Ne olacak bu kzn hali?


bu benim düşüncem ben kimseye yapamassın yapmıycaksın demiyorum bana göre yanlış olduğunu söylüyorum kimse bunun normal bişey olduğunu idda edemez evet bence sapıklık karşı cinse ilgi gösterilmesi ve temasa geçilmesi miğde bulandırıcı siz hoş görebilirsiniz yapadabilirsiniz de beni ilgilendirmez zaten ama buraya konu açılmış fikrimi yazmak istedim kimse sizinle aynı düşüncede olmak zorunda diğil evet ben psikolog diğilim kesin öyledir demedim fikrimi söyledim burda bi çok konuya işin ehli insanlar cvp vermiyo öyle yazmamın sebebide bana göre aklı ve mantığı sağlam çalışan insanlar bu tür aykırı ve her açıdan yanlış şeylere ilgi duymaz verdiğiniz örneklere gelince hırsızlık ahlaksızlık zina ahlaksızlık insan öldürmek ki herkez yapamaz oda ahlaksızlıktır bunların hepside Kuranda sapkınlık olarak geçer (sapıklık demiyorum) ama toplumdaki her yanlış sapıklıktır diye bişey yok verdiğiniz örnekler farklı sapıklığın ne olup olmadığını çoğu insan biliyo BENıM FıKRıM
 
Son düzenleme:

Bu yorumu yapan siz değilmisiniz... Bence burada kendi fikrinizi açıklamaktan ziyade uzmanlığa soyunmuş gibisiniz... Yok büyük olumsuzluklar yaşayan yada amaçsızlar böyle sapkınlıklar yaşar falan... Tedavinin tek yolu dini eğitimdir falan...
Bunlar ciddi açıklamalar ve tek doğru buymuş gibi yorumlamışsınız....

Neyse daha fazla tartışmaya gerek yok, zaten konu sahibinin umrunda bile değil... Hata belki arada konuya gelip hahaha bi konu attım ortaya milleti birbirine düşürdüm diye gülüyordur bile...

Bence bu bir sapıklık değil, sapkınlık da değil... Sadece farklılık...
Şimdi bişey söyliycem herkes beni afaroz edecek ama osmanlı padişahlarının çoğunun heteroseksüel olduğunu biliyormusunuz....
Kışın saraydaki bayan cariyelerle iken, yazın oğlanları tercih ediyorlardı.. Bununla lgili padişahların kendi yazdıkları şiirler, çizilmiş minyatürler bile var...
Haa padişahlar öyle diye doğrusdur da demiyorum....
Homoseksüeller doğrudur demiyorum.. Onlar toplum tarafından benimsenmeyen, azınlıkta kalmış bir tercihten yana kullanmışlar tavırlarını...
Bu onların tedaviye ihtiyaçlaı olduğu anlamına gelmez diyorum...
Arkadaşlarımızı seçmekte özgürüz, homoseksüel bir arkadaşınız olmasını istemiyorsanız arkadaşlığınızı kesersiniz olur biter....
 

Homoseksüel diyecektin canım sanırım, evet Osmanlı Tarihi'nde homoseksüalite olağan karşılanan bir durumdu..
 

nerden biliyosunuz ya osmanlı padişahlarının homoseksüel veya sapık olduğunu hangi kaynakta okudunuz öğrendiniz valla siz benden daha bi uzman gibi konuşmuşsunuz sanki tarih profösörü gibi ki ben yazımın başına koskocaman bence yazdım Türk tarih kurumunun arşivinden incelediniz galiba o şiirleri minyatürleri ekleyin burayada daha bi aydınlatıcı olsun yoksa söylediklerinizin hiç bi geçerliliği yok
nedence homoseksüel lafı geçince Osmanlı ille örnek gösteriliyo yabancı bilim adamları bunu iyi başarmış şanlı ve emsalsiz geçmişimizi çekemeyen yabancı kaynakların attığı pisliklerden ibarettir. kendilerinin de böyle şanlı bir geçmişi olabilmesi için artık çok geçtir, geriye tek bir yol kalır, karalamak. hatırlarsanız Mevlanayada eşcinsel demişlerdir ama o sadece şiirlerinde mürşidine olan sevgi ve saygısını yazmıştır
Ben gerçek bi Osmanlı hayranı olarak bu söylediğinize kesinlikle katılmıyorum

Neyse konu dallanıp budaklanıyo galiba ama kesin bilgimiz olmadan ecdada hakaret etmeyelim
 
Osmanlıda üst düzeyde yaşayanların kadınlarının yanında bir de hristiyan çocuklardan oluşan oğlanlarının olduğu, hatta kadınlarla çocuk yapmak için, oğlanlarla zevk için birlikte olunduğu birçok kaynakta anlatılmıştır, imparatorluğun son yıllarında batıda dışlanan bir davranış ve hatta yaşayış biçimi olduğundan oğlancılık geri plana itilmiştir. bunu söylemek için tarih profu olmaya gerek yok.
 
eşcinsellik bir hastalık değildir ki neyi kime nasıl kurtarıyorsunuz anlayamadım.

sonuçta doğuştan gelen birşeydir eşcinsellik.bir virüsle bulaşmaz,aşısı yoktur.heleki hastalık hiç değildir

tuce ye katılıyorum osmanlı haremlerinde bile yazarlar bu kadar cariye bu kadar oğlan var diye. niye öcü gibi görüyoruz bu insanları onu da anlamış değilim.onlara göre de bizim cinsel hayatımız ters.ama niye siz böylesiniz diye bizi aşağılamıyorlar. bırakında insanlar ne yaşayacaksa onu yaşasın

ayrıca burda yazılanlar kafadan atma şeyler değildir birazcık tarih kitabı karıştırılırsa öğrenilecek olaylardır. insan eşcinsel diye sapık olmaz sapıklık bambaşka bir şeydir.gerçek osmanli hayranı olan kişilerin bunları bilmemesi de tuhaf birşeydir.
 
Son düzenleme:


Homoseksüel diyecektin canım sanırım, evet Osmanlı Tarihi'nde homoseksüalite olağan karşılanan bir durumdu..

Canım biseksüel diyecektim haklısın yanlış yazmışım.... Osanlıda Padişahlar her iki cinsle de birlikte olurlardı.. hatta erkek bedeni soğuk olduğu için yazın erkekleri, kadın daha sıcak olduğu için kışın kadınları seçerlermiş....

Canım profesör değilim ama MA dercesinde uzmanım... Çünkü Üniversitede Siyasal Bilgiler Okudum üzerine de Uluslararası ilişkiler yüksek lisansı yaptım... Ve gerek lisans gerek yüksek lisansta seçmeli derslerimin tümünü Osmanlı tarihinden aldım...Toplum ve Tarih dergisinde hocamla veraber yazdığımız makalelerim çıktı....
Bu yabancı yazarların yaptığı bir karalama değil birebir Türk Tarih Kurumunun ve Osmanlı Arşivlerinde belgelenmiş Padişah el yazmaları ve saray minyatürlerinde rahatlıkla görülebilir.
Osmanlıda homoseksüellik diye internetten aratman yeterli gerekli kaynaklara ulaşabilirsin....

Zaten konumuz bu değil... Ben sadece indsanlara sapık yaftasını yapıştırırken daha hassas olmamız gerektiğini vurgulamak istedim... Sen senden 300-500 yıl önce yaşamış biriyle ilgili böyle bir yorum yaptım diye ne kadar da sinirlendin, ama burada belkide aynı şehirde yaşadığın belki seninle heme hemen aynı yaşta olan, bir işi, çebresiolan birilerine srf tercihi yüzünden kolaylıkla sapık yaftasını yapıştırabiliyorsun....

Hep sapıklıklar başkalarında olur, bize bizim geçmişimize yöneldiği zaman agresfleşiriz...
Siz biraz önce başkalarına rahatlıkla sapık sapkın derken sorun yok, ama osmanlıyla ilgili bir gerçeği ben dile getirdiğimde kızıyorsunuz....
Bence önce çiftestandartlarınızı bir kenara bırakmayı deneyin...
 

Sen her şeyi çok bildiğini zannediyorsun ama komik duruma düşüyorsun sen bu iddaanı ispatla da göreyim ordan burdan kestiğiniz cümlelerle Osmanlı Padişahlarını karalama çalışmasına giriyorsunuz.

Bak sana doğrusunu öğreteyim de daha fazla rezil olma ;

"Ziyar oğullarından Emir Keykavus tarafından 475/1082 tarihinde oğlu için Nasihat-name tarzında telif edilen Kâbus-name adlı bir kitapdan alınan bir iftiradır.ıddaaya göre,Osmanlı Padişahları tarafından da benimsenen bu Kitap'taki öğütlerden kadınlarla cinsi münasebetle ilgili olanlardan birisi şudur:

'Ve yaz olunca avretlere meylet,kışın oğlanlara ki,sağlık ve esenlik içinde olasın.Çünkü oğlan teni sıcaktır,yazın iki sıcak bir araya gelirse sağlığa zarar verir.Ve avret teni soğuktur,kışın iki soğuk bir araya gelirse teni kurutur'

ıddaacılara göre,başka IV.Murat olmak üzere,bazı padişahlarının yazları kadınlarla ve kışları da erkeklerle beraber oldukları nakledilmektedir.Kâbusname'nin XIV. yüzyıl yani Fâtih'in babası II.Murat zamanında Mercimek Ahmet tarafından yapılan tercüme olduğunu ve zamanındaki ifadeler kullanıldığını kendileri de kabul etmektedir.

Gelelim ikinci hususa ;Bilindiği gibi,her zamanın bir lehçesi ve konuşma ağzı vardır.Yani kelimeler farklı zamanlarda farklı manalarda kullanılmaktadır.Erzurumlular,'Misafiri yola vurmak' tabirini kullanırlar;herhalde bundan,misafiri kandırıp yola çarpmak değil,uğurlamak manası anlaşılmaktadır.

ışte Kâbusname'de geçen oğlan kelimesinin de manası çarpıtılmaktadır.Zira XIV. ve XV. asır Türkçe metinlerde oğlan kelimesinin manası,bugün kullanılan manadan önemli derecede farklıdır.Temel kaynaklardan anladığımıza göre,bu asırlarda "oğlan" kelimesinin iki temel manası vardır:

"oğlan" kelimesinin birinici manası ,cins ayırt etmeksizin "çocuk",
ikinci manası ise,yine erkek olsun kız olsun "genç" demektir.Bu kelimenin sırf erkek cinsini karşılamaya başlaması,bundan sonraki devirlerde söz konusudur.
"




Kaynak : 'Bilinmeyen Osmanlı'

PROF.DR Ahmet Akgündüz
DOÇ.DR Said Öztürk




Şimdi bilime çok güvenen arkadaşım bu profesörden daha iyi bildiğini söyle de daha fazla güleyim senin acınıcak haline ,)
 


bilime tabiki çok güveniyoruz ve bilimden öğrendiklerimizi sunuyoruz. ama bu yakışıksız tabirlerle değil. her osmanlı padişahı heteroseksüel olacak değil ama harem dairelerindeki oğlan sayılarını da kafamızdan
uydurmuyoruz.

yazmış olduğun bu fevri cümleleri de yaşına veriyorum.herkes eleştirilebilir ama saygı çerçevesinde
 

kafanızdan uydurmuyorsanız kaynak belitebilir misiniz ?
ama kafalardan uydurulmuş harem fantezilerinin bulunduğu kaynaklar değil
buyrun kaynak belirtin lütfen ?
 
sizinle burada bu polemiğe girmek istemiyorum.şimdi diyeceksiniz ki bak işte kaynak veremedin demek ki kafandan atıyorsun. istediğini düşünmekte serbestsin. evet ben kafadan uydurulmuş fantazi kitapları okuyorum ve bunu da gerçekmiş gibi gelip forumlara yazıyorum. sizin gibi kaynak konusunda hep doğruyu okuyan kişilerde gelip beni düzeltiyor.

konu amacından çok saptı bence daha fazla uzatmak anlamsız.
 

kafanızdan uydurmuyorsanız kaynak belitebilir misiniz ?
ama kafalardan uydurulmuş harem fantezilerinin bulunduğu kaynaklar değil
buyrun kaynak belirtin lütfen ?

şuraya görüşleri belli iki tane imam hatip mezununun yazısını eklediniz diye buna inanmamızı mı bekliyorsunuz :1shok: farklı görüşleri savunan insanların farklı birçok yazısı da vardır, ama bilgiye ulaşmak biraz çaba gerektirir , bir tek kaynağa inanacağınıza farklı görüşleri savunan farklı kaynakları araştırın biraz da
 
Divan edebiyatının ve Lale devrinin ünlü şairi Nedim’in bir beydi (aklımda kaldığı gibi şöyle):

“Annenden izin al Cuma namazına gideceğim deyu.
Gel güzelim gidelim sadabada.”

Sizce, bu beyitte bahsedilen güzelin cinsiyeti ne olabilir? Kadın mı, erkek mi?

Kaptanı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın Topkapı Sarayı’nda korunan defterinde, karşılarında fiyatları yazılı kız ve oğlanların müşterileri kimlerdi?

“Osmanlı’nın homoseksüelliği belgeli-resmi bir eğlenceye dönüştürdüğünü anlamak için ‘hiz oğlanlığı’ kavram ve kurumunu incelemek yeter.

17’nci yüzyıldan kalan ve tek nüshası tarihçi Murat Bardakçı’da bulunan ve o devir hamamcılar kethüdası Derviş İsmail tarafından yazılan “Dellakname-i Dilküşa” (Gönüller Açan Tellaklar Risalesi) bize gösteriyor ki, o devir İstanbul hamamlarının sayısı 400 küsur, buralarda çalışan tellakların sayısı ise yaklaşık 3000’dir. Bu tellakların bir kısmı, aynı zamanda hiz oğlanı, yani döşek yoldaşı hizmeti de vermekteydi.

17’nci yüzyılın başından itibaren İstanbul sokaklarında değil kadınlar, alımlı güzel erkekler bile rahat dolaşamazdı.

Ayrıca, “Pırpırı, peçeli kabadayı ve cezayir kesimi giyenler” diye anılan gençler tüm göğüsleri, diz kapaktan bir karış yukarısına kadar bacakları açık gezerlerdi.” (1)

“Genellikle güzel ve yakışıklı delikanlılardan Yeniçeri olmak için seçilen civelekler sokağa nadiren çıkar ve dışarıda bir kazaya uğramamak için yüzlerini hasır püskülünden yapılmış bir peçe ile örterlerdi. Arada bir sakındıkları kazaya uğradıkları da olurdu. Bugün homoseksüel diye anılanlara o günlerde, genç ise civelek, yaşlı iseler teneşir horozu denirdi.” (2)

Anadolu insanının;

Şalvarı Şaltak Osmanlı
Beygiri Kaltak Osmanlı
Eken de yok, biçen de yok
Yiyen de ortak Osmanlı.

Manisiyle vasıflandırdığı Osmanlı düzeninin ne kadar yozlaşmış olduğunu anlatmak için daha fazla kanıt aramaya gerek olmadığını düşünüyorum.

(1) Yaşar Nuri Öztürk Allah ile aldatmak

(2) Murat Bardakçı (Hürriyet) 18 Ocak 2004.




Hadi size hem sizden hem de bizden 2 kişinin kaynağını taşıyan bir yazı....
Malum siz Murat bardakçıyı beğenmezsiniz... İlla İmam Hatipli olmalı kaynak verdiğim kişi... Misafiri yola vurmak tabii ki aklı başında hiç kiömse alp misafiri yola devirmek olarak anlamaz.... Böyle anlayabilmek için 3 yaşında çocuk olmak gerek.. malum o yaşlarda benzetmeler teşbihler mecazlar anlaşılamaz... Ama oğlan kelimesini cinsiyet ayırdetmeksizin çocuk anlamına gelmesi cidden çok zorlama olmuş.... Neyse siz Şanlı Osmanlı tarihinizle gurur duymaya devam edin... Malum bizim padişahların oğlancılığı değil de Baltacının Katerinayı savaş meydanındaki çadırda nasıl evirip çevirip şeyedip savaşı kazandığı hikayesi daha çok rağbet görür....
Bu arada ben söylediklerimin rkasındayım... Kıytırık zorlama bir makaleyle de ban hiçbişey ispat etmiş olmuyorsunuz...
Ben Osmanlıda
 
Eski asırlardan kalma belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, hamamlarda daha başka işlerin görüldüğü de olurdu ama 'hamam oğlanı' kavramının hamamcılarla alákası yoktu. Bazı özel zevklere hitap eden hususi hamamlarda kimi delláklar yahut müşterinin beraberinde getirdiği genç arkadaşı sözkonusu 'özel' işi yerine getirir ama bu kişilere 'hamam oğlanı' değil, 'hiz oğlanı' denirdi. Hiz oğlanları mutlaka kayıt altına alınır ve ellerinde günümüzün hayat kadınlarının kullandığı vesikaların benzeri olmadan çalışmalarına izin verilmezdi.

Türkçe, 'hamam oğlanı' kavramıyla çok sonraki devirlerde tanıştı ve genel bir kavram olan 'hiz oğlanı' sözü, zamanla 'hamam oğlanı'na dönüştü.

Ancak, 'Dellaknáme-i Dilgüşá,' yani 'Gönüller Açan Delláklar Kitabı' adını taşıyan 17. yüzyıldan kalma bir elyazması, eski hamamlarda sadece kese ile sabun işinin yapılmadığını, başka faaliyetlerde de bulunulduğunu gösteriyor. O devrin 'hamamcılar kethüdası' yani ıstanbul'daki bütün hamamların en üst düzeydeki yöneticisi olan Derviş ısmail'in yazdığı ve tek nüshası şu anda bende bulunan 'Gönüller Açan Delláklar Kitabı'nda ıstanbul'un toplam 408 hamamında 2 bin 321 dellákın çalıştığı anlatılıyor ve bunların sadece 11'inden sözediliyor.

Kılıç Ali Paşa Hamamı'nda Yemenici Bali, Fındıklı Müftü Hamamı'nda Sipahi Mustafa Bey, Kasımpaşa Piyalepaşa Hamamı'nda Seyis Hasan Ali, aynı hamamda Kalyoncu Süleyman, Yıldızbaba hamamında Kız Softa Ürgüplü ısmail, Kadırga Çardaklı Hamam'da Kınalıkuzu Firuz, Üsküdar Kolluk Hamamı'nda Peremeci Benli Kara Davud, Mahmutpaşa Hamamında Altınbaş Beyoğlu, Eyüp Eski Yeni Hamam'da Keşmir Mustafa, Azapkapısı Yeşildirekli Hamam'da Hamleci ıbrahim ve Şengül Hamamı'nda Karanfil Hasan'ı anlatan eserde bu 11 dellákın 'görevlerini' nerede ve ne şekilde yaptıkları, 'kurnabaşı' işleri, camekánlı odada 'döşek yoldaşlığı' maceraları ve müşterilerin ödeyeceği fiyatları da veriliyor.
 
Celâli ısyanları üzerine detaylı bir kitabı olan Mustafa Akdağ’dan hareketle meseleye bakalım (“Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası”, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1975). Osmanlı üzerine iki kitabı daha olan Akdağ ne yazık ki çalışmalarını tamamlayamadan 1972’de ölmüş. Söz konusu kitabı bu isyanlar hakkında hâlâ temel bir eser. ışi medrese öğrencileri üzerinden ele alalım. Aşağıda anlatacaklarıma, Akdağ büyük boy kitabında toplam 130 sayfa ayırmış.

Her biri bir vakfın kurumu olan Anadolu ve Rumeli’deki medreseler, 16. yüzyıl başlarında öğrenci yığılmaları ile karşılaşıyor. Zira bu yüzyıl başlarında Osmanlı’daki ekonomik durum nedeniyle, köylerde geçim olanakları daralmış bulunuyor. Aileler çocuklarını medreselere göndererek, onlara gelecek sağlamaya çalışıyor. Lise çağındaki bu medrese öğrencilerine “suhte” deniliyor. Medreseleri bitirip diplomalı olanlar da devlet tarafından kadılık, naiplik, müderrislik, imamlık gibi görevlere atanıyorlar.

Tabii, bu medreseler yatılı. Öğrenciler “imaret” denilen öğrenci yurtlarında kalıyorlar. Bu yurtlara girmek için de ergenlik çağında olmak gerekiyor. Yalnız, bu yurtlar pek öyle güzel yerler değil. Nitekim Akdağ’ın dediğine göre, “16. yüzyıl medreselerini ve imaretlerini incelediğimizde, buralarda o kadar uzun yıllarını geçiren öğrencilerin, ruhsal bunalım içine yuvarlanmaktan kendilerini kurtaramayacak koşullar içinde yaşadıklarını görürüz,” (s. 154). Yurtlar hücrelere ayrılmış ve her odada 3 ilâ 5 öğrenci kalıyor. Yurt binaları dörtgen biçimindeki bir açıklığı çevreleyecek şekilde inşa edilmiş. Hücreler yan yana sıralanmış hâlde ve dış bahçeye ya da sokağa bakan küçük pencereleri var. Ancak duvarlar kalın olduğundan içeriye yeteri kadar ışık girmiyor. Akdağ'dan devam edelim:

“Ömürlerinin en genç ve kızgın çağını, bu dışa kapalı, dar, karanlık ve kubbe biçimindeki, tavanından karanlığın hayalleri sarkan bu hücrelerde geçirmek zorunda kalan öğrencilerin, ara sıra çıktıkları şehrin sokak ya da çarşı ve pazarları da, onların gençlik ihtiyaçlarına kesinlikle kapalı bulunuyordu. Gizli çalışan, yakalandıkça da şuraya buraya sürülen fahişeleri bulmak çok zor bir işti,” (s. 155). Çünkü bu gibi yerlerde asayişi sağlamakla görevli kişiler (subaşı, asesbaşı, asesler, yasakçılar) kimseye göz açtırmamaktadır. Üstelik bunlara bol para cezası kesme yetkisi de tanınmıştır. Bu yüzden kız ve erkekleri sokakta konuşurken, hatta bakışırken bile yakaladıklarında ceza kesiyorlardı.

Bu koşullar altında öğrenciler hem derslerine çalışacak iradeyi kendilerinde bulamıyor, hem de cinsel hayallerini kamçılar tarzda yapılmış olan hücrelerde kendilerini eşcinsel davranışlara kaptırıyorlar. Böylece eşcinsellik öğrenciler arasında yayılarak bir alışkanlık hâlini alıyor. Dahası, bu öğrenciler çarşıya çıktıklarında saldırgan, zorba ve eşkıya davranışlı oluyorlar. Asayişçiler ile çatıştıkları için de, bir yandan iyice azıtıyorlar, diğer yandan örgütlenip silahla karşı koymaya başlıyorlar. Akdağ, eğitiminin çoğunluğu günah-sevap konusu üzerine toplanmış olan, yani ahlâk amacı güden medrese derslerinin, bu olayları engelleyici hiçbir etkisinin olmadığına dikkati çekiyor. Tekrar Akdağ’dan devam edelim:

“Halk ağzında ve yazılı dilinde genel olarak “suhte” deyimi ile sözleri edilen medrese öğrencilerinin, genç çocuklar ile düşüp kalkmaları, toplum ahlâkını kemiren bir alışkanlık hâlinde sürüp gidiyordu. Yalnız bunlar değil, “levent” dediğimiz, köyden kente gelmiş, işsiz güçsüz dolaşan ve “bekâr odalarında” her türlü ahlâksızlığı yapmaktan çekinmeyen ergen kitleler de, bu doğa dışı cinsel sapıklıkları huy edinmişlerdi. Kadın-erkek ilişkilerini son derece kısıtlayan, hatta fahişeliğe bile göz yummayıp, bu gibi kadınları oradan oraya süren o dönemin yobazlığının, asayişçilerin cerime (para cezası) çıkarabilmek için, bir erkekle bir kadını konuşurken de olsa yakalayabilme gayretlerinin, suhte ve leventlerin bu söylediğimiz doğaya aykırı alışkanlıklarını bütün bütün kamçılamakta olduğu bir gerçektir. Bu incelediğimiz sıralarda, hatta birer meyhane gibi kullanılan bozahanelerin işleticileri, bu gibi yerlere doluşan ergen müşterileri için “taze oğlanlar” bulundurmakta ve yasakları da hiçe saymaktaydılar,” (s. 158). [Akdağ’ın fahişeliğe “göz yummamayı” yobazlık saydığına dikkatinizi çekerim.]

Hatta 16. yüzyılın ortalarında öğrenciler işi o kadar azıtıyorlar ki, şehir ve kasabalarda kızları ve oğlanları kaçırmaya başlıyorlar. Küçük gruplar ve bölükler hâlinde isyan hareketlerine girişiyorlar, soygun yapıyorlar. Öğrenci şefleri yönetiminde örgütleniyorlar. Birçok olayda, suhteler para ya da “taze oğullarını” vermekte zorluk çıkaranlara işkence yapıyorlar. Sinirlerini çıkarıyorlar, ellerini ve ayaklarını kesiyorlar. Kimilerini ayaklarından asıyorlar. Pek çok kişiyi katledip, birçok kişiyi ölene değin dövüyorlar.

Akdağ bu türden olayların Anadolu’nun verimli bölgelerinde yer alan şehir ve kasabalarda meydana geldiğini aktarıyor. Buralar medreselerin ve öğrenci yurtlarının kalabalık olarak bulunduğu yerler. Öğrenciler bölükler hâlinde köyleri ve evleri basıyorlar, malları yağmalıyorlar, parasına ve malına göz diktikleri zenginleri öldürüyorlar, yakışıklı ve güzel oğlanları kaçırıyorlar. Bu yakışıklı oğlanlara “sâderû” deniliyor. Kaçırma olayına ise “oğlan çekme” adı veriliyor. Hatta hamam basıp oğlan çekenler dahi var. Maalesef, bu olaylara hükümetten ve o yöredeki yetkililerden de karışanlar oluyor. Bu kişiler baskınlardan pay ya da rüşvet alıyor. Akdağ’dan devam (dili bir-iki yerde düzelttim):

“ımaretlerde yaşamlarının en genç ve cinsel yönden en bunalımlı dönemini geçirmek zorunda bulunan, sokakta kadın ya da kız yüzü görmelerine çağın “kaç göz” ya da “namahremlik” anlayışındaki pek sıkı kuralların engel olduğu bu insanlar, imaretlerinin ve medreselerinin “hücrelerinde” çirkin ahlâksızlıklarla kendilerini tatmine çalışırken, elbette kanlı olaylar çıkarmaktan da kendilerini alıkoyamıyorlardı. Sokakta şunun bunun gençlik çağına yeni girmiş ya da girmek üzere olan erkek çocuklarını Uludağ’a, ıssız bahçelere kaçırmak, hücrelere kapatmak, hamam yollarını gözetleyerek gelip giden kadın ve kızları önceden hazırladıkları eve, medreseye, imarete zorla götürüp içki içirmek yoluyla ırzlarına geçmek, şaşılmayacak günlük olaylardı. Nitekim mahkemelerde görülen pek çok cinayet, yaralama, fuhuş ve benzeri yargılanmalardan, bunlara ait olanlar az değildir.” (s. 192)

Akdağ bu olaylara sayfalar dolusu örnek veriyor. ıki tanesini özetleyerek aktarayım:

Bursa zaimi, yani subaşısı Nebi bin Abdullah, 7 Temmuz 1572’de mahkemeye Ayşe ve Emine adında iki kadını çırılçıplak bir hâlde getiriyor. Kadınların anlattıklarına göre, hamamdan dönerken üç suhte yollarını kesiyor. Bıçak çekip kadınları korkutuyorlar ve akşam namazından sonra medreseye kapatıyorlar. Bütün giysilerini ve hamam takımlarını alıp, kadınları anadan doğma soyuyorlar. Gece ne olduğunu tahmin edersiniz. Belki yatsı namazı için ara vermiş olabilirler. Kadınlar sabaha karşı, öldürülmek üzere iken kaçmayı başarıyorlar. Attıkları çığlıklar üzerine mahalleli yardımlarına koşuyor. Mahkemede mahalleliler toplu hâlde şikayette bulunuyorlar. “Sözü geçen medresede bu tür ahlâksızlıklar hiç eksik olmuyor, içeride kopan feryatlardan evlerimizde oturamaz olduk, korkudan elimizden bir şey yapmak gelmiyor,” diyorlar. (s. 193)

Bir tane daha: Sonusa ve Samsun’daki suhteler Tokat’a bir sâderû (taze ve yakışıklı oğlan) getiriyorlar. Halk da suhteler ile çatışıp oğlanı kurtarıyor. Mahkemede oğlan, suhtelerin kendisini kaçırdıklarını söyleyince, yeniçerilere emanet ediliyor. Ancak 30 suhte geceleyin bu yeniçerilerin evlerini basıyor, aralarından birini öldürüyor, diğerlerinin kulaklarını ve burunlarını kesiyor ve oğlanı alıp kaçıyorlar. Sadece şefleri yakalanıp asılabiliyor. (s. 182)


Mahkemeler yakalanan öğrencilere suçlarını itiraf ettirmek için işkence yapıyor. Eğer bunların işledikleri suçlar ağır cezaya çarptırılmak ya da asmak için yeterli olmuyorsa, mahkeme yeni suçlar yaratıyor ve iftiracılık yaparak işi hâllediyor. Buna “siyaset kararı almak”, yani ölüm cezasına çarptırmak deniliyor. Bu işi emreden de ıstanbul’dan gönderilen fermanlar. Hatta padişah Yavuz Selim 1519’da Bursa sancak beyine ağır bir ferman yollayarak, yakaladıklarının hemen siyaset edilmesini istiyor. ışkence “örf” ya da “örf-i marûf” olarak adlandırılıyor. ışkence yapılırken ölenlere ise “örfte telef oldu” deniliyor.

Kimi zaman tam bir ayaklanma biçimini alan bu öğrenci gruplarını bastırmak için, erlerden ve sipahilerden oluşan kovuşturma güçleri kuruluyor. Bunlara “isyancıların demleri hederdir”, yani “öldürülmelerine izin verilmiştir” yazan birer hüküm sureti veriliyor. Fakat bu güçler önlerine çıkan herkesi sorgusuz sualsiz “eşkıya” deyip katlediyorlar. Bu yüzden pek çok masum genç öldürülüyor. Bu insafsızca cezalandırma karşısında ıstanbul’a seslerini duyuramayan aileler ve akrabalar, ya çocukları saklama yolunu seçiyor ya da isyana kendileri de katılıyor. ışin güzel tarafı, ölü ya da diri ele geçirilen öğrencilerden çıkan mal ve paralar devlet hazinesine gidiyor; soygun malı ve parası da bunları öldürenlere veya yakalayanlara ait oluyor. Yani soyulan halka mal ve paraları geri verilmiyor!

Akdağ’ın şu sitemi ilginç. Şöyle diyor:

“Bu tür ahlâk dışı olaylar açıktan alıp yürüdüğü hâlde, imam, müezzin, müderris ve benzeri hacı-hoca takımı, nasıl olup da önleyici büyük tepkiler gösterecek bir insanî duygusallık göstermediler, anlamak güçtür. Halbuki aynı çevreler, kadın-erkek buluşumları açığa dökülecek kerteyi bulduğunda, hemen toplu hâlde mahkemeyi boylayıp, kıyameti koparıyorlardı.” (s. 158-9)
 
Hadi bakın daha da abarttım ve Fatih'in aslında Hristiyan olduğuna dair kendi elyazması şiiri Avni mahlasıyla yazılmış..

Bağlamaz firdevse gönlünü Kalata'yı gören
Servi anmaz onda ol serv-i dilârâyı gören
Bir firengî şîveli ısayî gördüm onda kim
Lebleri dirisidür der idi ısâ'yı gören
Akl u fehmin dîn ü îmânın nice zabt eylesün
Kâfir olur hey müselmânlar o tersâyı gören
Kevser'i anmaz ol içdiği mey-i nâbı içen
Mescide varmaz o varduğı kilisâyı gören
Bir Frengi kafir olduğunu bilürdi Avniya
Belün ü boynunda zünnari çelipayı gören.

Bu beyitlerin günümüz Türkçesine çevirisini inceleyelim:

Bağlamaz Firdevs'e gönlini Galata'yı gören
(Galata'yı gören, gönlünü cennetin en gizemli bahçesine bile bağlamaz)
Servi anmaz anda ol servi dilarayı gören
(Gönül güzeli bir sevgiliyi Galata'nın kendisinde gören, anmaz bir daha selvi boylu bir başka sevgiliyi)
Bir firengi şivelu ısa'yı gördüm anda kim
(Galata'nın kimliğinde bir Hıristiyan dilli ısa gördüm ki)
Lebleri dirisidür diridi ısa'yı gören
(Dudakları kutsal bir tapınak olur, ısa'nın insanlık dünyasını gören)
Akl-ü fehmin din-ü imanın nice zapt eylesün
(Dinle imanın akıl ve anlayışını sıkı tutmak gerekir)
Kâfir olur hey müsemmanlar o tersayı gören
(Yoksa ey Müslümanlar, o kiliseyi gören olabilir kâfir hemen)
Kevseri anmaz ol içdügi mey-i nabi içen
(Galata'nın içtiği katıksız şarabı içen, cennetteki Kevser şarabını bile anmaz olur)
Mescide varmaz o vardığı kilisayı gören
(Orada karşılaştığı kiliseyi gören de bir daha gitmez mescide falan)
Bir frengi kâfir olduğunu bilürdi Avniya
(Avniya -Fatih'in mahlası- bilirdi senin bir kâfir Hıristiyan olduğunu)
Belün ü boynunda zünnari çelipayı gören
(Belinde keşiş kuşağını, boynunda haçını gören)

ıstanbul Üniversitesi Arşivi Padişah Yazmaları...
 
Ben bu tarz ılıskıler yasmak ısteyenlerın psıkolojık rahatsızlkları oldugunu dusunuyorum
kucukken tacıze ugramıs ınsanlarda genelde boyle sapkınlıklar grunuyomus
ama dıslama sakın arkadasını oda ıstemezdı belkı boyle olmasını
bılıncaltından kaynaklanıyor olabılır
bence bı psıkologdan yardım almalı
 
Bir tek padişahların oğlanlara olan ilgisi eksikti tartışacak.lmaz:

Osmanlıyı deşmeye kalkarsanız 365 gün tartışsanız içinden çıkamazsınız.fisfisfis
Ne olacak bu kızın hali siz onu diyin hele.sırnaşık şeya.s.
 
Fuzuli, "Sabah usturasını bilemiş, güneş kılıcını taşa çalıp o ay gibi tellaka bağlılığını göstermiş. Başlar, onun amber kokulu usturasının hareketinden, suyun dalgalanıp kabarcıklar meydana getirmesi gibi neşelenip tertemiz oluyor. Her kılımın ucunda bir baş olsaydı ve sevgilim onları saç gibi doğrasaydı, kanlar döken usturasından yine de kaçmazdım." sözleriyle, hamamda saç tıraşı yapan bir tellaka övgüler yağdırır.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…