Morallerim sızlıyor

Evdeki gereksizleri ayıklamaya,dolap ayıklamaya bayılırım. Eşyaları verdikçe, attikca nasıl bir rahatlama geliyor anlatamam. Bence eşinin yeniden alma huylarını torpulemelisin,ya konuşarak ya da tedaviyle. Araç parçalarını saklamak filan fazla anormal,evde far dikiz aynası buldugumu hayal edemedim.
 
Takıntılı değilim, evi ev düzeninde tutmaya çalışan normal bir algıdayım, her eşya için böyle değil; elektronik şeyler konusunda hassas.
Vereceklerimi verdim zaten, sürekli gönderiyorum.
Fazlalık istemiyorum, evimiz buna müsait değil.
Takinti yoksa sknti da olmaz oyleyse esiniz dikkat edicek en fazla yapcak birsey yok. Yani uzun uzun yazdiğiniz icin oyle algilaniyor kendinizle ilgili değilde esinizle ilgili konular ön planda olmadigi icin siz titizmisijiz gibi durmuş yazdiklariniz. Umarim hallolur ne diyelim. Ev musait deģilse bende fazlaliklari seven biri deģildim her sene elbise ayakkabu vs ayiklarim.
 
Benim evim çok sade eşyam az aslinda oyuncakta da seçiciyiz ama 2 cocukla evi surekli derli toplu goremeyiz bu gercek evim temizdir ama dağınıktır cocuklar uyur uymaz da toplanir.Kolay mi toplamak evet cunku fazlalik yok.
Esinizle bahar ve kis baslangicinda eski giysi ve ayakkabi eleyin oturup.Ikna edin bu kafar cok kulaklık veya kabloyu napicak yani israf ..
 
Benim anladığım kadarıyla sizin de ağır takıntılarınız var bu konuda bir uzmandan yardım aldınız mı? Ben de yeni evliyim ve temizlik takıntım vardı. Eşimin ailesi çok temiz insanlar değil e haliyle eşimde öyle ama ben bu takıntımı yenmek için çaba sarfettim bu sürede de eşime en azından genel hijyen kurallarına öğretmeye çalıştım ama güzellikle bağırarak ya da kavga ederek değil ki çok despot bir insanımdır. Eşimde sağolsun hiç itiraz etmedi hatta hergün tertemiz kıyafet ev mis kokulu o kadar hoşuna gitmeye başladı ki. Sorun şu ben yerde saç görünce oturup ağlardım siz düşünün. Ama erkeklerin bunu anlamasını beklemek gerçekten saçma 3 abim vardı onların arkalarını temizlerken takıntılı olmuştum bence evlilikte bazı huylarımıza müsamaha göstermek gerektiğini düşünüyorum çünkü bu adamlar bu kadınlar koca koca insanlar 0 dn hiçbişey öğretemeyiz belki de sizin takıntılarınız da onu çok yordu aynı şeyi biraz büyüdüğü zaman çocuğunuza da yapacaksınız ve emin olun çevremde çok var anneyle bağları o kadar kopuk ki ergenlik zamanlarına geldiklerinde sizden çok uzaklaşıyorlar kendinize de yapmayın bence bunu bir uzmandan yardım alın eşinizde biriktirme hastalığı varsa sizdede takıntılar var.

Yanlış anlamışsınız, ağır takıntım yok hatta takıntım yok.
Sinirlenince sinirimi çıkardığım tekniklerim var sadece (Banyo yıkamak da bunlardan biri).
Hijyen/temizlik sorunu yaşamıyoruz, eşim benden daha temiz, çorabını bilmem neyini toplayan, kullandığı banyoyu yıkayan bir insandır. Temizlik sorunu olan kısım, bu kadar şeyin gereksiz yer kaplaması bu sebeple ortalığın çabuk karışıp temizliğinin zor olması.
Oğluma da aynı tertibi öğretiyorum elimden geldiğince, gidip el kızını hizmetçisi yapmasın, tek başına kaldığında da bku içine batmasın diye.


Marie Kondo'nun kitabını okudun mu? Orda gençliğinde evdeki diğer aile üyelerinin eşyalarını sormadan attığı için ona evin diğer odalarında temizlik yapmayı yasakladıkları bir bölüm vardı. Hatırladığım kadarıyla bir süre sadece kendi eşyalarına odaklanıp onları sadeleştirdikten sonra evdekilerin de değişmeye başladığından bahsediyordu.

Bence sen de sadece kendi eşyalarına odaklan bir süre, kendi kullandığın alanları olabilecek en sade biçime getirip ferahlat. O eşyadan boğuluyorum hissinden asıl o kurtaracak seni. Zaten kabul edelim hiç açmadığın, düzenli kullanmadığın dolap ve çekmecelerde eşinin biriktirdiği eşyaların aslında evin dağınıklığına ya da kullanışsızlığına bir katkısı yok. Çünkü olsa o ıvır zıvır eşyalar daha önceden ortalarda dolanıp gözüne batmış olurdu. 4 günlük derin temizlik sırasında saklandıkları yerden bulup çıkardığında şaşırıp hayal kırıklığına uğramazdın.

Kitabını okumadım ama tekniği ile ilgili videolar izledim diye anımsıyorum.
Kendi eşyalarım bitti, bitirdim aylar önce. Kıyafetlerimi, annemin gereksiz yığdığı çeyizimi dağıttım. Evde sadece süs olarak yer zapt edip toz tutan gümüşlük, bilmem ne sehpaları, fazla biblolar vs. verdim, bazı eşyaları söktük başka bir şekilde kullanmak üzere montajladık, hantal ve fazla yer kaplayan perdeleri indirdim gönderdim, mutfak eşyalarımızı ayıkladım-gönderdim ve yenilerinin alınmasını yasakladım, çocuğun küçülenlerini her sene ayıkladım verdim, kırılan ve tamir edilemeyecek oyuncakları düzenli ayıkladım attım, her şeyi saydam kutulara-hurçlara koyup üzerine içinde ne olduğunu yazıp dolaplara koydum. Yer açtım "Yeni ve gerçek" ihtiyaçlarımıza.

Ama eşim o boşlukları doldurmuş.

Eşimin kendi çekmece dolabı değil, evin temizliği için deterjan-temizlik bezi vb. koyduğum yerlerin arkasından kutu içinde ayakkabısı çıkıyorsa gönderirim. 3 kişinin kullandığı vestiyeri, yarısından fazla kendi ayakkabısı ile dolduruyorsa, gönderirim. Oğlumun odasından araba yedek parçaları çıkıyorsa, kızarım evden yollarım.
"Hiç açmadığım dolap-çekmece" olayı eşim yüzünden oluyor.
"Burası dolu" diyor ve elimdeki şeylere yeni yer aramaya gidiyorum. Sonra bakıyorum ki oradan poşet dolusu kulaklık, kablo çıkıyor... Neden tv ünitemin altındaki çekmeceyi kullanamıyorum? "Burayı düzenlemiştim zaten, dolu" algısı oluştuğu için.

Okey takımı, tavla, jenga vb şeyler ünitenin raflarına kitapların arasına yığılmış, kah benim odama yürümüş gelmiş, orada rahat edememiş oğlanın odadaki rafa gitmiş... Oyun çekmecemiz niye orası olmasın? Neden hiç kullanılmayan pc parçaları çıksın yine oradan?
 
Bence birbirinizin alışkanlıklarına biraz daha saygılı olmalısınız. Benim eşyalarım benden habersiz verilse ben çıldırırım. Evet siz de haklısınız çok biriktirmiş ama çözümü bu değil. Adam kendi evine sığdırılmadığını düşünür ve bir süre sonra evi yabancı görmeye başlar. Sessizce yıldırma politikası uygulayın. Ona bir dolap verin, sizin dolabınızdan daha büyük olsun. Eşyalarına hiç karışmayın istediği kadar doldursun. Bir yerden sonra sığamayışıyla ve gereksiz biriktirmesiyle kendi yüzleşecek. Özellikle altını çiziyorum onun dolabı daha büyük olsun ki bahane edip zaten dolap küçüktü demesin.

Kendi dolaplarında tutsun da oradan buradan çıkarıp vermeyeyim de çıldırmasın bi zahmet, zaten büyük dolapları var.
Kendi evine sığmıyor adam; burası adamın ailesiyle beraber yaşadığı evi olduğu kadar "Garajı, pc dükkanı" olmuş.
Gitsin depo tutsun. Yedek angel led araba farlarının ne işi var ya çocuğumun odasında? Götürsün bahçe evine oraya yığsın ya da bilmem kaç çift ayakkabısından feragat etsin oraya soksun o farları vazgeçilmez kişisel bir eşyası ise.

Morallerim sızlıyor nedir Allah aşkına gerçekten anlamını bilmiyorum?

Böğürden ense köküne doğru çıkan ve oradan döşe inip insanın yanlarına doğru zonklayan, tüylerini diken diken yapan bir sızı. Orada moral bölgesi var, orası, sırtta kambur yapan yerin hemen altı.
 
konuyu yanlis anladiysam kusura bakma.

Ama guzel bir sey icin yola cikip nasil bu kadar cileden cikabildigine inanamadim.
Keyifli bir surec yasayabilirdin,
uzun surmesi neden bu kadar yipratti ki,
millet bir bahce duzenlemesini bir yilda yapiyor, hem istedigi gibi olsun hem aceleye gelmesin, hem butceye uysun, hem de dogal olsun diye.

Sen tum evi elden geciriyorsun, elbette uzun surecek, ama keyifli olabilirdi, su an tam olarak keyfi kacmis,
bundan sonra bal dok yala olsa ev, kus sutu eksik olmasa sofrada neye yarar.

İş içinde iş çıkıp duruyor, sevmiyorum bu sürüncemeyi çünkü "Başka işler"e yer açmamız gerekiyor.
Kafam karışıp duruyor sonra.

minimalistlerin belgeselini izlet esine, beni cok etkilemisti zamaninda.

benim de eski evim cop ev gibiydi, esim de ben de istifcigillerdendik,
ama suan minimalisme yoneldik, evimiz baya sadelesti.

Zannetmiyorum, işe yaramaz.
Minimal olmasak da olur, şu depo gibi kullanma halini bi aşsak o yetecek artık.
 
İş içinde iş çıkıp duruyor, sevmiyorum bu sürüncemeyi çünkü "Başka işler"e yer açmamız gerekiyor.
Kafam karışıp duruyor sonra.



Zannetmiyorum, işe yaramaz.
Minimal olmasak da olur, şu depo gibi kullanma halini bi aşsak o yetecek artık.

ama bak marie kondoyu da onermisler,

soyle aciklayayim,
siz anadan dogma duzenli insanlar bizi anlayamazsiniz :KK53:

ben hayatimin cogunlugu boyunca daginik ve istifci bir insan oldum,
hem de bu daginiklikla bir de cevremdekilere catardim bir seyi arayip bulamadigimda.

Marie Kondoyu okudum,
kadin resmen isin felsefesini anlatiyor,
sonra gene tabi esime ve arkadaslarima cattim,
ulen yillardir duzenlisiniz, su felsefeyi ogretmediniz insana diye :KK53:
suan Kondocugumu ve minimalist abilerimi takipteyim, beni bir onlar anliyorlar :dondurma:
 
Ayni annem gibisiniz cocuklugum bu lazim degil diye attigi seylerin arkasindan aglamakla gecmisti. En son cok sevdigim bir esyamida eskimis bu diye atinca ilk evde olmadigi gün ne kadar sevdigi deger verdigi sey varsa neredeyse hepsini parcalayarak cope atmamla bu huyu son buldu.

Ev sizinse esinizinde evi. Ona sormadan esyalarini atamazsiniz. Benim icin bosanma sebebi misal bu.

Anneniz gibi değilim; neyin hatıra niteliği taşıyabileceğini, neyin bir çeşit "Çöp/Fazlalık" olduğunu ayırt edebiliyorum.
Tek olan, hatırası olan-severek kullanılan/kullanılmış şeyi değil, yedekleyip durulan, kullanılmayan, varlığı dahi unutulan şeyleri veriyor/atıyorum.

Mesela eşimin çocukluğunda kullandığı ve şu an elbette kullanmayıp, sakladığı Casio saatini değil, hali hazırda kullanılan çalışır durumdaki 4 kulaklıktan ayrı biriktirdiği bir poşet kulaklığı atıyorum.
Eşinizi bozuk kulaklık için boşayacaksanız, boşayabilirsiniz tabi; herkesin değer verdiği şey farklı ne diyebilirim.
 
İkinizde o kadar zıt kutuplarsınız ki siz titiz temiz düzenli eşiniz istifçi ne siz ona ne o size dayanır sürekli tartışma çıkar bir uzmandan yardım alsanız eşiniz için belki faydası olur yoksa işiniz zor gibi
 
bızım evın depolama alanı var orası esıme aıt bırde evın garajı esıme aıt aynı renk boy boy kutular raflarda baya bır alanı esıme ayırdım ıvır zıvırını koyuyor. bence bız kadınların esyası kapladıgı alan erkekten daha cok onlara da alan ayırmak gerek bu durumları yasamamak ıcın bırde bır duzen olusturmalı arada dolaplar ındırılıp esyalar ayıklanmalı boylece cok bırıkmemıs de olur. saklama kutuları var onlarda cok yer kaplamıyor onlardan alsın esınız ayakkabıları ıcın falan en azından yer de kaplamaz.

evı çöp eve cevırmedıkten sonra sorun yok bence

Düzenledim zaten bitti.
Bu adama acilen garaj lazım.
İnşallah şu amerikan filmlerindeki gibi birini bulup, bütçeyi neyim ayarlayıp garajlı müstakil evlerden birine çıkarız da o da rahatlar ben de rahatlarım.

aslında o en basından berı boyleydı sız yaş aldıkca bazı sorunlar da yasadıkca tahammulunuz azaldı ve gozunuze batmaya basladı
aynı benım esım boyle cok agır kanlı benımde yurudugum yerden lodos cıkar hızımdan
ben onu oyle kabul ettım 5 yıllık evlıyız 2 yıl aynı sorunları yasadım baktım bu adam boyle e barı gormemezlıkten geleyım dedım sımdı saldım umursamıyorum hatta bırsey soyleyecek gıbı oluyorum ohoo ben soyleyene kadar dıyorum kalkıp yapıyorum falan ona bırakırsam fosil olurum o surede cunku
yoksa kafaya taka taka hasta olursunuz evlılıgınız donulmez yollara gırer

ve ne demısler erkekler analog kadınlar dıjıtaldır evlılıgın temelınden sarsan hataları olmadıgı surece umursamayın gormeyın bazı seylerını bence

Zaten şu 3-4 dibine kadar uyumsuzluk yaratacak çözümsüz (Çözümü sadece tahammül ve hoşgörü olan) zıt huyumuz olmasa, geneliyle ideal evlilik denilebilir, çok artı yönü var hakkını yiyemem. Ama işte birimiz Kim Jong ise, diğerimiz Trump, öyle karikatür karakterleriz ikimiz bir arada (Benzetmelerim de kötü oldu gerçi).
Gece işin sonuna doğru cinlendim işte...
 
Hepsini resimleyin 2. El sitelerde satın. Kazandığınız nakit ile bebeğinizin eksiklerini tamamlarsınız. ( Zebramo, Let go tarzı sitelerde çok hızlı satış oluyor)
 
ama bak marie kondoyu da onermisler,

soyle aciklayayim,
siz anadan dogma duzenli insanlar bizi anlayamazsiniz :KK53:

ben hayatimin cogunlugu boyunca daginik ve istifci bir insan oldum,
hem de bu daginiklikla bir de cevremdekilere catardim bir seyi arayip bulamadigimda.

Marie Kondoyu okudum,
kadin resmen isin felsefesini anlatiyor,
sonra gene tabi esime ve arkadaslarima cattim,
ulen yillardir duzenlisiniz, su felsefeyi ogretmediniz insana diye :KK53:
suan Kondocugumu ve minimalist abilerimi takipteyim, beni bir onlar anliyorlar :dondurma:

Ben de öyle her yerim askeri nizamda olsun tarzı bir insan değilim, dağınık günlerim de olur; görmeyiveririm, odanın kapısını çekiveririm takmam. Hele ergenken filan, dolaplarımı açınca üzerime yıkılırdı yani öyle dolaşıktım. Ama hiçbir zaman bir şeyleri gereksiz istif haline getirmedim (Üni zamanı biriktirdiğim karikatür dergilerim hariç, onlar da koleksiyondu, zaten annem atmış; öyle peşine de düşmedim).

Çocukla birlikte bu evde ona da alan gerekti, ona alan açtım. Her yer yerli yerinde olmalıydı ki ne vakit kaybetmeliydim ne beklenmedik bir yerden beklenmedik bir şey çıkıp çocuğum zarar görmeliydi.
Atıyorum, örgü örme huyum yok, işte eşime kendim basit bir atkı örmek istemişim el emeği hediye. Şişler alınmış, örülmüş kaldırılmış giysi dolabının altına. Sonra unutmuşum orada olduklarını çünkü dediğim gibi, örgü hobim yok, o an alınmış... Dolapta sadece giysiler var diye anımsıyorum. Çocuk için tehlikeli bir şey yok görünürde, ama o dolabı açıp saklambaç oynayacağı tutuyor oğlumun; unutulan bir şiş var orada, bir yerlerine koşmaca halinde batacak.
Bu farazi bir örnek.

Böyle böyle başladı bendeki "Her yeri bileyim-düzenleyeyim-ayıklayayım" istemi de. Çocuktan sonra arttı yani.
Mesela çok basit; yukarı dolaplara eşim araba farı koymuş, metal ve ağır şeyler. Çocuk odasında. Denk geldi düştü çocuğun kafasına misal... Olamaz mı?
Çok yönlü düşünüyorum Alys. En görünmez kaza, ev kazaları...
Az eşya, nerede ne olduğunu bilmek, her şey yerli yerinde düzenli... Yaşanılır, temiz kalır, güvenli olur, verim ve vakit kazandırır, insanları evin 1-2 odasına hapsetmez, her yerini kullandırır.
 
Anneniz gibi değilim; neyin hatıra niteliği taşıyabileceğini, neyin bir çeşit "Çöp/Fazlalık" olduğunu ayırt edebiliyorum.
Tek olan, hatırası olan-severek kullanılan/kullanılmış şeyi değil, yedekleyip durulan, kullanılmayan, varlığı dahi unutulan şeyleri veriyor/atıyorum.

Mesela eşimin çocukluğunda kullandığı ve şu an elbette kullanmayıp, sakladığı Casio saatini değil, hali hazırda kullanılan çalışır durumdaki 4 kulaklıktan ayrı biriktirdiği bir poşet kulaklığı atıyorum.
Eşinizi bozuk kulaklık için boşayacaksanız, boşayabilirsiniz tabi; herkesin değer verdiği şey farklı ne diyebilirim.
Evet evet annemde ayni sizin gibi ayirt edebildigini dusunuyordu.
Sorunun bozuk kulaklik degilde sinirlarinizin olmamasi oldugunu umarim bir gun anlarsiniz.
 
Gecenin kör saati nassınız hanımlar? Ne var ne yok?

Ben, hala daha dolap döküyor, siliyor, ayıklıyor, orayı burayı yerleştiriyor, elimde porselen kalemi bir yandan onu bunu boyuyor, işaretliyor, kutuluyor ve yeniden dizayn etmeye çalışıyorum, şimdi mola verdim ve geldim oturdum pc karşısına. Saat olmuş gecenin 4ü, uyku tutmuyor; yok artık bitmeli bu iş, yarım kaldıkça bk gibi oluyorum, sürüncemeye giriyorum...
Şimdi her yer elimden geçtikçe, eşimin istif huyuyla yeniden yüzleşiyorum, gözlerim doluyor düşüncelere salınıyorum öyle...

Biraz dert yanasım geldi. Şu saatte için için sinirlendiğimi, minik minik sövdüğümü fark edince, şuraya yazayım da sabaha adamın beynini yine yemeyeyim dedim.

6 yıllık evliyiz ve yaklaşık 3 sene önce doğum yaptım.
Çocukla birlikte, ara ara da yoklayan depresyon eşliğinde, eskisi gibi tüm köşeleri didik didik döküp temizleme-yerleştirme huyum, yerini bir miktar "Amaannn, dağılsın"a bırakmıştı; çünkü çocukla sürekli dağılıyorduk pek çoğunuzun bebekli süreçte yaşadığı gibi, sığmıyorduk bir yere her yer çocuk eşyası dolmuştu bir anda, ben sıkıntılarımı orayı burayı değiştirerek çıkarıyordum zaten ve kronik bir yorgunluk, üzerime sinen buhran ile de savaşıyordum o sıralar (Bebeğim kolikti), birkaç yeri elden geçirsem de, bir yerden sonra yine berbat oluyordu ve anlayamıyordum (Annem de orayı burayı süsleyip ora bura sehpa getirip çiçek koyup duruyordu o sıra), hayattan beziyordum mütemadiyen, çaktırmıyordum. Hatta şöyle konular da açmışım:


Sonra bu evde daha oturmaya karar verince (Taşınmayı, mekan değiştirmeyi de düşünmüştüm şu ruh halinden bi çıkayım, belki iyi gelir yeni ev diye), evi tam kullanışlı, tüm fazlalıklardan arı bir düzene geçirmeye karar verdim-verdik. Şöyle şeyler işte:


Ve bu süreçte, eşimin planlarımı sürekli baltalar şekilde biri bitmeden diğeri başlarcasına başıma iş çıkarması ve eve gereksiz bir şeyler alıp durması da bu sene iyiden iyiye ayyuka çıktı, adam öncelik-önem sırasını şaştı:

Bu depresyonik hallerde, yine de kendimi yatak döşek salmayıp, evi sırtımda taşımaya çalışıyordum, her işiyle.
Bilmiyorum, çocukluğumdan kalma bir şey midir, eğer elimden gelen bir şeyse, bir işi başkasına yaptırasım da gelmiyor kolay kolay, güvenemiyorum-beğenemiyorum (Bi bıraktık işleri ustalara, evi zaten berbat ettiler, inşaatlı konuda anlatmıştım bir miktar sanırım). Bu da ayrı bir hikaye gerçi, kırk yılın başı bir hanımın evi temizlemesine bayılmıştım, bulmuştum ama o da belini incittikten sonra temizlik işini bırakmış. Neyse yine kafam karıştı, dallandırıp budaklandırıyorum.

Geçtiğimiz gün, eşim şu bir heves başladığı sera işi için 4 günlüğüne bir arkadaşını da yanına alarak, bahçe evine yatılı gitti.
Aha dedim, fırsat bu fırsat, şu evi bir deşeyim dip köşe, kuytularına kadar bir gayret; o poşetlerde, kutularda, kolilerde yine neler var? Çünkü 2-3 senedir ev rayından çıkmış bir halde, bir yerlerden yer açıyorum, sonra yine doluyor gibi, yönsüz bir halde. Ben yönetemiyorum bu evi herhalde filan diye hayıflanıyorum, salıyorum bir noktadan sonra... İçim sıkılıyor.

Neyse, girdim yine vestiyerden...
O ayakkabıların ne zaman alındığını bilmiyorum, bilmiyorum cidden. Sürekli giydiği 2-3 ayakkabısı haricinde, kutu kutu doldurmuş yine her yeri. Alıp, kapıdan girerken hemen yukarı mı diziyordu ne yapıyordu bilmiyorum, tozunu almıyordum uzun zamandır o tarafların ve eskiyen ayakkabılarını atmak da yok, biriktirmiş resmen.

Attım.
"Bunların varlığını bile hatırlamaz" deyip çok eskiyenleri attım. "Neden eski ayakkabılarını, bu kadar ayakkabısı varken biriktirmiş bu adam?" diye düşünürken "Bahçeye götürürüm" deyip ayırıp durduğu ve hiç bahçeye götürülemeyen diğer ayakkabılarını da buldum.

Tv ünitesinin altındaki çekmece hep karışık, yine karışık, sürekli karışık...
Deştim ve kullanılmayan 4 mouse buldum. Denedim, 3ü bozuk ve biriktirmiş adam. Yedek kablo-parça ne halt edecek bilmiyorum, attım.
Taa yukarılardan bir poşet indirdim, içi kulaklık dolu, sayamadım kaç tane olduğunu. Denedim, bir kısmı bozuk, bir kısmının tek kulaklığı çalışıyor, bir kısmını da denemedim bile fenalık geldi... Attım...

Attım, attım, attım ve attım.
Daha önce de atmıştım, bir senede yine dolmuş, istiflenmiş... Hayretler içinde attım.

4 gün bahçede kalacak diye umuyordum (Evet 3 gün boyunca -bir yandan çocukla ilgilenerek-, ne kadar çekmece-dolap varsa döküp ayıklamakla geçti), erken gelip sürpriz yapmak istemiş. Markete inmeden hemen önce kapının dışına o gün büyük bi çöp poşeti çıkarmıştım, baskın yedim. "Bu ne? Ne atıyorsun böyle?" diye başladık...
"O çöpü karıştırırsan vallahi küserim, ciddi küserim" li konuşmalar, "Ne attığını görmek istiyorum"lu ısrarlar derken "İstif huyun var senin, bazı şeyleri çöp oldukları halde biriktirmişsin yine" filan böyle ufak bi tartışma yaşadık.
"Bu evin ne yerleşmesi bitiyor, ne temizliği ne bilmem nesi; yıldım, istemiyorum. Bir garajın bilmem neren olursa o zaman oraya yığ bunları ya da git bir depo kirala. Evde istemiyorum"lu çıkışlar vs... Evde bulup yolladığım yedek araba parçaları (Far, dikiz aynası, pencere lastikleri), gerisin geri eve getirilip hangi ara sokulmuş bunun da hesabını sordum tabi.

Kafamı beynimi toparlayamıyor, ev sürekli her yerinden farklı sıkıp duruyordu; boşuna değilmiş...
Aynı gün obsesyonum azdı, gittim sinirden tüm banyoyu deterjanlayıp diş fırçası ile fırçaladım.

Çekip önüme yine konuşacağım ama yine "Tamam" deyip bildiğini okumaya devam edecek; hep böyle oluyor.
Az bir yer kaldı, orayı da sabaha kadar bitirmiş olurum.
Neden böyleyiz ya? Neden başımız kçımız ayrı dümen kırıyor bu evde, neden takım olamıyoruz?
İki insan, bu kadar zıt huyları olur ya, bu kadar zıt oluruz ancak... Gizli bir inatlaşma içindeyiz sanki, küs değiliz ama barışamıyoruz da sanki.


Bir yandan iş yapıyor, bir yandan ağlamanın eşiğinde söyleniyorum öyle.
Karı-koca sığamadık bir eve ne eve sığabildik ne birbirimizin hayatlarına doğru düzgün.
Vallahi okudum. Yani eşinizin biriktirme huyu çok fena. En iyisi ilişki danışmanına gidin terapi görün. Beraber bir çözüm bulamayacak gibisiniz
 
Evet evet annemde ayni sizin gibi ayirt edebildigini dusunuyordu.
Sorunun bozuk kulaklik degilde sinirlarinizin olmamasi oldugunu umarim bir gun anlarsiniz.
Anneniz muhtemelen sizin dolabınızdan alıp atmıştır.
Siz haklısınız.
Peki siz evin her yerinden ve her dolabında çıkan her eşyaya saygı çerçevesinde mi bakıyorsunuz?
Neden ki?
 
Anneniz muhtemelen sizin dolabınızdan alıp atmıştır.
Siz haklısınız.
Peki siz evin her yerinden ve her dolabında çıkan her eşyaya saygı çerçevesinde mi bakıyorsunuz?
Neden ki?
Atacagim yada atilmasi gerektigini dusundugum bir sey var ise posetleyip koyuyorum kenara. Icine bak lazim degilse at diyorum. Cunku nezaket bunu gerektirir. Kisiye saygi duymak bunu gerektirir.
 
Ben de öyle her yerim askeri nizamda olsun tarzı bir insan değilim, dağınık günlerim de olur; görmeyiveririm, odanın kapısını çekiveririm takmam. Hele ergenken filan, dolaplarımı açınca üzerime yıkılırdı yani öyle dolaşıktım. Ama hiçbir zaman bir şeyleri gereksiz istif haline getirmedim (Üni zamanı biriktirdiğim karikatür dergilerim hariç, onlar da koleksiyondu, zaten annem atmış; öyle peşine de düşmedim).

Çocukla birlikte bu evde ona da alan gerekti, ona alan açtım. Her yer yerli yerinde olmalıydı ki ne vakit kaybetmeliydim ne beklenmedik bir yerden beklenmedik bir şey çıkıp çocuğum zarar görmeliydi.
Atıyorum, örgü örme huyum yok, işte eşime kendim basit bir atkı örmek istemişim el emeği hediye. Şişler alınmış, örülmüş kaldırılmış giysi dolabının altına. Sonra unutmuşum orada olduklarını çünkü dediğim gibi, örgü hobim yok, o an alınmış... Dolapta sadece giysiler var diye anımsıyorum. Çocuk için tehlikeli bir şey yok görünürde, ama o dolabı açıp saklambaç oynayacağı tutuyor oğlumun; unutulan bir şiş var orada, bir yerlerine koşmaca halinde batacak.
Bu farazi bir örnek.

Böyle böyle başladı bendeki "Her yeri bileyim-düzenleyeyim-ayıklayayım" istemi de. Çocuktan sonra arttı yani.
Mesela çok basit; yukarı dolaplara eşim araba farı koymuş, metal ve ağır şeyler. Çocuk odasında. Denk geldi düştü çocuğun kafasına misal... Olamaz mı?
Çok yönlü düşünüyorum Alys. En görünmez kaza, ev kazaları...
Az eşya, nerede ne olduğunu bilmek, her şey yerli yerinde düzenli... Yaşanılır, temiz kalır, güvenli olur, verim ve vakit kazandırır, insanları evin 1-2 odasına hapsetmez, her yerini kullandırır.

bu konuda kesinlikle haklisin,
ev kazalarindan ben de cok korkarim.

ama iste esine bunu boyle dikte ederek veya anlatarak huyunu degistiremezsin, cunku bir yakinin anlatinca ister istemez insanda bir savunma mekanizmasi calisiyor ve direk savunmaya geciyor veya direk goz ardi ediyor he he diyerek.
Ama bu dedigim tarz kisilerin dili senden benden kuvvetli, etkiliyorlar.

bir de biz cok tasindik, o da hafiflemekte ise yariyor, bir kac tasinsaniz illa esyaniz azalir :KK53:
 
Atacagim yada atilmasi gerektigini dusundugum bir sey var ise posetleyip koyuyorum kenara. Icine bak lazim degilse at diyorum. Cunku nezaket bunu gerektirir. Kisiye saygi duymak bunu gerektirir.
Ama konu sahibinin eşi atmayacak ve onları yine evin her dolabına dağıtacak.
Öngörmek zor değil.

Sapasağlam selfi çubuğu attım geçen gün ortalıkta duruyor diye.
Gelsin de nezaketimi sorgulasın eşim.
 
Evet evet annemde ayni sizin gibi ayirt edebildigini dusunuyordu.
Sorunun bozuk kulaklik degilde sinirlarinizin olmamasi oldugunu umarim bir gun anlarsiniz.

Çocukluğunuzun sızısını gelip tanımadığınız birinden çıkarmak yerine, gidin annenize sorun hesabını.

Bu kadar neyi-nereden atıp/verdiğimi anlattıktan sonra hala anlamayan siz de aynı şunun gibi olmalısınız:

Önünüze gelen her eşyaya ölesiye bağlanmak yerine, çocuklarınıza, eşinize güvenli,pratik ve yaşanabilir bir alan açabilmeniz gerektiğini, şahsi eşyalarınızı evde bulduğunuz her deliğe, diğer yaşayanların alanlarını düşünmeden tıkamayacağınızı, kullanılmayan-gerek olmayan eşyaların ihtiyacı olanlarla paylaşılabileceğini ve bunun eşya biriktirmekten daha huzur verici bir şey olduğunu ve eşyalardan çok insanlara değer verip, "Bu benim eşyam benim sınırım" diyerek biriktirdiğiniz çöplere köle olunmayacağını umarım bir gün anlarsınız.

Neyse ki eşim sizin vereceğiniz olası "Boşanma" tepkisini verecek türden bir insan değil, giden eşyanın ardından tutturup ağlamıyor.
 
niye sinirlendin bu kadar anlamadım..
gece de okumuştum uykulu uykulu anlamamıştım:)
sen atmışsın adam kızmış.
stoklu çalışıyor demek araba farı ne yahu..
biriktirsin yine atarsın. kendisi mi bu ayırımı yapsın istiyorsun?
yalnız o örülen tek atkının ipleri ve şişleri yaklaşık 15 senedir duruyor bizde :KK70:
 
X