Gelin birlikte bir e-kitap yazalım :)

sayfa 5
Aylin.''Nasıl bu kadar çok konuşabildim neden bu kadar samimi oldum ki''dedi içinden.
En nefret ettiği durumu yaşıyordu yine yaptıklarından pişman olmak çocukkende bunu yapardı en iyi arkadaşı Buse her seferinde onu kandırırdı sonrasında pişmanlık duyardı tutarsızca söylediklerinden.

Hemen telefona sarıldı, bir nefeste sekreterine "Lütfen, lütfen tüm bilgilerini alın!" Sesi ilk kez bu kadar telaşlıydı ve yalvarıyordu

Kadın her zamanki heyecansız sesi ile cv'nizde mevcut efendim dedi.Tık telefonun kapanma sesi geldi.Yine pişmanlık.
Aç olduğunu hissetti etrafa bakındı ne yeseydi acaba pişamlığın gurultusuydu bu ne zaman birşeyler ters gitse karnı guruldardı

Aslında ben de çıkıyordum tam, dedi. "Malum yemek saati... Köşede küçük ama şık bir yer var, bana eşlik etmek ister misiniz?"
Cümleleri daha bitmeden çok ileri gittiğini fark ederek utandı, bir anda kıpkırmızı olduğunu hissediyordu, aslında kadınların karşısında bu duruma düşmeye alışık değildi. Kadınlar... Her zaman birileri olmuştu yanında, zengin erkekler yalnızlığa mahkum değildi ne de olsa...
Hemen ardından "bunu neden söylediğimi bilmiyorum, lütfen bağışlayın, kabalık ettim galiba, yani böyle tanışır tanışmaz..." diye gevelemeye başladı ağzının içinde -aslında bir tür sayıklama gibiydi daha çok-, ama Aylin bu kez biraz yüksek sesle, "Kerem Bey, duymuyor musunuz, tamam dedim, haydi gidelim..." diye tekrar etti... Kerem ikisinin de hayatının yönünü bir daha hiç doğrulmayacak biçimde değiştiren bu cümleleri ancak Aylin koluna girdikten sonra algılayabildi.
Merdivenden sessizce indiler, ikisi de neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu, kendilerini ele geçirip hareketlerini kontrol eden gücün adını koymak hiç de kolay değildi...

Aylin bu kadar cesur olabileceğine inanamadı ama artık işler rayından çıkmıştı.Ne o ne Kerem düşünmeden anı yaşıyorlardı.''Gitmek istediğiniz başka biryer varmı''diyen ses aldı onu düşüncelerin içinden.''hayır,söylediğiniz yere gidelim.''
Kerem de birtürlü anlam veremiyordu.Her zamanki patron yalakalarındanmı vardı yanında, yoksa gördüğü o marur kadın çok daha farklı denizleremi sürükleyecekti kendisini...

Çok da uzak olmayan restorana yürürken Aylin’in gözü karşı çaprazdaki, arkadaşının işlettiği kafeye takıldı. Nurten’in babası öldüğünde ona Kapalı Çarşı’da işlettiği 30 yıllık esnaf lokantasını bırakmıştı. Nurten’se hayattaki tek dayanağı babasının ölümünü biraz zor da olsa atlattıktan sonra ederinin altında bir fiyata elden çıkartmıştı o yeri. Dayanamıyordu kendisine hem anne hem baba olmuş Muharrem Efendi’nin anılarıyla dolu dükkanda durmaya. İşletse bayan olması hiç bir şeyi değiştirmez gayet de başarılı sürdürürdü bu baba mesleğini, çünkü çocukluğunu Kapalı Çarşıda geçirmiş bir kadın olarak kimseden çekincesi yok, hatta pek çok erkeğin eline su dökemeyeceği kadar güçlü kuvvetli ve mert bir kadındı. Ama olmadı, duramadı oralarda daha fazla. Şimdi bu her zaman dolu şık kafede, liseli gruplardan entel tayfasına, her gün alışveriş yapan zengin hanımlardan genç aşıklara, çok değişik insanlarla paylaşıyordu yalnızlığını. Ahh, dedi Aylin, keşke benim de böyle bi yerim olsa, kendime ait böyle bir kalem, kapısından içeri girdiğimde herkesin beni tanıyıp saydığı, kendime özgü dokunuşlarla süsleyebildiğim, her şeyiyle beni anlatan…
 
sayfa 6
Aylin aklından Nurten'i geçirirken karşısında beliriverdi silüeti. Ama bir Aylin'e bir Kerem'e bakıyordu Nurten. Yakışıp yakışmadıklarını kontrol eden "Benden birşey kaçmaz" bakışı değildi bu. Kerem'in kolunu sıkıp "Nasılsın görüşmeyeli?" dedi, sonra Aylin'e göz atıp "Siz tanışıyor muydunuz?" dedi. Üçü de şaşkındı artık. "Nereye böyle? Gelin size birşeyler ikram edeyim." "Biz şu restorana gidiyorduk, başka zaman" dedi Kerem. Nurten "Benim için de değişiklik olur, ben de size takılayım o zaman" dedi. Sihirli anlar yerini acabaların uçuştuğu kararmış ruhlara teslim etti Kaygı denen illet beliriverince kimsenin tadı tuzu kalmadı. Nurten sürüklemeye çalıştı güya herşey yolunda edasıyla yemekte muhabbeti...

Kerem tatlıların peşi sıra hemen hesabı istediğinde Aylin daha da çok rahatsız oldu durumdan, kendi kendine: benden hoşlanmadı galiba, zaten adamın teklifinin üstüne atladım resmen, Allah kahretsin kendimi rezil ettim, diye söylenip duruyordu, bir yandan da hemen yanında oturan ve ara sıra sıcaklığını kolunda hissettiği bu adamın güçlü omzuna yaslanmamak için kendini zor tutuyordu. Öte yandan Kerem’deki bu gergin hal ve Nurten’le çocukluk arkadaşı çıkmaları bu iki eski aşığın arasında fazlalık mıyım acaba sorularını aklına getiriyordu. Restoranın kapısına doğru yürürken birinin hafifçe saçlarına dokunduğunu hisseder gibi oldu, arkasına dönüp Kereme baktığı sırada önden yürüyen Nurten “çocuklar bu muhabbet burada kalmasın, akşama sizi muhakkak kafeye bekliyorum, Kerem bilir, mezelerim meşhurdur, akşama bir güzel eğlenelim, anlaştık mı, gelmezseniz darılırım” dedi. Her ne kadar Kerem, “bayanlar beni yoğun bir öğleden sonra bekliyor, yorgun olacağım, siz kız kıza takılın, ama kafeden başka yere tek başınıza gitmek yok ha” diyerek şaka yollu kendini kurtarmaya çalışsa da , Nurten uzanıp Kerem’in elini tuttu ve gülümseyen bir yüz fakat son derece otoriter bir ses tonuyla “geliceksin Keremcim, aşk olsun, hem sen beni ne zaman kırdın ki”… Kerem ortamın ne kadar sıkıntılı olacağını bilmesine rağmen Aylin’in o yumuşacık saçlarına bir kez daha dokunma ve gözlerindeki denize belki de 3 saniyeden daha fazla dalabilecek bir fırsat bulma ümidiyle yumuşar gibi oldu. Aslında Nurten’in böyle baskı yaparak her istediğini elde etmesi sinirlerini bozuyordu artık, uzun zamandır bu kadına rest çekmeyi düşünüyordu ama babası hala hayattayken bazı şeyleri göze alamıyordu, üstelik Aylin de vardı şimdi, Nurten bir rezillik çıkarabilirdi. Aylin, “Nurten istersen akşama sen bana gel, Kerem Bey’i zaten işinden alıkoyduk bugün, hem benim de sana anlatacaklarım var” diye bir çıkış yapacak olduysa da, Nurten itiraz etti, “geliyorsunuz dedim… “.

"Kızıma söz verdim, bu akşam onunla evde vakit geçireceğiz. İstersen sen bize katıl.Benim evden çıkmam bu akşam mümkün değil" Kerem bir şok daha yaşadı."Evli miydi? Değilse bile çocuk...?" İşte bu hiç olmamıştı...Nurten "Başka akşam o zaman" dedi. Ayrıldı Aylin yanlarından.Kızı için birşeyler aldı.Eve gidip ayakkabılarını çıkardı.Koltuğa kaykılarak oturup ayaklarını gerdi. Hımmmm gevşemek güzel. Üstünü değişip mutfağa girdi. En sevdiği tatlıdan yaptı kızına. Çizgi film CDlerini inceledi. Küçük hediye paketini kızının bulacağı bir yere sakladı.
 
sayfa 7
İyi bir akşamdı.Sakin, huzurlu, candan. Nurten Kerem'i bırakmamış, ikna etmişti akşam yemeğine. Yemekte Aylin'den de konuştular. "Neden ona katılmadın?" dedi Kerem. "İyi olurdu belki, giderim birazdan..."Seni bırakmamı ister misin?" "Tamam" Kapıya vardıklarında loş bir ışık sızıyordu evden.
- "Yoklar mı,uyudular mı acaba?Zile bas, yoklarsa evine götürürüm seni"
Kapıyı birlikte açtılar anne kız. Gündüz gördüğü çılgın, emin kadın şimdi sevimli bir anneydi...
-Lütfen buyurun, buraya kadar gelmişsiniz, size bir kahve ikram edelim.
Kırık umudu bir de kendi girdi içeriye."Sanırım bir ahbap kazanmak üzereyim" diyerek

Eşyalar, giysiler, tarz sade,şık,içtendi...Huzurun eli değmiş gibiydi.
-"Eveeeeett işte bizim sihirli eller tatlımız. Mutlaka beğeneceksiniz. Çünküüüü bu tatlının tarifini kızımla birlikte uydurduuuuk! "Ta ta ta taaammm! "dedi küçük sevimli kız"
Ofisteki karşılaşmalarında olduğu gibi gülmüştü yine. Oysa ona göre çocuklar gerekliliklerini hiç düşünmediği,eksikliğini hissetmediği ayrıntı faktörlerdi. Nasıl olmuştu da böyle gülebilmişti

Bu cıvıl cıvıl akşamda Nurten bile huzursuzluk çıkarmayı başaramamıştı. Aylin Kerem’in evde olmasından hiç de çekiniyormuş gibi görünmüyordu, sanki daha o gün tanıştığı bu adam yıllardır o evde yaşıyormuş gibiydi. Dakikalar çabuk geçiyor ama Kerem’in aklına zaman zaman Tuğba’nın babasına ilişkin sorular da gelmiyor değildi. Banyoyu ziyaret etmek istedi, ancak burada durumdan emin olabilirdi. … ve onun traş makinası her şeyi açıkladı, yani Kerem öyle sandı. “ne biçim bir kadın bu!!” diye geçirdi içinden, “nasıl da ışık yakmıştı bana…” Halbuki Aylin O’nu terk ettiğini daha Tuğba’ya bile söyleyememişti. Evet Mithat Aylin’e bazen kaba ve değersiz biriymiş gibi davranabiliyordu ama açıkçası küçük kızı daima el üstünde tutmuştu. Tuğba belki babası gibi görmüyordu onu, fakat çok sevdiği ve alıştığı kesindi. Yine de Aylin kızıyla paylaştıkları eve tamamen yerleşmesine hiç izin vermemişti, önceki gece de “sanırım yaptığım en iyi şey evlerimizi birleştirmemek olmuş” diye düşünmüştü. Sadece gece geç saate kadar oturdukları zamanlar kanepede yatmasına izin verirdi, kızının yanında özel bir hayatı olmazdı asla, O daha çok küçüktü… Tuğba’nın Gülsen Teyzesinde kaldığı geceler giderdi Mithat’a…

Aslında bu ilişki yıllar önce bitmişti ama baba misyonundan uzak olmasını hiç istemedi kızının.O herşeyin en iyisini hakediyordu nasıl söyleyecekti ki kızına bunu asla düşünmek istemiyordu ama en kısa sürede hazırlamalıydı kızını bu ayrılığa.
Mithat çoğu zaman sessiz ve kendinden emindi aslında bu huyuydu ilk başlarda onu saran ama zamanla ilgisiz inatçı olmuştu bazen ben yoruyorum diye düşünsede iyice uzaklaşmışlardı birbirlerine kızı Gülsen teyzesinde kaldığında bile uğramıyordu yanına Mithatın,bittiği aşikardı.
 
sayfa 8
Gece arkalarından kafasını yastığa koymuştu da koymasına uyku ona yanaşmıyordu. "Bu iş de başlamadan bitti" dedi.Kırk yıllık ahbap gibi olduk neredeyse, şimdi kaçmaya çalıştığım duygulara geri dönemem. "Bana iş verse de nasıl çalışan-patron ciddiyeti içinde ve kendime duyduğum güveni ve saygıyı kamçılayan bağımsızlık anlayışıyla çalışabilirim orada? Ooooooofff, hadi kızım sana yine yol göründü.Çık kendine bir an önce yeni bir iş bul ve bir daha iş görüşmesine aynı çılgınlıkla girme.Takın vakurluğunu ve gülümsemeni, otur sana gösterilen yere.Belli ki çılgınlığımla etkiliyorum insanları ama sonuçta yine bana üstelik benim tarafımdan kapı gösteriliyor.Ne tuhaf, iki kişiyim sanki; biri çılgın, sürükleyici, diğeri ağırbaşlı, kendinden emin ama temkinli ve mesafeli.Bir yanım aşsa kendini, diğer yanım kısıtlıyor."

Uzandı, baş ucundaki komidinde duran mp3 çalara. Dostuydu onun.İnsanlarla pek bağrışmaz, dertleşmez, sıkıldıkça,üzüldükçe hatta sevindikçe de onu dinlerdi kulaklıklarını takıp.5 dakika sürmezdi bulutların dağılması. Müzik zevkine baktı parçaları atlata atlata.Gülümsedi."Müzik zevkim bile sanki birden çok kişiye ait gibi. Dedemle dinlediğim taş plaklardaki klasik Türk müziği, ses eğitimi alan ve onu da mutlaka alması için ikna etmeye uğraşan sıra arkadaşının çalıştığı Türk sanat müziği, rock -ki bazı parçaları beni ancak bu kadar anlatabilir- dediği, klasik müzik -ruhunu bazı bazı teslim ettiği- türküler....can koparan, çiçek açan..." Yine aynı şeyi yaptı her zamanki gibi, ruhunu bir o bir bu tarzla temizledi dinleye dinleye, bir sarkaç gibi gitti geldi bir ruh halinden öteksine hatta düşünceden düşünceye. Sanki her müzikte bir başka insan oluyor ve evrenle empati kuruyordu.Seviyordu kendini. Herkesi anlayabilen her şeyde güzellik bulabilen biriydi. Kendinin en sevdiği ve en çok zararını gördüğü özelliği insanları kolay anlaması hatta hak vermesi kendi aleyhine konularda bile ve onlarla kim kimi ezer-üzer yarışmalarını görse de kazanacağını bilse de girmemesi. Zaten ailecek öyleydiler. Ama hep yüzlerine açıkça ve samimi fikirlerini söyleyen insanlardılar şimdi de olduğu gibi.Bu açıklık zarar veriyordu. Keşke herkes aynı olgunlukta olsaydı

daldığı düşünceler,uzandığı yerde boynuna destek yaptığı elinin karıncalanmasının verdiği kısa süreli rahatsızlıkla bir anlığına olsa da dağıldı

bu rahatsızlık hissi hafif bir gıdıklanma gibi gelmiş sinirli bir tebessümle yüz kaslarını hareketlendirmişti

anlaşıldı ..gün boyunca çılgın,muzip Aylinsel duygu halleri yalnızken de O nu eğlendiriyordu hatta bu sinir bozucu uyuşma hissinde bile

uyuşan elini hareket ettirirken, üzerinde az önce üzerinde yattığı pikenin izleri baktı.dikkatli bakınca anlamlı şekiller bile çıkarabilirdi :)
 
sayfa 9
ama bugünlük eğlence ve duygu yoğunluğu yormuştu O nu.

gözkapaklarının ağırlaştığını hissetti belki de az önce uyuşan eli,şimdi gidip Tuğba nın sevimli başına ilahi kudret tarafından kondurulmuş,kıvırcık lülelerin süslediği alnına,hastalanıp ateşlendiğinde anne eli şefkatinin şifa gibi gelen,bir şefkat membası gibi o küçük vücuda yaydığı serin sevginin,harareti alıp yerini ılıklığa verdiği o anlardan biriymiş gibi müşfikçe dokunmalıydı

öyle de oldu..

Tuğba nın,şimdi kapalı olan,bu haliyle gündüz kapanan akşam sefalarını kendisine hatırlatacak kadar narinliği ve güzel kokusuyla bütün olan gözkapakları,açıldığında ne de şirin ziyalar saçıyorlardı etrafa

ama şimdi o ziyaları bile görmemek pahasına uyandırmaktan korkarak usulca bir öpücük tevdi etti o sıradışı akşam sefalarına(!)

uyku...hele de karışık duyguların,şaşkınlığın,alınganlığın çoğu zaman aklını işgal eden karmaşadan sıyrılmanın tek yolu..

derin,deliksiz bir uyku ancak O nu yarına,başlayacak yeni güne,hayallere,pişmanlıklara hazır edebilirdi

''Cicim'' tuğbanın o masum ve cıvıl cıvıl sesiyle uyandı Aylin her sabah olduğu gibi.''Acıktım kalkarmısın lütfen.'' Bebekliğinden beri Tuğbanın ayrı bir masum hali vardı.Sabah uynasada acıkana kadar ağlamaz kendi kendine oyunlar oynardı karyolasında çoğu kere gülücüklerine uyanmıştı Tuğbanın hayatı gerçekten seven bir bebekti.
''Tamam bebeğim,kalkıyorum''karar verdi kendi kendine bu günü kızına ayıracaktı.Alışverişe gidebilirlerdi mesela.Plan yaparak mutfağa doğruldu.Birden telefon çaldı.Koridordaki telefona doğru yöneldi''alo'' arayan gülsendi'' şeker uyandınmı hadi bana gelin kahvaltı hazır Tuğbanın sevdiği poğaçadan yaptım dün Yağmurla ikisi çok ısrar etti'' aslında bu gün sadece kızıyla ikisinin olsada ablasının en iyi yaptığı şey o poğaçalardı :) hınzır hınzır'' hemen oradayız'' dedi.
Gülsen çok verici bir ablaydı.Çocukluklarından beri herşeyini paylaşırdı Gülsen onunla çoğu kereler en sevdiği çukulatayı bile kardeşine verirmişti.Aylin daha cadıydı küçükken evde masanın bacağına taktıkları iple oynadıkları ip atlamacada asla Gülsene hakkını vermez canı sıkılınca hemen''anne dersim vardı unutmuşum der'' ablasının hakkını istemelerini dinlemezdi bile.Hala gülüyordu bunları düşünürken.
''Tuğba,cicim hazırlan Gülsen teyzene gidiyoruz'',''yuppiiii poğaçamı yapmış?''dünden bilir şekilde ''evet hadi gidip hepsini yiyelim''
Gülsenin evi hemen üst katta idi.Gülsen çok müdahale etmesede Ayline çoğu kere onun zor anlarını hissedilmez hale getirmişti.Maddi manevi yanındaydı.Aylinde de ablasının yanındayken hoş bir rahatlama oluyordu içinde çocukluğunda olduğu gibi....
 
sayfa 10
Nurten kafeyi sabahın erken saatlerinde,elemanları gelmeden bizzat açmayı adet edinmişti kendisine.

Bu sabah da öyle oldu

Anahtar kilidini çevirirken kendi kendine söylendi :'Yine akşamdan kalan yemek artıklarını,malzeme fazlalıklarını sokak kedileri yesin diye kapının önüne bırakmış alık garson kız ! Kafenin önü panayıra dönmüş yine alıştırdılar bu hayvanları,müşterileri rahatsız ediyolar',

İçeri girdi kahve yapmak için su doldururken, kapının çan sesini duydu en kıdemli elemanlarından biri olan Osman girdi kafeye.

Her zamanki dalgın haliyle eline temizlik malzemelerini alıp işe koyuldu.

Osman'ın Nurten'i farketmemiş olması imkansızdı ama Nurten aldırmadı bile bu duruma.

Okulunu devamsızlık yaptığı için altıncı yıla kadar uzatmış,işin tuhafı bundan rahatsız olmayan,gocunmayan Osman'ın ne de olsa her zamanki halleri diye düşündü,bu yaşında bile depresif ergen ruh halinden kurtulamamış tavırlardı bunlar.

Nurten oturduğu masadan kalkmak üzereyken telefonunun çaldığını duydu.Saabahın bu saatinde arayan büyük ihtimalle muhasebecidir diye düşündü.Ama telefondaki ses yaşlı muhasebeci adamın tok sesi değildi.......

Poğaçalarla portakal sularını bir çırpıda mideye indiren kızlar, Yağmur’un odasında oyun oynamaya gider gitmez Gülsen birer Türk kahvesi yapıp getirdi ve Aylin’i sıkıştırmaya başladı, “Mithat aradı akşam, ne saçmalıyorsun Allah aşkına sen, yine mi sevilmiyorum tripleri, mektup falan bırakmışsın adama, saçmalama kızım, bu devirde hangi adam böyle sahip çıkar size, bir lokmacık çocukla bu şehirde zor yaşarsın, ben evlenmek için baskı yap dedikçe sen inadına bir de terk etmeye kalkıyorsun adamı…”
“Abla yapma, lütfen karışma, bilmiyorsun neler olduğunu, sana dışarıdan hoş gözüküyor, dayanamıyorum abla onun emir eri olmaya artık… Sen devamlı seni eleştiren, hiçbir şeyini beğenmeyen, köpeği kadar bile değer vermeyen bir adamla evlenir miydin… Eniştemden başka erkek bilmiyorsun da herkesi onun gibi sanıyorsun. Gerçi o da uzak yol kaptanı olmayıp hep senin yanında kalsa nasıl olurdu Allah bilir ya, 6 ayda bir görüşünce hep canım cicim tabii…”
“Onu bunu anlamam Aylin, ben Mithat’a söyledim, şimdi Tuğba bende kalıyor sen gidip bir güzel hazırlanıyorsun, akşam gelecek seni almaya, gidin bir yemek yiyin, özür dile adamdan; bana da şükret; ‘Aylin seni seviyor aslında, saçmalamış işte’ falan deyip yumuşatmaya çalıştım”
“Nee, abla n’aptın sen yaa… Hayır yemeğe falan çıkmam, abla onun benden özür dilemesi gerek, beni ne duruma düşürdün, yeter ama artık, karışmasana işime, hala bana küçük çocuk muamelesi yapıyorsun, benden 4 yaş büyük olman her şeyi senin bildiğin anlamına gelmiyor! Tuğbaaa, Tuğba hadi kızım gidiyoruz…”
 
sayfa 11
Aylin sinir içinde kızını alıp sokağa fırlamıştı, o anda canı nefes almak istemiş, dört duvar arasına katlanamayacağını düşünmüştü. Biraz ilerlediler, Aylin parka saptı, kuzeniyle oyundan koparıldığı için surat asan Yağmur birden sevindi. “Haydi kızım sen git salıncağa bin, ben şurada oturacağım biraz…” Aylin karmakarışıktı. Hep böyle oluyordu, bir anda parlıyor, sevdiklerini kırıyor, sonra da nasıl özür dileyeceğini bilemiyordu. Şimdi de, ablasının evde sessizce ağladığını biliyor, geri dönüp özür dilemeyi ve sarılmayı düşünüyordu. Gülsen nasıl olsa affeder onu tombul kollarıyla kucaklardı. Ama hayır biraz olsun hayatına karışmamayı öğrenmeliydi, iyiliğini düşünüyorsa tek yapması gereken buydu. Ne yazık ki ona bunu anlatabilmek şimdiye kadar mümkün olmamıştı.

Bu işi bitirmezse ne ablasının nede Mİthat'ın ısrarları son bulacaktı en iyisi bu akşam görüşüp ilişkiye tamamen son noktayı koymaktı.Artık hayatında esen rüzgara kendi karar verecek yönü o belirleyecekti insanalar için yaşamak hem yorucu hem üzücü oluyordu kesinlikle sadece kızı olacaktı hayatında bir süre birini daha kaldıracak gücü kalmamıştı.
Bu gün ne kadar sıcak uyanmıştı oysa ki güne yine dert içinde geçecekti bütün gün.

Arayan Kerem'di.Sanki yıllardır beklediği telefonu almışçasına heyecanla açtı telefonu bir solukta''hayrola sabahın köründe rüyanda beni gördün herhalde'' dedi.''merhaba,birşey soracaktım'' ''hayrola,gel kahvaltı ısmarlıyayım sana'' önemli bir toplantım var,Aylinin telefonu varmıydı sende''
buzgibi kesilmişti Nurten yılların hayali Aylinlemi bozulacaktı.''hayrola''dedi çok soğuk ve şüpheci bir sesle''iş başvurusunu değerlendirdim cevap için aramam gerek'' bu tip işeri sekreterin yapıyordu sanıyorum.'' soğukluk ve kinaye devam ediyordu.Kerem kendine kızıyordu neden bu kadından almak istediğini anlamayarak evine gidip konuşsam daha kolay olurdu diye geçirdi aklından''sekretere telefonu bırakmamış'' dedi.Hayret özgeçmişinde demi yoktu?'' Kerem sıkılmışçasına ''varmı yokmu'' dedi.''Ezberimde yok beklermisin'' .Aklından bin türlü şey geçiyordu belliydi rüyasında onu değil ama kesinlikle Aylini görmüştü.Bir kızı var bu kadının evine gitmeyi o yüzden istemiştim oysa neden ısrar ediyorki.

Verdi numarayı istemeye istemeye, imalı bir "yaz bakalım"la. Kerem "Tafralanıp durma istersen! Kadının elinden tatlısını bile yedik, yakışır mı sekretere aratmak? Yok şu anda zaten.Ayrıca arasam da seni ilgilendirmez.Artık benimle bir geleceğin olması fikrinden vazgeçtiğini sanıyordum.Bunu ikimizin de anladığına inanarak seninle görüşüyorum."
-"Aşk olsun Kerem! Şu kadarcık nazımız geçmesin mi, takılmayalım mı sana, sormayalım mı ne olup bittiğini hayatında?"
-"Sorma! Senin soruların hep aynı istasyona götürüyor bizi."
-"İkiniz de arkadaşımsınız"
-"Onunla ya da başkasıyla, aramızda birşey var ya da yok, karışmanı istemiyorum! Seninle bir geleceğimiz yok, koy bunu kafana!"
 
sayfa 12
-"iyi iyi anladık, ama söyleyeyim Aylin bir başkasıyla beraber! İlişkisini bozma.Arkadaşımın üzülmesini istemem.Senin de! Yine de yapabileceğim birşey olursa sana yardımcı olurum."
-"Hoşçakal!"
Anlamıştı Kerem Nurten'in niyetini, bu olası ilişkisine de sızacaktı. Bu kadın ihtimal sıfırlayıcı gibiydi.Değil yaşamak, hayal etmek bile imkansızlaşıyordu, el atıyordu her ilişkisine. Yurt dışında okurken de evini aradığında telefona bakan kız arkadaşına,"Kerem'in kız arkadaşıyım"demişti...

Mithat'ın baş ağrısı şakaklarına vuruyordu yeni uyanmıştı üstelik

'Demlendik yine birkaç arkadaşla abarttık epey akşamcılığı olacağı da buydu' diye söylenirken bir ağrı kesici alması için bir şeyler yemesi gerektiğini hatırladı

Mutfağa girince bir kaç lokmalık peynir almaya bile üşendi buzdolabından.Vazgeçip geri döndü akşamdan penceleri açıp havalandırmadığı için sigara kokusunun sindiği odasına

Bir şeyler eksikti hayatında.Aradığı huzur muydu? Düzenli bir hayatın verdiği rahatlık mıydı? Yoksa muhtemelen yalnız yatacağı yatak mıydı?

'Bunu sen istedin' dedi 'hayatının geri kalanını bir küçük kız ve neye alınıp şikayet edeceği sence beliriz olan bir kadınla geçirmek fikri seni korkutmadı mı?'

'sıkılmadın mı ev erkeği,aile babası adayı rolü oynamaktan da Aylin'e anlatmak mümkün olmadı mı?'

Düşündü

Ama yılların getirdiği bir alışkanlık değil miydi her sabah sabahlığının eteklerini hışırdata hışırdata odaya girip seni kahvaltıya çağıran kadının gülümseyen yüzü?Sahi o hışırtılar bile manalı değil miydi bir kadınsı cilve sesi gibi gelmiyor muydu sana?

Huzur? Peki huzur insan beyninin bir vehmi miydi yoksa alışkanlıklardan vazgeçemek,irdelememek,suya sabuna dokunmadan sıkıldığını inkar ederek yaşamak mıydı?

'Hem açım,başım ağrıyor,damarlarımda dolaşan o an için zevk veren ama şimdi bünyemden atmak ve şu lanet baş ağrısına sebep alkol varken bu kadar derin düşünemem mecalim yok'

Konuşmalıydı,konuşmalılardı Aylin en azından kendisine bir beş yıl daha gerekliydi büyütmeliydi Mithat'ı..

Saatine baktı güneş binaların tepelerinden yükselmişti ve dışarıda muhtemelen bir yerlere yetişmek için koşuşturan insanlar vardı
 
sayfa 13
Traş olurken de söyleyeceklerini düşündü,Aylin'in her zaman binbir zahmetle ütülediği,bir türlü ütü tutmayan inatçı gömleğini giyerken de..

Etrafa bakındı bir akşam önce evine gelip etrafı derleyip toparlayan annesinin gelirken eve renk katsın da yaşam belirtisi olsun diye vazoya koyduğu gülleri farketti

'Yine ballısın bugün ha Mithat piyango vurdu,anacığım sağolsun ne düşünceli kadın yahu,al şu gülleri bir janjanlı kağıda sar heh,bunlar solmaya mı yüz tutuyo ne,yok yahu gül işte,az biraz yaprakları solmuş,ama zaten Aylin detaycı kadın değildir dikkat bile etmez herhalde bu tarz konularda'

dedi

istikameti Aylin'in evinin olduğu semtti

aylin uyanalı epey olmuştu ama nedense yataktan kalkası yoktu bugün
gözleri tavanda birkaç saat süren bir düşünce maratonundaydı
birden tavanın beyazlığında bir lekeye gözü ilişti.bembeyazlık nasıl da belli ediyor üzerindeki her pisliği dedi.
ve sanki yapması gereken çok önemli bir işi var da geç kalmış gibi fırladı yataktan

bir an içi acıdı,gözlerinin sulandığını hissetti.inanılmaz bi rüzgar esti perdeler delice uçuşuyordu pencereyi kapatmak için buğulu gözlerle pencereye doğru yürüdü.camı kapattı karşı köşke birilerinin taşınndığını gördü ve çok şaşırdı.uzun zamandır boştu orası.uzun boylu,kumral... bir an bakıştılar ama bu uzun sürmedi yakışıklı gencin yanına arabadan inen bi bayan yanaştı.....

Pencereleri sıkıca kapattı.Sıkıcı bir gün daha başlıyor diye düşündü.Kapıdan gazeteleri almaya gidiyordu ki kapı çaldı gelen Mithattı o kadar sinirlenmişti ki bunların sebebi hep ablasıydı.Uff yine aynı şeyler diye geçirdi kapıyı açtı mithat elinde birkaç günlük gülleri uzattı.Neden şaşırmadım dedi Aylin hafif gülümsemeyle saol ama konuşacak birşeyimizin olduğunu düşünmüyorum dedi.Mithat o kadar emindi ki herşeyin düzeleceğine böyle bir tepkiyi hiç beklemiyordu.
Kaç gündür sensizim sensizliği çok iyi anladım gerçekten seninle bir bütün olduğumu biliyorum artık sensiz Tuğbasız hayat çok zor.Biliyordu Tuğbanın adı geçince yumuşardı Aylin aslında Tuğbayı çok seviyordu.Acayip bir zeka ve sevimlilik vardı onda.
''Anlıyorum ama çok denedik farklı dünyaların insanlarıyız zevklerimiz bile aynı değil olmayacak duaya amin demeyelim artık çok güzel bir hayat kuracaksın elbet bende,bunu geciktirmenin manası yok.''
Mithat bu kadar kolay gözden çıkarılmanın siniri ile ''senden başka birşey bekleyerek belkide hata aptım tipik Aylin işte'' dedi ve Aylinin elindeki çiçekleri alıp yere attı.''çok pişman olacaksın'' .Aylin gülümsedi ''doğru kararı verdiğimi ıspatladın iyi günler sana''
 
sayfa 14
Üzerinden çok büyük bir yük kalkmıştı. Gün umduğundan güzel geçecekti.Telefonu çaldı ne trafik dedi içinden.

Kerem'di telefondaki ses. Patron adayı değil ama içini titreten bir erkek sesi algısıydı kulağındaki.Bu kez daha ciddi ve mesafeli duracaktı her ne kadar buna kendi de inanmasa da. Kerem çok nazikti.Çok sıcak.İçten olduğu şüphe götürmüyordu sesinin.
-"Merhaba! Bu saatte arayan münasebetsiz benim, Kerem.Şayet beni ekip yeni bir iş bulmadıysan uykudan uyandırmış olabilirim."
-"Henüz ekmediysem de dünkü çalışan değiliz, en son hangi yıl kuşluk vakitlerinde uyandığımı hatırlamıyorum."
-"Eyvah! Kahvaltıdan önce aramak istemiştim ama yetişemedim anlaşılan"
-"Yetiştin, bu ne anlama geliyor anlamasam da!"
-"Ohh! Şey, yani,Tuğba'nın tatlısına teşekkür etmek istedim, çok beğeneceğine inandığım bir kahvaltı davetim olacaktı."
-"Hımm, çok naziksiniz ama hiç gerek yok, kendinizi borçlu hissetmemelisiniz."
-"Bırakın da ben karar vereyim kendimi kime borçlu ya da yakın hissedeceğime.Hayatımda ilk kez bir çocuk bana bu kadar içten bir edayla kendisi için önemli bir yiyeceğini ikram etti ve benim bütün tatlıyı bitirmeme hiç bozulmadan üstelik sanıyorum keyifle izledi"

-"Peki Kerem Bey, davetiniz kabul edildi.Madem gerekçesi Tuğba, itiraz etmesem iyi olur.Peki nereye gidiyoruz?"
-"At çiftliğine! Kahvaltısı muhteşemdir.Atları ve doğası da!
-"İlginç olacak! Kaçta ve nerede olalım?"
-"Evde bekleyin, hemen geliyorum!"
-"Pe.."ki diyemeden telefon kapandı.Karşıdaki telaşı hissetmişti. Tuğba'yı kaldırmaya gitti o da hızla.Hemen hazırlanmalıydılar.

Kapının zili çaldı , zaman ne çabuk geçmişti ,gelen Keremdi
"Merhaba" dedi geniş bir gülümsemeyle ,"merhaba Tuğba " Saçlarını okşayarak.Sonra Aylin'e bakarak "merhaba" dedi tekrar.
Birlikte arabaya bindiler, Aylin önce Tuğba' nın emniyet kemerini taktı sonra ön koltuğa geçti ,elini de arkaya uzattı, kızıyla el ele olmak heyecanını biraz olsun azaltıyordu.
Neler oluyordu, aşık mı oluyordu , hazır mıydı ? İçinden "Aylin artık kendini kandırma" dedi, "etkilendin bu adamdan " .
Sessizliği Tuğba bozdu .
-"Sizin çocuğunuz var mı ? "

Nurten kafedeki yoğunluğa yetişebilmek için koşuşturan genç çalışma arkadaşlarını seyrederken,dalgın olan yüz ifadesi birden değişti.

Birkaç gündür yaşanan,kendisinin müdahale edemediği bir hoşlanmanın emarelerini taşıyan Aylin ve Kerem'in halleri,üstüne Kerem'in kırıcı sözcükleri beynini bulandırdı.
 
sayfa 15
Beyninde tüm kişileri,olayları,diyalogları sıraya koyup düşünmeye başladı.

Neden acaba ilk sırada hep Aylin vardı?

Bir tesadüfün karşılaştırdığı,sıradan bir iş görüşmesiyle başlayan arkadaşlık,kendisinin yıllardır omuz omuza vermek için çabaladığı Kerem'i neden bir anda bu derece kabalaştırmıştı?

Yakışıyor muydu,ilk defa aşık olan genç erkeklerin ilişkilerine ait bir adım atmaları için başka kadınları bir nevi kullanmasına benzer tavırlar Kerem'e?

Pekii ya Aylin?Uzun soluklu ilişkisini yeni bitirmiş bir yaralı kadın tanımadığı,bilmediği bir adama karşı içinde filizlenen hisleri saklayamacak kadar toy muydu?


''Ben saplantılı bir kadın değilim burası gerçek,pekii beni bu derece rahatsız eden ne?Kerem'in Aylin'le bir şekilde iletişim kurabilmek için gösterdiği acemi telaşları mı?Ya da Aylin'in yıllarca emek verdiği birlikteliğini fütursuzca silip atması akabinde Kerem'e ilgisini belli etmesi mi?Acaba bana mı öyle geliyor,yoksa bunlar kuruntu mu?''

''Beni bu derece rahatsız eden ne pekii,Kerem'e aşık değilim ya?Ama ne gam! Aşık değilim Kerem öyle sanıyorsa ne yapabilirim ki !''diye içinden kıkırdadı.

Sıkıldığını farketti.Her içi bunaldığında bir-iki kadeh yakutla yuttukları peynirin eh yanında da içini ferahlatan sohbetin sahibi Salih'e gitmez miydi?

Bu sefer neden gitmesindi?Gerçekten ihtiyacı vardı yarı muzip yarı mahzun ifadeyle kapıyı naçıp içeri buyu eden Salih'e.

Haber vermeden gidecekti,o kadar bunalmıştı ki eski sevgili Salih bir işini bahane ederse ya da evde yoksa kapıdan dönmeyi gözü kesmiyordu.

Tuvaletin aynasında sürdüğü rujunun fazlalıklarını peçeteyle alırken dudaklarından,küçük bir çocukken bayram yerine,panayırlara giderken hissettiği tatlı sevinci ve merakı hissetti gözlerindeki harelerde dolaşan belli belirsiz kıvılcımlarda...

_"Var!..demeyi isterdim seni tanıdıktan sonra" dedi Kerem, var olduğunu zannettiren kısa bir duraklamadan sonra. "Çocukların bu kadar sevimli ve candan olduklarını hiç farkedememişim."
-"Ne dedin?" dedi Tuğba böylesi soyut bir iltifatı anlamamanın verdiği 5 yaş doğallığıyla.
-"Siz anne-kız beni gülümsetmek için mi çıktınız karşıma? Yıllar var ki üst üste bu kadar gülmemiştim.Yani diyorum ki Tuğbacığım, sen çok şeker bir kızsın ve beni çok etkiledin. Yaptığın tatlıyı çok beğendim.Şimdi de ben sana kendi yaptığım bir yiyeceği değil ama iyi hazırlanmış bir kahvaltıyı sunmak istiyorum. "
 
sayfa 16
-"Hi hi hi! Anne, teşekkür etmeliyim değil mi?"
-"Öyle görünüyor!"
-"Teşekkür ederim. Orda teyzemin çöreklerinden mi var?"
-"Hımm! O kadar iyi olmayabilir.Ama kahvaltıyı beğenmezsen bunu telafi edebileceğimiz başka bir şey var."

ara sıra kıkırdayan tuğbanın sesinden başka bir ses yoktu arabada. bir müddet sonra oda yol boyu süren ağaçların rüzgarla sallanasına dalıp gitti. sesizliğin ikisde farkında değildi. kendi beyinlerindeki ses , kalplerindeki gümbürtü onları yeterince boğuyordu zaten.
aylin bu günü umarsızca güzel bir şekilde yaşamak istiyordu. nede olsa bug ün onun doğum günüydü. ve bunu bir hediye olarak kabul etmişti. o kadar kaygılı günün ardından böyle bir fırsatı kaçırmak istemişti.
mithat ona geldiğinde elindeki gülleri, doğum günü için getirdiğini düşünerek içinde bir sızı belirmişti . ona haksızlık mı yaptım acaba diye düşünmüştü. her ne kadar arasında solgun yapraklarda olsa alışkındı bu tür şeylere. zaten mithatın yaptığı çoğu olumsuzluğu görmezden gelmişti.

O kadar güzel bir yeri hiç görmemişti daha arabayla yaklaşırken duyulan At kişnemeleri doğanın sıcak elini bütün iliklerinde hissetmişti yüzüne değen ılık rüzgarda.
''İlk önce şöyle bir çevreye göz atmaya ne dersiniz'' Keremin sesi ne kadar sıcaktı.
''Anne atlarada binelim neolur''
''Canım düşersin biraz gezelim karar veririz''
''Benim küçük bir tayım var burada Tuğba'yı çok sevecek eminim onları tanıştırmayı çok isterim'' dedi Kerem Tuğba'ya göz kırparak tuğba anşlamış sinsi sinsi gülerken göz kırpmaya çalıştı iki gözünüde hızlı hızlı kırparak Kerem kahkaha atmamak için zor tuttu kendini bu kıza bayılıyorum diyerek içinden.

hayat nedir. bir akarsuyun içinde sürüklenmekmi. rüzgarın savuruşuna kendini bırakmak mı. nedir bizim elimizden gelenler. nedir bizim elimizden gelmeyenler. kadare bırakmak mı her şeyi . yoksa ipleri sıkıca tutmakmı. nedir benim bu yaptığım. mithatı bırakırken ondan ayrılırken ki ipler , keremi görünce neden gevşiyor. hayat dur. elimde kal. sana sahip olmalıyım. ne olur kalbim beynimden habersiz bir yere gitme. yeni maceralara sürükleme kendini. ben artık iki canlıyım. benim iki kalbim var artık. savunmasız, tazecik bir kardelen gibi , başını kara , soğuğa aldırmadan çıkaran şu hayat dolu minik meleğimi üzecek, yıpratacak şeyler yaptırtma bana. yalvarıorum sana kalbim ne olur beni bekle.

Kerem'se kalbinin dolu dizgin hareketlerini hissetmenin tadını çıkarıyordu.Ve hep böyle kalmanın mümkün olmasını diliyordu her ne kadar gerçek üstü karşılasa da bunu.Ne sahip olduğu atı ve tayı, ne insanların ona gösterdiği saygı, ne konumu ne de parası onu bu kadar mutlu etmemişti hiç.Arkadaşlıklar ve bayanlarla ilişkiler çıkarcı zeminlere oturmuş ya da böyle olmadığında bile tadı tuzu olmamıştı. Kısa kısa hoşlanmalardı ancak yaşadıkları. Bu kez farklı görünüyordu. Olması için hiç çaba harcamadığı şeyler kendiliğinden oluveriyordu üstelik. Baktığı herşeyi ya yeni fark ediyor ya da yeni bir anlam yüklüyordu. Meğer bu tay da tıpkı Tuğba gibi parlak gözlere sahipmiş.Meğer burası cennet gibiymiş.Görev için geldiği bu çiftlik, huzur bulunacak bir yermiş...
 
sayfa 17
tek kelimeyle huzurlu bir gündü, günün tüm sakinleri için. Eve vardığında Aylin gibi Kerem de uzanıp yatağa sırt üstü, kollarını kavuşturmuş başının altında, ayaklarını uzatmıştı. Hemen fırladı, telefonun fişini çekti, cep telefonunu sessize aldı. Uzun zamandır hissetmediği bu tadla uyumak istiyordu. Biliyordu ki Aylin de onun gibi hissediyordu. Aslında tek kelime bile konuşmamışlardı bu konuda ama biliyordu işte. Emindi. Arayası geldi sesini duymak için ama günü o planlamıştı, nezaketsizlik olurdu, kendisi telefon beklemeliydi. Derken cep telefonunun ışıltısını farketti perdeleri kapalı loş odasında. Aylinnn yazıyordu ekranda. "Hayatımın en huzurlu günüydü" dedi Kerem "Tarif edemediğim ama sanırım bağımlısı olabileceğim bir mutluluk yayıyorsunuz bana" Aylin'i beklemeden konuşmuştu. "Kabalığımı bağışla.Merhaba, nasılsın bile demeden düşüncelerimi söyledim!" "Senin o kibarlık olarak değerlendirdiğin şey benim oldukça yapay bulduğum ve uzak durmaya çalıştığım şey, kabalık dediğinse içten ve benden...neyse zaten biliyorsun, ilk tanışmamızda bu özelliğimle müşerref olmuştun!"

"Ne hoş! Bana sen diyorsun tıpkı benim sana izinsiz sen demem gibi! Hem de aynı günde, hiç konusunu açmadan. Aynı frekanstayız seninle." derken Kerem'in yüzündeki tebessüm sesinin tonundan hissediliyordu.

Şairin sözleri geçti Kerem'in beyin kıvrımlarından "Ben senin en çok bana yansımanı sevdim." Dilinden dökülürken satırlar Aylin eşlik etti kendini kısıtlama ya da kısıtlamama sarkacının salınımları arasından. Birlikte telaffuz edildi bir kaç satır, bazıları biri bazıları diğeri tarafından...

Kerem mutluydu.tarifi zor ama ici huzurluydu.uzun zamandan beri boyle rahat nefes almamisti.Icinden cigliklar atmak geliyordu.

Her huzur emaresinde yaptığını tekrarladı Aylin. Müziği açtı, gevşeyerek oturdu.İlgilenmezdi hiç bir şeyle böyle zamanlarda. Müziğin o eşsiz etkisine kapılıp ruhunu dinlendirmek yeniden olumlu hislerle güne devam etmek ve kendini tazelemek en sevdiği şeydi.

Daha sağlıklı düşünürdü bu tazelenmelerin ardından. Hemen olmamalıydı. Kendini kaptırmamalıydı...Kızıyla başbaşa uzun bir dönem geçirmek istiyordu. Mantığıyla duyguları sıkça karşı karşıya kalır, sonuç her zaman duyguları da dikkate alan bir mantıklı seçim olurdu.

Bu kez mantıklı karar hangisiydi? Belki bunu anlayabilmek için bir süre sadece kızıyla ve kendiyle kalmalıydı...
 
sayfa 18
Tuğba ne kadarda güzel uyuyordu.Melekler gibiydi aslında Kerem onada iyi gelmişti.Bu gün asla hiçkimseyle bu kadar samimi olmayan tuğba bile ısınmıştı Kerem'e.Bu adamda şeytan tüyü var diye düşündü aklından çıkartamıyordu onu bir türlü..

Dayanamadı ve yanağından öpmek için eğildi.Tuğba çok sıcaktı.İnanamadı tekrar baktı evet ateşi vardı Tuğba'nın o kadar çok dondurma yememeliydi.Hemen ateşini ölçmek için harekete geçti.Bir yandanda ateş düşürücüsü varmıydı diye merak ediyordu.İlk buzdolabına bakmaya gitti.Eli ayağına dolandı.Ablasınımı arasaydı.Tuğba çok hastalanan bir çocuk değildi aslında alışık olmadığı içinde hep panik olurdu.Yoktu işte ilaç.
 
18.sayfadayız.Mavi renkle toplayayım dedim ama unutup siyah bırakmışımtatlicadiarzu. Düzeltmeleri mavi yaparız artık.Unutmayın eklemeler kırmızıŞeniz.
 
Merhaba, ben devam edicem, biraz sıkıntılıyım.Hepberaber sürdürelim yine.
 
Taksi çağırdı, hastaneye gittiler Tuğba'yla.Ablasını bile uyandırmadı. Belki sadece basit bir bademcik şişmesiydi ama evde ateş düşürücü olmadığına göre zaten eczaneye gitmek için çıkmaları gerekecekti. Davranışları çok hakim ve sakin görünüyordu güçlü imajıyla bütünleşerek. İçiyse hiç öyle değildi konu kızı olduğunda.Bir yere çarpıp dizini morartsa Tuğba, günlerce takip ederdi Aylin. Komşularından biri evlerine davet edip kapıda temiz çorabını değiştirmeye kalktığında Tuğba'nın, bu takıntılı kadının elinde kalmaması için çocuğunu bir hışımla alıp evine dönmüş ve günlerce kızının maruz kaldığı aşağılanmayı kaldıramamanın verdiği gerginlikle uyuyamamıştı.
 
Her anne için evladı ciğeridir.Hele ki anne yalnızsa...Aylin mızmızlanıp çocuğuna baktıran ya da bakacak birini arayıp rahatına düşen bir anne olmamıştı hiç. Bundan sonra da böyle bir anne olmaya niyeti yoktu, olamazdı, olmazdı. "Kızım iyi olsun Allah'ım, ne olur!" diye yalvarıyordu acil servisin koridorunda. "Ondan daha değerli hiç bir kimsem ve hiç bir şeyim yok, beni onunla hiç bir zaman üzme!..."
 
Eve vardıklarında kapıda Kerem bekliyordu. Tuğba'nın ateşi düşmüş, uyuyakalmıştı. Kucağındaydı Aylin'in. Gözgöze geldiklerinde hangisi daha şaşkındı bilinmez. Kerem koşarak Tuğba'yı kucağından almaya çalıştı Aylin'in. Kilidi açtı Aylin, telaşlı tavrıyla ceplerini dağıtarak zorlukla bulduğu anahtarıyla. Doğruca Tuğba'nın odasına gittiler.Yatağına yatırıp başında beklemeye başladılar. Kerem kalktı yerinden, mutfağı bulup bir bardak suyla döndü.
-İç şunu, hala rahatlamadın. Sandalyaden kalk da kanepeye otur, gevşe biraz. Hatta uyu.Ben bakarım Tuğba'ya.
-Yo yo, hayır.Gerek yok. Seni de yormamıza gerek yok.
-Alındım ama şimdi.Seni de ne demek?
-Kusura bakma, öyle demek istemedim, sadece önemli değilmiş, güneş çarpmış olabilir dedi doktor, o yüzden.Ablama bile haber vermedim, üst katta olduğu halde. Sen de yarın çalışacaksın.
-İzinliyim ben.
-İzinli mi?
-Evet, kendime izin verdim
Tebessüm etti Aylin. Ne söyleyebilirdi ki, hangi sözcük açıklayabilirdi karşılıklı hissettiklerini düşündüğü şeyleri?
 
X