Cuma Zayıflama Yarışması 2. Takım

sabah: 2 haslanmıs yumurta beyazı. 2 catal peynır.2 dılım kasar. 1 dılım ekmek. bıraz bal

ara: 3 tane kuru ıncır,

ogle: 2 dılım kek ve bır bardak sut

ara: bır armut

aksama kurufasulye pısırıyorum

kızlar yatarken sabah ne yedım unutuyorum o yuzden sımdı aklımdayken yazıyım dedım.bundan sonra yedıklerımı artık yukardakılere ekler takrar paylasırım
 
nerdesınız kızlar. yusuf benı delırttı bugun mutfak savas alanı gıbı belkı yer dıye yapmadıgım sey kalmadı ona. muhallebı yaptım patates puresı yaptım. meyve verdımn daha neler neler yedırmeye calıstım hıcbırını yemedı sabahtan berı bosu bosuna ugrastım heprı cope gıdıcek sımdı
 
karamelcım anneler daha agır kıyafetlerı layık goruyorlar kızlarına dopıyesler felan

ama pantalon basenlerını cok bellı edıyor bacaklarını carpık gosterıyor ıyıkı almamıssın


evet posi annem oldum olası kadın gıbı gıyınmemı ıster.
kumaş pantolanlar etekler topuklu ayakkabılar falan
bende hıc gıyınemıyorum oyle.nasıl olsa iş hayatında mecburen giyinecem şimdi rahat rahat ıstediğimi giyeyim dıyorum :)


cidden bacaklarım carpık durmuş pantolan strechti .tayt gıbı aynı.bende de basen olunca komık durmuş





hehehe akrebim
.tek basıma olunca karar veremedim.gercı paramda yoktu.gizlice kabinde fotosunu cektım :)
bencede yapın kızlar cok güzel oluyor:) elimde baya foto var.genelde gizli gizli cekıyorum.eve gelıp iyice inceiyorum.içime sinerse gidip alıyorum






burada hep kışıklık var.ama kısa kollularıda kaldırmamışlar daha
her yer hırka ceket doluydu
bu üzerimde ki de 1 tane kalmıştı
hatta bi kızda ona göz dikti.ama ben kaptım hemen:) hemen gidip görevlilere sordu.başka vvarmı dıye kalmadı dedıler
gerci bende alamadım.şimdiye onu alan çıkmıştır


evet 40 beden di pantalon.birazcık üzerime oturdu
kot gibiydi ama ınce gıyınce tayt gıbı oldu :) bende anlamadım nasıl bişeydi





sağol neslim beğenmene sevindim :)
annemle tarzlarımız farklı.sürekli şık giyinmemi istıyor .
gecen onun baskısıyla topuklu ayakkabı aldımama gıyemıyorum.cok topuklu
ayağım burkuluyor yürürken :)
şimdi süs gibi duruyor ayakkabılıkta



KIZLARR bu arada nasıl zayıf duruyormuyum
 
karamelcım zayıf duruyorsun tabı ama ıkımızın de sorunu aynı. dısarda kılolarımız o kadar bellı olmuyor yanı sısman katagorısınde degılız ama bolgesel yag yakmamaız gerek. ben de omuzdan zayıfım omuzdan ınce olunca 100 kılo olsanda mınyon gorunuyorsun ama omuzlar genıs olunca 2 kılo fazlan da olsa hemen sısman katagorısıne sokuyorlar senı. b

bız mınyonuz heralde.
 
Son düzenleme:



ay posi cok güldüm ya
iyi fikir aslında.yusuf asla kaybolmaz bu sayede.gitmeye kalksa hemen öter :)



geldim posim burdayım ben
yusuf niye huzursuz ki bugn.yemekte yememiş.canım ya
 

evet ya .bölgesel fazlam cok.özellıkle kalça ve basende toplanmış
onlarda anca sporla gider
şu bayram gecsın en ıyısı ben spor salonuna yazılayım .olmayacak böyle
bide dün dikkat ettım.benım üst bacaklarımda çatlaklar oluşmuşçok moralim bozuldu
 
ay posi cok güldüm ya
iyi fikir aslında.yusuf asla kaybolmaz bu sayede.gitmeye kalksa hemen öter :)




geldim posim burdayım ben
yusuf niye huzursuz ki bugn.yemekte yememiş.canım ya

canım huzursuz degıl keyfı gayet ıyı oynuyor heryerı yıkıyor ama yemıyor. zorla vermeye kalksam ogrenmıs oguruyor kusturuyor kendını. sabah cızgıfım acıp bıraz pure yedırdım aksam o numarayı hemen anladı cızgıfılme bakıyor ama yemıyor hemen gıdıyor benden uzak bır yere oturup ordan seyredıyor. ben de kapadım cızgıfılmı yemek yoksa o da yok dedım. kızdım otekı odaya bıraktım geldım.
 

canım ya nasılda akıllı maşallah.
yememiş çocuk numaranı :)
yazık ya üzüldüm ama .annesi izleseydi çizgifilmini
 
canım ya nasılda akıllı maşallah.
yememiş çocuk numaranı :)
yazık ya üzüldüm ama .annesi izleseydi çizgifilmini

canım ben de uzuluyorum sonra ama naapıyım bı sekılde en azından benden korksun. gece 2 defa kalkıp sut ıcıyordu artık gece de ıstemıyor. kusmasın dıye sekılden sekıle gırıyorum sarkılar turkuler danslar yapıp yedırmeye calısıyordum artık hıcbırıne kanmıyor. bende numara bıttı yanı anlayacagın sımdı ne yapsam da yedırsem hıc bılmıyorum
 
evet gelelim asıl konuya

SABAH IKI KAŞIK KADAR LOR PEYNİRİ SEBZELİ KAVURDUM AZ YAGLA BİR DOMATES IKI YEŞİL BİBER BİR DİLİM EKMEK YEŞİL CAY

ÖGLEN GEZMEDEYDİM BİR KASE CORBA DÖRT KAŞIK PİLAV ET SOTE BOL SALATA

AKŞAM YEMEDİM BİR ŞİŞE SODA

SPOR BİRBUCUK SAAT YÜRÜYÜŞ LİPTONUN YEMEK SONRASI CAYI BİR LT SU
__________________
 
bugnkü yediklerim

uyanınca :1 bardak sirkeli sıcak su 2 bardak norma su

kahvaltı 11.30 da : köy ekmeğinden tost yaptım.iki dilim ekmek arasına kasar ve azıcık sucuk koydum
4 zeytin yedim 1 bardak kuşburnu cayı

ikindin saat 15 te : 4 ceviz yedim
birde annem yemek için kıyma kavurmuştu canım cektı 1 yk kıymayı minnacık ekmeğin arasına koydum yedim :)

ara:1 elma 1kk peynir

akşam 5.30 da : yarım kase domates corbası 1 tabak fırında beşamel soslu karnıbahar yedim

saat 7 de 1 küçük elmalı pasta yedim


2.5 litre su ıctım
60 dk tempolu yürdm
 
Son düzenleme:

Üç Kuş

Bu öykü, 31.10.2010 tarihinde günün yazısı seçilmiştir.

Nereye gideceğini bilemeyen bir serçe, gittiği yeri bildiğini sanan bir kırlangıç ve hiçbir yere gidemeyen bir kumrunun hikâyesidir bu...

Serçe


Yedi yıl boyunca durmadan didiştiği, yüzlerce kez kızıp kırıldığı ve lanet olsun ki halen sevdiği adama son kez bakmak için gelmişti. Ardında neler bıraktığından çok ne kadar yıprandığını görmek içindi bu geliş. ‘Evlenmemeniz isabet olmuş' diyen görece samimi arkadaşlarının korosu, uğultu yapıyordu zihninde. Yaşlı teyzesinden tek farkları ‘arada çocuk yok Allahtan' dememeleriydi. Oysa bu yedi yılın her hücresinde yanlarında olan, birlikte nefes aldıkları arkadaşlarının bakış açısı, daha insancıl olabilirdi. Şehir dışında olan iki eski dostu dışında onu anlayabilecek kimse yoktu yanında.

Evin anahtarlarını her zamanki yerine koymadı bu kez. Son defa açtığı kapının gıcırtısı, güçlükle almış olduğu ayrılık kararını doğrular gibi sesleniyordu ona. Mutfağın girişinde yerde duran çoraplar ayrılık senedine atılmış iki imza gibiydi. Çöp kutusuna poşet koymamış olması, eviyeye yığılmış bulaşıklar, çaydanlıkta unutulduğundan küflenmiş çay, bundan sonra nasıl bir hayatı olacağının fragmanı gibiydi. Her zamankinin aksine, içinde ferahlamaya neden oldu bu durum. Şu küçük evde ne çok iş yaptığını hatırlatıyordu bu manzara. Hiçbiri görülmeyen, takdir edilmeyen, küçümsenen ev işleri; insanca yaşamak için gerekli olan, güzel vakit geçirmenin temel gereklilikleri ve aslında çok emek harcayarak yapılan şeylerdi. Bunun farkında olan erkek sayısı oldukça azdı. Çoğu erkeğin aynı durumda olduğunu biliyor olması, gördüğü aşağılanmanın acısını azaltmıyordu. Bu adamla beraber olma nedeni ötekilerden farklı olduğu için değil miydi? Ne oluyordu da yıllar geçtikçe erkekler ilk hallerinden vazgeçiyordu. Ona göre bu durumun altında da bir başka kadının parmağı vardı. Yani yine kendi cinsinden yediği bir kazıkla karşı karşıya idi. Anneler, özellikle tek erkek çocuğu olan anneler; çocuk psikolojisini bilmeyerek ve gereğinden fazla şımartarak büyüttükleri oğullarını, hemcinslerinin üzerlerine salıyorlardı. Elbette ki genel toplum düzeninin erkek egemen olgularıyla desteklenen bireylerin en eğitimlisi, en okumuşu, en entelektüeli bile gün gelince bu hale gelebiliyordu.

Girmeye çekindiği, belki de göreceklerinden korktuğu için girmek istemediği odanın önündeki halini, sürekli dayak yediği babasının odasının kapısını çalmadan önceki o tutuk haline benzetti. Hem o kadar eskide kaldığından uzak hem bu kadar içinde olan acının bir benzeriydi duyduğu acı. Kendi kısa kadınlık hayatının en ateşli döneminin geçtiği yerdi bu yatak odası. Sosyal yaşamda ne denli uyumsuz iseler, bu odayla sınırlı bir uyumlarının olduğu da bir gerçekti. Mabet olarak gördüğü bu mevziiyi bir başka kadına bırakıp gitmek, bu ayrılığın en dayanılmaz diyetiydi. İyi giden tek şeymiş gibi duran cinsellikleri sayesinde bu kadar uzun yürütülmüş ilişkinin sonuna gelinmişti. Dolapta bir başka kadına yer açmak gerekiyordu. Yatağın başkasına yer hazırladığını hissediyordu zaten. Artık bir başka kadın şikâyetçi olacaktı çok ses çıkardığından. Duvarların ince olduğunu, dikkat etmeleri gerektiğini bir başka kadın söyleyecekti erkeğine. Bunlara alışmak biraz vakit alacak gibiydi.

Alacaklarını yanında getirdiği valize doldurmuş, yalnızlık adasına giderken yanına alacağı üç şeyi seçmişti. Balkonda sessiz bir şekilde bekleyen eski- ki bunu ilk kez kullanıyordu- sevgilisinin yanına gitti. Saçı sakalı birbirine karışmış, pespaye bir hal almıştı. Küçük masanın üstü bira şişeleri, fıstık kabukları, sigara kül ve izmaritleriyle karamsar bir tablo oluşturmuştu. Beraberken izin vermediği balkon pervazında izmarit söndürme özgürlüğüne ilk haftadan başladığını görünce anladı. O aslında çoktan gitmişti. Hatta gitmekte gecikmişti...

Kırlangıç

Sezen'e benzerliğinden dolayı serçe adını taktıkları arkadaşının ayrılık kararından habersiz, hep gelmek isteyip fırsat bulamadığı tatil beldesindeydi. Kapıyı çarpıp çıkmalarıyla ünlenmiş olması canını sıksa da; kişilik yitimiyle sırça köşklerden ahkâm kesenlerden olmadığına seviniyordu.

Sabahları yalnız uyanmanın verdiği zararın yanında bir hiçti başına gelenler...

Okul yıllarında yurttayken bile, erkenden uyanıp odadakilere çay demlemeyi adet edinmişti. Arkadaşları bunun gerçek sebebini hiç öğrenemeyeceklerdi belki, kim bilir önemi de yoktu belki nedeninin.

Bu duygular içerisindeyken yoldan geçen herhangi bir erkeğe bakışının değiştiğini fark ediyordu. Kısa süreli ilişkileri kendine tarz edinmiş olması en çok kendine zarar veriyordu. Çok şeyin farkında olmak mutlu olmaya engel gibiydi. Olacakları tahmin edebilmek, ilişkilerin gidişatının ucunu şimdiden net olarak görmek hiç de sanıldığı gibi faydalı ve güzel değildi. Yaşanan anın tadını çıkarmaya engeldi bu durum. Birazdan şöyle olacak, birkaç gün sonra bu neşeli, tatlı çocuk asıl yüzüne bürünecek diye düşünmek ve Allah kahretsin ki büyük çoğunluğunun gerçeğe dönüşür olması kahrediciydi.

Gitmek; onun için çözümün kendisiydi. Başlangıcı veya bir bölümü değil, çözümün ta kendisiydi ‘gitmek'.

Önceleri kendinden gitmekle başladı onun hikâyesi. Şehrin kasveti, şımarık erkeklerin hiç büyüyemeyen hallerinden kurtuluş için; kendine söz verdiği değerlere veda ederek başladı ilk gitmeleri.

Bu gitmeler, mekânlara veda ile devam etti daha sonraları. Süregelen alışkanlıklarla yaratılmış yaşam alanlarına da veda etmek zorunda kaldı dönemsel olarak. Binalar, semtler, sinemalar terk edildi sırayla. Özünde sevgiliden ayrılma var gibi gözükse de, bu terk edişler aslında mekânların kendisineydi. Çok sevilen çay bahçelerine kızıldı mesela, dondurması güzel diye gidilen pastanelere veda edildi. Her defasında içi daha çok acısa da, mecburiydi bu vedalar. Ayrılıkların hiçbiri şehre veda etme noktasına getirmemişti. Ya da o öyle sanıyordu diyelim. Zira aylardır, başka tatil yörelerinde geçen zamanını hâlihazırda tesadüflere bağlamak, çocukça bir bakış açısı gibiydi.

Kırlangıcımızı en son yakan erkek, acının bin tonunu eklemişti yazıtlarına. Öyle olmalıydı ki bu kapı çarpışı diğerleri gibi onu ferahlatmamış, aksine o kapının sesi buhranın başlama çanı olmuştu.

Kumru


Arkadaşının bu durumunu ilk fark eden o olmuştu. Kırlangıcın özgürlüğüne düşkünlüğü; dünyasına yapılan kan kokulu sortilere karşı zırhıydı. Kimine göre kaçıştı gerçeğin dikenlerinden, görmeyişi kasıtlıydı yani kimine göre.

Gitmek istemediği külliyen yalandı. Belki de içlerinde en çok gitmek isteyen oydu. Bir itiraf mı bu kendine anlayamadı ama gerçek buydu.

Gidemeyişi sorgulanabilirdi elbette, durağanlığında kasıt aranabilirdi hatta bunu bir nevi hastalık olarak tanımlayıp işin içinden çıkıldı sanılabilirdi. Yüzeysel bakış açısı da bunu gerektirirdi.

Dile kolay genç kızlığa adım attıktan hemen sonra yatalak olan annesine tam yirmi yıl o bakmıştı. Büyümek ne demekse artık, o bu dönemde büyümüştü. Hiç gocunmadan, üşenmeden, iğrenmeden geçen bu yıllar boyunca onu anlayan iki kuş vardı. İyi ki...

Kendine ait bir hayatı olmadığı ile asosyallikle suçlandı. Kasvete düşkünlüğü olduğu iddia edildi. Kolaycı olduğu, tek başına ayakta kalamayacağı söylendi. Okulu bitiremediğinden iş hayatından korktuğundan dem vuruldu. Onlara göre:
‘Ekmek elden su gölden' yaşamayı tercih etmişti.

Tüm bunlara gülüp geçebilecek kadar iç eğitimi vermişti kendine. Zalimlerin ağızlarından akanlarla ancak kendilerini boğacaklarını biliyordu. Cahillerin bakış açılarının değersizliği üzerine kitap yazacak kadar birikimi olmuştu. Onları umursamamak hoşuna gidiyordu. Boşa geçmiş yirmi yılı olduğunu düşünen bu sığ insanlara acımaktan başka bir şey yapamıyordu.

Birbirinin aynı şeyleri yaşamaya meraklı, moda tutkunu insanları anlamakta zorlanıyordu. Kendine buyrulan yaşam tarzını sürmek zorunda olanlara acıyarak bakıyordu. Bilmem ne kremine servet ödeyip yine de tenine küskün insanları, en pahalı giysilerle bile güzel olamadığını düşünen herhangi bir genç kızı, yaşadığı kentte son model arabasından bir tane daha olduğunu duyunca yıkılan adamı düşününce gülmekten kırılıyordu.

Hayatın gerçekleriyle uzaktan bile ilgisi olmayan bu zavallıların, mutluluk için hiç şansları olmadıklarına kanaat getiriyordu.

Beklentilerini kendi ölçümlemiş, doyuma kolay ulaşan, hayatın içinde nefes alan insanları örnek almıştı hep kendisine. Akşam yemeğine ısrarlarına rağmen, ara sıra da olsa gelen genç oğlunun iş bulmasına sevinen komşusunun gülerken şişen yanaklarıydı gerçek. Ev sahibi bu yıl kiraya zam yapmadı diye bu iyilik karşısında ezilen, emekli amcanın acısını hissetmekti gerçek...

Annesinin ölümünden sonraki dönemde neden aynı hayatı devam ettirdiğini merak ediyordu herkes. Öyle ya onlara göre sorun ortadan kalkmıştı yani bahane olarak annesine baktığını söylemezdi. Öyleyse neden halen gidemiyordu. O çevreyle kendisinin gitme figürü benzemiyordu da ondan. Toplumun gitme dediği, evlenme çoluk çocuğa karışma olarak kalıplanmıştı. Oysa bu üç kuş için, özellikle kumru için evlilik ve çocuk gidememenin ta kendisiydi. Böyle bakıldığında hiçbir zaman gidemeyecekti. Onların istediği gibi gitmeyi kendine yediremeyecekti. Kendi gibi gitse, onlara göre gitmemiş olacaktı.

Gidememek kaderdi yani, ne yaparsa yapsın bu evde yapacaktı.

İki kuş çok farklı nedenlerden, çok farklı ruh halleriyle ona taşınmaya karar vermişti. Sevinçten uçuyordu.

Yine eskisi gibi üç kuş aynı bahçede ötüşecekti...


ekim sonu


Nadir Keleş
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…