Kerem tatlıların peşi sıra hemen hesabı istediğinde Aylin daha da çok rahatsız oldu durumdan, kendi kendine: benden hoşlanmadı galiba, zaten adamın teklifinin üstüne atladım resmen, Allah kahretsin kendimi rezil ettim, diye söylenip duruyordu, bir yandan da hemen yanında oturan ve ara sıra sıcaklığını kolunda hissettiği bu adamın güçlü omzuna yaslanmamak için kendini zor tutuyordu. Öte yandan Kerem’deki bu gergin hal ve Nurten’le çocukluk arkadaşı çıkmaları bu iki eski aşığın arasında fazlalık mıyım acaba sorularını aklına getiriyordu. Restoranın kapısına doğru yürürken birinin hafifçe saçlarına dokunduğunu hisseder gibi oldu, arkasına dönüp Kereme baktığı sırada önden yürüyen Nurten “çocuklar bu muhabbet burada kalmasın, akşama sizi muhakkak kafeye bekliyorum, Kerem bilir, mezelerim meşhurdur, akşama bir güzel eğlenelim, anlaştık mı, gelmezseniz darılırım” dedi. Her ne kadar Kerem, “bayanlar beni yoğun bir öğleden sonra bekliyor, yorgun olacağım, siz kız kıza takılın, ama kafeden başka yere tek başınıza gitmek yok ha” diyerek şaka yollu kendini kurtarmaya çalışsa da , Nurten uzanıp Kerem’in elini tuttu ve gülümseyen bir yüz fakat son derece otoriter bir ses tonuyla “geliceksin Keremcim, aşk olsun, hem sen beni ne zaman kırdın ki”… Kerem ortamın ne kadar sıkıntılı olacağını bilmesine rağmen Aylin’in o yumuşacık saçlarına bir kez daha dokunma ve gözlerindeki denize belki de 3 saniyeden daha fazla dalabilecek bir fırsat bulma ümidiyle yumuşar gibi oldu. Aslında Nurten’in böyle baskı yaparak her istediğini elde etmesi sinirlerini bozuyordu artık, uzun zamandır bu kadına rest çekmeyi düşünüyordu ama babası hala hayattayken bazı şeyleri göze alamıyordu, üstelik Aylin de vardı şimdi, Nurten bir rezillik çıkarabilirdi. Aylin, “Nurten istersen akşama sen bana gel, Kerem Bey’i zaten işinden alıkoyduk bugün, hem benim de sana anlatacaklarım var” diye bir çıkış yapacak olduysa da, Nurten itiraz etti, “geliyorsunuz dedim… “.