- 19 Kasım 2019
- 570
- 1.838
- 28
- Konu Sahibi vesikaliyarim
- #101
Bu konu üzerinde son zamanlarda cok fazla düşünüyor, okuyor ve yazıyorum. Sorun annelik ya da babalıkla ilgili değil, yetiskin her birey cocuklugunda hem aile hem toplumun ona yüklediği şema ve değerler bütünüyle hareket ediyor. Problem toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve hem siyasi hem dini ataerkil zihniyet. Kadına psikolojik ve fiziksel şiddetin en az oldugu ülke olan İzlanda'yı inceledim. Bu ülkeyi bir kadın yönetiyor, resmi inancları olan Lüteryan kilisesini de bir kadın rahibe yönetiyor. Çocukların şema yaslarında yani henüz karakterinin şekillendiği ilkokul caglarında cinsiyet eşitliği dersleri alıyorlar. Kadın erkek eşit maaş alıyor ve lojistik sektörü de dahil finans, satıs gibi departmanlarının cogunda kadınlar calısıyor. Babaların da dogum izinleri var mesela, üçer ay aralıklarla bebek bakımını ortak üstleniyorlar. Euronews'te detaylı okuma yapabilirsiniz bunlar sadece özeti işin. Tabii bunlar doğuştan böyle değil. Kadın hakları aktivistleri her yıl arı gibi eylem yapıyor hala. Örneğin tüm bu devrimin başlangıcında tüm kadınlar işlerini bırakıyor ve dışarı cıkıyorlar, kadının iş hayatındaki rolünün ehemmiyetinin anlaşılması ve eşit hak ve maaştan yararlanabilmek adına. Bunların bir sonucu olarak yasalar yeniden düzenleniyor burdaki gibi kadına şiddetten içeri girip cabucak geri salınmıyorlar. Kadın dayanısması ve yapılan eylemler gün be gün devam ediyor, eğer tek bir gün ipleri bırakırsak tüm çabalarımız bosa gider deyip omuz omuza mücadele ediyorlar. Ses çıkmadan fiil gerceklesmez tabii ki. Burda hala açılan konularda görüyoruz ki kadınların en büyük korkuları muhtaclık psikolojisi, mevzubahis ülkelerde böyle bir korku yok dolayısıyla güçlü kadın ve güçlü erkekler yetişiyor.