Anksiyete yaşayanlar hadi gelin dertleşelim...

Maalesef, hiçbir fikrim yok.


 
Ben ailem arkadaşlarım tanidiklarim bana küsecek darilacak diye çok korkuyorum kendimi dusunduklerimi karşı taraf için yanlış bile olsa susuyorum soylemiyorum darilirlar diye neden böyleyim ve biri beni reddedecek mis gibi hissediyorum ve midemde bir kramp günlerce gitmiyor agri
 
Offf her sene aynı aylarda yaşıyorum şuanda yatağa uzandik ve boş boş tavana bakıyorum kalkarsam Bayılacam sanki çok yoruldum 5 yıldır çekiyorum
 
korktuğum bir olaydan sonra yakalandım anksiyeteye.sürekli kafamda senaryo üretip korkuyorum.ya şöyle olursa ya böyle olursa ya kontrolü kaybedip çıldırırsam ya şizofren olursam diye düşüne düşüne hastalık alevlendi.15 gündür antidepresan kullanıyorum.Allah kimsenin başına vermesin çok zor
 
arkadaşım bunu ben drmle konuştum şizofren olmak çok ayrı bişeymiş öle bi ihtimal yokmuş bunu duyunca bende rahatladım biraz.2 buçuk yıldır bende de var ileri derecede düşün tek başıma dışarı bile çıkamıyorum
 
Canım geçmiş olsun.ben korkularımın üzerine gidiyorum.mesela karanlıktan korkuyorsam karanlıkta inadına duruyorum.evet çok korkuyorum ölecek gibi oluyorum ama korkum geçsin diye sabrediyorum.şizofren konusunu takmış durumdayım ben.okb de var bende.doktorda korkma akıl hastalıgına cevirmeyecek dedi.bizim sorunumuz kafada üretmek
 
bende de otobuste dolmusta vs tek basına kalma korkusu var sankı tek kalırsam o kişi bana birsey yapacakmıs gibi geliyor bilmiyorum belki sadece evham ama brkaç defa süphelerimde haklı olduguma dair seylere de rastladım. taksiye tek binemiyorum ya da cok guvenli denilebilecek otobus firmalarının servislerinde bile o korkuyu yaşıyorum hatta bir kere alısveriş merkezinin tuvaletine gitmiştim o sırada temizlikçi adam wc nin cevresindeydi wc ye girdim kimse yoktu sonra dıs kapı sesi gelince acaba adam mı diyerekten korktum ve cıktım , gunduz vakt ve avm dusunun o derece
 
karanlık korkusu da var bende saol cnm sanada geçmiş olsun.peki üzerine gidince geçiyo mu yada azalıyo mu
 
karanlık korkusu da var bende saol cnm sanada geçmiş olsun.peki üzerine gidince geçiyo mu yada azalıyo mu
Benim karanlık korkum %70 azaldı canım bu sayede.zamanla tamamen geçecek inanıyorum.aklımı kaybetme korkusunu nasıl yeneceğim onu bimiyorum
 
ben hemen pes ediyorum ya o aklımı kaybetme korkusuna dayanamıyorum
 
hemde nasıl cnm herşeyden çıkıyo en basiti heran kötü bişey olcak gibime geliyor
 
arkadaşlar bana da iki gün önce anksiyete teşhisi konuldu ritim bozukluğum sebebimimn psikolojik olduğunu söyledi nöroloğa göründüm citoles ve baş dönmelerim için iki ilaç daha verdi bi de ritim bozukluğu için ilaç kullanmam gerekiyormuş aslında korkum var tüm bu ilaçların bi anda kullanılması bi zarar veriri mi ve bağımlılık yaratırlarmı
 
NARKOZ: ASRIN SALGINI DEPRESYON YALANI
Hep söylüyorum!

Günümüzde mevcut psikiyatri global sektörün Truva atına dönüşmüştür!

Sağlıklı beslenme, kitlesel bilinçlenme gibi gelişmeler sonucu fiziksel sağlık alanında fazla hastalık üretemeyen, şimdilik şeker, kalp, tansiyon ve obeezite ile beslenen (ancak bunlarla asla yetinemeyen) kapitalist vampir gözünü psikiyatriye dikmiş durumdadır.

Çünkü bu alanda nesnel gerçekliklere gerek yoktur; felsefi kanaatlerinizi hastalık olarak pazarlamak son derece mümkündür. Bunun yolu da çok kolaydır:

Telkin ve propaganda!

“Şunlar şunlar varsa hastasınız” demek kitlelerin önemli bir bölümünde, “Aaaa onlar bende de var, ben demek ki hastayım” demeleri, derken en tabii ruh halleri üzerinde yatıp kalkmaları, bunlarla ilgili sürekli zihinsel doldur boşaltlar yapmaları (çünkü modern psikiyatriye inanarak hasta olduklarını düşünen kişiler kendileriyle ilgili olan ve hastalık denilen bir duruma nasıl kayıtsız kalabilirler ki. Yeter ki kafaların içine “sen hastasın” virüsünü sokun bir kere) hasta olduklarına inanmaları için fazlasıyla mümkündür.

Nitekim de böyle oldu!

Dünyada global bir sağlık sistemi var. Bu sistem kendi sektörünü dünyanın en karlı sektörlerinin başında tutma işlevi görüyor. “Para bu kadar belirleyici mi” dememek gerekir. Bu sizin için veya benim için öyle olmayabilir. Ancak kapitalizmin en temel sloganı daha fazla insanlık değildir; daha fazla kardır!

Bu günlerde daha güçlü bir sesle tekrar yinelenen, “Dünyada depresyon salgını var” feryadı tam bir kara propagandadır. Yine aynı senaryo sahnede. Kitleler belki zor (zor olan her hal hastalık değildir. Borca girmiş birinin ruh hali de zorludur) ancak doğal olan ruh hallerinden ötürü hasta olduklarına telkin ve propaganda yöntemiyle inandırılmaya çalışılıyor. Böyle yapılarak herkesin kaygılanması (kaygı hastalığa götüren kara bir bataktır nasıl olsa), “Muhtemelen benim yaşadığım da depresyon, çünkü bu kadar yaygınmış baksana” demeleri, bu düşünce sonunda tıpış tıpış kliniklere doğru koşmaları hedefleniyor. Yeter ki oraya kadar ulaşsın insanlar. Oraya gidip de önce hastalık teşhisi, ardından kutu kutu aynı ilaçtan almayan kaç kişi var sanıyorsunuz!

Bu mesajla hedefledikleri ikinci nokta devlet kurumlarını daha fazla kaynak ayırmaya hazırlamak, bunun alt yapısını sağlamaktır! Böylece, devletlerin ilgili birimleri bu “asrın salgını” karşısında vicdani muhasebe yapacak, haliyle halklarını düşünerek şeker tabletiyle aynı etkiyi gösterdiği bilmem kaç kere ortaya konan bu “sihirli ilaca” tüyü bitmemiş yetimin haklarından daha fazla rakam ayıracak!

Bu lobinin diğer çok önemli bir hedefi de dünyadaki mevcut global statükoyu muhafazadır! Onlar her ruhsal sıkıntıya hastalık diyerek, “Ne düşünce biçiminde, ne hayatı yaşama felsefende, ne de içinde bulunduğun koşullarda sorun var. Tek sorun var, o da beyninde. İçindeki maddesi azalmış, serotonini düşmüş” demeye çalışmaktadırlar aslında. Yani sorgulama, öde ücretini, sonra da iç ve uyuş sadece! Çünkü sorgularsa gerçek çözümü falan bulabilir insanoğlu! O yüzden korkuya fobi (hastalık) derler, hatta asla bilimsel olmayan, tam bir kandırmaca olan hipnoza bile önem verirler; ancak gerçek yaklaşımlara bir türlü yer vermezler. Amaç şu: Bir şeylerle uğraş, ama bu asla kesin çözüm veren şeyler olmasın! Yoksa sektör ne yapar sonra!

Yine bu günlerde, “Gerçek depresyon vakalarının en fazla yüzde yirmisi kliniklere gidiyor” denilerek kitlelere, “Kliniğe gitmedik diye kendinizi sağlıklı zannetmeyin. Siz aslında durumundan habersiz olan cahil hastalarsınız. Ama biz, siz kliniğe gelmeseniz bile durumunuzun ne olduğunu oturduğumuz yerden biliyoruz” mesajı veriliyor. Böylece pastayı büyütmek için korku umacılığı yapıyor. Esas söylemesi gereken şeyi, yani, “Demek kliniklere gitmeyen yüzde 80’lik daha büyük kesime hiç de bir şey olmuyor, bak ne güzel yaşayıp gidiyorlar” gerçeğini ise demiyor. Çünkü öyle bir hırsla gözünü o bakir yüzde seksene dikmiş ki bunu göremiyor bile.

NEDEN SIK SIK BUNLARI YAZIYORUM. TAKINTILI BİRİ MİYİM YOKSA

Gerçeklere kayıtsız kalamadığım, göz göre göre yapılan bu sömürüye eyvallah diyemediğim için yazıyorum. “Kötü komşu ev sahibi yapar” derler ya hani, kötü işleyen bu sömürü sistemi de aynı şekilde beni yazar yaptı! (Demek ki her işte bir hayır var hakikaten.)

Bu sektörün çivisinin çıktığını görüyorum; çünkü yıllardır bizzat içinde çalışıyorum. Mutfakta olup biteni aşçı ve garsondan daha iyi kim bilebilir! Mutfağın içini bilmek için prof. olmak değil, aşçı olmak gerekir.

Önce teşhis konuluyor kişilere, sonra önümüze geliyor bu vakalar. Haliyle gerçeği tüm çıplaklığıyla görme şansımız çok fazla.

DEHB denilenlerin en fazla yüzde beşinin gerçek manada DEHB olduğuna, depresyon denilenlerde bu oranın yüzde ikiyi bile geçmediğine binlerce kere şahit oluyorum. On gün önce kocasından boşanmış kadının sekiz - on günlük doğal yas sürecine bile kronik depresyon denilebiliyor, iş o boyuta varmış durumda!

Sonra da ya, “Bana ne, salla başı al maaşı” deme durumu ile, “Bari millet öğrensin, kendi tedbirlerini kendileri alsınlar, bu işin kendi içinden düzeleceği yok” deme tercihi arasında tercihe zorlanıyorum.

Beni buna zorlayan şey sadece inancımın yüklediği mesuliyet duygusu ve doğuştan verilen, henüz bozulmadığını düşündüğüm vicdanım! Kimse belki de kendimi hedef haline getirecek bu yazılarım için bana para falan ödemiyor yani. Zaten hayatta en az zaafım olan şeydir, para! Çünkü onun her şeyi satın alacak gücünün olmadığını yıllar önce fark ettim!

BELKİ DE BU, BU KONULARDAKİ SON YAZIM

Çünkü ısrar; bir yerden sonra özün yani içeriğin önüne geçebiliyor, sözlenilenlerin önemini azaltabiliyor. Kişiler bu durumda içeriğin taşıdığı mesajla değil, söyleyen kişinin niyetiyle vs. uğraşmaya başlayabiliyorlar. Bilirim, günümüz insanı biraz tuhaftır. Kendisi için uğraşana değil, aleyhine çalışana meyillidir egoları! O sebeple kendisini seveni pek sevemez, gözü yine de çekip giden de, kendisinden kaçanda kalır daha çok! Onun için dedim zaten, esasında asrın sorunu Stockholm sendorumu diye!

Evet, yeni, yine vicdanımı sızlatan bir tespitim olmadığı sürece bu konulardaki son yazım bu muhtemelen!

Bu arada mühim bir hatırlatma yapmalıyım:

İnsanlara depresyon hastası değilsiniz derken sadece bir suistimal olduğundan dolayı değil; aslında var olan ve adına depresyon denilen bir zorlu ruhsal süreçten kurtulmanın yolunun evvela kendimizi hasta kabul etmemek olduğunu bildiğim için de bunu söylüyorum.

Yani, “Depresyon hastalık değildir, bu durumda siz de hasta değilsiniz” demekle, “Yardım almayın boş verin, çekin derdinizi” demiyorum ben; sizin durumunuzun düzelmesi için de bunun böyle algılanması gerektiğini söylemeye çalışıyorum.

Çünkü hastayım dediğinizde iyileşme olasılığınızı değil; süreci besleme ve uzatma olasılığınızı artırıyorsunuz ancak! Benim hasta değilsiniz telkinim aslında iyileşmeniz için de gerekli olan temel terapötik bir yaklaşım!

Velhasıl gerek özünde hastalık olmadığı için gerekse (velev ki hastalık dahi olsa) bu zorlu insani süreçten kurtulabilmeniz için en doğru psikolojik ve felsefi zemin (yaklaşım) kendinizi hasta kabul etmemek, böylece beyninizi ruhsal dünyanızın üzerine kilitlememektir. Bu kilit açık olursa ilaç alsanız da almasanız da vakti geldiğinde kurtulur gidersiniz. Depresyondan kim ölmüş! (İntihar riski hikayesine kanmayın siz. Bir depresyon vakası intihar edene dek beş depresyonu olmayan sağlıklı kişi intihar ediyor yaşamda)

Dediğim gibi, depresyon vs. denilen bir süreçten kurtulmanın en doğru ilk adımı kendinizi hasta olarak görmek değil; sağlıklı ancak zor bir dönemden geçen bir kişi olarak algılamaktır. Bu ilk adımı doğru atarsanız gerideki adımlar kısa da olsa uzun da olsa hedefinize varırsınız!

(Not: Hemen değil, vakti saati gelince! Çok iyi beslediniz diye yeni doğan bir bebek iki ayda yürümez)

Psikolog
İzzet Güllü
 
merhaba arkadaslar bende 4aylik bebek annesi olarak dogumun son ayindan itibaren anksiyete ve depreyon ile savasmaktayim daha onceleri ne oldugundan bile haberim yokdu sadece kendimi cok sorgulardim buramda bisi var ben hastamiyim die kendimi dinlerdim ama dogum yaklastikca kaygi ve korkularim arttikca ve hormonlarin da etkisiyle bi cikmazin icine girdim ki dogumdan sonra bu depresyon uykusuzluk olum korkusuyla anksiyete eslik etti suanda cok dusuk dozlarda antidepresan kullanmaktayim uyku duzeni icinde ayri bi antiseptik (bole deniyordu sanirm) kullanmaktayim.suan iyimiyim duzeldimmi bilemiyorm bile cunku yanliz kaldkca gene kafamda kuruyirm simdide ben acaba mani depresifmi oldum yok sizofren belirtilerimiydi yasadiklarin die die kendimce kuruyorm bazende bole dusundukce cildiriyormiyum die kendi kendimi yiyorum.bu hastalik bole bisimis sanirim ilk panik ataklarla baslayip depresyon ile kendini gosterdi hala bebegimle yanliz kalamiyorum korkuyorm cunku Allah hepimize sifa versin yardim etsin insallah.
 
Beraber olduğum insanlara zamanla bağlılık derecemi arttırdıkça sağlıksız kaygılar meydana geliyor beynimde. Mesela telefonumu uzun süre duymadı ya basına bi sey geldiyse ya beni önemsemiyorsa beni önemseseydi eğer telefonuna bakardı beni artık eskisi kadar sevmiyor ilgilenmiyor ya onu kaybedersem ya zamanla ilişkimiz böyle tükenip biterse buna engel olmalıyım bi an önce evlenmeliyiz hep yanımda olursa her sey yoluna girer gibi düşünceler boğuyor beni. Sonra yaşadığım yere sövüyorum ona uzak olduğuma lanet ediyorum vücudumda bağırsak bozukluğu ve titreme gerginlik gibi belirtiler bas gösteriyor. O anda beni anlamadığı için ona saldırıyorum onu duyarsızlıkla suçluyorum. En kötüsü de bu yaptığımın karsı tarafı çok bunalttığını bile bile engel olamıyorum kendime ve çok pişman oluyorum sonradan. Telefonu elimden bırakamıyorum sürekli dönsün diye gozum kulağım orada oluyor ve bu bekleme sureci arttıkça bu kafamdaki olumsuz dusunceler çeşitlenerek daha farklı boyutlara ulaşıyor. Genelde gece yatağa girdiğimde ona ulaşamadıysam daha cok panik yasıyorum cunku kafamı dağıtacak bi şey bulup o kaygıları dağıtamıyorum ve ona öfke dolu mesajlar atarken buluyorum kendimi aradığında cok sinirli konuşuyorum. Onu kendime mecbur bırakmak istemiyorum gururum agır basıyor bir yandan farkında ola ola böyle falsolu davranmak her seferinde cok gücüme gidiyor. Ondan her aradığımda telefonu duymasını beklemek yerine ben kendi durumumu düzeltmek istiyorum kimseye bu kadar bağımlı olmak istemiyorum. Birileri benim telefonuma bakmadı diye ben bu hale gelmemeliyim.

İşin garip yanı gerçekten ciddi olaylar karşısında çok soğukkanlı ve mantıklıyken böyle kurgusal şeylerin bünyemi harap etmesi çok garip bir durum. Genelde zaten ikili ilişkilerde yaşıyorum bu sıkıntıyı çünkü kaygı bozukluğunun verdiği yanılgıyla çok yanlış bağ kuruyorum karşımdakiyle. Bir daha yapmayacağım diyorum ama aradan zaman geçince kendimi yine aynı durumda buluyorum. Ve böyle abarttığım için de neyin abartılacak bi durum olduğunu neyin benim abartım sonucu olduğunu kestiremiyorum. O sırada sanırım kendime zaman verip ucuncu bi göz olarak olayı tartmam lazım ama beceremiyorum kesinlikle.

Bu durumu ona anlatsam beni anlar mı bilmiyorum ama bunu yaşamayan kimsenin bu durumu anlayacağını sanmıyorum üstelik sorunlu yaftası yemek de cabası. Anlaşılırım ümidiyle durumunu paylaşıp anaa ne sorunlu çıktı denmesi belki sözel olarak ifade etmese de düşünmesi fikri bile yaralayıcı. Zaten benim gibi kuşku denizinde yüzen biri için bu ihtimaller uzar gider.

3 sene boyunca tedavi gördüm bir çok ilaç kullandım ilişkilerim oldu çok iyi bir yerde işe girdim ama bu hastalık yüzünden hepsi hazin sonla bitti neredeyse. Şu anda çok iyi bir insanla beraberim çok anlayışlı ve duygusal onu bile çıldırtıyorum bazen kaybetme korkusu daha da tavan yapıyor böylelikle. Kısır döngü yani. Böyle tartışmalardan sonra asabi davranmaya başlıyor bana içten içe üzülüyorum. Sürekli ne düşünüyor diye öküz altında buzağı arıyorum. Bu gidişle kimseyle düzgün bir ilişkim olmayacak diye çok korkuyorum. Çok daha ciddi hastalıklarım oldu ama bu çok başka.
 
Canım merhaba topamax hala kullanıyormusun? Kaç mg kullanıyordun? Topamax kullanırken düzenli kan tahlili göz kontrolü vs yapıldı mı? Ben de migren hastasıyım.
 
Anksiyete bende var malesef, doğumlarımla beraber korkularım çoğaldı, her an başıma kötü birşey gelicek diye senaryolar geliyor aklıma, işin kötüsü son zamanlarda doktorlara bile güvenmiyorum bu en kötüsü sanırım hastalanırsam iyileştiremiycekletibi düşğnüyorum, gecen hastalandım serum bağlandı o serım bitene kadar panik oldum dokunucak zararı olucak vs diye ve 4 gün sersemlik baş dönmesi yaşadım ya ilaç alerjim var ya da pskolkjik bilemiyorum anksiyete yüxünden ağrı kesici bile içemiyorum bana zarar vereceğini düşünüyoeum. Yakında hipnoz ile tedavi deniycem gelişmeleri yazarım umarım onu basarabilirim aşırı korkak yapım oldu son 1 yılda, okadar isterdim ki soğuk kanlı, metanetli olmayı oyle insanlara çok özeniyorum
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…