Oğuzlardan geldiği, millî Kürt destan ve an'anelerinden alınarak, şu dört delille anlatılmıştır.”
“1- Kürtler, Cen Tâifesi'ndendir (Yani: Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı soykütüklerinde, onların atalarının geldiği Çin/ Doğu-Türkistan ülkesi halkından Karahanlılar, Gürcistandaki Orbelliler, Ahlat-Muş-Bitlis-Bingöl bölgelerindeki Mamık-Konak Kardeşler uruğu/
Karakoyunlular gibi, Kürtler de Çinden gelmedirler.);”
2- Bütün Kürtler, Bokth ile Beçen (Peçen) adlı iki kardeşten Türemişlerdir (yani, bütün Dicle-Kürtleri/ Kürmançlar, 12 boy Bozoklar ve 12 boy Üçoklar koluna ayrılan 24 Oğuz Boylarının Üçoklar/ıçoğuzlar kolundan Bokhtşn=Bokhtlara adını veren Bogduz ile, (Becenevi/Peçenek'e adını veren Beçen'den türeme sayılırlar);”
“3- ıslâmlıktan önceleri Kürtler, Türkistan'ın ulu kağanlarından Oğuz-Hanlılara tâbi olup onların soyundandırlar;”
“4- Dede-Korkut Oğuznâme’lerindeki kütük ve bilgilere uyan ve Kürt-Oğuznâmesi sayılan bir millî destanın özetini de şöyle veriyor:”
“Oğuz-Han(lılar) uzaktan duyup öğrenerek, ıslâm dinini benimsediklerini arz eylemek üzere, (622-632 arasında) Hazreti Muhammed'e Elçi olarak, Kürtlerin Elbeğisi (sülâlesinden) Bogduz-Aman adlı, korkunç görünüşlü ve dev-yapılı birisini, gönderdiler.”
“Bu korkunç yüzlü Elçi de, uruğunu ve boyunu soran Hz. Peygambere: -Kürtler tâifesindenim dedi...”
“Antropoloji, insanın gövde ve dış yapısını, bilhassa kafatasını inceleyerek, soyu ve kökünü araştırıp, ortaya çıkarmaya yarar. Bu bakımdan ..... Kürtlerin de, bütün Türkler gibi, % 85'ten çoğu yuvarlak başlı (braki-sefal) olup, ..... uzun başlı (doliko-sefal) değildirler. ..... Ancak, orta başlı (mezo-sefal) ve uzun başlı (doliko- sefal) tipteki Kürtlerin sayısı % 15 olup, bu nispet Batı Türkistan ve Türkiye'deki Türkmenler ile Yörüklerde de görülmektedir. Kürtlerin
Türkmen tipinde olduklarına V. MıNORSKY'de 1927 yılında ıslâm Ansiklopedisine yazdığı Kürtler makalesinde işâret etmiştir.”
“Biz de, antropolojinin inceliklerini bilip gözetmeye lüzum kalmadan, bu gerçeği gözümüzle görmüyor muyuz ? ..... Bir sosyolog olarak Ziya GÖKALP diyor ki, Kürtler ile Türklerdeki bu dış görünüş ile gövdedeki benzerlik, ruh ile duygularda da birlik ve ayniliğin delilidir. ..... Kısacası, kafatası, yüz çizgileri, boy-pos ve gövde yapısı bakımlarından Kürtler uruğundan olanlar ile, Ortasya Türkmenleri ve Azerbeycan ile Türkiye'deki Yerli, Terekeme, Karapapak,
Yörük, Tahtacı, Mavâlı, Manav, gibi türlü uruk ve boy adları ile tanınan insanlar arasında, bir fark ve ayrılık yoktur.”
Dr. Mahmut RıŞVANOĞLU, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm isimli kitabında, F. KIRZIOĞLU'nun yazdıklarının hemen hemen aynını yazdıktan sonra, şunları ilâve ediyor: “ınsanların gövde ve dış görünüşteki yapılarını ve bilhassa kafataslarını inceleyerek, soyları ile kökenini araştırıp ortaya çıkaran antropoloji, bu yönden müspet bir ilim koludur. Turanî ırkından gelen bütün Türk uruklarının antropolojik tetkiklerinde kafataslarının yüzde 85 nisbetinde yuvarlak başlı (brakisefal) olarak tespit edilmiştir. Kürmanç ve Zaza Türklerinde de kafa yapıları yüzde 85 olarak yuvarlak başlıdır. Halbuki Aryanî ırka mensup olanlar, uzun başlı (dolikosefal)dırlar. Ancak, ikisinin arası bir baş yapısı (mezosefal) ve uzun başlı olarak da Türklerde yüzde 15 kadar olup, bu nispet Kürmançlar, Zazalar ve Batı Türkistan ile Türkiye'deki Türkmanlar ve Yörüklerde de aynı görülmektedir.”
“Büyük Türk mütefekkiri Ziya GÖKALP, bir yazısında: Bir köylü Kürt ile Türkmen'i konuşmadıkça dış görünüşlerinden birbirini ayırd etmek imkânsızdır, demektedir.”
“Millî mücadele sırasında emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda hizmet eden bazı hainler gibi, Dr. Şükrü SEKBAN da ıngiliz emperyalistlerinin haince emellerine önceleri hizmet etmiş, gerçek dışı yayınlar yaparak uzun zaman faaliyette bulunmuştur. Bu arada Irak'ta Süleymaniye'de doktorluk ederken bazı müşahedeleri de olmuş ve 1933 senesinde çıkardığı La Question Kürds adlı eserinde (Kürt Sorunları) Kürmançların antropolojik vasıflarının Türkmanlarla bir olduğunu bu ara şöyle belirtmektedir: Operatör olarak on yıl Irak'ın Kerkük ve Süleymaniye şehirlerinde tabiplik yaptım. Bu sırada bana gelen hastaları konuşturmadıkça, Kürt mü, Türkman mı olduğunu asla ayırt edemezdim, diyor.”
“Daha sonra da gerçekleri gören Dr. Şükrü SEKBAN bey, Kürtlerin kökeni hakkındaki emperyalist görüşlerin bu iki Türk uruğunu parçalamak için ortaya atıldığını ve bu şekilde kendilerinin emperyalist plânlarına alet edilmek istendiğini yukarda bahsettiğimiz kitabında
açık olarak izah etmiş; Fransa'da hastalandığında ben öz vatanıma götürün diyerek, Türkiye'ye gelmiş ve burada vefat ederek defnedilmiştir.”
Bu konuda, Prof. Dr. Aydın TANERı ise, Türkistanlı Bir Türk Boyu Kürtler, adlı kitabında şöyle diyor: “Konuya ırk görüş açısından baktığımızda ..... Kürtler de diğer Türk boyları gibi Orta Asya menşelidirler, Turanî bir kavimdirler ve ancak Türk ırkından olabilirler. Bu konuda görüş getirenlerce kesin teşhis konulamamasının sebebi, böyle bir ırk tipinin zaman ve mekân
bakımından çok uzaklarda, Orta Asya'da, hiç değilse binbeşyüz sene evvel geride kalmış olmasıdır. Bu bakımdan, Türkmen ve Kırgız, Özbek v.b. diğer Türk boyları ile karışarak Türk Milletini meydana getirmiş olan Kürtlerin Türkler ile aynı ırktan olmadıklarını göstermek için
harcanan gayretler boşunadır. Kaldı ki, saf ırk olmadığı, olmayacağı da açıktır. Irkçılık da çağ dışıdır. Ayrıca bugünkü yurdumuza çok uzak bir coğrafî bölgeden Orta Asya'dan geldik. Orta Asya'dan sonra, ıslâm döneminin ilk yarısı olan Selçuklu dönemini, merkezi ıran olan çok geniş bir alanda ve Anadolu'da Osmanlı dönemini merkezi ıstanbul olan, Anadolu, Rumeli, Suriye, Irak, Mısır vs. gibi çok dağınık ve değişik coğrafî bölgelerde geçirdik. Bugün ülkemizde Türkler bölge bölge, ayrı ayrı özellikler gösterirler. Nitekim Rumeli Türkü ile Azerbaycan Türkü, Ege Türkü ile Doğu Anadolu, Orta Anadolu Türkü, Karadeniz bölgesi Türkü ayrı özellikler gösterebilirler. Hatta yakın komşu olan Doğu Karadeniz, Batı Karadeniz farkı dahi vardır.”
KÜRTLER TÜRKÇE Mı KONUŞUYOR?
Bu suale, yukarda kendilerinden faydalandığımız ilim adamlarının bu konudaki görüşlerini, özetleyip aktararak cevap verebiliriz, fakat, bütün bu âlimler birbirlerinin yazdıklarından haberli ya da habersiz olarak, hemen hemen aynı şeyleri yazmışlardır, bu sebeple, bir tekrara
düşmemek için, sadece, Dr. Mahmut RıŞVANOĞLU'nun Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm isimli kitabında yazdıklarını vermekle iktifa edeceğiz.
Dr. Mahmut RıŞVANOĞLU, şöyle yazıyor: “ıranlıların 300 yıllık sosyo-kültürel tesirlerinin izlerini göremeyen ve görmek istemeyen, gerçek bir tarih ve dil bilgisinden yoksun Türk-ıslâm düşmanı emperyalist güçlerin piyonu haline gelmiş bazı kimseler, temelsiz yayınları ve propagandaları ile Oğuz-Kürt'lerin ıranî bir dil konuştuklarını (söyleyerek), bu yönden de Kürtleri ari bir ırk olarak görmeye çalışırlar. ılk bakışta Acemceyi andırır gibi görünen bu dil hakkında Türk düşmanı Rus akademisyeni V. MıNORSKY bile, Kürtçe menşe'de Farsçadan ayrıdır, demek zorunda kalmıştır. Yine devamla, Garbî Farsça ile Şarkî ıranca arasında da farklılık arzetmektedir. Bu karışıklık ve bugünkü lisanlarında birbirine yabancı unsurlar bulunmasına rağmen umumi heyetiyle Kürtçe Farsça'dan tamamen ayrı bir mahiyet göstermektedir, diye söylemektedir.”
“Edip YAVUZ Bey (Tarih Boyunca Türk Kavimleri), Kürtçenin ana kuruluşu bakımından Türkçenin aynı olduğunu, cümle kuruluşunda özne evvel, mefûl sonra ve fiilinde en sonunda bulunduğunu ve dilde de Türkçe sözlerin çoğunlukta olduğunu belirtmektedir.”
“Buna örnek olarak E. YAVUZ Beyden, bir Zazaca (Guranca), bir de Gurmança yani Kurmanço olarak iki cümle alarak çözümleyelim.”
“Hel-Ocağı Seyyid-i tu sero-perora gero (Bu bir Zazaca duadır)
“Seyit ocağının kartalı senin başına kanatlarını gersin demektir.”
“Özne: Seyit ocağının kartalı. Tümleç: Senin başına kanatlarını. Fiil: Gersin.”
“Sözlerden Hel-Ocak, Ger Türkçe. Tu, Ser (Baş), Perora (Kanatlar) Farsça olup, eski Osmanlı Türkçe'sinde de kullanılan sözlerdir. Seyit sözü Müslümanlarda kullanılan ve Hz. Hüseyin'in
soyundan gelenlere verilen isimdir.”
“Kurmanço'da da aynı durum mevcuttur. Nazımda bile yine özne evvel fiil sonra gelmektedir. Şu nazıma bir göz atalım:”
“Ji Kürt pirsine rikne islame çine?
Gotiye: Sevmu salat, hacü zekât
Se resek fişek u tufengk zoldat.”
“Yani; Kürde sormuşlar ıslâmın rüknü nedir? Cevap veriyor: Oruç ve namaz, Hac ve zekât. Üç bağ fişek ve asker tüfengi.”
“Burada da Kürt özne, pirsine (sormuşlar) fiil, rikne ıslâme (ıslâmın rüknü) tümleç, çine (nedir) fiil. Bu da bize, kelimeler ne olursa olsun Kürdün de konuşurken Türk olarak düşündüğünün bir belgesi olarak görünmektedir.”
“Kelimelerin kökenine gelince, pirsine Farsça kökten bozma se yine Farsça, rükünden riken ile savm, salat, hac, zekât Arapça, fişek, tüfeng Türkçedir. Gördüğümüz gibi kuruluşu tamamen Türkçe olan bu yazıda, kelimeler tıpkı Osmanlıcada olduğu gibi her milletten alınmış sözlerle doludur. Nasıl Selçukluların, sarayda, dergâhta, divanda Farsça, Osmanlıların da Farsça, Arapça ve Türkçe karışımı lisan konuşmaları onların Türklüğünü inkâr ve kayıp ettirmezse, yine karışık kelimeleri havi bir lisan kullanan Kürmanç ve Zazaların da Türklüğünü ve Oğuz soyundan geldiğinin inkâr edilmesine mesnet teşkil etmez.”
“Saint Petersburg Akademisi'nin yayınladığı 8528 sözlü Kürtçe- Rusça-Almanca lügat kitabında: 3000 halis Türkçe kelime, 2000 Türkçeleşmiş kelime, 1240 Zint, 1030 Türkçeleşmiş Farisî, 370 eski Pehlevî, 300 mahalli Kürtçe, 108 Gildani ve 60 Kafkas Türkçesine ait kelimeler, (Azeri, Çeçen, Çerkes).”
“Kitabın Türkçeye tercümesini yapan Şerefhan'ın akrabası Bitlisli bir zattır. Burda Kürtçe diye gösterilen 300 kelimenin 107'sinin dağ ve yayla isimlerine ait Türkçe kelimelerden alındığı yani Türkçe olduğu görülmektedir. Bu durumda Kürtçeyi teşkil eden 8500 kelimenin 5080 kadarı tamamen Türkçedir. Osmanlıca ve Selçukluların kullandıkları kelimeleri de kökenine göre ayırsaydık, bundan farklı bir durumla karşılaşacağımızı zannetmiyorum. Buna göre, ..... ırk özellikleri gibi dilleriyle de Kürmanç ve Zazaların Oğuz soyundan gelme Türkler'den olduklarının bir belgesidir.”
“KÜRTLER'de Oğuzcanın izlerinden beş özellik yaşamaktadır:
“A- Kaşgarlı Mahmud'un belirttiği gibi, Türk dilindeki dokuz sesli ve öteki sessiz harflerin diğerlerini Kürtler'de de görmekteyiz. Türkçe'de olmayan sesler, Kürtçe'de de yoktur.”
“B- Oğuzlarla Kıpçaklar'ın kelime başlarındaki Y seslerini yutarak konuştuklarını Kaşgarlı Mahmut Divanı'nda belirtmektedir. Kürtler de Oğuzlar gibi bu özelliği yaşatagelmişlerdir.”
“C- Yine, Divan-ı Lûgat'it Türk'de Kaşgarlı Mahmut diyor ki; Oğuzlar bazen kelime başlarına Kh sesini katarak söylediklerinden benim atalarımın bey ve kumandan anlamındaki ünvanı olan Arapça Amiri de Khamir biçiminde söylerler. Bu özellik de, bugün, Kürtler'de
yaşamaktadır.”
“D- Kaşgarlı, Oğuzlar ile onlara kardeş sayılan Kıpçak Türkleri'nin K sesini KHye çevirerek, Kalaç boyuna Khalaç, kız yerine Khız ve nerde anlamındaki Kanda yerine Khanda dediklerini örnek olarak anlatır. Biz bu Oğuz ağzının özelliklerini Kürtler'de de görmekteyiz.”
“E- Türkçe'de, Arapça'da olduğu gibi şedde, yani iki sesi ikiz olarak söylenmediğini özellikle Kaşgarlı Mahmut belirtmektedir. Bu yüzden de yüce ıslâm Peygamberi'nin adını taşıyan erkek çocuğa bugün halkımız Mehmet demektedir. Bunun gibi Arapça'dan dilimize giren şeddeli sözleri de, bir sesli olarak söylenir görmekteyiz. Kürtler de Oğuzluklarından gelen Türkçe’nin bu özelliklerine uyarak kullandıkları Arapça'dan gelme sözleri âdeta tanınmaz hale sokarlar.”
“(Ayrıca) sayın F. KIRZIOĞLU ıslâmiyet'ten önce Yenisey ırmağı başlarında yaşamış olan Altı Oğuz Kürt ve daha başka adlarla anılan Türk uruğlarının kullandığı Yenisey Yazısı ile bunun daha sonraki biçimleriyle yazılı 734 yılından kalma Orhun/Göktürk yazıtlarında Türk diline mahsus değişik ikiz sesi gösteren ve orta ile son hecelerde kullanılan iki harfin değerini Oğuz ağızlarındaki gibi Kürtlerde de görmekteyiz, demektedir. Nitekim Yenisey ile Orhun alfabelerinde ND/NT ve NC sesini gösteren harfler vardır. Aslında tek olan T ve N seslerini ND/NT'ye ve C/Ç sesini de NC/NÇ sesine çevirmeyi Oğuzlar gibi Kürtler'de de görmekteyiz.”
“Yapılan araştırmalarla, Göktürk yazıtlarında, deyimlerin sonundaki T son ekinin şimdiki ler, lar gibi çokluk bildirdiği anlaşılmaktadır. ..... F. KIRZIOĞLU'nun Dicle-Kürtleri üzerinde yaptığı araştırmalarda T son ekinin çokluk bildiren bir edat olarak, bu Türk uruğunda hâlâ kullanıldığı tesbit edilmiştir.”
Dil konusunda verdiğimiz bu deliller, bakar körlere acaba hiçbir şey ifade etmiyor mu? Bu uruğun Türk olduğu bundan daha doğru nasıl ifade edilebilir? Kimse boşuna uğraşmasın, Kürtler ayrı millet değil, Kürt'ler de, Türk milletinin diğer üyeleri Azeriler, Kazaklar,
Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler vd. gibi ve kadar, Türk milletinin şerefli bir üyesidir...
Bu konuda, Ülkücü Hareket'in büyük mütefekkiri S.Ahmed ARVASÎ Hocamız da, şöyle yazmaktadır: “Doğu Anadolu'da yaşayan kardeşlerimiz, hem Müslüman, hem de özbeöz Oğuz çocukları oldukları halde, emperyalizmin tahribatı ile -buna karşı ilmî ve millî tedbirler
alınmadığı için- zorla yabancılaştırılmışlardır, yahut öyle gösterilmişlerdir. Kürtler'in, bir Türk boyu olduğu, ilmî olarak isbatlanmıştır. Bu konuda, ilim adamlarının elinde, kesin ve müşahhas belgeler vardır. Bilhassa Yenisey'de yapılan kazılar ve çıkan mezar taşları bu konuda artık şüpheye yer bırakmamıştır. Kürt ılhanı Alp Urungu'nun mezar taşı, bugün Orta Asya'da bulunmaktadır ve Kitabesi Türkçe'dir.”
“Ancak, hemen belirtelim ki, bugün Doğu Anadolu'da yaşayan kardeşlerimiz, bu Kürt boyundan bile değildirler, doğrudan doğruya Oğuz çocuklarıdırlar. Selçuk Bey, Alparslan, Osman ve Orhan Bey'ler ne kadar Türk iseler, onlar da o kadar Türk'türler, Karakoyunludurlar, Akkoyunludurlar, Göçer ve Yörüktürler... Buraya gelmişken, bu konuda
eski Van Milletvekili merhum ıbrahim ARVAS'ın bir hatırasını nakletmek isterim. Diyor ki:”
“Bendeniz Şemdinan Kaymakamı iken, Gerdi Aşireti Reisi OĞUZ BEY'e sordum: Bu ad Türk adıdır, sana nereden gelmiş ? Cevaben dedi ki, bendeniz YıRMıBıRıNCı OĞUZ'um; bizdeki an'ane, baba, kendi evlâdına kendi babasının ismini verir ve böylece müteselsilen devam eder. ıbrahim Arvas, yazısını şöyle bitirir: Maalesef OĞUZ BEY ise bir kelime Türkçe bilmiyordu. Amcası KILIÇ BEY de öyle ve KOÇ BEYı kabilesinin reisi Mehmed Emin de böyle idi. Binaaleneyh, heyet-i umumiyesi Türk olan bu muazzam kütleyi, Türk harsı ile yetiştirmek ve Türk dilini öğreterek vaziyeti asliyesine irca etmek idare âmirlerimize düşen büyük vazifedir.”
“Gerçekten de, Doğu Anadolu'da yolun gitmediği, mektebin girmediği yerlere daha çok Fars dili, kısmen de Arap dili girmiş, Türk kültür ve dilini yenik düşürmüş ve OĞUZ BEY'ler Kürtleşmiş bulunuyor. Aksine, yol ve mektep ulaştırabildiğimiz Doğu Anadolu havzaları
Türklüklerini korumuş bulunmaktadırlar.”