COCUKLAR YARIŞ ATLARI DEGİL


Benim zamanimda o kadar cok universite yoktu. Liseler degil de , universiteler olabildigince kaliteliydi.

Iyi olan taraf , burada ogrenme guclugu ceken ogrencileri de dikkate aliyorlar. Disleksi vb. ogrenme guclugu olan ogrencilere mesela extra zaman verilebiliyor.

Sistemimiz dogru degil, ogrencileri elemenin yolu bu olmamali.

Lise duzeyinde temel derslerin sinavlarina yine girilir ama universite sinavinda nefret ettigim biyoloji sinavina girmek istemezdim.
 
Son düzenleme:

+1
 
Benim zamanımda da öyleydi. Dilciyim ama matematik, fizik, kimya, biyoloji, tarih, coğrafya,edebiyat,felsefe... Hepsinden sınava girdim ve çözmeye çalıştım. Bizim zamanımızda sınav sistemi değişti. Edebiyat, tarih, coğrafya, felsefe ve matematik İngilizceden sonra puanımızı en çok etkileyen derslerdi.
 
Cocuklarimiz elbet temel dersleri gorecek. Hepsinin ayri bir artısi var hayatimiza ama sadece test usulü egitim yerine eski klasik sistem soru-cevap cocuklara ezbercilikten uzak tuttuguna inanıyorum. Su an sistemimizde mecbur eleme sistemi icin sınavlar yapiliyor. Bunlar da aslinda bir yandan torpil ve kayirmaciligi engelliyor ki, buna ragmen sorulari bile bulup sinavlara girildigini ogreniyoruz. Ama hala OECD raporunda dunya ortalamasinda az gelişmiş ulkelerle ayni seviyedeyiz. O zaman cocuklarimizin da cok çalıştığını söyleyemeyiz. Ders calismak da kotu bir sey degil disiplinli olmayi ve dusunmeyi saglar. Bu sorumlulugu cocuklara vermemiz gerekiyor. Tablet ve televizyon gibi zaman oldurucu seyleri derslerini yaptiktan sonraya alabilirsek, cocuklara haftada bir kitap okumasını saglayabilirsek, gunde bir saat ders, bir saat kitap okuma zaten yeterli olur. Dusunen bireyler ancak okuma ile olusur. Temel matematik gibi derslerde hayatin her alaninda olan derslerdir. Sayilarin dunya ile ilgisi vardir.
 

Hay klavyeni öpeyim.

Ben konu sahibini anladım aslında. Çocuklara eğitim vermeyelim, bolca popüler kültür aşılayalım. Hepsini birer çiçek çocuk yapalım. Ne bildikleri ne kadar bildikleri önemli değil istedikleri alanda ilerleyip istedikleri mesleği yapsınlar. Hiç fizik bilmeden pilot olsunlar, yarım yamalak matematikle mühendis olsunlar, nota bilmeden müzisyen olsunlar. Yeter ki mutlu olsunlar. Sanırım ütopyası bu.
 
Sevmedim ben bu ütopyayı. Alanlar seçilene kadar temel bilgiler temel dersler öğrenilmeli en hayati şeyler filan. Fiilimsi tabii ki de hayati önem taşımıyor tamam ama fiilimsiyi de niye bilelim işte okuyup yazabiliyorum onu bilmeden demek biraz garip. Alanlar seçildikten sonra da seçilen alanda yoğunlaşılır aynı zamanda imkanlar dahilinde film izlenir kitap okunur ya da işte resim kursuna gidilir. Gönül ister eleme usülü sınavlar kalksın donanımlı okullarda başarılı öğrencilerimiz donanımlı hocalarıyla beraber okusun. Ama işte şartlar elverişsizken böyle ütopyalar hayata geçmez geçemez...
 
Fiziğin matematiğin bukadar derinine inip hakkıyla verilmesi gerektiğini onca msjla anlattım size ama şuan anladim diyorsunuz konu sahibi fizik bilmeden pilot olunmalı vs savunuyo diyosunuz şimdi ben size ne desem boş olucak kusura bakmayın oyuzden nasıl isterseniz öyle anlayın.
 
istediğiniz kadar uğraşın,su akar yolunu bulur o çocuklar meşrebi neyse onu yaşıycak yani çok kafa yormayın hiçbiriniz...
 

Peki fizik matematik önemli ama dil bilgisi önemli değil o zaman. Kendi dillerini yazamasalarda yazar olup çok satanlar listesine girebilirler eğer isterlerse. Ama fizik bilmeden pilot olmasınlar. Çünkü fizik önemli, dil de neymiş.
 
Tahmin ediyorum yaşlarımız yakındır. Biyoloji anlatmak her öğretmenin harcı değil diyorum. Benim öğretmenimde öyleydi.

Ama ben biyoloji öğretmeni oldum. Bölümüme isteyerek girmemiştim. Şimdi bölümüme aşığım:)

Örnek vereyim dershanede çalıştığım dönemde balinaya balık diyen biyoloji mezunu stajyer arkadaş vardı.
 
Bir eğitimci olarak çok söyleyecek şeyim var buraya sığdıramam sanıyorum.

İlköğretimden geliyor sıkıntılarımız miniklere keyif aldırmak yerine onları yoğun bilgilerle boğuyoruz. Türkçe derslerine daha çok ağırlık verilip kendini ifade olayı, yazma arttırılmalı.

İlköğretimde sınıf tekrarı pek yok. Öğrenciler ders çalışmayı öğrenemeden ve bir dolu eksik bilgiyle ortaöğretime (liseye) geliyorlar. Lisede sistem tamamen farklı ve serseme dönüyorlar.

Okulda ders saatlerimiz fazla müfredat yoğun konuları yetiştimek sıkıntı.

Ayrıca müfredat değişim sıklığına ben yetişemiyorum.

Finlandiya eğitim sisteminin temeli onların okullarının duvarları yoktur. Müfredatları çok çok çok nadir değişir ve derse giren öğretmenler karar verir. Başarılarını temelde bunlara borçlular.
 
Aynen katılıyorum çocuklar oyun oynamali kızıma oda yaptım masa bilerek almadım açılır kapanır bişey yapmayı düşünüyorum çocukları sürekli çalış çalış diye empoze etmek istemiyorum oyun oynamali
i yavrum hayatın tadını cikarmali ama ne yazık eğitim sistemi buna izin vermiyor
 
Eğitim sisteminin sadece rekabete dayalı olmasını bir öğretmen olarak ben de doğru bulmuyorum. Bunun yerine iş birliğine dayalı olması ve sistemin buna göre düzenlenmesi tabi ki daha iyi olur.

Ama bazı durumlara da realist bakmak lazım.. Türkiye'de kaç milyon öğrenci var. Biz hala refah seviyesi yüksek bir ülke değiliz. Sistem çok sıkı denetlenemiyor. Böyle bir sistemde yeteneğin öğretmenin insafına kalmasını kim ister? Bu düzgün bir şekilde denetlenemediği için mevcut sistemde, objektif de olunamaz. Ve birkaç yetenekli çocuk iyi yere gelirken çoğu öğretmenin çelmesine takılır kalır.

Mevcut sistem içerisinde veli bilinçli olursa çocuk başarılı da olabilir açıkçası vicdani ve psikolojik açıdan aile takviyeler yapıp dengelerse şayet.

Ayrıca her velinin benim yavrum zeka küpü ama henüz keşfedilemedi diye gezdiği de bir gerçek. O yüzden mevcut durum bence "şimdilik" bu sistemi mecbur kılıyor.

Ve iyileştirmelerin yapılması tabi durumu parlak hale getirir ama zaman ve iyi bir planlama lazım.. Bu olana kadar da çocukları ziyan etmek yerine sistem içerisinde en iyi nasıl verimli hale getiririze bakmamız lazım hem veli hem öğretmenler olarak.
 
Keşke işe yarasa sınavlarda heyecanlandı diye dayak yiyenlerdendim
Okul ikinciliğim gitmesin diye arkadaşlarımla gezdim diye dayak yiyenlerdendim şu an her şey mükemmel annem babam gururlu ama bendeki travmalar baki...
 
 
Verdiğiniz örnek üzerinden konuşayım.Fiilimsi bilmeyen kişi de yazar oldum demesine zaten.Elbette şekil anlamın önüne geçmesin.Ama yazarlık yapıyorsan bir işin başına geçtiysen o işin inceliklerini öğrenmek gerekmez mi?.Benim gibi sıradan bir insan bile rahat bir okuma yapamayacaksa nerde yazarlık nerde başarı?! Sözelci değilim ama bir yazı okurken imla olsun noktalama olsun hata varsa çok huzursuz oluyorum.Kitap bastıran biri bunu dedirtmemeli kendine.
 
En yakın onluğa yuvarlama sanırım bahsettıgı sey bu , o kadarda zor konular değil bunlar.
 
Meraba arkadaşlar sistemden yakındık ama bu duruma ragmen bişeyler yapabiliriz diye düşünüyorum.Bi yazarın önerilerini okudum hoşuma gitti ve paylaşıyorum.

Daha önceki yazılarımda ve kitabımda bahsettiğim gibi, mutluluğa ve başarıya iki farklı açıdan bakıyorum: başarı-odaklı mutluluk ve mutluluk-odaklı başarı.
Bu iki konuya kısaca değinip başka bir konuya geçeceğim.

BAŞARI ODAKLI MUTLULUK
Başarı-odaklı mutlulukta kişi, başarılı oldukça mutlu oluyor. Çünkü başarı, onlardaki değersizlik duygusunu (geçici olarak) kapatıyor. Başarılı olamadıklarında ise yalnızlık ve depresyon başlıyor.
Bu insanlar dış odaklı insanlar.

MUTLULUK ODAKLI BAŞARI
Mutluluk-odaklı başarıda, kişi olduğu gibi mutlu. Başarıya (statü, para, mevki vs) ihtiyaç duymuyor. Bu insanlar diğer insanların hayatına (vizyon ve değer katarak) etkide bulunuyor. Bu ‘etki’ sonucu ise başarı kendiliğinden geliyor.
Bu insanlar iç odaklı insanlar.
Yani başarı, dış odaklılarda ‘amaç’; iç odaklılarda ise ‘sonuç’ oluyor.
Ben bu iki kavramı anlatınca, bazen ebeveynler şu şekilde itiraz ediyor: "Anlattıklarınız doğru ama TEOG ve LYS’nin olduğu bir eğitim sisteminde iç odaklı çocuk yetiştirmek mümkün değil."
Bu gerçekten öyle mi? Sınav için çalışan bir çocuk iç odaklı olamaz mı?

ARAŞTIRMA
Texas Üniversitesi’nden Prof. David Yeager önderliğinde dünyaca ünlü yedi araştırmacı bir araya geliyor ve bir araştırma tasarlıyor.
Grubu ikiye ayırıyorlar. İlk gruptaki öğrencilere şöyle bir paragraf verip, onlardan bir yazı yazmalarını istiyorlar.
“Bazen hayat adil değildir. Çoğu kişi bunu değiştirmek ister. Bazıları daha az açlık olsun ister. Bunun için çalışır. Bazıları daha az şiddet olsun ister. Bunun için çalışır. Siz dünyayı nasıl daha iyi yapılabilirsiniz?”
Denekler, bu soruyu yanıtlayan bir yazı yazıyor.
İkinci gruptaki öğrenciler, böyle bir yazı okumadan, lise ile ortaokulun farkını anlatan bir yazı yazıyor.
Peki bu iki grup arasındaki fark ne?

DEĞER ODAKLI HEDEF
İlk gruptaki öğrenciler kendi içlerine dönüyor, kendi değerlerini keşfedip değer odaklı bir hedef belirliyor.
İkinci grupta böyle bir şey olmuyor.
Bu çalışmadan tam üç ay sonra iki grubun da fen dersindeki notları karşılaştırılıyor.
Sonuç çok şaşırtıcı.
Değer odaklı hedef belirleyen grup, çok daha yüksek not alıyor.

OKULDAN BAĞIMSIZ
Dikkatinizi çekerim. Bu gruba ek ders verilmedi ve fen dersiyle ilgili hiçbir şey öğretilmedi.
Derslerden ve okuldan bağımsız olarak, bu öğrenciler sadece değer odaklı hedeflerinin farkına vardı.
Bu etki üç ay sonra bile kendini gösterdi.
Peki, değerlerinin farkına varan kişi neden daha yüksek not alıyor?

GEMİ Mİ LİMAN MI?

Değer odaklı hedefi olanlar için önemli olan; gemi (sınav) değil, limandır (hayat amacı).

Hedefi olmayanların, limanı yoktur. Onlar için her sınav ölüm kalım meselesidir. Gemi, liman olmuştur. Araç, amaç olmuştur.

Bu öğrenciler korkularından dolayı; hedefi olanlar ise coşkularından dolayı ders çalışırlar.

Korku engellerken, coşku enerji verir.

Gidecek limanı olmayan kişinin enerjisi de olmaz çabası da. Sadece korkunun verdiği geçici enerji olur.

Değerler, geçici değil sürekli enerji verir. Bu insanlar daha çok emek verir ve sonuç olarak daha başarılı olur. Hem de çok daha az kaygıyla.

BU SİSTEME RAĞMEN MUTLULUK

Sonuç olarak, sınav sisteminin büyük bir dert olduğunu biliyoruz.

Ama bu, iç odaklı çocuk yetiştirmemek için bahane değil.

Bu sistemde ailelerin yapabileceği çok şey var.

Aileler, çocuklarına değer oluşturmada yardımcı olursa ve çocuk değer odaklı bir hedef belirlerse, sınav ve okul ölüm kalım meselesi olmaktan çıkar.

Büyük resme hizmet eden bir araca dönüşür.

Bu da çocuklara bitmeyen bir yaşam enerjisi verir. Böylece bu çocuklar hem mutlu hem de başarılı olur.


NOT 1: Tabii keşke veliler değer oluşturmayı eğitim sistemine rağmen yapmak zorunda kalmasa. Bunu, eğitim sistemi ile beraber yapsa.

NOT 2: Yeni müfredatı inceliyorum. Fikirlerimi daha sonra bir yazıda detaylı yazacağım.

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat/
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…