O gemi gelecek mi İsmail Abi?

Mune Mune kesinlikle katiliyorum. Bir seyi soylemenin bin yolu vardir. Bilgi ahlak zeka birlesimimizi en iyi yolu secerek ifade etmemiz gerektigini dusunuyorum. Sert uslup kisinin kendisine zarar veriyor en basta. Denedim onceden biliyorum :) Ama neyse ki burada degil, yoksa haberin olurdu :KK66: Buraya kendimi degistirme sureciyle beraber girdim:) Forum bana yaradi:)
Daha da yarasin insallah! :) Herkese icini dokup rahatlama firsati veriyor burasi. Cok sevdim cok. Forumu da, bu konuyu da :KK66:
 
O azmi kırdım, ya da tam manasıyla hiç oluşmadı sanırım. 80 yaş, geç kalınmış bir yaş. Değer mi değmez mi kısmını geçen, yalnız bir yaş. Daha erken başlasa, o yetenek nasıl gelişirdi, işte sanat ne için geyiği gibi biraz.



Bunu ancak böyle hayal kırıkları yaşamış kişiler net anlayabiliyor ve sizin hikayenizi okurken üzüldüm. 7 notadan daha ne kadar şarkı yazılır ki derler bir de, nasıl bir küçümseme ise... Insan zihni çok acayip, benzer hisler bile farklı bir beste ile dökülüyor. Çoğu kişi işin ses kısmında, sizin bulunduğunuz üreten kısım ise bambaşka ve bunun hayal kırıklığı da ağır oluyor. Hatta şu da var ki, o zaman o beste, resim tek iken, üzerinden seneler geçince birinin o notalara-cizimlere yaklaşık bir eser çıkardığını görüp daha ayrı bir hüzün ile de sarsılıyorsun.

Belki hayat elverse ve üzerine gitseniz çok daha farklı şekillenirdi hayatınız. Bazen bunu düşündüğüm olur. Ama bu yönden bakınca, konu içinde en esaslı yorum @ortam virusu nden geldi. Birkaç sayfa önce, o kadar güzel anlatmış ki, bir okuyun onun yorumunu. Bana moral oldu,gec kalmış hissimi hafifletti.
Evet o dediginizde haklisiniz,benim muziklerimin bi benzeri ve ayni temalisini kisa bir filmde duymustum,baslangici hele tipatip ayniydi ,enstrumanlar ve beste...Noluyoruz demistim de..sonradan farklilasiyordu.. vay be ruh esim.belki de o muzigi yapan kisidir :KK70:
 
Teşekkür ederim. :KK200:
Aynen, kalkıp silkelenmem gereken bir noktadayım; oturmaya, görmezden gelmeye, bu iğrenç tembelliğe, bekleyişe o kadar alışmışım ki... Ruhumu kemirip duran şey... Sürekli bir huzursuzluk, kendi kendini tetikleyen. Sürekli bir arayış, bir boğulma hissi...

Annemle anlaşamazdık, hala daha anlaşamadığımız noktalar illa ki var, barışıp dövüştüğümüz, dövüşüp barıştığımız hep olur. Ancak dün içimde uzanan elleri tuttu ya, daha da ne yapsa görmem gari. O da farkında...
Eşim de farkına varıyor; sorunun onun da üstünde bir şey olduğunun ve o da arkamda "Sen söyle, ben omuz vereceğim, buradayım" diyor.

Bildiğin bir kafesin içinden çıkma anını yaşar gibiyim, kendi oluşturduğum, kendi kendimi kapattığım kafesin kapısı açılıyor.
Safın önde gideniyim sanırım bu konuda, uyar akıllıyım, boğazıma kadar duygusalım bu yüzden beyin error veriyor. Konu bu olunca, kafa uçuyor, kalp ele alıyor... Ne desem tarif edemiyorum öyle...
Çok tatlı yazmışsın. Peki tek başına sergi açamaz mısın? Baban da belki senin yaptıklarını görünce peşinden gelir.
 
Şu konuda kavga çıkarmak bir sanattır arkadaşlar.
Resim müzik halt yemiş.
Vay anam vay!

Dinlemeye, anlamaya o kadar uzak ki günümüz insanları kısa kes işte ne süsledin uzattın amaaaann diye geçiyor.

Ben bu üyelerin bdvde ne aradıklarını hala çözemedim.

Bence araştırma tezi yapılmalı.
Kv, elti, görümce, kayınpeder...
 
İlkokuldan beri resim öğretmenliği hayalimdi. Her resim yarışmasında istemesem de kendimi bulurdum. Sonrası okul telaşı vs. ilerlet(e)medim tabii. Köreldim. Üniversitede mimarlık istedim katsayı dikildi önüme. Lisede neredeyse her gün önünden gectigim mimarlık fakültesi hayalim hayal olarak kaldı. Üstelik üniversite sınavına da mimarlık fakültesinde girdim.
Neyse olmadı işte başka bir bölüm kazandım gitmedim. Sevmediğim bir bölüm okumaktansa evde otururum daha iyi dedim. Halk eğitimin Grafik tasarım kurslarına gittim. Öğretmenleri üniversitedeki hocalardi. İyi ki de gitmişim. :))Çok büyük tat aldım. Resim kursuna gitmeyi istedim ücret engeli çıktı.
Sonra evlilik çoluk çocuk hayat telaşı. Ama hala içimde kaldı resim. Çocuklarım minik ressam gibiler şuan.:)) Benden iyiler bu küçük halleriyle çünkü destekliyorum yeteneklerini. Küçük okula başlayınca ben de yağlı boya resime gideyim diyorum. Şuan vaktim yok ama onlar okulda olunca sıkılacagim. Birseylerle ugrasmam lazım. Çok süper cizimim yok ama hayal gücüm geniş.:))
Sizin gibi olsam hiç beklemezdim zaten. Beklemeyin de. Zaman geçip gidiyor. Buraya yazayım derken bile on dakika geçti gitti işte...
 
Çok espirili bir kadınımdır üstünüze afiyet :KK8:
Ama doğru bir tespit olmadı mı şimdi? Yalnızca bu konu için değil, genel olarak özellikle bdv'de bildirilen konularda çok dikkatimi çekiyor ben daha iyiyim, ben daha bilgiliyim, en muhteşem maaş, meslek, güzellik, kültür, eş, çocuk bende tavrı.

Aklına gebelik, bir kitap ismi, bir şarkı, kaynana sorunu, iş mevzusu, saç boyası, tırnak cilası takılanların aradığım bilgi bu sitedeymiş deyip üye olduğu kendi halinde kadınlar topluluğuyuz, elbette eğitim, kültür, yaşam tarzı farklılarımız olacak ama siteye üye olurken 18 yaşını doldurmuş,üniversite mezunu, en az 2 dil bilen kişiler kayıt olabilir denmiyor, kapı herkese açık, bizde bunu bilerek üye oluyoruz, e o zaman neyin derdine düşüyoruz ki bu kadar, mesleki itibarlar, kariyerler, çevremizdeki saygınlığımız, eğitimimiz sosyal çevremizde geçerli, burada sen kendinehas, ben Mune'yiz, dümdük üyeleriz.

Eğitimini kültürünü bana bilmediğim birşeyi öğretmek için kullanmak yerine, yerip beni küçümsemek için kullanacaksan nerede kaldı o zaman o kadar dirsek çürütmen, cahil kadınımdır, kitapta okumuyorum, dil bilmem, hayatım çevremden ibaret ama şunu bilir şunu söylerim, okudun mu arkadaş o zaman kelime dağarcığın benden fazladır, öyle güzel kelimeler kullan ki ben cahilliğimden utanayım, gelip bana sana ne be yazdın mı tılsımın bozuluyor, eğitim kültür farkımızın bir önemi kalmıyor.

Mune, Sadi Şirazi'nin bir sözü var: "Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmıyorsan, cahilsin demektir" diye, o sözün içini açmışsın, anlatmışsın sanki.

Şu açıdan anlarım da; yazı vasıtasıyla anlaşıyoruz bu platformda, dilimizin döndüğünce; yüz yüze bir sohbet ortamı yok, mimikler yok, ifadeler yok, ses tonları yok, gözlerin bakışları yok. Yanlış anlamaya müsait oluyor bazen kuru bir cümle, ya da işte itici gelebiliyor kişiye, antipatik görünüyor. Her yaş, her yaşanmışlık, ayrı ayrı; insan tecrübe etmediğini küçümsemeye eğilimli. Bu yüzden insanların bazı anlarda bazı kişilere önyargı ile yaklaşması garip gelmiyor. Kendine benzeten seviyor, kendinden farklı gelen suni buluyor, eh aynı tip insan değiliz, buralarda anlatılan "Kötü görümce"lere kadar bu forumda, karışığız.

Salt anlamadığım rekabet duygusu, yarış haline getirmek; bir zan ortaya atılıyor ve bu zannı ispat çabası altında, eleştiri de hakarete dönüyor, kişinin konuştuğu konu da sapıyor. Alttan alsan daha da yüz buluyor, bu kişilere ulaşılmıyor. Haksız olduğunu kabul edememe olayı basitçe, özür dilemeyi bilmeme, susamama, "Yenilmeme" istemi. Oysa ki yarış yok ortada; bir yenilgi de olmayacak. Kibir işte basitçe... Herkes de her an gem vuramıyor bu duygusuna diyor, geçiyorum.
 
Mune Mune kesinlikle katiliyorum. Bir seyi soylemenin bin yolu vardir. Bilgi ahlak zeka birlesimimizi en iyi yolu secerek ifade etmemiz gerektigini dusunuyorum. Sert uslup kisinin kendisine zarar veriyor en basta. Denedim onceden biliyorum :) Ama neyse ki burada degil, yoksa haberin olurdu :KK66: Buraya kendimi degistirme sureciyle beraber girdim:) Forum bana yaradi:)
Daha da yarasin insallah! :) Herkese icini dokup rahatlama firsati veriyor burasi. Cok sevdim cok. Forumu da, bu konuyu da :KK66:

Benim de sanal ortamda ilk kez bu kadar uzun süre takip ettiğim, üye olmak, aktif katılmak istediğim bir yer oldu burası. Sanırım kadın kadına olmanın rahatlığı ve sahiciliği çekti. Buradaki kişiler, sahici geliyor bana, facede dert anlattığını göremeyiz kimsenin, her yerde, sanalda bir mutluluk kalkanı. Burası, arka sokakları gibi o caddelerin.

Evet o dediginizde haklisiniz,benim muziklerimin bi benzeri ve ayni temalisini kisa bir filmde duymustum,baslangici hele tipatip ayniydi ,enstrumanlar ve beste...Noluyoruz demistim de..sonradan farklilasiyordu.. vay be ruh esim.belki de o muzigi yapan kisidir :KK70:

Ben de Instaart olayları patlak verip de çeşit çeşit amatör ressam vb. sanaldan paylaşımlara başlayınca; incelemiş, eh çok benzer olmasa da, yakın tarzlarda çizimler görmüştüm. Çok kalabalık hissettirmişti :)
 
yazarlar yokta 2. üyelikler fink geziyor : )

Kazen bu söz bana değil değil mi?
Aynı anda kullandığım ikinci üyeliğim yok, 3 farklı ip olabilir, bazen kendi evimden giriyorum, bazen annemlerden, bazen telefondan. Ama tek bu üyelik var kullandığım.

(4-5 Gün banlanınca ikinci bir üyelik alsam mı dediğim oluyor ama şeytana uymuyorum uslu uslu çekiyorum cezamı :-))

Çok tatlı yazmışsın. Peki tek başına sergi açamaz mısın? Baban da belki senin yaptıklarını görünce peşinden gelir.

Teşekkür ederim; açarım açmasına da, babamla olsa daha bir lezzetli olur.
Olaya çok dar ve takılmış baktığımı fark ettim bu konu içinde, aslında "Sergi sergi" diye direttikçe onun stresi de biniyor. Kendi kafamdan tarihler attıkça ve o tarihe yetişemeyince kendi yetersizlik hissimi besliyorum. Akışa bırakmak lazım, anladım. Zaten hazır olduğumda, sergi hareketi kendiliğinden gelecek demek lazım.
Birkaç arkadaş bu noktaya dokundu, görmemi sağladı.
 
Aile zoruyla ilahiyat okuyup,
Evlenince, özgürleşmiş kadınsın.

Bireyselliğin yok. Özgürlüğünü, istediğin hayatı kocan sayesinde elde etmişsin.

19.yüzyılda yaşasaydın, yazan kadın olarak değerli kalırdın.

Fakat günümüz şartlarında bu motifler, hiç gerçekçi değil.

Üstelik devrik cümle furyası biteli çok oldu.

Mesleğim var ama yapmıyorum, ee gününü yardım derneklerinde toplantılarla mı geçiriyorsun?

Kıyaslama cüretinde bulunduğun hiç bir sanatçı,"ımmhh Harika uyandım, haydi sanat yapayım" diye yaşamadı.

Hemingway mesela.
 
Aile zoruyla ilahiyat okuyup,
Evlenince, özgürleşmiş kadınsın.

Bireyselliğin yok. Özgürlüğünü, istediğin hayatı kocan sayesinde elde etmişsin.

19.yüzyılda yaşasaydın, yazan kadın olarak değerli kalırdın.

Fakat günümüz şartlarında bu motifler, hiç gerçekçi değil.

Üstelik devrik cümle furyası biteli çok oldu.

Mesleğim var ama yapmıyorum, ee gününü yardım derneklerinde toplantılarla mı geçiriyorsun?

Kıyaslama cüretinde bulunduğun hiç bir sanatçı,"ımmhh Harika uyandım, haydi sanat yapayım" diye yaşamadı.

Hemingway mesela.
Evet burda çok saçma kıyaslamalara girilmiş. O isimler boş buhranlar yaşayıp da o eserleri meydana getirmediler. Ben konu sahibinin bir kaç yazısını okudum ve o insanlarla kıyas bile yapılamaz hayatı. Örnek Dostoyevski verilmiş mesela, ben bir yerden alıntı yaparak, kısaca atıyorum Dostoyevski'nin hayatını. Ne saçma bir kıyasa giydiklerini görmeleri açısından.
"Dostoyevski çocukluğunu ayyaş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirmiş olmasaydı, on altı yaşındayken annesini veremden kaybetmeseydi, babasına karşı ölüm haberini aldığında mutlu olabilecek derecede büyük bir kin duymasaydı, yirmi sekiz yaşında altı ay hapiste yattıktan sonra tam idam edilecekken bir rus çarı tarafından son anda affedilmeseydi, tıpkı annesi gibi veremli bir kadınla evlenip, akabinde onu da erken kaybetmemiş olsaydı, kumar borçlarını ödeyebilme uğruna normal bir insanın bir haftada okuyacağı kitabı üç günde yazmak zorunda kalmasaydı, belki de en önemlisi epilepsi hastası olmayıp, her an bir sara krizi geçirme ihtimalinin sırtına yüklediği yükten doğan stresle yaşamak zorunda kalmasaydı, ne o yazdığı şeyleri yazabilecekti, ne de biz yazdığı şeyleri okuyabilecektik. Belki de sayısız insan şu an olduğu gibi biri olamayacaktı onun yokluğunda. En azından ben aynı ben olamayabilirdim, bunu biliyorum. Acı bazı insanları güçlendiriyor, buna inanıyorum."
 
Evet burda çok saçma kıyaslamalara girilmiş. O isimler boş buhranlar yaşayıp da o eserleri meydana getirmediler. Ben konu sahibinin bir kaç yazısını okudum ve o insanlarla kıyas bile yapılamaz hayatı. Örnek Dostoyevski verilmiş mesela, ben bir yerden alıntı yaparak, kısaca atıyorum Dostoyevski'nin hayatını. Ne saçma bir kıyasa giydiklerini görmeleri açısından.
"Dostoyevski çocukluğunu ayyaş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirmiş olmasaydı, on altı yaşındayken annesini veremden kaybetmeseydi, babasına karşı ölüm haberini aldığında mutlu olabilecek derecede büyük bir kin duymasaydı, yirmi sekiz yaşında altı ay hapiste yattıktan sonra tam idam edilecekken bir rus çarı tarafından son anda affedilmeseydi, tıpkı annesi gibi veremli bir kadınla evlenip, akabinde onu da erken kaybetmemiş olsaydı, kumar borçlarını ödeyebilme uğruna normal bir insanın bir haftada okuyacağı kitabı üç günde yazmak zorunda kalmasaydı, belki de en önemlisi epilepsi hastası olmayıp, her an bir sara krizi geçirme ihtimalinin sırtına yüklediği yükten doğan stresle yaşamak zorunda kalmasaydı, ne o yazdığı şeyleri yazabilecekti, ne de biz yazdığı şeyleri okuyabilecektik. Belki de sayısız insan şu an olduğu gibi biri olamayacaktı onun yokluğunda. En azından ben aynı ben olamayabilirdim, bunu biliyorum. Acı bazı insanları güçlendiriyor, buna inanıyorum."
Acı herkesi güçlendirir.

Yalnızca var olanı yazıp, dönemin siyasi portresine göre şekillenmeyip, parfümsüz olanlar kalıcı olur.

Konu sahibinin denediği blok fikri
Kırmızı nickli üyeler dayanışması grubundan destek aldı.

Eh başarılar
 
Burada neler oldugunu anlamakta gucluk cekiyorum. Konu sahibi kendisini Dostoyevski ile mi kiyasladi? Ben hepinizden guzel sanatsal degeri yuksek yazilar yazarim mi dedi? Sanki karsilikli 2 grup varmiscasina yazmissiniz, ben herhangi bir grubun uyesi degilim. Benim gordugum kucumseyen tavirlarla yaklasilmasi, ben daha iyi bilirim havasi diyaloglari guclendirecek bir tavir gibi gelmiyor bana. Ama sanirim zaten sizin de istediginiz diyalog degildi, ben oyle bir sey olmali seklinde dusunerek saflik yapiyorum galiba.
Buraya tasinan yorumlar daha onceden baska konularda baslamis tartismalardan dolayi ise konuya elbet vakif degilim. Burada gordugum uzerine benim de soz hakkim vardir diye dusunerek yaziyorum sadece.
Ben hala ayni fikirdeyim, karsi tarafta bizden daha iyi veya kotu, daha cahil veya egitimli, daha akilli veya degil, kim olursa olsun sert elestiri yerine saglikli olusamaz... Birbirimize yuklenmek yerine ya uzlasmali ya da uzak kalabilmeliyiz. Incitmek yerine... Bence...
 
Selam kızlar;

İçim ağzına kadar dolu gibi, bazı bazı bomboş gibi, öyle ortaya karışık bir buhran yazısı yazmak istedim.
( @QUEENofTURKEY hep senden ötürü, ne diye öyle duygu şeylerini ikaz etmeden yazıyorsun kardeş, sonra biz de okuyup kendi enkazlarımızı hatırlayıp efkara bağlıyoruz burada :-))

Dün, çok sevdiğim, fikirleri benim için önemli olan edebiyat mezunu, öğretmen bir ablam ile ressam teyzem bizdelerdi. Bilirim ki onlarla ne zaman bir araya gelsek, her şey deşilir dökülür, ruhsal durumlar, karakterler irdelenir, günlük spesifik bir konu masaya yatırılır (Dünkü konumuz estetik operasyonlardı mesela), sonra dünyayı kurtaracak fikirler ortaya atılır, bir iki birileri şikayet edilir, sokağa çöp atanlara kadar verip veriştirilir, sonra bir köşeye attığım eski resim defterim ortaya çıkarılır, çizimlerime bakılır ve "Sen ne biçim bir çocuksun?!" tarzı sitemler edilir. Sonra annem girer araya, "Kendi kendini mahvetti, eve kapattı iyice" diye başlar ve asosyalliğimden dem vurur. Daha öteden babam gelir, bahçeden kestiği çiçekleri getirir, bizlere verir, sonra gülerek bahçesini anlatır (Hiç kaçmaz, hep bahçeyi anlatır), biraz takılır gider, sonra konu babama döner, babama benzeyen, içe dönük yönlerime, babam ve onun kendini kendine saklamasına...

Konuştuk da konuştuk, onlar konuştukça ben deşildim, ben deşildikçe bir noktadan sonra kendime acırken buldum kendimi ki bu berbat bir şey. "Napıyorum ben?" sorusunu, yine kendime sorduğum bir zaman aralığı yaşadım anlayacağınız. "Kimi bekliyorum ki? Geç kalan benim." farkındalığı...

Mesleki durumumu bir önceki konuda anlatmıştım sanırım; annemlerin istediği bölümü okudum ve mesleğimi yapmıyorum. Özetle, kendimi hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim, benle alakası olmayan bir mesleğim var ve 10 senedir, kesinlikle en ufak bir istek uyanmadı içimde kendi mesleğimi yapmak adına, mezun olduktan sonra sadece 3 ay dayanabildim kendi mesleğimi yapmaya acıdır ki. Alakam olmayan yerlerde, alakam olmayan işlerde çalıştım, kendimi geliştirip salt diploma ile girip çalıştım uzun süre ama onu da istemediğimi anladım. Daha doğrusu çalışmak, iş hayatında olmak istiyorum ama hep kendime sakladığım bir yönüm ile, daha idealist, daha öğreten, daha çizen boyayan bla bla... Resim öğretmenliği mesela... O tren de kaçtı. (Aslında bu her gencin yaşadığı bir şey, kim hayalindeki mesleği ya da bir heves okuduğu bölümün mesleğini tatmin ola ola yapabiliyor ki? Bir avuç şanslı azınlık haricinde, hayat nereye sürüklerse, oralarda çalışıp, yaşayıp gidiyoruz.) Elime kalan, kendi halinde, kendini geliştirmiş bir ressam olmak... Bu da gün gün yitiyor.

Yaş 20leri bitirdi, çocuk oldu, sorumluluklar arttı, kendim için bir şeyler yapabildiğim vakitler azaldı.
Şu dönem, (Şükür ki) maddi durum da elverdiği için çalışmayı bıraktım ve çocuğuma kanalize oldum. Ancak boşta kalınca tüm eski hayal kırıklıklarım beni yoklamaya başladı yeniden.

Resim kursuna gideceğim sıra araya giren evlilik...
Profesyonel fotoğrafçılık kursuna gideceğimde, hamile kaldığımı öğrenmem...
"İşime mi geldi, tembelliğime mi yaradı?" dediğim bir an ve hayali bırakıp hayata döndüğüm yol ayırımları...
"Aynı anda ikisini götürürdün" demeyin, o zamanlar götüremezdim, enerjim sıfıra yakın yaşıyordum zaten.

Neyse, ben de bu evde olma durumumu avantaja çevirdim elbette bir açıdan; 7-8 sene ara verdiğim, kalem oynatmadığım resme, başta kısaca bahsettiğim ressam teyzemin ısrarı ve gazı ile tekrar başladım, sayfalarca yeni çalışmalarım oldu. "Tablo çalışmalısın!!" diye bastırdı teyzem ve çalıştığım tablolar evin bir köşesinde birikmeye başladı.
Aynı zamanda babamın kolundan çekiştirmeye başladım "Baba!! Birlikte baba-kız karma sergi açalım, dünya gözüyle bir gör çizimlerinin nasıl takdir edildiğini, güvelere yedirmeyelim artık onları, evde tozlandırmayalım" dedim, ikna ettim. Onu ikna ederken ben kendi hayatımdan bezdim ama öyle bir ikna süreciydi, Nuh dedi peygamber demedi; "Ben kendim için, kendimi rahatlatmak için karalıyorum; boşver" dedi durdu... "Benim için en azından? Benim için o sergiyi açalım, buna ihtiyacım var!" dedim de tamam diyebildi sonunda...

Zorladım, tabloya başlattım onu da, 60 küsur yaşında adam; elleri sanki fotokopi makinası... O elleri senelerce hesap işlerinde, sayılar arasında hesap makinası olmuş... Üzülüyorum, anlatamıyorum bunu size. Bir yetenek, bu derece hapsedilir kendine... Bu derece gizlenir, bu derece yok sayılır, bu derece küçümsenir.
Es kaza evimize gelen misafirler duvarda bir çizimini görür "Bunu nereden aldınız? Nerede yaptırdınız?" diye sorar da, babam "Ben çizdim." der gülerek ve "Devamı var mı?" sorusu illa ki gelir, o zaman işte 1000i geçkin çizim masaya serilir... O an "Nedennnn, neden x abi neden sergi açmıyorsun, neden değerlendirmiyorsun?!" sitemleri tekrar ve tekrar yankılanır durur. Marka vermeyeyim, arkadaşları, bir iki çizimini hediye olarak alınca, porselen firmasına da göndermiş, oradan istediler "Birkaç örnek daha alabilir miyiz?" diye, vermedi adam, ilgilenmedi bile...

Saygı duyarım; kendi tercihi. Ancak beni de tek ayağımdan aşağı çeken biri babam bu konuda; o "Kendine sakla" hissini gün ve gün bana geçiren ve beni hayalimdeki muazzam gösteriden uzaklaştıran biri.

En son "Çizeriz yine, hele şu Ramazan geçsin" diyordu, hala tık yok.
"E baba, hadi?" dediğimde, "Tamam sen başla ben de çizerim" diyor...
Ben başlayamayacak kadar bıkmışım, heveslerim paramparça, ellerim yine körelmiş... Başlar bırakırım, başlar bırakırım... Yarım işten de nefret ederim ve onları gördükçe içime içime çöker dururum.

Neyse işte, dün konuştuk tekrardan; annem döküldü bu kez.
Birkaç gün önce benim yine hallerim gelince, "Az elleşmeyin bana" demiş 2 günlüğüne kendimi eve kapatmıştım. Kah ağladım, kah kendi kendime söylendim, kah yattım uyuyamadım, kah kalktım gezeleyemedim, öyle mis gibi çiçek gibi delirdim anlayacağınız. İki tablomu da parçaladım. Sonra oturdum bir de onlara ağladım. Yap yap... Sonra yaptıklarını parçala...
Bu hissi hepinizin anlamasını beklemiyorum, benim sadece anlatmaya ihtiyacım var.

Ne diyordum, hah annem döküldü dün;
"Senin gittiğin gün, babana yüklendim bilmiyorsun.Geç şu kızın önüne, bir kere baba olarak bir konuda sahip çık; o eridi bitti içinde tuta tuta, artık konuşmuyor bile, ama biliyorum derdi bu, anlatmaya bile değer görmüyor artık bizi, onu uzaklaştırdın iyice kendinden. Bahçenden, ağacından daha mı önemsiz kızın?! dedim." gözleri doldu anlatırken. Ressam teyzem de atladı "Ben 20 sene bir hiçi bekledim, x amcan çalışma dediğinde keşke dinlemeseydim onu. Yirmi sene... Sonra ne oldu Gangsta? Hasta oldum. O zaman pişman oldu, 20 sene sonra şekli bozulmuş ellerimle fırça tuttum yeniden. (Eklem romatizmasına yakalandı kendisi, üzüntü ile artmış) 20 sene sonra girdim sınava, ikincilik ile yerleştim, öğretmenliğe başladım. Hayatımın en mutlu, en huzurlu günleriydi... O lezzeti tarif edemem... Kimseyi bekleme kuzum, babanı da bekleme... Bak ben varım, grup çalışmasına bayılırım ben, kaç bize, bizde birlikte boyayalım. Belki sen -Tamam, sergiye hazırım- deyip açtığında, babanın da gözü o zaman görecek, sen yapmalısın bunu." dedi.

"Belki de" dedim, daha da konuşasım gelmedi.

Akşam oldu kaldık biz bize. Annem sokuldu yanıma,
"Şu tatile bir gidin gelin. İyi gelecek, gelince toparlanmış göreceğim seni! Yok öyle pes etmek, biz bir hata yaptık, ama telafi edeceğiz. Kursa gideceksin, gitmem itirazı kabul etmiyorum, geç değil. Gideceksin ve seneye o sergiyi açtığını göreceğim. Gerekirse 5 sene alsın, 10 sene alsın, güzel sanatlar okuyacaksın! Sadece kendin için okuyacaksın, benim için okudun, kendinde şimdi sıra" dedi. Gözleri doldu, ya nasıl anlatsam öyle acayip bir duygusal anı paylaştık ki... "Neredeydin annem bunca sene?" der gibi... Neyse, gözüm doldu. Göz dolunca burada bi sutyen sallamak iyi geliyor :KK31:

Öyle işte...
İsmail abinin gemi beklediği gibi beklediğim bir şey...
Geç kalınmış bir hayal, hayat olacak mı dersiniz?
Ben bu kadar alışmışken yok saymalara, var olacak mı ki?
Oyyh... İçim şişmiş valla, dün kuş gibi oldum bir an, sonra yine nefesim ağırlaştı.
Her şeye sıfırdan başlamanın eşiğindeyim, oradan atlıyorum ve bu kez yanımda annem var.
Hayırlısı...


Geç değil arkadaşım başka bir yerlerden

Hatta kalemine de bayıldım küçük denemeler hikayeler bile yazabilirsin

Yazindaki lezzet tarif edilemez
 
Aile zoruyla ilahiyat okuyup,
Evlenince, özgürleşmiş kadınsın.

Bireyselliğin yok. Özgürlüğünü, istediğin hayatı kocan sayesinde elde etmişsin.

19.yüzyılda yaşasaydın, yazan kadın olarak değerli kalırdın.

Fakat günümüz şartlarında bu motifler, hiç gerçekçi değil.

Üstelik devrik cümle furyası biteli çok oldu.

Mesleğim var ama yapmıyorum, ee gününü yardım derneklerinde toplantılarla mı geçiriyorsun?

Kıyaslama cüretinde bulunduğun hiç bir sanatçı,"ımmhh Harika uyandım, haydi sanat yapayım" diye yaşamadı.

Hemingway mesela.

İlahiyat derken?
Daha ne kadar kurulur kafadan, daha ne kadar atılır, zannedilir merakla bekliyorum, buyur devam et Zatzuma.
 
Burada neler oldugunu anlamakta gucluk cekiyorum. Konu sahibi kendisini Dostoyevski ile mi kiyasladi? Ben hepinizden guzel sanatsal degeri yuksek yazilar yazarim mi dedi? Sanki karsilikli 2 grup varmiscasina yazmissiniz, ben herhangi bir grubun uyesi degilim. Benim gordugum kucumseyen tavirlarla yaklasilmasi, ben daha iyi bilirim havasi diyaloglari guclendirecek bir tavir gibi gelmiyor bana. Ama sanirim zaten sizin de istediginiz diyalog degildi, ben oyle bir sey olmali seklinde dusunerek saflik yapiyorum galiba.
Buraya tasinan yorumlar daha onceden baska konularda baslamis tartismalardan dolayi ise konuya elbet vakif degilim. Burada gordugum uzerine benim de soz hakkim vardir diye dusunerek yaziyorum sadece.
Ben hala ayni fikirdeyim, karsi tarafta bizden daha iyi veya kotu, daha cahil veya egitimli, daha akilli veya degil, kim olursa olsun sert elestiri yerine saglikli olusamaz... Birbirimize yuklenmek yerine ya uzlasmali ya da uzak kalabilmeliyiz. Incitmek yerine... Bence...
Daha once bir tartışma olduysa bile benim herhangi bir haberim yok. Önceki sayfalarda Dostoyevskiyi örnek vermişler, kıyas yapılmış, ben de yanlış bir kıyaslanma yapıldığını düşündüğüm için yazdım. Ki bence boş buhranlar yaşıyor konu sahibesi, suni sancılar görüyorum, diğer örnek verilen sanatçıların hayatları ciddi zorluklar içinde geçmiş.
 
X