miydiniz?
Elden çıkarmayı düşündüğünüz bir şeyin, bir gün lazım olabileceği düşüncesini baskın yaşar mısınız?
İsraf mıdır sizce?
Kafamı toplayamıyorum evin içinde bazen.
Sizler ne düşünüyorsunuz?
Oyy oyy oyyy anacım çok fena.Anlıyorum, aynen hani "Şuyum da olsun aman" kafam hiçbir zaman olmadı. Yeniliği, moda olması da pek umursayacağım bir şey değil açıkçası ama bana-zevkime uygun pratik şeyler olması önemli ve yerli yerindeliği. Önceden bu bile önemli değildi yani "Aman eşya işte" kafasındaydım. Değişiyorum.
Salonu zaten çocuğun da oyun odası gibi bir hale soktuk, ortadan büyük sehpayı kaldırdım.
Koltukların üzerini sevdiğim renk bir örtü ile örttüm, halılara da lastikli halı örtüsü aldım aynı renk dümdüz. Bunların beni biraz rahatlattığını söyleyebilirim o zaman. Üniteyi çevirdim, ufak kitaplık bölümü vardı, kitapları oradan aldım üst raflarına dizdim, bibloların çoğunu topladım, köşede bi zigon kaldı, yapay çiçeklerin hepsini çıkardım (Yapay çiçekten nefret ettiğim halde evimde yapay çiçekler var :/ Bir kısmını da attım üstelik) vb. Salonu kendimce daha katlanılabilir ve çocuğa uygun bir yer yaptım. Salon koltuklarımdan biri de 2 kişilik yatak olur zaten.
Yemek bölümü kontrolden çıktı işte, orası birbirine girdi.
Çocuğa ayırdığım odadaki L koltuk, çalışma masam, şövale, boyanmış tablolar, yerine sabitli koca bir yüklük ve dolaplı bir mini tv ünitesi daha... Yığılı. Ardiye gibi yerde bir kısmı, bir kısmı çocuğun odasında, boyalar mutfakta yemek masasının üzerine doğru uzanan rafların en üstünde, çocuğun eşyalarının bir kısmı bizim yatak odasında, bir kısmı kendi odasında... Ne biçim oldum bilmiyorum. Şu an bir salonum var hani "Tamam idare edebilirim" dediğim, bir mutfağım işte. Çocukla ilgilenir takılırken salonda vakit geçiririz, yoksa mutfaktayızdır sandalye tepesinde otururuz. Yatmaya gideriz bu kadar. Evin iki kısmı, "Ne nereye yerleştirilecek, nasıl sığacak" beklemesinde ölü diyebilirim. Tüm dolaplar ağzına kadar dolu, çekmecede bugün yer açsam, bir ay sonra yine dolu...
Şimdi baktım Marie Kondo videolarına da ilgimi çekti baya, onun taktikleri uygulayayım diyorum.
9 senelik evliyim ve babamın altı bir kere bile kullanmadığım patik, havlu, lif, dantel gibi ıvır zıvırlarla dolu.
Anneme bazen vereyim bunları diyorum resmen gözünden ateş çıkıyorneymiş kızımın çeyizine saklayacakmışım. Yahu 30 sene onu mu saklayacağım ben diyorum dinletemiyorum. Hem kızım isteyecek mi bakalım o dantelleri bilmem neleri.
Böyle konuları okuyunca bazaların altına girip ne var ne yok atasım geliyor. Şu anda da aynı hisleri yaşıyorum
Seni en iyi ben anlarım. Öyle havlular yapmışlar ki 2 karış dantelden havlu kenarı var, yüzünü silecek yer yokÇeyizlere hiç girme oradan 5 senedir çıkamadım, çıkamadımm
İşli pike takımı var 2-3 tane, delik işi mi denir ondan bir ayrı var, iğne oyalı ipek işi midir bilmiyorum artık onlar, kurdele işi mi ondan vs vs... Yatak altında bazada çarşaflara sarılmış, hurç içinde sabunlu naftalinli yer işgal ederler. Onları versem olay çıkar işte.
Havlulardan çok hediye götürdüm, kenarları işli.
Ya şaka gibi gelebilir, buzdolabı örtüme kadar yaptırmış, mutfak takımları öyle önlükleriyle beraber.
Eskilerin banyo kapı arkalarına asılan cep cep işli diş fırçalıkları olur ya, ondan bile çıktıydı evime getirdikleri arasında ve kendi bile o zaman "Bunu niye yaptırmışım ki?" dedi. Kadın bir ara kendini kaybetmiş çeyiz konusunda öyle bir tutku ondaki. Ben neyime saklayacaksam onları, geline yığarım gari "Alın çocum alın" diye. :/
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?