- 2 Mayıs 2011
- 2.009
- 95
- 158
o forumdaki bir anneden alıntı yaptım kızlar,bakın nasıl anlatmış oğlunu:
adem güneş'in kitaplarını hamileyken ve doğumun ilk ayında okumuştum. çevremde gördüğüm tüüüm bilinenlerin yanlış ve kültürleri bizden çok farklı memleketlerden çeviri olduğunu, bize uymayacağını o zaman öğrenmiştim. henüz okumadıysanız biran önce okuyun derim çünkü çok geç olabilir.
kitaplar anne-babadan ziyade anneye yönelik zira ilk yıllar çocuk annesiyle bütünleşiktir. ana fikri şu: Allah aşkına biraz şefkat! evet, annenliğin bilgi yada fiziksel bakımdan önce bir şefkat kurumu olduğunu söylüyor. meyve saatini hiç geçirmeyebilirsiniz, altını hep değiştiriyor olabilirsiniz ama bunları sizin yerinze her kadın yapabilir ama annelik herşeyden önce bebekle duygusal bütünlük, ve bebeğin duygusal doyurulması olduğundan, sizin yerinize başkası yapamaz.
bir de, "kokuna alışmasın, ay kucağa alışmış bu, ay arana mesafe koy" gibi sokak kedilerine yapılan muamelelerin bebeklere yapıldığını görüyoruz. Adem güneş bunun külliyen yanlış olduğunu, hatta ilk aylar anne-bebeğin yapışık ikiz gibi gezmesini, bebeğin annesine doymasını öneriyor. sonraki ay ve yaşlarda ise çocuğa bir birey gibi bakıp, onurunu zedeleyici "ay bi git şurdan, bıktım vallahi, offff yine miii" gibi cümlelerden uzak durun diyor. "şefkat ve sabır" anahtar kelimeler.
gelelim kendi tecrübelerime: kitapları hamilelikte okuduğum için bebeğimi şefkatle sarmalamaya ve gece 23. uyanışımda bile "yavrum neyin var. kuzum uyanmış mııı" demeye hazırdım oğlum doğdu, emme refleksinin yokluğu ve emme alıştırmaları yapmak yorucuydu. 13 günlükken gündüz uykusunu bırakmış ve hiç uyumamaya başlamıştı. 5 aylıkken gece 39 defa uyanmaya başlamış ve bu durum 1 yaşını geçene kadar devam etmişti. yaşıtlarından çok hareketli ve karıştırıcı olmuştu. insanlar "bu kadar hareketli bir çocuğa sinir dayanmaz valla" demeye başlamıştı.
ben ise, şuana kadar oğluma offf bile demedim. bu demek değil ki, önünü koyverdim gitti. hayır, sadece ona emanet gibi bakıyorum. gece 23. uyanışımda bile "yavrum" diyerek kucakladım. istemeden bir tabağı kırdığında "anneciğim bak kırıldı. atma lütfen. kuzum benim" dedim. ağzımdan hiç onur kırıcı "offf bıktırdın artık yaaa" gibi , insanlara normal gelen cümleler çıkmadı. ona olan sevgimden şüphe etmesine neden olacak öfke veya bıkkınlık mimiklerinden kaçındım.
sonuç olarak, belki çok hareketli ama ruhsal olarak rahat, annesine bağlı, annesine sürekli içten gülümseyen bir oğlum var çok şükür. şefkat ve sabrımdan şüphe etmediği için bana güveni tam artık. onu hiç şaka da olsa kandırmadığım için, sırf kendi zevkim için yalan yere cısss demediğim için güveniyor. bir şeye hayır dediysem gerçekten o şeyin tehlikeli olduğunu biliyor. tehlikesiz ama benim işime gelmeyen durumlarda ise ortalığı toplamayı göze alıp rahatça oynamasını izliyorum.
adem güneş'in kitaplarını hamileyken ve doğumun ilk ayında okumuştum. çevremde gördüğüm tüüüm bilinenlerin yanlış ve kültürleri bizden çok farklı memleketlerden çeviri olduğunu, bize uymayacağını o zaman öğrenmiştim. henüz okumadıysanız biran önce okuyun derim çünkü çok geç olabilir.
kitaplar anne-babadan ziyade anneye yönelik zira ilk yıllar çocuk annesiyle bütünleşiktir. ana fikri şu: Allah aşkına biraz şefkat! evet, annenliğin bilgi yada fiziksel bakımdan önce bir şefkat kurumu olduğunu söylüyor. meyve saatini hiç geçirmeyebilirsiniz, altını hep değiştiriyor olabilirsiniz ama bunları sizin yerinze her kadın yapabilir ama annelik herşeyden önce bebekle duygusal bütünlük, ve bebeğin duygusal doyurulması olduğundan, sizin yerinize başkası yapamaz.
bir de, "kokuna alışmasın, ay kucağa alışmış bu, ay arana mesafe koy" gibi sokak kedilerine yapılan muamelelerin bebeklere yapıldığını görüyoruz. Adem güneş bunun külliyen yanlış olduğunu, hatta ilk aylar anne-bebeğin yapışık ikiz gibi gezmesini, bebeğin annesine doymasını öneriyor. sonraki ay ve yaşlarda ise çocuğa bir birey gibi bakıp, onurunu zedeleyici "ay bi git şurdan, bıktım vallahi, offff yine miii" gibi cümlelerden uzak durun diyor. "şefkat ve sabır" anahtar kelimeler.
gelelim kendi tecrübelerime: kitapları hamilelikte okuduğum için bebeğimi şefkatle sarmalamaya ve gece 23. uyanışımda bile "yavrum neyin var. kuzum uyanmış mııı" demeye hazırdım oğlum doğdu, emme refleksinin yokluğu ve emme alıştırmaları yapmak yorucuydu. 13 günlükken gündüz uykusunu bırakmış ve hiç uyumamaya başlamıştı. 5 aylıkken gece 39 defa uyanmaya başlamış ve bu durum 1 yaşını geçene kadar devam etmişti. yaşıtlarından çok hareketli ve karıştırıcı olmuştu. insanlar "bu kadar hareketli bir çocuğa sinir dayanmaz valla" demeye başlamıştı.
ben ise, şuana kadar oğluma offf bile demedim. bu demek değil ki, önünü koyverdim gitti. hayır, sadece ona emanet gibi bakıyorum. gece 23. uyanışımda bile "yavrum" diyerek kucakladım. istemeden bir tabağı kırdığında "anneciğim bak kırıldı. atma lütfen. kuzum benim" dedim. ağzımdan hiç onur kırıcı "offf bıktırdın artık yaaa" gibi , insanlara normal gelen cümleler çıkmadı. ona olan sevgimden şüphe etmesine neden olacak öfke veya bıkkınlık mimiklerinden kaçındım.
sonuç olarak, belki çok hareketli ama ruhsal olarak rahat, annesine bağlı, annesine sürekli içten gülümseyen bir oğlum var çok şükür. şefkat ve sabrımdan şüphe etmediği için bana güveni tam artık. onu hiç şaka da olsa kandırmadığım için, sırf kendi zevkim için yalan yere cısss demediğim için güveniyor. bir şeye hayır dediysem gerçekten o şeyin tehlikeli olduğunu biliyor. tehlikesiz ama benim işime gelmeyen durumlarda ise ortalığı toplamayı göze alıp rahatça oynamasını izliyorum.