Köyün delisi kabul edilen insanlar vardır. Aslında deli değildir de; ezikliğinden mi, hayatta yeterince yer edinememiş olmasından mı, herhangi bir konudaki eksikliğinden mi, yoksa yeterince zeki olmamasından mı bilinmez, köyün delisidir o.
Öyle bir amcası varmış kızın. Abuk subuk hareketler yapar, orta yaş sınıfında olmasına rağmen çocuk gibi davranırmış. Mesela yemek yerken bilerek ağzını şapırdatır sinir olduklarını bile bile gülerek devam edermiş buna. Ne bileyim kafasını eğip gözünün içine bakarmış uzun uzun, gülermiş yine. Garip sesler çıkarır durduk yere dans edermiş. Deliymiş işte, aslında değilmiş.
Bekarmış sonra, hiç evlenmemiş. Türlü söylentiler varmış bununla ilgili. Erkekliği yok diyorlarmış. Yapamıyormuş o işi. Kuş ötmüyormuş, kamışa su yürümemiş hiç, hihihi çok komikmiş bunları konuşmak. Ne kadar komikmiş. Öyle komikmiş ki çocuklu ortamda nasılsa anlayamaz diye konuşulurmuş. Hani o kadar komikmiş. Bir kere nişanlamışlar bunu, bir sebeple bir şeyleri bahane edip atmış nişanı. Ama diline dolanmış evliliği. Beni everin deyip duruyormuş ama tam olacakken hep bir bahane buluyormuş. Yokmuş işte erkekliği yahu, zorla mı.
Kız bunu sevmiyormuş. Amca dediğin sevilir ama sevmiyormuş işte. Söylemeyi unuttum, mühim bir ayrıntı bu. Boyu çok kısaymış bir de amcanın. Neredeyse cüceymiş. Neredeyse değil bildiğin cüce imiş. Toplumun ona acıması için tüm sebepler özenle hazırlanmış sanki. O yüzden kafası çok karışmış kızın. Ben acımıyor ve sevmiyorsam sorun bende heralde demiş. Ben merhametsizim, ben kötüyüm.
Bu zavallı amca kışları gelir kızın ailesinin evinde kalırmış birkaç ay. Yazıkmış çünkü, Kimsesiz zavallı, azıcık deli. Üstelik erkek bile değil. Kuş ötmüyor, mühim bir mesele bu.
Kız hala sevememiş amcayı. Sık sık öpüp sarılmak istermiş kıza. Çünkü çok severmiş, çok düşkünmüş ona. Ama kız tarif edemediği bir tiksinti, bir soğukluk hissedermiş ona. Kız oradan buradan duyduğu ibretlik sözleri hatırlar, bir mana bulmaya çalışırmış bu hallerine. "çocukların kalbi temizdir. Her şeyi anlarlar" sözü varmış mesela. E o da çocukmuş. Bu hislerinin mutlaka bir sebebi olmalıymış ama bir türlü adını koyamıyormuş. Erkek değilmiş, bu önemli.
Sonra yıllar geçmiş. Kız gelmiş 15 yaşına. Deli amca hala zavallı. Hala erkek değil. Hala kışları geliyor evlerine. Kız da büyüyor tabi. Erkek değilin ne demek olduğunu anlıyor artık. Biraz acımaya mı başladı sanki?
Evet bildiğin acıyor artık. Tiksintiden başka hisler besliyor amcasına. Bir gün evde yalnız kalıyorlar amcayla. Amca gel diyor seveyim seni biraz. Sarılıyor sarılıyor sımsıkı sarılıyor. Gülüyor yine. Kız Rahatsız olmaya başlıyor tabi. Bu sarılma başka sarılma ama nasılsa erkek değil. Kız amca bırak diyor, bırakmıyor. Daha da sıkıyor, hala gülüyor. Kız artık kızmaya başlıyor. Amca bırak dedim sana diyor. Hala gülüyor, daha da sıkıyor. Kız artık nefes alamıyor. Deli ama, erkek de değil zaten. Kız çırpınmaya başlıyor. Amca hala gülüyor. Komik de değil durum üstelik. Kız bütün gücüyle amcayı itip odasına koşarken dönüp arkasına bakıyor. Yazık, zavallı. Ben kötüyüm, ben çok kötüyüm... Bir an duraksıyor ama amca kalkmak için hareketlenince koşup odasına kilitliyor kendini.
Yatağının üzerine oturup ne yapacağını bilmeden oturuyor. Öylece oturuyor. Neydi ki bu şimdi diyor. Zavallı, deli... Evet evet zavallı. Acıması ve hatta sevmesi lazım. Kötü Kız niye bağırıp itti ki sanki. Sonra başını bir çeviriyor, odasının balkona açılan penceresinde bir kafa. Manyak gibi, dedikleri gibi delirmiş bir sıfat yüzünü cama dayamış içeriye bakıyor. Bu sefer korkuyor kız. Sesli şekilde "hayır ben kötü değilim, o da zavallı değil" diye haykırıp güneşliği çekiyor ardına kadar.
Öylece bekliyor odasında. Çıt çıkmıyor, ne odada ne de o koca evde. Sanki evde iki insan yokmuş gibi sanki az önce yaşanan manasız şeyler hiç yaşanmamış gibi. Öyle delirtici bir sessizlik ki, ölüm gibi.
Kapı çalıyor bir müddet sonra. Annesi geliyor kızın. Odasından çıkıyor kız. Amcası bir şey olmamış gibi devam ediyor normal hayatına. Hiçbir şey anlatmıyor. Belki anlatsa ne bileyim "senin bu deli kızın beni itti odasına girdi çıkmadı" dese, şikayet etse ne bileyim. İnanacak kız onun zavallı olduğuna. İnanmak istiyor çünkü. Öyle olsun çünkü. Hiçbir şey söylemiyor...
Kız ertesi gün annesiyle mutfakta konuşmak istiyor. Hayatının belki de en zor konuşmasını yapmaya hazırlanıyor. Ama konuşmaya kararlı. "anne beni amcamla evde yalnız bırakma" diyor. Annesi merakla soruyor. Kız umutlanıyor tabi. Demek ki onu anlayacak, demek ki hayır sen kötü değilsin amcan kötü diyecek. Kız utanıyor, neden utandığını bile bilmiyor. "anne beni bırakmadı. On dakika boyunca canımı acıtacak kadar sarıldı. Bırak dedim bırakmadı anne. Kaçtım odama oraya da geldi camdan baktı öylece deli gibi baktı. Anne deli mi o gerçekten" diye bir nefeste anlatıyor kız. Annesi dinliyor, insanı delirtecek bir sakinlikte dinliyor. "aman kızım deli işte. Onun erkekliği falan yok bir şey yapmaz. Sen odandan çıkma öyle bir şey olursa diyor. Sadece bu. Sadece bu kadar. Kız annesinin gözlerinin içine bakıyor. Ağlamasını, kızmasını, isyan etmesini bekliyor. Etmiyor.
Ve sonra. Kız defalarca yalnız kalıyor onunla evde. Odasından hiç çıkmıyor. Kapısı hep kilitli kalıyor. Kapı deliğinin üstüne hep bir şey örtüyor. Perdeler hep kapalı kalıyor. Odası hep Havasız, camı bile açmıyor. Aslında çok da önemsemiyor. Ne yaşadığını da bilmiyor. Annesinin bu kadar etkilenmediği bir olay, basit bir olay olmalı diyor. Unutup gidiyor. Unutmuyor da, amcasına karşı sebebini bilmediği bir nefret hissi ile birlikte yaşadıklarını önemsemiyor.
Bir gün amcası, koltuğun üstünde donup kalıyor. Ne konuşma, ne Hareket. Altına işiyor bir de. Felç geçiriyormuş. Kız eğilip üzerini değiştiriyor. Öyle bir ağlıyor ki kız bunu yaparken, içi dışına çıkıyor. Neden ağladığını da bilmiyor. Demek ki diyor, seviyormuşum ben amcamı. Bak ne kadar üzüldüm felç geçirdiğine. Bir müddet sonra ölüyor amca. Kız tek damla gözyaşı dökmüyor. Bir fatiha bile okumuyor. E ama felç geçirip çişli pantolonunu değiştiritken çok ağlamıştım ne ki şimdi bu? Ne yaşıyorum ulan ben diyor kız. Bunun da üstünü örtüyor.
Yıllar sonra kız anne oluyor. Evlat neymiş öğreniyor. Sonra birden, hiçbir sebep yokken üstelik annesinden nefret etmeye başlıyor. Anlamıyor sebebini. Bir şey yapmıyor ki annesi ona. Aksine sarılıyor, seviyor canım kızım diyor. Ama yok kızın içindeki öfke gittikçe büyüyor, taşıyor içinden. Sebebini bulmaya çalışıyor, anlamıyor.
Erkek değil, o zaman sıkıntı yok.
Anne olunca her şey değişiyor. Canı acısa, içi yanıyor kızın. Hasta olsa, gözüne uyku girmiyor. Vay be diyor kız, evlat ne acayip bir şeymiş. Hala annesinden nefret ediyor, üstelik sebebini bilmiyor.
Sonra bir gün bir sebeple çocuğuna bağırıyor biri. Kız çileden çıkıyor. Gözünden alevler çıkıyor. Deliriyor. O günün akşamında gözleri ağırana kadar ağlıyor kız. "beni neden korumadın anne?" diyor. Öyle boşluğa, duvarlara, gökyüzüne. Her yere söylüyor bunu. Beni neden korumadın...
Erkek değil, o zaman sorun yok. Kuş ötmüyor, kamışa su yürümüyor, erkek değil. O zaman hiç sorun yok.
Sen neden sorun olduğunu anlamadın anne, söyledim ben sana, anlattım, neden korumadın beni. Neden sadece anlamadın, neden sonra yine yalnız bıraktın onunla. Erkek olsa korur muydun mesela? Ruhuma değil de bacak arama zarar verme ihtimali olsa korur muydun? Korurdun evet. Bunu bilmek nefretime sebep oldu anne diyor kız. Boş duvarlara diyor, klozet kapağına diyor, fayans aralarındaki kirlere diyor. Bir tek kanlı canlı insana demiyor. Dese belki düzelecek, ama demiyor.
Belki de bu yüzden zavallılardan, eziklerden hep nefret ediyor.
Kız hala yaşıyor. Travma yaşamıyor, acıların kadını falan da değil üstelik. Böyle dümdüz, normal yaşıyor. İnanılır gibi değil ama, yaşıyor.