- 24 Mart 2024
- 700
- 1.372
- 28
-
- Konu Sahibi ecedemir32
- #141
Özrünüz için teşekkür ederim kırılmadım aslında, sadece yüzde yüz haklı olduğumu düşünürken sizin küçük bir sorunuz dönüp ilişkiyi baştan önüme yatırıp enine boyuna düşünüp hata mı yapıyorum diye sorgulamama sebep oldu.'' Herkes sonunda olmaktan korktuğu insana dönüşür ''
Çok güzel yazmışsınız. Benim de hatam var şu an yazdığınızı okuyunca anladım. Öncelikle teşekkür ederim.
Ben genelde şöyle düşünüyorum. Burada yazan kişi olayı kendi penceresinden bakarak, kendince yorumlayarak yazıyor.
Yani şimdi ben buraya gelip sadece eşimin bana söylediklerini yazsam buraya, eşim Deccal muamelesi görür. İnsan ilişkileri karşılıklı oluyor her zaman. Bir insan sinirleniyorsa onu sinirlendirecek bir mevzu da vardır. Size bu mevzu çok basit geliyor olabilir ama onun iç dünyasında nelerin tetiklendiğini bilemiyoruz.
Mesela benim eşim ailesi konusunda çok hassas. Kendisine hakaret etsem çok alınmaz ama annesine ablasına bir şeyler söyleyince sinir katsayısı birden xⁿ fonksiyon grafiği gibi artıyor. Bunu evliliğimizin 6.ayında farkettim.
Ben mesela eşimin şahsına saydırırım ama ailesine bir şey dememeye çalışırım. Keza kendisi de aynı şekilde aileme bir şey demez. Çünkü bilir ki ailemi eleştirse ben de onun ailesini eleştiririm.
Demem o ki görücü usulü evlilikler harici eşlerimizi tanıyarak, severek evlendik. İnsanlar dönüşüyorsa o dönüşümlerin bir sebebi vardır. Eşleri olarak bu dönüşümleri incelememiz, sebeplerini bulmamız ve sorunu kaynaklarına inerek çözmemiz gerekiyor.
Ha yanlış anlaşılma olmasın, tabii ki tartışma olmadan evlilik olmaz. Sürekli aynı evde vakit geçirdiğimiz insanla tabii ki tartışacağız, anlaşmazlıklar olacak, ufak tefek kavgalar edeceğiz ama bunun dozu çok önemli.
Sizden de özür diliyorum kırdıysam, sadece özeleştiri yapmanız gerekiyor olabilir diye öyle yazmıştım ancak kırılmışsınız. Kusura bakmayın.
Bu arada ben psikoloji bölümü de okumaya çalışıyorum şu an 2.sınıfa geçtim. Derslere işim dolayısıyla katılamıyorum pek ama ilk sene ortalamam çok iyi geldi.Özrünüz için teşekkür ederim kırılmadım aslında, sadece yüzde yüz haklı olduğumu düşünürken sizin küçük bir sorunuz dönüp ilişkiyi baştan önüme yatırıp enine boyuna düşünüp hata mı yapıyorum diye sorgulamama sebep oldu.
Evet herkes kendi hatalarını söylemez belki ama buradaki insanlar ne yazarsa biz onun üzerinden yorum yapıyoruz, veya yapıyorlar.
Sizin konuşma olayları çözümleme tarzınız bana biraz psikologla terapi yaparken konuştuklarımız gibi geldi.
Ama inanın ki insanlar kötü bir muameleye maruz kaldığında, hadi gel senin çocukluğuna inelim, neden böyle yapıyorsun, ben seni tetikleyecek ne yapıyorum? Tarzında sabırla müdahale edemez. Çünkü kendisi bu davranışlarda bulunmuyor ise karşındakinin de bulunmasına anlam veremez.
Eğer herkeste bahsettiğiniz gibi sizde olan yaklaşım olsaydı, biz kadınlar dayak yer dayağı hakedecek ne yaptım? Aldatılır, beni neden aldattı neyim eksikti neyi ona veremedim? Diye düşünür başına gelen her şeyi kendine reva görürdü.
Eski kadınların dediğiniz gibi şikayet etmemesinin sebebi, toplumun suçu hep kadında aramasıydı. Eski kadınlarımız korunma yöntemini bile bilmedikleri için annelerimiz babalarımız 6-8 kardeşler.
En büyüğü, bir küçüğüne bakacak şekilde yetiştirilmişler, bir kalemi baştan bitene kadar beraber kullanmışlar, tarlada doğurmuşlar vs vs. Ben büyüklerimi gözlemlediğimde de çok sağlıklı bireyler görmüyorum demek ki onlar da çekmişler ama bunları kendileri bile farkına varamamışlar.
Ve her şeyden önemlisi, bir başkası tarlada doğurur, 4 tane doğurur nazlanmaz şikayet etmez, bir tanesi özel hastanede bir tane doğurur ama onun için çok zorlu geçer.
Doğum, annelik, eşlik bunların hepsi kişiye özel durumlar. Hepimiz biriciğiz, hiç birimizden bir başkası gibi aynı şeyleri yaşamamız beklenemez.
arada ben psikoloji bölümü de okumaya çalışıyorum
Gerçekten yaklaşık 7 bin yıllık insanlık tarihinin en kötü dönemine denk geldik. Her şeye bir kılıf uydurma derdindeyiz. Yüzlerce nesil geldi geçti, yaramazlık kavramının adına artık atak dönemleri denmeye başladı.Lütfen o zaman mesleği hakkıyla yapmaya çalışın. Atak dönemlerine yaramazlık demeyin mesela. Çocuklar ile çalışacaksanız hakkını verin
Yahu eskiler güneşi Apollon'un doğurup batırdığına inanıyorlarmış. Gök gürleyince Tanrılar kurban istiyor diye insan kurban ediyorlarmış. Eskilerin her yaptığına hayran olmayalım ya. Psikoloji zaten çok yeni bir bilim dalı. Uzmanlar da yeni yeni keşfediyor. Atak dönemi var ve bunu yaramazlık olsun diye yapmıyor çocuklar. Ağzı olan herkes uzman kesiliyor o da ayrı mesele. İşinde gerçekten iyi ve mantıklı gelen açıklamaları takip etmek mantıklı. Birkaç yorumunuza baktım eskiler ah nerede o eski Ramazanlar tadında yazmışsınız hep. Eski insanların yaşadığı koşullar ile şimdiki koşullar çok farklı. Anlamlandıramıyoruz bu da doğru ama şimdi içinde bulunduğumuz koşullar içerisinde en rahat ve mutlu hissedeceğimiz seçeneği seçmek de abartılı ya da saçma değil. Eskilere sorsak onlar da o koşullarda yaşamayı istemezlerdi ama elmahkum.Gerçekten yaklaşık 7 bin yıllık insanlık tarihinin en kötü dönemine denk geldik. Her şeye bir kılıf uydurma derdindeyiz. Yüzlerce nesil geldi geçti, yaramazlık kavramının adına artık atak dönemleri denmeye başladı.
Her aya ayrı bir atak dönemi adı verilmeye başlandı. Gerçekten okudukça, dinledikçe şaşırıyorum. Çocuğa kesinlikle ses yükseltmeyin diyor herkes. Sonra bu çocuklar büyüyüp okula başlayınca, liseye gidince öğretmenlerin Allah cezasını veriyor.
Ben çocuğun her duyguyu yaşaması gerektiğine inanıyorum. Çocuk hata yaptığında güzellikle uyarılmalı, aynı hatayı tekrar ettiğinde uyarının güzelliği azalmalı. Defalarca vurdumduymaz şekilde tekrarlıyor ise de kızılmalı.
Çok garip ve depresyona meyilli bir nesli kendi ellerimizle yetiştiriyoruz. Öğretmeni sesini yükselttiğinde " Bana babam bile sesini yükseltmiyor sen kimsin" diyerek sınıftan çıkan, annesinin paşaları, babasının prensesleri ileride çok sıkıntı çekecekler benden söylemesi.
Gerçekten yaklaşık 7 bin yıllık insanlık tarihinin en kötü dönemine denk geldik. Her şeye bir kılıf uydurma derdindeyiz. Yüzlerce nesil geldi geçti, yaramazlık kavramının adına artık atak dönemleri denmeye başladı.
Her aya ayrı bir atak dönemi adı verilmeye başlandı. Gerçekten okudukça, dinledikçe şaşırıyorum. Çocuğa kesinlikle ses yükseltmeyin diyor herkes. Sonra bu çocuklar büyüyüp okula başlayınca, liseye gidince öğretmenlerin Allah cezasını veriyor.
Ben çocuğun her duyguyu yaşaması gerektiğine inanıyorum. Çocuk hata yaptığında güzellikle uyarılmalı, aynı hatayı tekrar ettiğinde uyarının güzelliği azalmalı. Defalarca vurdumduymaz şekilde tekrarlıyor ise de kızılmalı.
Çok garip ve depresyona meyilli bir nesli kendi ellerimizle yetiştiriyoruz. Öğretmeni sesini yükselttiğinde " Bana babam bile sesini yükseltmiyor sen kimsin" diyerek sınıftan çıkan, annesinin paşaları, babasının prensesleri ileride çok sıkıntı çekecekler benden söylemesi.
Arka arkaya beğenmedim yapmak ban sebebi. Hatırlatayım dedim.Profilinize girip mesajlarınızı okuyup beğenememek suç mu oldu ya?Ne kadar da alıngan prenseslersiniz siz öyle
Sanırım demek istediğimi anlatamadım. Ben demiyorum ki hadi biz de kendi kendimize doğum yapalım. Demek istediğim şey bir veya iki nesil önceki insanlar çok daha zor şartlar altında bizden daha mutlu olmayı nasıl başarabilmişler bunu incelemek lazım.Yahu eskiler güneşi Apollon'un doğurup batırdığına inanıyorlarmış. Gök gürleyince Tanrılar kurban istiyor diye insan kurban ediyorlarmış. Eskilerin her yaptığına hayran olmayalım ya. Psikoloji zaten çok yeni bir bilim dalı. Uzmanlar da yeni yeni keşfediyor. Atak dönemi var ve bunu yaramazlık olsun diye yapmıyor çocuklar. Ağzı olan herkes uzman kesiliyor o da ayrı mesele. İşinde gerçekten iyi ve mantıklı gelen açıklamaları takip etmek mantıklı. Birkaç yorumunuza baktım eskiler ah nerede o eski Ramazanlar tadında yazmışsınız hep. Eski insanların yaşadığı koşullar ile şimdiki koşullar çok farklı. Anlamlandıramıyoruz bu da doğru ama şimdi içinde bulunduğumuz koşullar içerisinde en rahat ve mutlu hissedeceğimiz seçeneği seçmek de abartılı ya da saçma değil. Eskilere sorsak onlar da o koşullarda yaşamayı istemezlerdi ama elmahkum.
Bilim dediğiniz şeyin sadece sizi mutlu eden şeyler olduğunu sanıyorsunuz sanırım.Lütfen psikolog olursanız yetişkinlerle çalışın ve çocuklardan elinizi çekin. Çok endişelendim bu dehşet yanlış ve bilimsellikten uzak bilgiler ışığında
Eski nesil mutlu değil bu konuda bir kere anlaşalım. Eskilerden hangi kadına rastlasan 30+ yıl önce yaşadıklarını aynı tazelikte anlatır. 40 yaşına gelmeden envai çeşit hastalıklara yakalandılar ne acılar çektiler. Çoğu da torba torba ilaç kullanıyor. Çektiklerini içlerine attıkları için sonra başka hastalıklarla uğraştılar. Tanıdığım çoğu eski nesil kadın böyle. Şimdiki nesil canını sıkan şeyin farkında ve hasıraltı etmeden çözmek istiyor bu olması gereken bir şey. Böyle bir cümle herkesin canını sıkar kimi içine atıp yokmuş gibi davranır kimi de üzerine üzerine gider. İçine atıp başka bir kavga meselesi yapmaktansa sorun edip çözmeye çalışmak daha mantıklı. Mutlak mutluluk diye bir şey yok zaten. Su bulanmadan durulmuyor. Ben de evet bazen yeni neslin çok hassas olduğunu kendini adadığı gerçek bir davası ,tutkusu olmadığını ve bunun can sıkıcı olduğunu savunuyorum. Ama insan ilişkileri söz konusu oldu mu bence doğrusu bu ya.Sanırım demek istediğimi anlatamadım. Ben demiyorum ki hadi biz de kendi kendimize doğum yapalım. Demek istediğim şey bir veya iki nesil önceki insanlar çok daha zor şartlar altında bizden daha mutlu olmayı nasıl başarabilmişler bunu incelemek lazım.
Önceki nesil kaynanasının evinde bir ömür tüketirken ( ki kaynana da gerçek kaynana) şimdi haftada 1, birkaç saatliğine eve gelinmesinden psikolojilerimiz bozuluyor.
" Etiketleri çıkarmayı unutacak kadar basit birisin " cümlesini aylarca unutamayacak ve kafamıza takacak kadar dertsiz bir yaşantımız var. Etrafımız sürekli birbirimize hak veren hemcinslerimizle dolu.
Bu mutsuzluğu ve kaosu tetikleyen bir olay. Bu kafayla mutlu olmak gerçekten çok zor.
Saçını başını yolladığınıza dua etsin edepsizBasit bir annesin dedi sen bebeğinin kiyafetlerindeki etiketleri çıkarmayı düşünemeyecek kadar basit birisin dediiç etiketleri oluyor ya ondan bahsediyor bu söz hala kalbimi çok acıtıyor
Bence yazdıklarında çoğunlukla absürt şeyler yok. Mesele çok beğendiğim bir çocuk doktoru var Osman gönülal. O da atak dönemi diye bir şeyin olmadığını çocukların ya da bebeklerin anlatmaya çalıştıkları bir dertleri olduğunu o dert çözülürse sorunun ortadan kalktığını söylüyor hatta kolik bebek de yoktur sıkıntısı olan bebek vardır diyor.Lütfen psikolog olursanız yetişkinlerle çalışın ve çocuklardan elinizi çekin. Çok endişelendim bu dehşet yanlış ve bilimsellikten uzak bilgiler ışığında
Eski neslin yeni nesle göre daha mutlu olduğunu düşünüyorum. Yeni nesil genel manada çok iyi bir yaşam sürmesine rağmen çoğusu ilaç kullanıyor.Eski nesil mutlu değil bu konuda bir kere anlaşalım. Eskilerden hangi kadına rastlasan 30+ yıl önce yaşadıklarını aynı tazelikte anlatır. 40 yaşına gelmeden envai çeşit hastalıklara yakalandılar ne acılar çektiler. Çoğu da torba torba ilaç kullanıyor. Çektiklerini içlerine attıkları için sonra başka hastalıklarla uğraştılar. Tanıdığım çoğu eski nesil kadın böyle. Şimdiki nesil canını sıkan şeyin farkında ve hasıraltı etmeden çözmek istiyor bu olması gereken bir şey. Böyle bir cümle herkesin canını sıkar kimi içine atıp yokmuş gibi davranır kimi de üzerine üzerine gider. İçine atıp başka bir kavga meselesi yapmaktansa sorun edip çözmeye çalışmak daha mantıklı. Mutlak mutluluk diye bir şey yok zaten. Su bulanmadan durulmuyor. Ben de evet bazen yeni neslin çok hassas olduğunu kendini adadığı gerçek bir davası ,tutkusu olmadığını ve bunun can sıkıcı olduğunu savunuyorum. Ama insan ilişkileri söz konusu oldu mu bence doğrusu bu ya.
Aynı dakika içinde 5 mesajıma dislike verenler de bu cezadan nasiplenir umarımArka arkaya beğenmedim yapmak ban sebebi. Hatırlatayım dedim.
Keşke benimkiler de bilseler ama nerdeeeeeUnutmadım.
Unutmadığımı da o kadar iyi biliyorlar ki…
Bunlar ayrıca bir sosyolojik tez konusu. Yaşam şartları çok değişti ve ona göre bir nesil ortaya çıktı. Bilgi bombardımanı, tüketim çılgınlığı altında eziliyorlar. Bizim uğraştığımız problemler maddi idi. Herkes üç aşağı beş yukarı aynı yaşıyordu. İnsanlar arası böyle bir makas yoktu. Bilgi, bilgili insan önemli/ kıymetli idi. Şimdi güzel, paralı, gösterişli insan kıymetli. Çocuklar da kendilerine yer bulamıyor neyin doğru olduğunu kestiremiyor.Eski neslin yeni nesle göre daha mutlu olduğunu düşünüyorum. Yeni nesil genel manada çok iyi bir yaşam sürmesine rağmen çoğusu ilaç kullanıyor.
En basit cümlelerden bile birçok anlam çıkarıyor. Daha sonra dönüp depresyona giriyor. Bu nesil bir önceki neslin yaşadığının 3'te 1 ini yaşasa yarısı kafayı yerdi, çok farklı şeyler düşünürdü diye düşünüyorum açıkçası.
Ve bunun sebebinin de çocukluktan beri sorumluluk verilmemesi olduğunu düşünüyorum.
Erkekler için durum çok daha vahim. Gerçekten bir musibet lazım resetlenmek için.
Çocuklara sınır koymakla ilgili söylediği şeylerde falan sıkıntı yok zaten burası doğru, elbette sınır bilmez çocuklar olmasın. Ama lohusalığında sıkıntı yaşamış bir kadının konusunda lohusalık abartılıyor demesi( ki en büyük depresyon nedenlerinden biridir ve intihara kadar gidebilir) , sonrasında eşiyle olan toksik davranışlarını normalleştirmesi ve saygısızlık olduğunu düşünmemesi vs saçma. Psikolog olan ya da olacak birinin böyle bilimden/iletişimden uzak düşünceleri olması kabul edilemez. Eskileri övüp durması da cabası. Çoğu insan çaresizlikten hayatını kabulleniyordu, aşırı mutluluktan değil yaniBence yazdıklarında çoğunlukla absürt şeyler yok. Mesele çok beğendiğim bir çocuk doktoru var Osman gönülal. O da atak dönemi diye bir şeyin olmadığını çocukların ya da bebeklerin anlatmaya çalıştıkları bir dertleri olduğunu o dert çözülürse sorunun ortadan kalktığını söylüyor hatta kolik bebek de yoktur sıkıntısı olan bebek vardır diyor.
Bununla birlikte çocuğun evinde birçok duyguyla tanışması gerektiğini ben de doğru buluyorum. Gerçekten günümüzde anne babasının prensesi paşası şeklinde yetişen sınır bilmez çocuklar türedi. Çocuk her şeye hakkı olduğunu düşündüğü için saygı bilmiyor. Bu durumda başkalarına zarar veriyor. Halbuki özgürlük başkasının özgürlüğünün kısıtlandığı yerde bitmelidir. Ben de oldukça keyifle bilim ışığında ki branşım gereği de tabii ders işleyen 15 yıllık bir öğretmenim. Ve bu durumun gittikçe abartıldığını gözlemliyorum
İşte bu algıyı kırmak için çabalamak gerekiyor. Şu an yeni nesil tamamen materyalizmin esiri olmuş durumda. İşin manevi kısmı ile kimse ilgilenmiyor. Maneviyata yönelmek günümüzde enayilik olarak adlandırılıyor. Bu da mutsuz, huzursuz bir nesil yetişmesine sebep oluyor.Bunlar ayrıca bir sosyolojik tez konusu. Yaşam şartları çok değişti ve ona göre bir nesil ortaya çıktı. Bilgi bombardımanı, tüketim çılgınlığı altında eziliyorlar. Bizim uğraştığımız problemler maddi idi. Herkes üç aşağı beş yukarı aynı yaşıyordu. İnsanlar arası böyle bir makas yoktu. Bilgi, bilgili insan önemli/ kıymetli idi. Şimdi güzel, paralı, gösterişli insan kıymetli. Çocuklar da kendilerine yer bulamıyor neyin doğru olduğunu kestiremiyor.
Lohusalık döneminin bazı insanlar tarafından çok abartıldığı fikri sizi neden bu kadar rahatsız etti anlayamadım.Çocuklara sınır koymakla ilgili söylediği şeylerde falan sıkıntı yok zaten burası doğru, elbette sınır bilmez çocuklar olmasın. Ama lohusalığında sıkıntı yaşamış bir kadının konusunda lohusalık abartılıyor demesi( ki en büyük depresyon nedenlerinden biridir ve intihara kadar gidebilir) , sonrasında eşiyle olan toksik davranışlarını normalleştirmesi ve saygısızlık olduğunu düşünmemesi vs saçma. Psikolog olan ya da olacak birinin böyle bilimden/iletişimden uzak düşünceleri olması kabul edilemez. Eskileri övüp durması da cabası. Çoğu insan çaresizlikten hayatını kabulleniyordu, aşırı mutluluktan değil yani