Başlık açsam mı, açmasam mı çok düşündüm. Ama kararsızlığımın önüne geçemedim.
Şimdi, müstakbel kaynanam var bi tane. Arada bir müstakbel eşmle olan evimize ziyarete geliyor. Genelde 2-3 ay kalıyor ortalama.
Öncelikle altını çizeyim, kendisiyle hiçbir sorunum/uz yok. Yaşlı, tonton bi teyze. O beni sever, ben onu. Geldiğinde saygıda, hürmette, hizmette kusur etmem. Aramızda sıcak bi samimiyetimiz, iletişimimiz var, gittiği her yerde konu açılırsa beni över, koyun koyuna uyumuşluğumuz bile var. filan. Kısacası, aramızda bi sıkıntımız yok çok şükür.
Saf bi kadın, eğitim almamış, köy hayatı mensubu, artık yaşından mı huyundan mı bilemem, biraz fazla alıngan. Kendi kızlarına bile sürekli darılır, gelip onları bana anlatır. Benim evimde, kendi öz kızlarının evinde etmediği kadar rahat ettiğini hep söyler.
Neyse.
Gelgelelim, geçenlerde, buraya son gelişinde,, iki ayın sonunda onu kapıdan köyüne uğurlarken, kapıyı kapatınca kendimde bi rahatlama sezdim. Bi derin nefes aldım yani.
Bunu fark edince bi konduramadım önce, kendime kızdım filan.
Bi sıkıntımız olmadığı halde, her günümüz şen şakrak sohbet muhabbetle geçtiği halde o buradayken bunaldığımı fark ettim.
Yani oturup düşününce, umursamadığımı zannettiğim bazı ufak ayrıntılar aslında beni bunaltmış onu anladım.
Peki neydi bu ufak şeyler?
İlk olarak, sanırım en büyüğü temizlik konusuydu.
Başka yazılarımdan bilenler vardır temizlik seven, titiz biinsan olduğumu.
X teyze ise tam aksime temizlik sevmez, titiz insanları da sevmez imiş.
Yani şimdi benim bazı takıntılarım var, ama onu rahatsız etmiyor.
Bi yandan çalışan da bi insan olarak evi sürekli temiztutmaya kasıyorum, bunu yaparken yoruluyorum.
Misal ne bileyim, tv karşısında sürekli bişiler yemeyi seviyor. Zaten full tv izliyor tüm gün. Ben bi tarafımdan ter akıtarak ortalığı her gün temizliyorum, rutin işler, süpürme silme toz alma çamaşır falan. Ben tam silip kovayı kaldırmışım, beş dakka geçmeden çekirdek torbası meydanda.
Yav çekirdeğinde değilim. Yesin sabaha kadar sorun değil de, tövbe yarabbim, konuştuğum mevzuyu garipsedim şu an. Yesin yesin de, şey hiç umrunda değil, hani kızcağız daha yeni temizlemiş, kırıntı dökmeyeyim filan diye bişey düşünmüyor. Yani atıyorum benden bi örtü istesin razıyım. Kızım bi bez ver sereyim dökülmesin dese canım kurban. Ama yok, çünkü yere dökülen o toz, kırıntı ona göre normal. Yani onun temizlik anlayışına göre normal.
Rahatsız olmuyor ondan. Bana gelince.
Bi bez vereyim ser de diyemiyorum. Bir iki kere dedim, rahatsız olduğunu hissettim. Sanki yemesine karışıyormuşum gibi oldu, bişey demedi ama o günün kalanında suratı asıldı gibi oldu. Ben de bi daha tekrarlamadım.
Kırılır, gücenir diye korkuyorum, bişey demiyorum, üç senedir demedim de.
Sonra mesela banyo var.. Nasıl anlatılır.. Yav işte tuvalete gidiyor tamam mı. Girip çıkıyor günde on kere. O çıktıktan sonra sürekli arkasından girip klozeti temizlemem gerekiyor. Oturduğu kısım, neden nasıl bilmiyorum ama lekeleniyor çünkü. Niye sadece o girince oluyor bilmiyorum. Düşünesim de yok.
Yani tutsun banyoyu yıkasın demiyorum, iş yaptırmam asla, ama orda bi sürü ıslak mendil kolonya var, onlarla bi silebilir bari kalkınca.
Ben mi abartıyorum diyordum başlarda. Ama yani kan bağım olmayan bi insanın klozet ustundeki birtakım salgılarından iğreniyor olabilirim ya. Normal olmalı bu yani.
Sonra, ellerini doğru duzgun yıkamıyor, su sesinden anlıyorum. Ne bileyim yaz günü günlerce duş almayabiliyor.
El havlularıyla donlarını beraber makinaya atmış mesela, çok moralim bozulmuştu.
Yani bi fiziksel veya sağlık sorunu da yok, benden daha sağlıklı, maşallah diyelim yine de, ama bi sıkıntısı olduğundan değil yani..
Hal böyle olunca mutfağıma girsin de istemiyorum. Yemek yapmak istiyor, bi bahane bulup arada kaynatıyorum.
Ben bunları bir ay yalnız bırakmıştım, kendi memleketimde olmam gerekiyordu bi ay kadar. Eve geri döndüğümde evin hali içler acısıydı. Bir ay ev ne süpürge görmüş ne bişey. Sadece her gun yemek yedikleri kapları yıkamış durmuş, o da bir ay bulaşık yıkadığın tezgahı bir kere silmemiş, yıkayıp yıkayıp dizmiş her gün. Geldiğimde bulaşık sabununu koyduğu yerin etrafı daire şeklinde kalıplaşmış sabun idi. Tezgahın kalanını hiç anlatmayayım.
Yıkadığı bulaşıklar desen, tencerelerin kapaklarının kenarlarındaki girinti dairesi kalıp yağ ve kir doluydu. Oraya sünger değmemiş falan derken yani kısaca..
Durum böyle olunca mutfağa girmesini türlü bahanelerle engelledim.
Bi gün beni klozeti silerken görmüş, kapı aralığından. O gün surat astı mesela. Yani onu pis bulduğumu düşünerek alınmış. Benim iğrenmem mi anormal bilmiyorum ki?
Sonra o gün baya sohbet ettik, bana bi yakın akrabasından söz etti. Bi dönem o akrabasında kalmış da hiç rahat edememiş. O kadın çok titiz olduğu için bir iki laf işitmiş herhalde, baya anlattı. Uç örnekler verdi, o kadın da abartmış yani kırıcıymış filan, ama bana anlatırken meseleyi titizlik kötüdür diyerek özetliyordu. Ben de her şeyin aşırısı zararlı falan denmeye çalışmıştım da, o gün konu neyse kapanmıştı.
Hani seviyorum, sayıyorum ama işte.
Hani döküleni edeni toplamaya üşenmem, düşünmem ama kırlmasın, darılmasın diye o kadar kasmaktan bunalmışım. Onu anladım.
Bu yuzden bu kadar uzun kalmasa keşke diye düşünmeden edemiyorum. Hayır yorgun dalgın bi anıma denk gelir de bişey söylerim, kırılır diye tırsıyorum. Aram bozulsun istemiyorum her şey bu kadar iyiyken.
Ben çaktırmamaya çalışarak arkasını toplarım ama nereye kadar, onu bilmiyorum.