“Çocuğum dahi” sendromu
Yeni nesil anne-babaların çoğunun içinde bulunduğu bir sendrom. Hepimiz çocuğumuzun ne kadar zeki muhteşem ve yetenekli olduğunu düşünmüyor muyuz? İçten içe hepimiz muhteşem çocuklar yetiştirdiğimizi, en akıllısının, özelinin, dehasının bizimkisi olduğuna dair narsistik bir algımız var.
Eşe dosta, parkta diğer annelere, sosyal medyada herkese duyuruyoruz. '1.5 yaşında akıllı telefonu kullanıyor','2 yaşında oğlum 20 ye kadar sayıyor.' 'hem İngilizce hem Türkçe renkleri biliyor, 'haftanın günlerini İngilizce sayıyor, 2,5 yaşında tüm araba markalarını biliyor, '3 yaşında çocuğum 100’ e kadar sayıyor'
Akıllı telefon kullanabilmesi, erken saymayı ve renkleri öğrenmesi çocuğunuzun dahi olduğunu göstermez. Zaten (ciddi bir sorun yoksa) kazanacağı becerileri daha erken kazanmasının çok bir anlamı olmadığını, 2 yaşında 20 ye kadar sayabilmesinin ilerideki hayat başarısını öngöremeyeceğini bilmemiz lazım.
Çekirdek ailelerde büyüdüğümüzden, farklı bebekler görmediğimizden, kendi çocuğumuzun olağanüstü bir varlık olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Tabii ki yeni nesil, birçok beceriyi bizim o zamanki halimizden daha erken kazanıyor.
Çağımızda, gelişen teknolojiler, folik asit kullanımı, uyaranların fazlalığı, ailelerin çocukla ilgilenmesi, oyuncak çeşitliliği vb. birçok faktör şimdiki çocukların beyin gelişimi üzerinde büyük etkileri olduğunu gözlemleyebiliyoruz.
Ancak her çocuğun gelişimi birbirinden farklıdır. Örneğin kimi çocuk 9 aylık konuşmaya başlar, kimi 2, hatta 2,5 yaşında. Annenin ‘1 yaşını geçti, hala yürümedi filancanın çocuğu 11 aylık yürümüş’ diye düşünmesi ya da düşündürülmesi, annenin eksik ve yetersiz hissetmesine sebep oluyor.
Bu sendrom aynı zamanda zarar verici olabilir. Ailelerin yüksek beklentilere girmesi, çocuğun baskı altında hissetmesine sebep olur. Her alanda iyi olması beklentisi çocuğun geliştirmeye çalıştığı becerileri konusunda deneme yapmasını engelleyebilir.
Kaldı ki üstün bir zekâ kapasitesine sahip olması çocuğun hayat başarısını garantilemez. Aksine bir takım risklere sebep olabilir.
• Yapamadığı ya da daha yavaş olduğu etkinliklerden kaçınmaya başlayabilirler.
• Emek vermeden kısa yoldan kazanmayı isteme eğilimi olabilir.
• Çocuklar anne ve babayı yönlendirmedeki stratejik başarıları ve onları rahatça yönlendirebilmelerinden dolayı, anne ve babaya güvenemez ve referans alamazlar.
Tüm bunlarla akademik başarılarını, kendi potansiyellerini gerçekleştiremezler ve ruh sağlıkları ciddi şekilde etkilenir. Üstün zekâ kapasiteli çocuklar için mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Zekâsının gelişmesi için yapabileceğimiz en önemli adım, merak duygusunu ve bir işte sabredip çabalamasını övmek olmalıdır.
1 yaş civarı; 500 kere düşmesine rağmen ayağa kalkıp yeniden yürümeyi deneyen çocuğunuz artık herhangi bir şeyi yaparken ilk denemesinde pes mi ediyor?
Başarıyı, kazanmayı övmüşüz demektir. Her oyunda onun kazanmasına müsaade edip, gerçek hayatla uyumlu olmayan bir algı oluşturmuşuz demektir. Yapamadığı, beceremediği her şeyde incinip, vazgeçmesine neden olmuşuzdur.
Hiç bir bireyin hayatta her şeyi en iyi yapabilmesi mümkün değildir. Hayatta ki gerçek mutluluk ve başarı, kendi potansiyellerini gerçekleştirebilen, kendisi ve çevresiyle ilgili farkındalığı yüksek, neyi yapıp neyi yapamayacağını bilen, iyi olmadığı yanlarını geliştirmeye çabalayabilen, paylaşmayı yardımlaşmayı seven, kendisinin ve her bir insanın çok önemli ve değerli olduğunu hisseden bireyler olabilmesidir.
Eyvah Annem Bir Psikolog Kitabımın/ Zeka Gelişimi Bölümünden
Not: Kitabı interneten indirimli alabilirsiniz.
http://www.kitapyurdu.com/index.php?route=product/product&product_id=409616 Sinem Demirel Balcı
Uzman Psikolog/ Psikolog Anne