Gezi Parkı eyleminin sonuçları ;

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Alıntı miamore kullanıcısından alıntı Mesajı Göster
Cok güzel, günaydin. Aydin insan baskadir zaten. Birde ömrü hayatinda oruc tutmadiklarini nasil tespit ettiniz cok merak ettim. O tayfa bu tayfa ayrimini 17 milyonluk nufusta nasil ayristiridiniz, bravoooo...Süper gücleriniz olmali....Keske o süper güclerinizi insanlik icin iyi seylerde kullansaydiniz.. Neyse artik öyle yapin lütfen... Yada duydugunuz yarim yamalak cümleleri ezberleyp, burada yazmak yerine bence kendi fikir ve düsünceleriniz olsun.

Bir son not; din ve imanin kimde oldugu bilinmez derler.. Nice oruc tutanlar var, nice namaz kilanlar.. Bilemeyiz malesef, kim imanli kim imansiz. Bence kimsenin dinine karismayin. Zaten size düsmez bu...
Bazı insanlar dini kendi tekellerinde sanıyorlar. Biz müslüman hatta insan bile değiliz onlar için :)

Ne kadar yazık, islama yakışmayan bir kibir.

Söyleyecek sözleri olmadığından dolayı nereye saldıracaklarını şaşırdılar.

bu arada lafım size değil diğer arkadaşa Miamore :)
 

sorun yok, anladim ben:)))
 

ya o kadar kinliyim ki şu sınavda yapılanlara.
ben bu yıl sınava girdim.
sene boyunca neler gördük; çocuğunun yemeğinden, oyuncağından arttırıp test kitabı alanlar, eşini evde yalnız bırakıp işten sonra dershane ardından gece yarısı evine dönen eşler...
akrabalarından, eşinden, çocuğundan çok dershanedekileri görenler...
dişinden, tırnağından arttırıyor insanlar sınava hazırlanıyor 3-5 akıllı gelip soruları çalıyor.

ben de soruyorum bu KUL HAKKINA giren tayfa kim peki?

o partici, şu partici, şuradan buradan olrak değil sadece emeğinin karşılığını bekleyen bir insan evladı, bir Allah kulu, bir öğretmen olarak soruyorum; burada kaç bin kişinin hakkına giren tayfa kimdi?

diğer tarafta ki sınavın sorularını ne yapacaklar acaba?
.hatırlatayım orada böyle kolay kapanmaz.

sadece kişi olarak kendinize sorun size bu haksızlık yapılsa ne hissederdiniz?
 
Son düzenleme:

Velev ki kadın

Erdoğan’ın Gezi’ye karşı icat ettiği sihirli panzehrin bileşenleri; içki (cami içinde), başörtüsü, faiz lobisi. Bu aslında siyasette hemen her zaman işe yarayan ve nesilden nesile aktarılan bir tür “kocakarı” ilacı. Formülün bileşenlerinin her biri hassas noktalara dokunan, özenle seçilmiş içeriklerden oluşuyor. Ancak içlerinden bir tanesi var ki, toplumsal bir açmazı beslemenin ötesinde, oldukça kişisel, çok daha mahrem bir yere denk geliyor, o da başörtüsü.


Geçtiğimiz haftadan bu yana en fazla konuşulan konuların başında Gezi eylemleri sırasında Kabataş’ta başörtülü olduğu için bir kadının saldırıya uğraması geliyor. Evet, başörtüsü Türkiye’nin yıllardır tartıştığı önemli, toplumsal bir mesele. Ancak konu birey özelindeyse, bir kadın başörtüsü taktığı için taciz ediliyor ve şiddete uğruyorsa olayın özünden soyutlanıp siyasi amaçlarla toplumsallaştırılması anlaşılır gibi değil. Kabataş’taki olayı sürekli olarak gündeme getirmek, saldırıya uğrayan kişinin duygularını, kendinden söz edilen her konuşma sırasında neler hissedebileceğini yok saymak, söz konusu kişiyi seçim yatırımının parçası olarak kullanmak Kabataş’ta bu saldırıyı gerçekleştirenlere suç ortaklığı yapmak değil midir?

Diyelim ki başbakan iyi niyetli, kadına şiddet konusunda berbat bir karneye sahip olan Türkiye gerçeğiyle tek tek ilgilenme kararı aldı. Biliyor mu ki; sadece Haziran ayında erkekler 15 kadın öldürdü, 16 kadın ve kız çocuğuna tecavüz etti, 19 kadını yaraladı, 18 kadına cinsel tacizde bulundu. Diyelim ki ilginiz sadece Gezi’yle sınırlı; Kabataş’ta göstericilerin tacizine uğrayan başörtülü kadın gibi devletin polisi tarafından tacize uğrayan “öteki” kadınları da dert ediniyor musunuz sayın Başbakan?

Kadını başörtüsüyle tamamlanan bir varlık, başörtüsü de o varlığın en hayati organı olarak göstermek egemen erkeklere ilişkin yüzlerce yıllık bir sorun. Kadın başörtüsüyle olan içsel ilişkisini kendi kurup tanımlamadığı sürece bu konuda tam anlamıyla bir özgürlükten söz edilemez. Her konuşmasında Kabataş’taki olaya değinen, başörtüsü vurgusu yapan Erdoğan, CHP’nin Kemalist reflekslerle tekrarladığı türbanın siyasi bir sembol olduğu argümanını destekliyor. Hal böyle olunca Erdoğan aslında başörtüsüne inanç özgürlüğü çerçevesinde bakan tabanına ihanet ediyor. Dikkat edin, hemen her gün meseleye ilişkin yaptığı konuşmalarda başörtüsü takanlardan çok onların sevgilileri, eşlerine ve babalarına hitap ediyor gibi.

Başörtüsünün özgürlüğünü savunan muhafazakar kadın yazarlar bu mesele özelinde bile başbakanı eleştiremiyor, başörtüsü özgürlüğünü siyaseten kullanan bir “erkek”ten medet ummaya devam ediyorlar. Neyse ki Kabataş’taki tacizi protesto etmek adına Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar’ın çağrısıyla Gümüşsuyu’ndan Kabataş’a yürüyen kalabalığa feminist ve sosyalist kadınlar da destek vermişti. Geçtiğimiz hafta ise meselenin bir kadın meselesi olduğunun altını çizen bir imza kampanyası başlatıldı. Başörtüsüz kadınlar, başörtülü kadınların kamu hizmetlerinde görev alma, başta milletvekilliği olmak üzere merkezi ve yerel yönetimlere seçilme haklarının önündeki her türlü yasal ve yasal olmayan engelin ortadan kaldırılmasını “Erteleme Değil, Çözüm İstiyoruz” sloganıyla talep ediyorlar.

Erdoğan gerçekte ne tacizi önemsiyor ne de başörtüsünün özgürlüğü peşinde. Amacı laikler ve dindarlar arasında süregelen sorunun gündemde kalmasını sağlayarak kendi iktidar alanını bu ve benzeri uyuşmazlık zeminleri üzerinde inşa etmek. Önümüz seçim dönemi, işte bu yüzden bozuk plak başörtüsü, cami, içki, faiz ve daha nicelerini çokça çalmaya devam edecek.

Velev ki kadn - BirGn Keyazlar
 
Hükümet size daha ne yapsın nankörler!


5 ölüm, onlarcası ağır 7 bin yaralanma ve 12 gözün çıkmasının önemli nedenleri vardı. Bu gerekliydi. Herşey yalnızca ülkesine sahip çıkan “dindar” bir gençlik yetiştirmek, Türkiye’nin kanını emen faiz lobisinin ümmüğünü sıkabilmek, Türkiye üzerinde emelleri olan mihrakların hakkından gelmek ve tüm yurttaşlara her yerde “vatan sana canım feda” sloganını attırarak vatan sevgisini pekiştirmek içindi. Kısacası bir türlü sağlanamayan toplumsal barış ve uzlaşı için her türlü çabayı göstermekti bütün bu şiddetin nedeni. İyi niyetti yani.

Bu iyi niyetin ve kararlılığın belirtilerini yakın tarihe bakınca görmek zaten mümkündü. TBMM’nde 30 Nisan 2013’de 98. birleşimde AKP milletvekili Zeyid Aslan, meclis görüşmelerinde aslında sıklıkla rastladığımız ağırbaşlı bir yaklaşım sergilemiş ve Kamer Genç’e “Senin a…a koyarım, senin a…a koyacağım. Soytarı, köpek, şerefsiz. Senin ananı .ikeceğim” gibi sözlerle eleştirisini sunmuştu. Bu şahıs, daha sonra, eleştirinin ağırlığından olsa gerek, disipline havale edilmiş ve fakat sözlerdeki “iyi niyet” AKP’liler tarafından farkedildiğindendir ki kınama dahi almamıştı. E tabii ki böyle bir milletvekiline sahip AKP’nin dindar bir gençlik istemesi de gayet doğal ve samimiydi. Böylelerine ekran ekran dolaşılıp ağlanır, hatta gözyaşları sel olurdu. Türkiye böyleleriyle gurur duyardı.

Bundan başka, Türkiye’nin refahını istemeyen, dindar neslin önündeki en büyük engel olan, Gezi parkını karıştırarak oraya çiş ve kakalarını bile yapan faiz lobisi için de harekete geçildi. Gerçi AKP iktidarı döneminde 490 milyar dolar faiz ödenmişti ama olsundu. Yine de faiz lobisi muhtemelen başkalarıydı. O lobi bu lobi değildi. Oysa bir zamanlar “Lobiler ölmez vatan bölünmezdi!” “Lobilere kalkan eller kırılırdı!”. Her neyse, sonuç olarak geç de olsa AKP bunun farkına varmış ve faiz lobisinin dünya üzerinde sığınacağı tek yer olan Gezi parkına polisini yığmıştı.

O pis kokan marjinallerin de bu kararlılıktan nasibini alması elzemdi. Hani şu kendi kız çocuklarını erkeklerin kucaklarına oturtanlar! Hani şu metroda bile ahlak kurallarını tanımadan tepişir gibi öpüşenler! Hani şu aksırıncaya tıksırıncaya kadar içenler. Ahlakı tam Türkiyem’de bozgunculuk yapanlar. Gerçi 2002’de vesikalı kadın sayısı 25 bin iken bu sayı üç dönemlik AKP iktidarında 100 bini geçmişti ama olsundu. Böyle ufak rakam ve istatistiki bilgilerle gerçeği kimse gizleyemezdi. E bu marjinallerin hakkından kimlerin geleceği de belliydi. Birilerinin bu marjinallerin hakkından gelmesi gerekiyordu ki hemen çözüm bulundu. Kardeşlik ve refah ortamının bozulmaması için 14 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz eden 6 “erkek” hemencecik serbest bırakıldı. Amaç ortamı bozmak isteyenlerin başına nelerin gelebileceğini herkese göstermekti.

Hükümet neye inat ediyorsa bir bildiği vardı! Herşey huzur ve refah ortamı içindi? Hal böyle olunca Gezi için de “sandık” önerildi. Gerçi bu sandık fetişizmiyle iktidara çıkan Hitler İkinci Dünya Savaşı’nda 70 milyon insanın ölümüne neden olmuştu ama yine de olsundu. Ne de olsa “sandık sandığa dayalı, yazması mavi boyalıydı”. Dedim ya her şey güzelim ülkemizin müreffeh gidişatını garanti altına almak içindi. Bu güzel gidişatı dindar nesillere bırakıp, ataist, komonistlerden ülkeyi temizlemek içindi.

Bu nedenle de Gezi Parkı nedeniyle sandığa gitmek en güzeliydi. Demokrasi oy demek değil miydi? Gerçi AKP oyların % 30 küsürüyle meclisin % 50’sinden fazlasını kapatıyordu ama o da olsundu. Seçim barajı denilen şeyse zaten aileden birisiydi. Onun da demokrasiye katkıları unutulmazdı. O nedenle ona da dokunmak olmazdı. Bizim yerimize hep yüce hükümet düşünüverirdi. Gezi Parkı’nda da referandumun tek çözüm olduğunu onlar bize fısıldayıvermişti. Gerçi mahkeme kararı vardı ama önemli değildi. Sonuçta sandık demokrasiydi, demokrasi sandıktı.

Hükümetimiz ne yaptıysa bizim için yapmıştı. Dolayısıyla bu kulunuz da yüce hükümetimizin açtığı yoldan gidip bir iki öneri getirmeliyim diye şunları düşünüverdi: Sandık çözümse, mesela Kürtlerin yıllardır demokratik özerklik gibi bir talepleri vardı. Kürtlerin yoğun yaşadığı illerdeki yurttaşlara bunu sorsak mıydı? Ya da milletvekili maaşları asgari ücret seviyesinde olsun mu olmasın mı diye halka mı sorsakdı? Kızmayın! E referandum herşeyin çözümü demiştiniz ya bu düşüncelerim ondandı! Kızdınız mı? Kızmayın. Hadi gidip hep beraber bakalım şimdi şu fıskiyeyi kim kırdı, onu arayalım yeniden. Refah hırsızlarının peşine takılıp Türkiye’yi koruyalım, kollayalım.

Hkmet size daha ne yapsn nankrler! - BirGn Keyazlar
 
Son düzenleme:
Türbanlı kadın dövüldü efsanesi çöktü;
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, ekşisözlük yazarlarıyla buluştu. Görüşmede Vali, bomba etkisi yaratacak açıklamalarda bulundu.

Başbakan’ın günlerdir miting meydanlarında bahsettiği Kabataş’ta türbanlı kadına saldırı iddiasına ilişkin, “öyle bir MOBESE görüntüsü yok, ben öyle bir görüntü izlemedim” ifadelerini kullandı.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, geçtiğimiz hafta Gezi eylemlerine katılan 15 ekşisözlük yazarıyla buluştu. Görüşmede Vali’nin bilgisi dahilinde ses kaydı alındı. Yaklaşık 4 saat süren görüşmede Vali’den Başbakan’ı oldukça zora sokacak itiraflar geldi:

‘ÖYLE BİR SALDIRI GÖRÜNTÜSÜ YOK’

Vali, Kabataş’ta bir başörtülüye eylemcilerin saldırdığı iddiasıyla ilgili görüntülerin olup olmadığı sorusuna “Elimizde öyle bir mobese görüntüsü yok” cevabını verdi.

Vali Mutlu şöyle devam etti:

Yazar: Kabataş’ta bir başörtülüye taciz yapanların bulunması için gelişmeler var mı? Biz de çok istiyoruz yakalanmasını. Siz bir video gördünüz mü peki?”

MOBESELERDE KAYIT YOK

Vali: “Yok. Bir video görmedim. Şunu söyleyeyim orada da kayıtlar alındı, bakıldı. Ama mobese kameralarından bazılarının kırık olması, her yerde mobese kamerasının olmaması olay mahallinde, bu nedenle herhangi bir kayıtlı şu ana kadar… Ama yarın öbür gün birisinin çektiği bir görüntü olabilir, çıkabilir. Yarın bir gün biri ben cep telefonuyla çektiğim bir görüntüyü şimdiye kadar beklettim ama şu veriyorum diyebilir, bilemem. Şu ana kadar mevcut mobese kameraları üzerinden ortaya çıkmış bir şey yok. Ama şu var, hukukta karine diye bir şey var. Bir bayan, hele ki bu toplumda ismi olan birisinin çok yakınıysa, böyle bir şeyi söylüyorsa bu hakikaten dikkate almaya değer bir şeydir. Bir bayan gelse bana dese ki, Vali Bey ben senin memurun, personelin olarak böyle bir şeyle karşı karşıyayım, ben vallahi o bayana öncelikle inanırım.

Yazar: Şunu açıklığa kavuşturalım. Böyle bir görüntü hiç mi yok, siz mi görmediniz?

Vali: Ben şu ana kadar böyle bir görüntü görmedim. Olsaydı mutlaka çıkartılırdı ama varsa nerede var onu bilemiyorum. Bizim elimizde şu ana kadar mevcut mobese kameraları üzerinden herhangi bir şey yoktur dedim. Ama hiç yoktur manasında demiyorum. Birinin elinde olabilir, bunu bilemiyorum.”

BAŞBAKAN NE DEMİŞTİ

Başbakan Erdoğan her fırsatta “Benim başörtülü kızlarıma, başörtülü bacılarıma saldırdılar.” diyerek bu olayı dillendirdi.

Özellikle miting meydanlarında bu iddiaları dillendiren Başbakan Erdoğan “Bu olaylarda bile çok önemli bir yakınımın gelinini, Başbakanlık ofisimin yanında, yerlerde süründürdüler, kendisini çocuğunu taciz ettiler. Bu mudur özgürlük, çevrecilik? Bütün bunlara sabır sabır sabır dedik. Ben bütün bunlara karşı halkımın duyarlılığı adına, Kuzey Afrika'dan dönerken iki saatte toplanan İstanbullu bir şey dile getirdi aslında. Asıl özgürlük budur dediler." demişti.

YANDAŞ MEDYA DEVREYE GİRDİ

Erdoğan’ın açıklamalarından sonra yandaş medya saldırıya uğradığı iddia edilen kadınla röportaj yaptı. Star gazetesinden Elif Çakır, 1 Haziran’da Kabataş’ta 6 aylık bebeği ile saldırıya uğradığını iddia eden Z.D ile görüştü. Görüşme Star gazetesinde manşetten yayınlandı.

Elif çakır röportajda şu ifadeleri kullanmıştı:

“Bu genç gelin İstanbul Bahçelievler ilçe Belediye Başkanı'nın gelini Z.D.

Hiç oraya buraya olayı çekmeye çalışmayın. Bu vahşeti yapanlar, o genç anneye bir siyasetçinin gelini olduğu için yapmadılar.

Olay yargıya intikal etti.

Valiliğin emniyetin elinde mobese kayıtları mevcut. Her saat başı yıkanma ihtiyacı hissediyor. Dışarıya çıkamıyor. Altı aylık bebeği sütten kesildi. Televizyonlara bakamıyor. Gezi Parkı eylemleri deyince panik atak geçiriyor. Yaşanan vahşet sadece bu olsa birkaç marjinal ortalığı provoke ediyor der geçeriz.”

Mümkün olduğunca ajitasyona başvurulan röportajda Elif çakır mobese kayıtlarının valilikte ve emniyette mevcut olduğunu söylüyordu. Ancak bugün Vali Mutlu bizzat bu söylentileri yalanlamış oldu.

Çakır dışında birçok yandaş medya yazarı olayı dillendirmiş ve görüntü kayıtlarının incelendiğini söylemişti.
 
O değilde akpli bi üye vardı.

Görüntü, belge olmadığı halde dayak olayına olsun olmasın sonsuz inanıyordu. :) Neden? E çünkü Başkakanı söyledi tabi inanacaktı. :)) Belge, görüntü olmasa da hatta olay gerçekte yaşanmamış olsada Başkadan demişse doğrudur!

Yalnız ben polisin başörtülü bi kadını dövdüğü görüntüleri eklediğim halde inanmamıştı. :))
 
iyi polis le kötü polisi oynasalar anca
böyle bi mobese yoksa şimdi mi açıklama yapmak akıllarına geldi
Rte bu lafı 1 ay önce attı bu lafı ortaya
ama beklediler
yandaşlarımız bilensin şu gezicilere bi saldırsın ondan sonra açıklarız dediler
nitekim öylede oldu,geziciler önce bi güzel polisten sopa yedi,sonrada ara sokaklarda sivil polislerden,en sonda halkın arasında gezen cani tabiatlı palalılardan,oh mis...
Sonrada çıkıp bu açıklamayı yapıyolar
aklın nerdeydi
güya sezarın hakkı sezara portresi çlziyolar
buna anca kılıyım diyenler ve o kafadakiler inanır
türkiyenin vaziyetinden,halkın halinden haberi olmayan kendini bilmezler,başbakanın ağzından çıkan sözlere Allah tarafından indirilmiş ayet muamelesi yapanlar inanır daa
biz inanmayız
 
Camide içki, başörtüsü olayı biraz daha uzar diye tahmin ediyordum.

Belkide devam edecek. Aslında yeni şeyler bulmak lazım ki taze taze ısıtılıp verilsin...
 
Camide içki, başörtüsü olayı biraz daha uzar diye tahmin ediyordum.

Belkide devam edecek. Aslında yeni şeyler bulmak lazım ki taze taze ısıtılıp verilsin...

hiç gerek yok,bi 30 sene gider bunlara
bunlar birilerini karalarkende,kendilerini överlerkende hep bi şeye takılıp kalırlar
temcir pilavı gibi ısıtıp ısıtıp koyarlar milliten önüne millet de inanır kanar
ki bu ülkede hala komünistlere "bunlar karılarını kızlarını da paylaşıyolar,rusyanın adamı hepside" zihniyetiyle bakanlar çok
düşünün gerisini
 
imar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi, Yardımcı Doçent Doktor Osman Erden İstiklal Caddesi'nde yaka paça gözaltına alındı.

Radikal'in haberine göre Yardımcı Doçent Dr. Osman Erden bu akşam İstiklal Caddesi 'nde gözaltına alındı. Erden'in gözaltına alınırken özellikle ağız kısmının kan içinde olduğu belirtiliyor.

Gezi Parkı protestoları kapsamında gözaltına alınan kişilere uygulanan kötü muameleyi, tutuklamaları ve TMMOB yasasını protesto etmek için gruplara çevik kuvvet polislerinin müdahaleleri sürerken gözaltılar da başladı.

Gözatına alınanlar arasında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi, Yrd. Doç. Dr. Osman Erden de bulunuyor.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…