Kürk giymenin utanmazlığı - Mete Kızık
Avrupa'da pasaklıların giysisi olarak tanımlanan “kürk” yeniden yaşantımıza sokulmak isteniyor. Oysa, 1968 Küresel İsyan'la büyüyen hayvan korumacılığı, toplumun geniş kesiminde benimsenmiş, birçok insan kürk ve kürklü eşya kullanmaktan vazgeçmişti.
İnsanlık tarihinde bir zamanlar soğuktan korunma amacıyla gereksinim sayılan kürk, daha sonra sosyal statü, gösteriş aracı olarak kullanıldı.
Doğayı bozma ve ekolojiyi tahrip etmeye dayalı kapitalizm, kürkü önceleri lüks bir tüketim aracı olarak pazarladı, daha sonra yaygın kullanım ve daha büyük pazar derdine düştü.
Bugün yaşantımızın her alanına sokulmaya çalışılıyor. Giysiden süs eşyalarına kadar, hayvan dostlarımız üzerinden geniş hacimli ticaret sağlanıyor...
Özellikle son bir yıldır bazı lüks giyim markaları, mankenler, tanınmış kişiler üzerinden imaj tazelemeye, kürklü giysilerin pazar alanını büyütmeye çalışıyor.
Geçen hafta bir örneğini yaşadık. Genellikle alt kültür kesimin beğenisini kazanan Hülya Avşar, 20 bin liraya aldığı tilki kürküyle “defile” bile yapma utanmazlığını yeğledi. Üstelik Facebook sayfasında tepki gösteren yüzlerce hayvan koruyucusuna “şov yapıyorlar” diye çıkıştı, eleştiri yorumlarını kaldırdı.
Oysa konunun vahşet boyutu var. Milyonlarca canlı katlediliyor.
Sektör o hale geldi ki, bugün özel çiftlikler kuruluyor. Hayvanların derileri için boyun ve bel kemikleri kırılıyor, kimyasallarla zehirleniyor, elektro şok, tel ve gazla boğuluyor, sıcak suda haşlanıyorlar.
Korkunç bir işkence söz konusu aynı zamanda. Çünkü canlı canlı gagalar koparılıyor, boynuzlar, kulaklar, kuyruklar, pençeler kesiliyor...
Ölü hayvan salgıladığı sıvı nedeniyle kürkü değersizleştiğinden, canlı canlı çığlıklar içinde derileri yüzülüyor. Yetmiyor foklarda gördüğümüz gibi canlı canlı derileri yüzülürken bağırmamaları için ağızları kerpetenle kapatılıyor.
Kazlar da yaşarken tüyleri yüzülen canlılardan. Kaz tüyü yorgan, yastık reklamları masumane biçimde bilinçaltımıza sokulmak isteniyor, tatlı, rahat uykunun yolu olarak sunuluyor. Oysa mışıl mışıl uyunsun diye pazarlanan kazların tüyleri, canlı canlı yolunuyor... Sonra o kazın tüyü yeniden çıkıyor, yeniden yolunuyor...
Bu tüketim ve pazarlama çılgınlığını onaylamak, mümkün mü?
Giyilen, satılan, reklamlanan, övülen her kürk, insansızlığın kanıtı değil mi?
Dünyada korunması gerekenler arasında çocuk, hayvan ve doğa ilk sırada gelmiyor mu?
İzmir körfezini on yıllardır zehirleyen, özellikle Şaraphanedeki eski kürk ve deri imalathaneleri ve şirketleri değil miydi?
Buralarda sigortasız, kaçak, asgari ücretin bile altında binlerce işçi çalıştırılmadı mı?
Deri ve kürk sanayinde kullanılan kimyasal atıklar nedeniyle birçok dere, nehir toprak zarar görmüyor mu?
Türkiye'ye her alanda örnek olmasını istenilen İzmir'imizde, hayvan hakları konusunda etkinliklerin öncülüğünü yapan Esin Önder, Şule Baylan, Sibel Altun, Nevcivan Güldaş, Fevziye Özkan, Zehra Betaş, Ömer Kanar, Nebahat Deprem, Sedat Peker ve onlarca insan, dur durak bilmeden çalışıyor, kamuoyunu aydınlatıyorlar. Yarın saat 14.00'de Konak Metrosu önünde yine hayvan hakları yasası için ve kürklere hayır demek için yürüyecekler. Tabii ki ben de orada olacağım....