Batıdaki evimi seviyordum ama yetmiyor, çok küçük deyip duruyordum. Bir de benim evim biraz daha eskiden kalma bir ev. Yeni binaları gördükçe kendi evimde kusur buluyordum. "Bu küçük evde çocukla asla yaşanmaz, sığamayız, büyük evimiz olsa" diye söylenip duruyordum içimden.
Sonra doğu görevine gittik, orada bir lojmanımız oldu ki...Köyün tepesinde, tek başına bir ev düşünün. 1 oda, sobalı, yanında mezarlık var ve önü ormana bakıyor. Kışın gece kurt iniyor evin önüne. Korku filmlerindeki evler gibi. İçi inanılmaz eski ve bakımsız. O kadar küçük ki, benim batıdaki 60 m² ev, onun yanında hangar gibi kaldı. Minnacık bir ev. Zerre abartmıyorum. O lojmana da alıştım. Gayet de sevdim bile. Orası yuvamız oldu. Ve oluyormuş yani, küçük diye kızdığım evden daha küçüğünde yaşıyorum. Söyleseler asla istemem derdim. Şimdi daha büyük ve yeni lojmana geçme imkanımız var ama benim içim gidiyor, ayrılasım gelmiyor. Ne bileyim önü bomboş yeşillik, kızımı uyutup kahvemi yapıp otururdum, çok severdim sessiz sakin o evin önünde oturmayı. Mutfağın camından orman manzarasına karşı işimi yapardım müzik açıp. O evin sessizliği bana iyi geliyordu ama maalesef çok eski olduğu için yıkım kararı çıkabilir. Bekliyoruz bakalım.
İnsan her şeye alışıyor yeter ki içinde huzur olsun. Fazla romantiksin demeyin, cidden ev çok fena ama ben mutluydum, hemen alıştım
Yeni yuvanız size huzur mutluluk bereket getirsin