- 18 Mart 2013
- 3.754
- 12.083
-
- Konu Sahibi En buyuk kk
- #1
Öncelikle uyarayım: konum çok ama çok uzun. Nerden başlayacağımı bilemediğim için doğduğum günden başladım, evet Ama bazen uzun konuları okumayı sevenler de çıkıyor burada. Onlardan medet umuyorum. Bu kadar uzununu okur mu kimse bilmem ama?
Son zamanlardabu forumda narsist kişilik bozukluğundan çok bahsedilir oldu, onun da farkındayım. Aslında yaşadıklarımı tekrar düşünmemde bunun da etkisi var. Bu ilişkiyi yaşarken kardeşim bana (o zamanlar 18-19 yaşlarındaydı en fazla) ikili ilişkilerde duygusal manipülasyon: narsistle yüzleşmek adlı kütabı almıştı. O zaman çok konduramamıştım. Benim sevgilim o kadar kötü değildi çünkü, beni çok seviyordu. Kitapta anlatılan başka bişeydi.
Burda açılan konulardan sonra, 2012-2015 yılları arasında yaşadığım o ilişkiden sonra neden bir türlü düzelemediğimi düşündüm. Neden yıkık hissediyordum kendimi? Aldığım 40 kiloyu neden veremiyordum? Erkeklerden neden hala korkuyordum mesela? Yoksa bunlar ezelden beri bende olan sorunlar mıydı, hiç geçmeyen bir psikolojik sorunum mu vardı? Size bu konuda danışacağım, bu yüzden başta uzun uzun kendimi, hayatımı, güçlü ve zayıf yönlerimi anlatmak istiyorum, tam bir resim çizmek için.
Onunla tanışmadan önceki yıllar, hayat hikayem
1988 yılında İstanbul'da, cerrah bir annenin ve muhasebeci bir babanın ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. Ben 40 günlükken annem büyük bir rahatsızlık geçirmiş ve hastaneye yatmış, aylarca annemden uzakta kalmışım, bana çok sevdiğim halam bakmış. Çocukluğumda da bu değişmedi. Uzun süre annemin çalışma temposu yüzünden anne babamdan ayrı kaldım. Çoğu zaman sadece haftasonları onları görebildim, bazen haftalarca göremedim. Çok sessiz, çok içine kapanık, en büyük hobisi kağıtlara insan figürleri çizip keserek, onları konuştururak oynamak olan (bu oyuna küçük adamcılık adını takmıştım), kitaplara aşırı düşkün bir çocuktum. En büyük hayalim diplomat, yazar, oyuncu, şarkıcı veya ressam olmaktı. Annemi pek göremediğim için birlikteyken inanılmaz huysuz ve lanet oluyormuşum, her şeye ağlıyormuşum. Kardeşim doğunca tek oyun arkadaşım o oldu. Bir iki arkadaşım daha vardı, onlar beni sevsin diye her şeyi yapardım. Oyunları hep onlar yönetirdi, bana küslerse eğer, günlerce sıkıntıdan uyuyamazdım.
Okula başladığım günden itibaren akran zorbalığına uğradım. O yaşta duygusal yeme illetine yakalanmıştım, sürekli yemek düşünüyor, habire yiyordum. Çok da şişman olmasam da toplu bir çocuktum, sınıf birincisiydim ve arkadaşlarım beni sevsin diye ölüyordum. Belki de bunlar beni hedef haline getirdi. İlkokul dörtteyken Anadolu lisesi sınav sistemi değişti, İngilizce öğrensin diye beni özel okula verdiler, burs sınavını kazandığım için. Ordaki şımarık zengin çocukları iyice psikolojimi bozdu. Bizim maddi durumumuz çok kötü olmasa da onlar kadar iyi değildi. 13 yaşında zehirli olduğunu duyduğum zakkum çiçeğini yiyerek aklımca intihara kalkıştım. Bir yandan da dini obsesyon geliştirdim. Yaz tatilinde günde 15 saat Kuran-ı Kerim'i okuyor, orda kafirlere yönelik yazılan her şeyi üzerime alınıyor, cehennemde ne yapacağım ben diye korkudan ve suçluluktan ağlıyordum. O gün dilencinin birine harçlığımı vermediysem tüm hafta bunu düşünüyordum. Üç sene kadar filan psikiyatrik tedavi gördüm (düzenli terapi ve ilaç).
Annem ve babam genelde çok ama çok sevgi dolu ve sevgilerini gösteren, sarılan, öpen, şakalaşan, her gece masal okuyan... bir anne babaydı. Ama sorunları vardı, sürekli bir boşanma lafı dönüyordu evde. Babam tipik pasif, sorumsuz, ev işlerine, çocuk bakımına katkısı olmayan ve habire iş batıran Türk erkeği. Annem iki günde bir 36 saat nöbet tutmaktan ve kocasından yorgun düşmüş, sürekli sinirli, ayrıca aşırı mükemmeliyetçi, çantamda yapılmamış bir ödev bulsa benimle 3 gün küser, derslerim hep çok iyi olmalı. Benim de derslerim hep çok iyiydi zaten, hiç annemin sözünden çıkmazdım ve açıkçası çok da korkardım annemin öfkesinden. Vurmazdı ama bağırırdı sürekli, ve küserdi günlerce.
Lisede en çok istediğim okulu kazandım, her şey farklı olacaktı, ve oldu da. Önce aynı şehirde olmamıza rağmen yatılı okumaya ailemi ikna ettim, tiyatro kulübüne girmek istiyordum, evimiz okuluma uzaktı. Sonra tiyatro yaptım, gitar çaldım, okulda konserler verdim, kendi bestelerimi yaptım. Burası her şeyin mümkün olduğu, sonsuz bir özgürlük alanıydı. Özgüvenim yine düşüktü ama herkes beni seviyordu sonunda. Bu gelişim yetmedi, 16 yaşında değişim programıyla Amerika'ya gideceğim diye tutturdum ve babamdan ilk dayağımı yedim. Yılmadım, sonunda ikna oldular, 1 sene Avrupa'ya gittim. Sanatla ilgili bir okula kaydoldum. Grafiker olmak istiyordum. Kendimi keşfediyordum her gün. Şehirlerde yalnız yalnız dolaşıyor, müzelere gidip notlar alıyordum. İçki, uyuşturucu, bohem bir yaşama özeniyordum. Macar bir yaşıtıma aşık oldum, yüz vermedi. Erkekler beni hep reddediyordu zaten. Çok heyecanlıydım, onlara hemen tutuluyordum, korkuyorlardı benden.
Üniversite sınavı senesinde Türkiye'ye döndüm, sınavda kendimin bile tahmin edemediği bir puanla dereceye girip hukuk fakültesini kazandım. Güzel sanatlar fikrim Türkiye'ye gelince, aç kalma korkusuyla sönüp gitti, yeni kararım, hiç sevmeyeceğimden emin olduğum hukuk fakültesini bir şekilde bitirip insani yardım çalışanı olup dünyayı dolaşmaktı (şimdi Afrika'da insani yardım çalışanıyım).
Üniversiteye girer girmez ders vermeye, çeviri bürolarında fiziki kontrol ve gitgide çeviri yapmaya başladım, bir şekilde ailemden bağımsız olmak takıntı haline gelmişti. Bir yandan Başbakanlık ilk yüz bursu alıyordum. Ailemden hiç para almadım ama onlarla yaşıyordum. Hukuk fakültesi ve ailemle yaşamak beni depresyona sokmuştu yine, evden hiç çıkmamaya başlayınca yine terapiye gittim, yine ilaçlar kullandım. O zaman psikolog bana "sende kronik depresyon var" dedi. Tiyatro kulubüne girdim yine, bir çocuğa sırılsıklam aşık oldum. Ama nedense beni bir gün seviyor, bir gün sevmiyordu, sürekli eksik bir yanım var gibi hissediyordum. Doğuştan eksik bir yan. Asla onun seviyesine çıkamayacakmışım, asla aşık olunacak bir kız olamayacakmışım gibi. Sebat edip 15 kilo verdim, 50 kiloya düştüm, uzun süre de öyle kaldım. Kilo problemim çözülse de asıl problemim, yetersiz biri olduğum duygusu gitmiyordu.
Sonra başka sevgililerim oldu, cinsellikle, ve sürpriz bir şekilde vajinismus problemim olduğu gerçeğiyle tanıştım. Bu arada her bulduğum fırsatta yurtdışına çıkıyordum, bir şekilde para biriktirip, İnterrail, Work and Travel, Erasmus, allah ne verdiyse yardırıyordum. Tanışıtığım erkeklerin hiçbiriyle güzel, tatmin edici, mutlu bir ilişkim olmuyordu. Bunun dışında sürekli gülen, çok yakın dostlukları olan, neşeli, hayatı çok seven bir genç kadındım. Bütün arkadaşlarım severdi beni, sosyal çevrem genişti epey. Mutlu bir yaşantım vardı. Hayallerim çok fazlaydı, çok renkliydi, depresif yapıma rağmen mutlu biri olarak görüyordum kendimi.
Onunla tanışmam
Onunla, nefret ettiğim avukatlık stajımı yaparken, can sıkıntısından internette yazılar yazdığım dandik bir sitede tanıştım. Yazımın altına "ben sana aşık oldum. Çok ciddiyim". diye yorum yazdı. Ciddiye almadım önceleri, sonra gitgide ısrarları arttı. İstanbul'da okumuş, bir süre İstanbul'da çalışmış, aslen İç Egeli, şimdi küçük bir şehirde kitapçı dükkanı var. Kitapçılık hayalimdeki sevgili mesleği olduğu için biraz etkilendim.
Buluştuk, ilk başta çok itici geldi. Hiperaktif gibiydi. Çok bağırarak konuşuyordu. Sürekli bana bakıp "ne kadar güzelmişsin. Hadi buradan Beşiktaş evlendirme dairesine gidiyoruz." diyordu. Sevimli ama garip buldum, kararımı o anda verdim, bu iş olmazdı. Sonrasında uzun bir mesaj attım: "çok hoş, yakışıklı birisin, ama senden o elektriği alamadım" yazdım. O yıllarda moda olan ektrik almak terimi şak diye oturuyordu hislerime.
Yılmadı ama. İşyerime güller gönderdi (utanmıştım epey ama meğersem gururum okşanmış), her gün arayıp "arkadaş olarak" sohbet etti, bir süre sonra, nefret ettiğim, sırf lisansımı alayım da s..r olup gideyim diye katlandığım, günde 16 saat çalışıp mobingin alasını yaşayıp cücük kadar para almalı stajyerlik hayatımda tek eğlencem, tek avuntum onunla yaptığımız telefon seansları oldu. Saatler sürerdi bazen bu telefonlar...
İlk buluşmamızda beni Sultanahmet'e götürdü. Eski İstanbul'u çok seviyordum, ve bu tutkumu paylaştığını söylüyordu. Sonra beni Sultanahmet'te inanılmaz güzel, tarihi bir otelde kalmaya ikna etti. Korkuyordum, ikinci kez görüştüğüm, ama defalarca telefonda konuştuğum bir adam. Beni öldürecek mi, ne yapacak?
Aslında biliyordum, başından beri. Bu herife elimi versem kolumu kaptırırım, biliyordum yani. Ahtapotumsu bir his veriyordu bana. Ama neden bilmiyorum, görmezden geliyordum. İlk defa seviliyorum, ondan korkuyorum diyordum kendime. Keşke hislerimi dinleseymişim.
İlk gece daha önce hiç yaşamadığım bir seviyede cinsel mutluluk yaşadım. Aklım hayalim almazdı böyle bir hazzın varolabileceğini. Sonra okuduklarımla çok uyumlu. Bu tür ilişkilerde ilk zamanlar kişi kendini keşfedermiş, inanılmaz, başka boyutta bir cinsellik yaşanırmış. İlişkimizin sonlarında ise cinsellik, bende sadece kaçıp kurtulma hissi yaratıyordu... "Bunu yapan insan olamaz, bu adam acımasız" diyebileceğim sahneler. Zorlamalar... Tecavüz demeye dilimin varmadığı anılar.
İlişkimizin başları- göklerde uçarken
O geceden sonra ona aşık oldum, veya öyle sandım. Mükemmel ilişki. Eski İstanbul'da uzun yürüyüşler. İlk defa sevilmek ve prenses gibi davranılmak. Onu karşıma aldım ve bu ilişkiye başlamak istiyorsa bilmesi gereken bazı şeyler olduğunu, benim Türkiye'de kalıp avukat olmak istemediğimi, ruhsatımı yaptıktan sonra yurtdışına insan hakları okumaya gideceğimi, sonrasında da insani yardım kuruluşlarında, uluslalarası insan hakları kuruluşlarında çalışmak veya yurtdışında doktora yapmak istediğimi, bunu kabul etmeyecekse benimle ilişki yaşamamasını söyledim. Defalarca. Bana dediği şey: seninle nereye olursa olsun gelirim.
Bu arada sürekli evlilik teklifi alıyordum ama hiçbir planımız yoktu, ve içimdeki o his sebebiyle "daha erken, daha genciz, ekonomimiz bir düzelsin de" diyordum. "Küçül de cebime gir" diyordu cevap olarak. Genç değilmişim.
İlişkinin duraklama dönemi (fetret devri gibi bişey)
Gerçekten de bir sene sonra mastera gittim. Suçluluk günleri o zaman başladı. Ben derslere adapte olmaya çalışırken, o günde 17-27 kere aramaya, beni kaybetmekten korktuğunu söylemeye başladı. Bu arada kitapçısı batmıştı, borçları vardı, askerliğini yapmamıştı, yaşadığı küçük şehirden kıpırdayamıyordu. Ben o arada sınıfımdan serseri bir oğlandan hoşlanmaya başladım. İlgimi anladı oğlan, bir gece beni odasına davet etti. Reddettim. Ancak ona olan ilgim de geçmedi. Sevgilim Facebook, Gmail, bütün şifrelerimi biliyordu. Hareketler dökümünden bakmış ve çocuğu günde 50 kere arattığımı görmüş. Kıyamet koptu.
Başkasına ilgi duymak aldatmaktı evet ve ayrılmam gerekiyordu ama ayrılamadım. Çok ama çok suçlu hissediyordum, ruhum bir cenderede gibiydi. Bir şekilde durumu hallettik.
Aramızdaki problemler bitmiyordu. Onun küçük şehrine dönmemem sorun oluyordu. Ben kariyeristmişim, özentiymişim, yurtdışı özentisiymişim, çevrem dejenereymiş, arkadaşlarım yozmuş. Seven kadın dönermiş. Benim yoz çevreme karşın kendi temiz, yurttan, Anadolulu çevresini örnek gösteriyordu hep. Yoz biriysem beni neden seviyorsun diyordum. Sen farklısın, seni onlar bozmuş ama için temiz diyordu. Siyasi görüşümden bile tiksiniyordu. Ben Cihangir solcusuymuşum, liboşmuşum. İnsani yardım alanında çalışmak istemem çok saçmaymış, dünyayı ben mi kurtaracakmışım? Artık gelecek planımız benim Türkiye'ye dönmem ve onun küçük şehrinde akademisyen olmamdı. Bir gün İstabul'a gittiğimde, en yakın arkadaşımın nişanına gittik. Nişan değil de parti gibi bir şeydi. Çok sinirlendi orda 10 dakika durduk diye, bir hışımla çıktı, ben de peşinden. Dayanamıyormuş böyle ortamlara.
Ben masterdayken bana sürekli kendisine asılan kızlardan bahsediyordu. Bir kere bir psikologla olan yazışmasının ekran görüntüsünü attı bana. Kız psikolog, buna aslıyor, keşke sevgilin olmasaydı diyor. Bu da benim psikolojik sorunlarımdan bahsediyor, vajinismusu var diyor. Dindar olduğumu söylüyor. Kız da diyor ki "her şeyi yapıyormuş onu mu yapmıyormuş Allah korkusundan ahahaha". Gerçek bir kadın gelir, kendine gerçek bir kadın bul diyor kız. Bütün gün ağladım bu yazışmaları okuyunca.
Bir başka tartışma konumuz, kardeşimin bir derdi var anlıyorum, başka bir şehirde okumaya gitmiş, ama bana anlatmıyor. Benimle iletişimi kesmiş çünkü şifrelerimin onda olduğunu biliyor. O zaman whatsapp yaygın değil, tek iletişim yolumuz email veya facebook. Şifrelerimi geri istiyorum, vermiyor, verirsen ayrılırız diyor. En sonunda baskıya, suçluluğa dayanamadım, master bitti ve döndüm. Hiçbir iş başvurusu yapmamıştım, kalmak için hiçbir adım atmamıştım.
Türkiye'ye dönüş ve çöküşüm
Ankara'da (ona daha yakın olmak ve ailemden habersiz rahat rahat yanına gidip gelmek için) doktoraya başvurdum, orda bir eve taşındım. Çeviri yaparak geçiniyordum. Fakirlik sınırında ve hiç arkadaşım olmadan yaşıyordum, olan bütün arkadaşlarımdan uzaklaşmıştım zaten. Tek derdim oydu. Gitgide beni araması sorması kesildi. Ankara'ya hiç gelmedi. Kardeşim bazı nedenlerle çok zor durumdaydı ve ben kafayı yemek üzereydim. (Bu süreçte 40 kilo aldım ve sağlığım bozuldu). İşsizdim. Sürekli onun yanına gidiyordum. Annesi vardı bir hayatta, iki de kız kardeşi. Çok seviyorlardı beni. Annesi bana kızım diyordu. Ben de annesini seviyordum. Ama herkes neden onunla evlenmediğime kafayı takmıştı. Ama ilişkimiz evlenilecek gibi değidi. İletişimimiz yoktu artık. Sıfır. Asla dertlerimle ilgilenmiyordu zaten. Dünyanın en talihsiz, en bahtsız insanı oydu. Ekonomik açıdan bitik durumdaydı.
Benim ailem ise ondan nefret ediyordu. Annem "kızım bu adam sana şiddet uyguluyor, ayrıldığın gün adak adadım, fakire fukaraya dağıtacağım" diyordu. Babam "takma hayatı bu kadar, her şeyin suçlusu sen değilsin" diyordu. Sürekli o şehre gittiğimi ise bilmiyorlardı, ama tahmin ediyorlardı sanırım.
Bu arada sürekli bir kızla görüşüyordu. Sözde arkadaş ama anlıyorum, arkadaştan çok daha fazlası. Sürekli ikisinin flört etmesini izliyorum, ne zaman ziyarete gitsem. O ziyaretler kabusa döndü. Bazen de eskisi gibi seviliyordum, eski günlerin kırıntılarına tutunuyordum, umutsuzca. Kıskançsın, paranoyaksın diyordu bana. O kız onun gözünde mükemmeldi, ben ne kadar yozsami dejenereysem, o da o kadar saf, temizmiş. Cinsellik desen hayatımın en korkunç cinselliğini yaşıyordum. Sonra beni aldattı o kızla, ortaya çıkardığımda ise terk etti beni. Yıkılmıştım. Cidden yıkılmıştım. Telefonda haykırarak ağlıyordum, o ise duygusuzdu.
O'ndan sonrası
Sonrasında işe girdim, Ankara'da, istediğim bir işti. Sonra 2 sene önce Afrika'da bu iş oldu, buraya geldim. Mutlu sayılırım, kendimi topladım. Ama bazen eski şeytanlar geliyor, kronik depresyon baş gösteriyor. Çok terapi gördüm ama pek de çözüm bulamadım.
Burada çok zeki, çok deneyimli kadınlar var. Yazımı buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim. Biliyorum, psikologlar da var.
O ilk bakista cok ama cok saf, gurultucu hiperaktif bir cocuk gibi, kirilgan, duygulu, coskun, sevgi dolu. Ondan ona hicbir kotulugu konduramadim. Hala da Beni bir zamanlar delice sevmis olduguna inaniyorum. Yalan soyledigimi dusunmuyorum. Hala nefret etmiyorum ondan, mutlu olsun istiyorum hatta. Neden bilmiyorum ama tanisaniz belki siz de boyle gorurdunuz. Sanki seven taraf oydu sevmeyen, onu begenmeyense Ben. Hep bu hisle yasadim iliskiyi, ona borclu gibi.
Beni aldattigi kiz onu terk edince donmek istedi sadece bir kere, kabul etmedim. Sonra hep buyuk bir hata yaptigini, bana yaptiklari icin cok suclu hissettigini soyledi. Vicdanim Beni rahat birakmayacak dedi. Hala arada konustugumuz oluyor, kotu bir sekilde degil ama, naber napiyorsun gibi. Kotu hissetmiyorum. Bu da bana narsist olmadigini dusunduruyor. Tabi ki donmek asla istemem Allah korusun.
Sizce bu yaşadıklarım nedir? Benim sorunum ne? Aklınıza bir tanı geliyor mu? Narsist istismarla alakalı mı sizce bunlar? Yoksa narsist olan ben miyim? Sizce bütün bunlar nedir? Sorunum ne olabilir benim?
Son zamanlardabu forumda narsist kişilik bozukluğundan çok bahsedilir oldu, onun da farkındayım. Aslında yaşadıklarımı tekrar düşünmemde bunun da etkisi var. Bu ilişkiyi yaşarken kardeşim bana (o zamanlar 18-19 yaşlarındaydı en fazla) ikili ilişkilerde duygusal manipülasyon: narsistle yüzleşmek adlı kütabı almıştı. O zaman çok konduramamıştım. Benim sevgilim o kadar kötü değildi çünkü, beni çok seviyordu. Kitapta anlatılan başka bişeydi.
Burda açılan konulardan sonra, 2012-2015 yılları arasında yaşadığım o ilişkiden sonra neden bir türlü düzelemediğimi düşündüm. Neden yıkık hissediyordum kendimi? Aldığım 40 kiloyu neden veremiyordum? Erkeklerden neden hala korkuyordum mesela? Yoksa bunlar ezelden beri bende olan sorunlar mıydı, hiç geçmeyen bir psikolojik sorunum mu vardı? Size bu konuda danışacağım, bu yüzden başta uzun uzun kendimi, hayatımı, güçlü ve zayıf yönlerimi anlatmak istiyorum, tam bir resim çizmek için.
Onunla tanışmadan önceki yıllar, hayat hikayem
1988 yılında İstanbul'da, cerrah bir annenin ve muhasebeci bir babanın ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. Ben 40 günlükken annem büyük bir rahatsızlık geçirmiş ve hastaneye yatmış, aylarca annemden uzakta kalmışım, bana çok sevdiğim halam bakmış. Çocukluğumda da bu değişmedi. Uzun süre annemin çalışma temposu yüzünden anne babamdan ayrı kaldım. Çoğu zaman sadece haftasonları onları görebildim, bazen haftalarca göremedim. Çok sessiz, çok içine kapanık, en büyük hobisi kağıtlara insan figürleri çizip keserek, onları konuştururak oynamak olan (bu oyuna küçük adamcılık adını takmıştım), kitaplara aşırı düşkün bir çocuktum. En büyük hayalim diplomat, yazar, oyuncu, şarkıcı veya ressam olmaktı. Annemi pek göremediğim için birlikteyken inanılmaz huysuz ve lanet oluyormuşum, her şeye ağlıyormuşum. Kardeşim doğunca tek oyun arkadaşım o oldu. Bir iki arkadaşım daha vardı, onlar beni sevsin diye her şeyi yapardım. Oyunları hep onlar yönetirdi, bana küslerse eğer, günlerce sıkıntıdan uyuyamazdım.
Okula başladığım günden itibaren akran zorbalığına uğradım. O yaşta duygusal yeme illetine yakalanmıştım, sürekli yemek düşünüyor, habire yiyordum. Çok da şişman olmasam da toplu bir çocuktum, sınıf birincisiydim ve arkadaşlarım beni sevsin diye ölüyordum. Belki de bunlar beni hedef haline getirdi. İlkokul dörtteyken Anadolu lisesi sınav sistemi değişti, İngilizce öğrensin diye beni özel okula verdiler, burs sınavını kazandığım için. Ordaki şımarık zengin çocukları iyice psikolojimi bozdu. Bizim maddi durumumuz çok kötü olmasa da onlar kadar iyi değildi. 13 yaşında zehirli olduğunu duyduğum zakkum çiçeğini yiyerek aklımca intihara kalkıştım. Bir yandan da dini obsesyon geliştirdim. Yaz tatilinde günde 15 saat Kuran-ı Kerim'i okuyor, orda kafirlere yönelik yazılan her şeyi üzerime alınıyor, cehennemde ne yapacağım ben diye korkudan ve suçluluktan ağlıyordum. O gün dilencinin birine harçlığımı vermediysem tüm hafta bunu düşünüyordum. Üç sene kadar filan psikiyatrik tedavi gördüm (düzenli terapi ve ilaç).
Annem ve babam genelde çok ama çok sevgi dolu ve sevgilerini gösteren, sarılan, öpen, şakalaşan, her gece masal okuyan... bir anne babaydı. Ama sorunları vardı, sürekli bir boşanma lafı dönüyordu evde. Babam tipik pasif, sorumsuz, ev işlerine, çocuk bakımına katkısı olmayan ve habire iş batıran Türk erkeği. Annem iki günde bir 36 saat nöbet tutmaktan ve kocasından yorgun düşmüş, sürekli sinirli, ayrıca aşırı mükemmeliyetçi, çantamda yapılmamış bir ödev bulsa benimle 3 gün küser, derslerim hep çok iyi olmalı. Benim de derslerim hep çok iyiydi zaten, hiç annemin sözünden çıkmazdım ve açıkçası çok da korkardım annemin öfkesinden. Vurmazdı ama bağırırdı sürekli, ve küserdi günlerce.
Lisede en çok istediğim okulu kazandım, her şey farklı olacaktı, ve oldu da. Önce aynı şehirde olmamıza rağmen yatılı okumaya ailemi ikna ettim, tiyatro kulübüne girmek istiyordum, evimiz okuluma uzaktı. Sonra tiyatro yaptım, gitar çaldım, okulda konserler verdim, kendi bestelerimi yaptım. Burası her şeyin mümkün olduğu, sonsuz bir özgürlük alanıydı. Özgüvenim yine düşüktü ama herkes beni seviyordu sonunda. Bu gelişim yetmedi, 16 yaşında değişim programıyla Amerika'ya gideceğim diye tutturdum ve babamdan ilk dayağımı yedim. Yılmadım, sonunda ikna oldular, 1 sene Avrupa'ya gittim. Sanatla ilgili bir okula kaydoldum. Grafiker olmak istiyordum. Kendimi keşfediyordum her gün. Şehirlerde yalnız yalnız dolaşıyor, müzelere gidip notlar alıyordum. İçki, uyuşturucu, bohem bir yaşama özeniyordum. Macar bir yaşıtıma aşık oldum, yüz vermedi. Erkekler beni hep reddediyordu zaten. Çok heyecanlıydım, onlara hemen tutuluyordum, korkuyorlardı benden.
Üniversite sınavı senesinde Türkiye'ye döndüm, sınavda kendimin bile tahmin edemediği bir puanla dereceye girip hukuk fakültesini kazandım. Güzel sanatlar fikrim Türkiye'ye gelince, aç kalma korkusuyla sönüp gitti, yeni kararım, hiç sevmeyeceğimden emin olduğum hukuk fakültesini bir şekilde bitirip insani yardım çalışanı olup dünyayı dolaşmaktı (şimdi Afrika'da insani yardım çalışanıyım).
Üniversiteye girer girmez ders vermeye, çeviri bürolarında fiziki kontrol ve gitgide çeviri yapmaya başladım, bir şekilde ailemden bağımsız olmak takıntı haline gelmişti. Bir yandan Başbakanlık ilk yüz bursu alıyordum. Ailemden hiç para almadım ama onlarla yaşıyordum. Hukuk fakültesi ve ailemle yaşamak beni depresyona sokmuştu yine, evden hiç çıkmamaya başlayınca yine terapiye gittim, yine ilaçlar kullandım. O zaman psikolog bana "sende kronik depresyon var" dedi. Tiyatro kulubüne girdim yine, bir çocuğa sırılsıklam aşık oldum. Ama nedense beni bir gün seviyor, bir gün sevmiyordu, sürekli eksik bir yanım var gibi hissediyordum. Doğuştan eksik bir yan. Asla onun seviyesine çıkamayacakmışım, asla aşık olunacak bir kız olamayacakmışım gibi. Sebat edip 15 kilo verdim, 50 kiloya düştüm, uzun süre de öyle kaldım. Kilo problemim çözülse de asıl problemim, yetersiz biri olduğum duygusu gitmiyordu.
Sonra başka sevgililerim oldu, cinsellikle, ve sürpriz bir şekilde vajinismus problemim olduğu gerçeğiyle tanıştım. Bu arada her bulduğum fırsatta yurtdışına çıkıyordum, bir şekilde para biriktirip, İnterrail, Work and Travel, Erasmus, allah ne verdiyse yardırıyordum. Tanışıtığım erkeklerin hiçbiriyle güzel, tatmin edici, mutlu bir ilişkim olmuyordu. Bunun dışında sürekli gülen, çok yakın dostlukları olan, neşeli, hayatı çok seven bir genç kadındım. Bütün arkadaşlarım severdi beni, sosyal çevrem genişti epey. Mutlu bir yaşantım vardı. Hayallerim çok fazlaydı, çok renkliydi, depresif yapıma rağmen mutlu biri olarak görüyordum kendimi.
Onunla tanışmam
Onunla, nefret ettiğim avukatlık stajımı yaparken, can sıkıntısından internette yazılar yazdığım dandik bir sitede tanıştım. Yazımın altına "ben sana aşık oldum. Çok ciddiyim". diye yorum yazdı. Ciddiye almadım önceleri, sonra gitgide ısrarları arttı. İstanbul'da okumuş, bir süre İstanbul'da çalışmış, aslen İç Egeli, şimdi küçük bir şehirde kitapçı dükkanı var. Kitapçılık hayalimdeki sevgili mesleği olduğu için biraz etkilendim.
Buluştuk, ilk başta çok itici geldi. Hiperaktif gibiydi. Çok bağırarak konuşuyordu. Sürekli bana bakıp "ne kadar güzelmişsin. Hadi buradan Beşiktaş evlendirme dairesine gidiyoruz." diyordu. Sevimli ama garip buldum, kararımı o anda verdim, bu iş olmazdı. Sonrasında uzun bir mesaj attım: "çok hoş, yakışıklı birisin, ama senden o elektriği alamadım" yazdım. O yıllarda moda olan ektrik almak terimi şak diye oturuyordu hislerime.
Yılmadı ama. İşyerime güller gönderdi (utanmıştım epey ama meğersem gururum okşanmış), her gün arayıp "arkadaş olarak" sohbet etti, bir süre sonra, nefret ettiğim, sırf lisansımı alayım da s..r olup gideyim diye katlandığım, günde 16 saat çalışıp mobingin alasını yaşayıp cücük kadar para almalı stajyerlik hayatımda tek eğlencem, tek avuntum onunla yaptığımız telefon seansları oldu. Saatler sürerdi bazen bu telefonlar...
İlk buluşmamızda beni Sultanahmet'e götürdü. Eski İstanbul'u çok seviyordum, ve bu tutkumu paylaştığını söylüyordu. Sonra beni Sultanahmet'te inanılmaz güzel, tarihi bir otelde kalmaya ikna etti. Korkuyordum, ikinci kez görüştüğüm, ama defalarca telefonda konuştuğum bir adam. Beni öldürecek mi, ne yapacak?
Aslında biliyordum, başından beri. Bu herife elimi versem kolumu kaptırırım, biliyordum yani. Ahtapotumsu bir his veriyordu bana. Ama neden bilmiyorum, görmezden geliyordum. İlk defa seviliyorum, ondan korkuyorum diyordum kendime. Keşke hislerimi dinleseymişim.
İlk gece daha önce hiç yaşamadığım bir seviyede cinsel mutluluk yaşadım. Aklım hayalim almazdı böyle bir hazzın varolabileceğini. Sonra okuduklarımla çok uyumlu. Bu tür ilişkilerde ilk zamanlar kişi kendini keşfedermiş, inanılmaz, başka boyutta bir cinsellik yaşanırmış. İlişkimizin sonlarında ise cinsellik, bende sadece kaçıp kurtulma hissi yaratıyordu... "Bunu yapan insan olamaz, bu adam acımasız" diyebileceğim sahneler. Zorlamalar... Tecavüz demeye dilimin varmadığı anılar.
İlişkimizin başları- göklerde uçarken
O geceden sonra ona aşık oldum, veya öyle sandım. Mükemmel ilişki. Eski İstanbul'da uzun yürüyüşler. İlk defa sevilmek ve prenses gibi davranılmak. Onu karşıma aldım ve bu ilişkiye başlamak istiyorsa bilmesi gereken bazı şeyler olduğunu, benim Türkiye'de kalıp avukat olmak istemediğimi, ruhsatımı yaptıktan sonra yurtdışına insan hakları okumaya gideceğimi, sonrasında da insani yardım kuruluşlarında, uluslalarası insan hakları kuruluşlarında çalışmak veya yurtdışında doktora yapmak istediğimi, bunu kabul etmeyecekse benimle ilişki yaşamamasını söyledim. Defalarca. Bana dediği şey: seninle nereye olursa olsun gelirim.
Bu arada sürekli evlilik teklifi alıyordum ama hiçbir planımız yoktu, ve içimdeki o his sebebiyle "daha erken, daha genciz, ekonomimiz bir düzelsin de" diyordum. "Küçül de cebime gir" diyordu cevap olarak. Genç değilmişim.
İlişkinin duraklama dönemi (fetret devri gibi bişey)
Gerçekten de bir sene sonra mastera gittim. Suçluluk günleri o zaman başladı. Ben derslere adapte olmaya çalışırken, o günde 17-27 kere aramaya, beni kaybetmekten korktuğunu söylemeye başladı. Bu arada kitapçısı batmıştı, borçları vardı, askerliğini yapmamıştı, yaşadığı küçük şehirden kıpırdayamıyordu. Ben o arada sınıfımdan serseri bir oğlandan hoşlanmaya başladım. İlgimi anladı oğlan, bir gece beni odasına davet etti. Reddettim. Ancak ona olan ilgim de geçmedi. Sevgilim Facebook, Gmail, bütün şifrelerimi biliyordu. Hareketler dökümünden bakmış ve çocuğu günde 50 kere arattığımı görmüş. Kıyamet koptu.
Başkasına ilgi duymak aldatmaktı evet ve ayrılmam gerekiyordu ama ayrılamadım. Çok ama çok suçlu hissediyordum, ruhum bir cenderede gibiydi. Bir şekilde durumu hallettik.
Aramızdaki problemler bitmiyordu. Onun küçük şehrine dönmemem sorun oluyordu. Ben kariyeristmişim, özentiymişim, yurtdışı özentisiymişim, çevrem dejenereymiş, arkadaşlarım yozmuş. Seven kadın dönermiş. Benim yoz çevreme karşın kendi temiz, yurttan, Anadolulu çevresini örnek gösteriyordu hep. Yoz biriysem beni neden seviyorsun diyordum. Sen farklısın, seni onlar bozmuş ama için temiz diyordu. Siyasi görüşümden bile tiksiniyordu. Ben Cihangir solcusuymuşum, liboşmuşum. İnsani yardım alanında çalışmak istemem çok saçmaymış, dünyayı ben mi kurtaracakmışım? Artık gelecek planımız benim Türkiye'ye dönmem ve onun küçük şehrinde akademisyen olmamdı. Bir gün İstabul'a gittiğimde, en yakın arkadaşımın nişanına gittik. Nişan değil de parti gibi bir şeydi. Çok sinirlendi orda 10 dakika durduk diye, bir hışımla çıktı, ben de peşinden. Dayanamıyormuş böyle ortamlara.
Ben masterdayken bana sürekli kendisine asılan kızlardan bahsediyordu. Bir kere bir psikologla olan yazışmasının ekran görüntüsünü attı bana. Kız psikolog, buna aslıyor, keşke sevgilin olmasaydı diyor. Bu da benim psikolojik sorunlarımdan bahsediyor, vajinismusu var diyor. Dindar olduğumu söylüyor. Kız da diyor ki "her şeyi yapıyormuş onu mu yapmıyormuş Allah korkusundan ahahaha". Gerçek bir kadın gelir, kendine gerçek bir kadın bul diyor kız. Bütün gün ağladım bu yazışmaları okuyunca.
Bir başka tartışma konumuz, kardeşimin bir derdi var anlıyorum, başka bir şehirde okumaya gitmiş, ama bana anlatmıyor. Benimle iletişimi kesmiş çünkü şifrelerimin onda olduğunu biliyor. O zaman whatsapp yaygın değil, tek iletişim yolumuz email veya facebook. Şifrelerimi geri istiyorum, vermiyor, verirsen ayrılırız diyor. En sonunda baskıya, suçluluğa dayanamadım, master bitti ve döndüm. Hiçbir iş başvurusu yapmamıştım, kalmak için hiçbir adım atmamıştım.
Türkiye'ye dönüş ve çöküşüm
Ankara'da (ona daha yakın olmak ve ailemden habersiz rahat rahat yanına gidip gelmek için) doktoraya başvurdum, orda bir eve taşındım. Çeviri yaparak geçiniyordum. Fakirlik sınırında ve hiç arkadaşım olmadan yaşıyordum, olan bütün arkadaşlarımdan uzaklaşmıştım zaten. Tek derdim oydu. Gitgide beni araması sorması kesildi. Ankara'ya hiç gelmedi. Kardeşim bazı nedenlerle çok zor durumdaydı ve ben kafayı yemek üzereydim. (Bu süreçte 40 kilo aldım ve sağlığım bozuldu). İşsizdim. Sürekli onun yanına gidiyordum. Annesi vardı bir hayatta, iki de kız kardeşi. Çok seviyorlardı beni. Annesi bana kızım diyordu. Ben de annesini seviyordum. Ama herkes neden onunla evlenmediğime kafayı takmıştı. Ama ilişkimiz evlenilecek gibi değidi. İletişimimiz yoktu artık. Sıfır. Asla dertlerimle ilgilenmiyordu zaten. Dünyanın en talihsiz, en bahtsız insanı oydu. Ekonomik açıdan bitik durumdaydı.
Benim ailem ise ondan nefret ediyordu. Annem "kızım bu adam sana şiddet uyguluyor, ayrıldığın gün adak adadım, fakire fukaraya dağıtacağım" diyordu. Babam "takma hayatı bu kadar, her şeyin suçlusu sen değilsin" diyordu. Sürekli o şehre gittiğimi ise bilmiyorlardı, ama tahmin ediyorlardı sanırım.
Bu arada sürekli bir kızla görüşüyordu. Sözde arkadaş ama anlıyorum, arkadaştan çok daha fazlası. Sürekli ikisinin flört etmesini izliyorum, ne zaman ziyarete gitsem. O ziyaretler kabusa döndü. Bazen de eskisi gibi seviliyordum, eski günlerin kırıntılarına tutunuyordum, umutsuzca. Kıskançsın, paranoyaksın diyordu bana. O kız onun gözünde mükemmeldi, ben ne kadar yozsami dejenereysem, o da o kadar saf, temizmiş. Cinsellik desen hayatımın en korkunç cinselliğini yaşıyordum. Sonra beni aldattı o kızla, ortaya çıkardığımda ise terk etti beni. Yıkılmıştım. Cidden yıkılmıştım. Telefonda haykırarak ağlıyordum, o ise duygusuzdu.
O'ndan sonrası
Sonrasında işe girdim, Ankara'da, istediğim bir işti. Sonra 2 sene önce Afrika'da bu iş oldu, buraya geldim. Mutlu sayılırım, kendimi topladım. Ama bazen eski şeytanlar geliyor, kronik depresyon baş gösteriyor. Çok terapi gördüm ama pek de çözüm bulamadım.
Burada çok zeki, çok deneyimli kadınlar var. Yazımı buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim. Biliyorum, psikologlar da var.
O ilk bakista cok ama cok saf, gurultucu hiperaktif bir cocuk gibi, kirilgan, duygulu, coskun, sevgi dolu. Ondan ona hicbir kotulugu konduramadim. Hala da Beni bir zamanlar delice sevmis olduguna inaniyorum. Yalan soyledigimi dusunmuyorum. Hala nefret etmiyorum ondan, mutlu olsun istiyorum hatta. Neden bilmiyorum ama tanisaniz belki siz de boyle gorurdunuz. Sanki seven taraf oydu sevmeyen, onu begenmeyense Ben. Hep bu hisle yasadim iliskiyi, ona borclu gibi.
Beni aldattigi kiz onu terk edince donmek istedi sadece bir kere, kabul etmedim. Sonra hep buyuk bir hata yaptigini, bana yaptiklari icin cok suclu hissettigini soyledi. Vicdanim Beni rahat birakmayacak dedi. Hala arada konustugumuz oluyor, kotu bir sekilde degil ama, naber napiyorsun gibi. Kotu hissetmiyorum. Bu da bana narsist olmadigini dusunduruyor. Tabi ki donmek asla istemem Allah korusun.
Sizce bu yaşadıklarım nedir? Benim sorunum ne? Aklınıza bir tanı geliyor mu? Narsist istismarla alakalı mı sizce bunlar? Yoksa narsist olan ben miyim? Sizce bütün bunlar nedir? Sorunum ne olabilir benim?
Son düzenleme: