- 3 Mart 2016
- 18.150
- 76.557
- 598
- Konu Sahibi Yokuspokus
-
- #1
Merhaba hanımlar; nasılsınız?
Ben yine bi karıştım kaldım, her şey gözüme kalabalık görünür filan öyle bi sıkıntı...
Diğer konudan biliyorsunuz bi iş olayı vardı, hala sürüncemede. Bekledikçe de hafakanlar basar beni bu tip konularda; çabucak ne yapılacaksa yapılsın, yapılmayacaksa da kafamdan atayım derim. Birkaç gelişme var gerçi bir ara ekleyeceğim konuma, bir de stant işi çıktı başıma da neyse, bu konu onun sıkıntısı ile gelişti belki bilmiyorum ama ayrı bir konu. Hep sıkardı, daha çok sıkar oldu.
Bir yerden içim sıkılmaya başladı mı, her şey batmaya başlar gözüme, size de oluyordur belki; üzerinize üzerinize gelen şeyler daha bir çoğalır gibi olur, kendi kendimi sabote etmeye başlarım, her şeyi bi elden geçiresim gelir yeniden. Şimdi de eve taktım... Ara ara takıyorum zaten de, sanırım bu sene baya bi ağır taktım. Bakıyorum, öyle gereksiz saçma şeyle dolu ki evin içi, bunları hangi akla hizmet, ne ara evime doldurdum diye sorguluyorum kendimi. (Annemin aklı olabilir ve tamamen benim hatam )
Vitrinlerden zerre hazzetmeyen ben... Evimde vitrin var.
Demir yatak başlığı ve düz ağaç gardırop seven ben... Evimde yavruağzı bi yatakodası takımı var.
Tül ve ağır fon perde sevmeyen ben, özellikle kahverengi fon... Salonumda bunlar var.
Vb...
Sebebini biliyorum, evlenirken o kadar umurumda değildi ki eşyalar annemlere "Kafanıza göre takılın, eşya işte, doldurmayın sadece" demiş geçmiştim, onların da gönlü olsun diye karışmadım. Kv, annem, annemlerin arkadaşlar filan takıldılar kafalarınca.
Önemsemezdim. Şimdi 4 sene sonra, ev daha da doldukça, önemser oldum, huylarım değişti.
Hele de içim bi şeylere sıkılmaya görsün, evim beni boğuyor. "Benim evim, bizim evimiz" derken o duyguyu "Sığınağım" olayını hissedemediğim bir şey.
Sadece bir iki şeye karışmayın demiştim, onda da ikna edilmiştim tabi o da var... Banyodaki fayans/kalebodur renklerine kadar ikna edildim. Bir tek mutfağı zevkime göre yaptırdım ama onu da sevmiyorum şu an. Bunun sebebi de evi komple benimseyememekle alakalı sanırım.
Sonra bir çeyiz yığma olayı vardı ki akıllara zarar. Hani artık onların bir kısmını geri gönderdim çekmecelerde yer yok kendi kullanacaklarımı koymaya; bi açıyorum tepsi örtüsüne kadar dantel, kullanılmıyor... Yolladım artık, çaktırmadan bir kısmını da hediye götürdüm sevenlere. (Annem duysa canı sıkılırdı kuvvetle muhtemel)
Evde aynı anda bizden ayrı 9-10 kişiyi yatılı ağırlayacak her şey var ki nasıl bir gereksiz eşya yığımıdır düşünün.
Çaktırmadan bir kısmını verdim ama hala bitmiş değil...
Bunları anlattım hani, evin tamamen benim dışımda, kendimi içinde kendim gibi hissedemediğim bir yer olduğunun bir tutam daha net anlaşılması için.
Çalışma odam vardı, çocuktan sonra orayı bozduk tabi.
Salonun duruşunu değiştirdik yine çocuk için, ona daha çok alan açtık, koltukları tamamen arkaya ittik tepe taklak düşmesin diye vs.
Evdeki tehlikeli ucu sivri şeyleri kaldırdık vb. yani çocuğa göre tekrar elden geçti ev sonrasında.
Bir odayı da ardiye haline getirdik resmen, yemek kısmını böldük oraya tüm biblolar, ucu sivri sehpalar vb. yığıldı, çamaşır odası, depo gibi böyle saçma bir yer haline geldi ve evin o kısmı da, düzensizliğiyle beni inanılmaz geriyor.
Dolapları düzenli tutmakta da inanılmaz zorlanıyorum, pratikliği düşünülmeden yapılmış raflar, sadece katladığım tişörtleri dağıtmaya yarıyor...
E kalk bir şeyler yap diyeceksiniz, yaptığım şey 2 gün dayanmaz, yapasım da gelmez oldu artık. Sevmediğim eşyanın temizliğine köle oldum gibi hissediyorum.
Küçükten beri tonla şey dolu evlerden hep nefret ettim. Çünkü bizim evimiz öyleydi. Annem "Bir gün lazım olur" diyerek elinde tutan, biriktiren bir kadındı. Çünkü maddi durumları iyi değilmiş yeni evlendikleri sıra babamla. Borç ödeye ödeye, güçlükle yapmışlar her şeylerini. Evlendiklerinde iki divan iki tencere, bi ikili ocak varmış ellerinde öyle söyleyeyim, anlatırdı hayat dersi olarak, emeksiz olmaz filan diye. Zor zamanlar yaşamışlar, çalış çabala senelerce (ki çocukları da olmamış bir yandan tedaviye para akar) bu günlere gelmişler. Eski alışkanlık işte, atmaya kıyamaz hiçbir şeyini. Ben de öyle bir evde büyüdüm, duvar ve yer görmedim diyeyim siz anlayın. Her yer eşyaydı ve annemin titiz bir insan olması da üzerine eklenince, sürekli bir temizlik hali, misafir de bitmez vs vs...
Düşünün ki yazlığı yaptırdıklarında, salon takımı vb. hiçbir şey almadılar, evden taşıttılar ve bizim evde, 2 evlik eşya olduğunu baya somut gördüm o zaman.
Şimdi bizim evin gidişatı da benzer gibi. Haliyle evlenirken biz de borç ödedik ettik, çok zorlandığımız anları da yaşadık, değiştirmeye kıyamıyorum bazı şeyleri çünkü israf gibi hissedeceğim, biliyorum. Ama bu şekilde de içim sıkılıyor... Karışık yazdım kusura bakmayın yani işin özü bu. Yine borç harç girilir edilir kazandıktan sonra değiştirilir ki zaten tüm eşyaları bağışlayıp ya da ikinci elde verip kurtulup yeniden girişmek isteyecek noktaya geldim. Bir yandan da "Sapasağlamlar, işini görüyorlar, sen eşyanın cismine takmazdın hayırdır, gerek var mı?" diyorum.
Dün biraz bi dellendim, eşime de dedim müsaitsen izin hakkından kullan hafta sonu ile birleştirelim şu evi bi elden geçirelim diye. Vitrinden kurtulmayı kafama taktım o net, oğlanın odası adam akıllı ayarlanmadı çalışma masama yer lazım, onu oradan çıkarmak öbürünü öbür tarafa koymak... Oturup bakakaldım eve, deminden beri bakıyorum "Bunu istemiyorum, bunu istemiyorum, bunu burada görmek istemiyorum" filan... Benim bu evi komple bi çıkarıp atmam lazım. Ama işte "İsrafa girecek, boşuna para çıkacak" diyorum. Bir şey parçalanana kadar kullanmam lazım ya... Kızlar birkaç sorum var sizlere belki saçma ama,
Eşyalarınızı evlendiğinizden beri kaç kere değiştirdiniz?
Size böyle sıkıntı geldiğinde evinizde ne çeşit değişiklikler yapıyorsunuz?
Sevmediğiniz tarz eşyalarınız olsaydı bunu dert eder miydiniz?
Elden çıkarmayı düşündüğünüz bir şeyin, bir gün lazım olabileceği düşüncesini baskın yaşar mısınız?
İsraf mıdır sizce?
Kafamı toplayamıyorum evin içinde bazen.
Sizler ne düşünüyorsunuz?
Ben yine bi karıştım kaldım, her şey gözüme kalabalık görünür filan öyle bi sıkıntı...
Diğer konudan biliyorsunuz bi iş olayı vardı, hala sürüncemede. Bekledikçe de hafakanlar basar beni bu tip konularda; çabucak ne yapılacaksa yapılsın, yapılmayacaksa da kafamdan atayım derim. Birkaç gelişme var gerçi bir ara ekleyeceğim konuma, bir de stant işi çıktı başıma da neyse, bu konu onun sıkıntısı ile gelişti belki bilmiyorum ama ayrı bir konu. Hep sıkardı, daha çok sıkar oldu.
Bir yerden içim sıkılmaya başladı mı, her şey batmaya başlar gözüme, size de oluyordur belki; üzerinize üzerinize gelen şeyler daha bir çoğalır gibi olur, kendi kendimi sabote etmeye başlarım, her şeyi bi elden geçiresim gelir yeniden. Şimdi de eve taktım... Ara ara takıyorum zaten de, sanırım bu sene baya bi ağır taktım. Bakıyorum, öyle gereksiz saçma şeyle dolu ki evin içi, bunları hangi akla hizmet, ne ara evime doldurdum diye sorguluyorum kendimi. (Annemin aklı olabilir ve tamamen benim hatam
Vitrinlerden zerre hazzetmeyen ben... Evimde vitrin var.
Demir yatak başlığı ve düz ağaç gardırop seven ben... Evimde yavruağzı bi yatakodası takımı var.
Tül ve ağır fon perde sevmeyen ben, özellikle kahverengi fon... Salonumda bunlar var.
Vb...
Sebebini biliyorum, evlenirken o kadar umurumda değildi ki eşyalar annemlere "Kafanıza göre takılın, eşya işte, doldurmayın sadece" demiş geçmiştim, onların da gönlü olsun diye karışmadım. Kv, annem, annemlerin arkadaşlar filan takıldılar kafalarınca.
Önemsemezdim. Şimdi 4 sene sonra, ev daha da doldukça, önemser oldum, huylarım değişti.
Hele de içim bi şeylere sıkılmaya görsün, evim beni boğuyor. "Benim evim, bizim evimiz" derken o duyguyu "Sığınağım" olayını hissedemediğim bir şey.
Sadece bir iki şeye karışmayın demiştim, onda da ikna edilmiştim tabi o da var... Banyodaki fayans/kalebodur renklerine kadar ikna edildim. Bir tek mutfağı zevkime göre yaptırdım ama onu da sevmiyorum şu an. Bunun sebebi de evi komple benimseyememekle alakalı sanırım.
Sonra bir çeyiz yığma olayı vardı ki akıllara zarar. Hani artık onların bir kısmını geri gönderdim çekmecelerde yer yok kendi kullanacaklarımı koymaya; bi açıyorum tepsi örtüsüne kadar dantel, kullanılmıyor... Yolladım artık, çaktırmadan bir kısmını da hediye götürdüm sevenlere. (Annem duysa canı sıkılırdı kuvvetle muhtemel)
Evde aynı anda bizden ayrı 9-10 kişiyi yatılı ağırlayacak her şey var ki nasıl bir gereksiz eşya yığımıdır düşünün.
Çaktırmadan bir kısmını verdim ama hala bitmiş değil...
Bunları anlattım hani, evin tamamen benim dışımda, kendimi içinde kendim gibi hissedemediğim bir yer olduğunun bir tutam daha net anlaşılması için.
Çalışma odam vardı, çocuktan sonra orayı bozduk tabi.
Salonun duruşunu değiştirdik yine çocuk için, ona daha çok alan açtık, koltukları tamamen arkaya ittik tepe taklak düşmesin diye vs.
Evdeki tehlikeli ucu sivri şeyleri kaldırdık vb. yani çocuğa göre tekrar elden geçti ev sonrasında.
Bir odayı da ardiye haline getirdik resmen, yemek kısmını böldük oraya tüm biblolar, ucu sivri sehpalar vb. yığıldı, çamaşır odası, depo gibi böyle saçma bir yer haline geldi ve evin o kısmı da, düzensizliğiyle beni inanılmaz geriyor.
Dolapları düzenli tutmakta da inanılmaz zorlanıyorum, pratikliği düşünülmeden yapılmış raflar, sadece katladığım tişörtleri dağıtmaya yarıyor...
E kalk bir şeyler yap diyeceksiniz, yaptığım şey 2 gün dayanmaz, yapasım da gelmez oldu artık. Sevmediğim eşyanın temizliğine köle oldum gibi hissediyorum.
Küçükten beri tonla şey dolu evlerden hep nefret ettim. Çünkü bizim evimiz öyleydi. Annem "Bir gün lazım olur" diyerek elinde tutan, biriktiren bir kadındı. Çünkü maddi durumları iyi değilmiş yeni evlendikleri sıra babamla. Borç ödeye ödeye, güçlükle yapmışlar her şeylerini. Evlendiklerinde iki divan iki tencere, bi ikili ocak varmış ellerinde öyle söyleyeyim, anlatırdı hayat dersi olarak, emeksiz olmaz filan diye. Zor zamanlar yaşamışlar, çalış çabala senelerce (ki çocukları da olmamış bir yandan tedaviye para akar) bu günlere gelmişler. Eski alışkanlık işte, atmaya kıyamaz hiçbir şeyini. Ben de öyle bir evde büyüdüm, duvar ve yer görmedim diyeyim siz anlayın. Her yer eşyaydı ve annemin titiz bir insan olması da üzerine eklenince, sürekli bir temizlik hali, misafir de bitmez vs vs...
Düşünün ki yazlığı yaptırdıklarında, salon takımı vb. hiçbir şey almadılar, evden taşıttılar ve bizim evde, 2 evlik eşya olduğunu baya somut gördüm o zaman.
Şimdi bizim evin gidişatı da benzer gibi. Haliyle evlenirken biz de borç ödedik ettik, çok zorlandığımız anları da yaşadık, değiştirmeye kıyamıyorum bazı şeyleri çünkü israf gibi hissedeceğim, biliyorum. Ama bu şekilde de içim sıkılıyor... Karışık yazdım kusura bakmayın yani işin özü bu. Yine borç harç girilir edilir kazandıktan sonra değiştirilir ki zaten tüm eşyaları bağışlayıp ya da ikinci elde verip kurtulup yeniden girişmek isteyecek noktaya geldim. Bir yandan da "Sapasağlamlar, işini görüyorlar, sen eşyanın cismine takmazdın hayırdır, gerek var mı?" diyorum.
Dün biraz bi dellendim, eşime de dedim müsaitsen izin hakkından kullan hafta sonu ile birleştirelim şu evi bi elden geçirelim diye. Vitrinden kurtulmayı kafama taktım o net, oğlanın odası adam akıllı ayarlanmadı çalışma masama yer lazım, onu oradan çıkarmak öbürünü öbür tarafa koymak... Oturup bakakaldım eve, deminden beri bakıyorum "Bunu istemiyorum, bunu istemiyorum, bunu burada görmek istemiyorum" filan... Benim bu evi komple bi çıkarıp atmam lazım. Ama işte "İsrafa girecek, boşuna para çıkacak" diyorum. Bir şey parçalanana kadar kullanmam lazım ya... Kızlar birkaç sorum var sizlere belki saçma ama,
Eşyalarınızı evlendiğinizden beri kaç kere değiştirdiniz?
Size böyle sıkıntı geldiğinde evinizde ne çeşit değişiklikler yapıyorsunuz?
Sevmediğiniz tarz eşyalarınız olsaydı bunu dert eder miydiniz?
Elden çıkarmayı düşündüğünüz bir şeyin, bir gün lazım olabileceği düşüncesini baskın yaşar mısınız?
İsraf mıdır sizce?
Kafamı toplayamıyorum evin içinde bazen.
Sizler ne düşünüyorsunuz?
Son düzenleyen: Moderatör: