Anksiyete (endise bozuklugu)

Evlendikten sonra bende de başladı aksiyete. Aslında çocukluktan beri varmış ama evlilik sonrası şiddetlenince farkına varabildim. Doktor Lustral ve Zanax yazdı ama kullanamadım. Mahvediyodu çünkü beni. Parmağımı kıpırdatacak halim kalmıyodu kullandığımda.
Şimdi arada artıyo, azalıyo ama tamamen geçmiyo.
Beni en çok yoransa nefes darlığı. İçimde nefes kalıyomuş gibi sürekli onu çıkarmak için derin nefesler almak zorunda hissediyorum kendimi. Ve o bitmez korkular.. Sevdiklerimin başına bişey mi gelecek, arabada giderken kaza yapıp ölecek miyim, annem ölürse ben ne hale gelirim diye düşünmekten ve bunları düşündükçe ağlamaktan çıldırıyorum bazen..
O baş dönmeleri, mide bulantıları yormuyo bile artık..
Allah şifa versin cümlemize.
 
sanırım bende de var bu hastalık yani bilemiyorum panik atakla beraber geliyor ya da.. birçok psikiyatriste gittm ilaçlar içtim şuan birşey kullanmıyorum ama her konuda endişelerim var... yani saçımdan tutayım sevgilime,aileme,ilişkime,giydiğim kıyafetler bile endişe nedeni benim için... sadece onunla kalsa iyi kendime güvensizlik vb... de cabası. Bilemiyorum belki de yeniden tedaviyemi başlamalıyım ama kendimi ilaçlara mahkum gibi hissetmek istemiyorum.. ne yapmalıyım bilemiyorum. :/
 



ay o zanax fena bişeydir canım yaa ben uyuşturucu almş gibi oluyodum onunla çok gerekli olmadkça kullanılmamalı o ilaç bence.
 
Arkadaşlar lütfen ilaç kullanımıyla ilgili yanlış bilgilendirmeyelim insanları. Ben de anksiyete hastasıyım. Bundan yıllar önce çok şiddetli bir panik atakla beraber anksiyete bozukluğu çektim. Doktorunuzun verdiği ilaçları onun önerdiği şekilde kullanırsanız bu hastalıktan kolaylıkla kurtulabilirsiniz. İlaçlar da öyle kafanızı falan durdurmaz.

Ben dönem dönem anksiyetelerim tekrarladığında ilaç tedavisi sayesinde kurtuldum o yiyip bitiren endişelerden. Üstelik doktora yapıyorum ve bundan 2.5 yıl önce antidepresan kullanırken doktora yeterlilik sınavında bölümümdeki en yüksek notu aldım. Yani ilaç kullanmayan insanları bu sınavda geçtim. Siz karar verin artık kafa durduruyor mu, durdurmuyor mu? Tam tersine ilaç kullanmadığınızda anksiyeteleriniz arttıkça kafanız çalışmaz duruma gelir, dikkatinizi toplayamazsınız, doğru düzgün hiç bir işi yapamazsınız.

Doktorunuzun kontrolünde doğru ilaç seçimiyle bunların hepsi ortadan kalkacaktır.
İlaçların ilk 3 haftası daha yoğun anksiyete ve depresyona yol açar genelde, ve çoğu hasta bu üç haftada bu ilaç beni daha kötü yapıyor diye ilaç kullanımını bırakır. Oysa ki o üç hafta geçtiğinde tüm bu yan etkiler geçtiği gibi anksiyeteleriniz de de azalma başlayacaktır.
Lütfen kulaktan dolma, yanlış bilgilerle ilaç kullanmak istemiyorum, ilaca bağımlı yaşayamam diyerek anksiyetelerinizi ilerletip hayatı kendinize zehir etmeyin. Nasıl kalp hastaları ilaç kullanıyorsa bu da ruhsal bir hastalık ve ilaç kullanmanız gerekiyorsa kullanmalısınız.
Artık bu gerici düşünceleri bir kenara bırakalım ve bilime güvenelim. 21. yüzyıldayız ve her şeyin bir çözümü var.

Ben iki yıldır hiç bir anksiyete yaşamıyor ve ilaç kullanmıyordum. Fakat babamın kanserinin yayılması ile çok büyük bir travma yaşadım ve son iki haftadır tekrar anksiyete atakları yaşamaya başladım. Psikiyatr'dan randevu almaya çalışıyorum ve psikiyatrla konuşur konuşmaz önerdiği şekilde ilaca başlayacağım.
 
anksiyete bozukluğu tedavisinde ilaçlardan daha çok psikoterapi dediğimiz davranış terapisi önemlidir.konuşarak atlatmak daha etkili.
 
Ben 15 yildir donem donem anksiyete ile mucadele ediyorum, ilacsiz sakinlesemiyorum, cunku stres hormonu ilacsiz durmuyormus.

Tabi ilacsiz atlatabilen varsada gercekten tebrik ediyorum.
 
anksiyete bozukluğu tedavisinde ilaçlardan daha çok psikoterapi dediğimiz davranış terapisi önemlidir.konuşarak atlatmak daha etkili.

Psikoterapinin tek başına yeterli kalmadığı anksiyeteler vardır. Anksiyete çoğu zaman panik atak ve depresyonu da beraberinde getirir. En doğru tedavi yöntemi genellikle psikoterapiyle beraber ilaç tedavisidir.

Tek başına ilaç tedavisi de çok etkili olmakla beraber ilacı bıraktıktan sonra anksiyetelerinizin tekrar gelmesi durumunda onlarla baş etmeyi psikoterapi ile daha rahat sağlarsınız.

Psikoterapi sayesinde endişelerinizin kaynağını bulup, ataklar geldiğinde kontrol altında tutmayı öğrenirsiniz. Terapinin yanında Psikiyatrınızın verdiği ilaçlar da tedavinize destek olur. Bu arada anksiyeteye en iyi gelen terapi davranışsal psiko terapi imiş. Bir çok başarı hikayesi var davranışsal psikoterapiyle ilgili...Etrafınızda davranışsal psikoterapi hizmeti veren bir psikolog var mı bir araştırın derim.

Lütfen kulaktan dolma bilgilerle, ve toplumumuzdaki '' İlaç mı? Sen o kadar güçsüz müsün ki ilaca başvuracaksın?'' bilinçsizliğiyle hareket etmeyin. Hemen bir uzmana başvurun. Ben Avrupa'da yaşıyorum ve bu tip durumlarda önce psikologa gidip derdinizi anlatıyorsunuz. Psikologunuz eger gerek görürse sizi psikiyatra yönlendiriyor ve terapiniz ilaç eşliğinde devam ediyor.
 
Ben psikolog yardımı alıyorum. Faydasını da görüyorum. Başlıca korkularım kanser, ölüm korkusu. Sevdiklerime bir şey olacağı korkusu. Sürekli huzursuzluk endişe hali
 

Beni tarif etmişsin bu kadar olmaz. Aynıları bende de var. Şimdi psikoloğa başladım çok faydasını görüyorum. Allahım hepimizi görmemişe döndürsün
 
Beni tarif etmişsin bu kadar olmaz. Aynıları bende de var. Şimdi psikoloğa başladım çok faydasını görüyorum. Allahım hepimizi görmemişe döndürsün





"SevdikLerime bişey oLacak mı" diye korku yaşıyorum yazmışım geçen mesajımda.. 2 hafta önce 19 yaşında minik kuzumu , kardeşimi kaybettim. Deliriyorum sandım, ölüyorum, bu acıyla başa çıkamıyorum sandım. Ama her gün tekrar uyandım.. Şimdi ölüm korkusu iyice başgösterdi ya da şekil değiştirdi bilmiyorum. Ölmekten korkuyorum artık. Arabaya her bindiğimde, şimdi kaza yapacak, işyerinde biri gelip silah sıkacak, banyoda düşüp kafamı vurucam..
"Ben de öLürsem annem ne yapar ne hale geLir" diye düşünmekten uyuyamıyorum artık..

Yardım et Allah'ım..

 
aynı duyguları bende yaşıyorum allahım hepimize yardımcı olsun..çok korkuyorum sürekli endişe ve panik hali var..nolur bana yardım edin
 
ben ilaç kullanmama rağmen anksiyeteden kurtulamadım. anksiyeteye neden olabilecek durum ortada yokken tamam iyiyim, ama anksiyeteye neden olan şeyler karşıma çıktığında sorunum başlıyor...
 
bende 4 yıla yakındır panik bozukluk,anksiyete nedeniyle ilaç kullanıyorum.ilacı bıraktığım dönem atak yaşayıp hastaneye kaldırıldım..benim genelde uykusuzlukla kendini gösteriyor.onuda zorunda kalırsam ilaçla çözüyorum.2 aydır psikologa başladım bakalım ilacı azaltcak biara.ilaçsız bir yaşamım olabilcekmi merak ediyorum..
 
4 gruptanda belirtiler var sadece bi iki belirti yok diğerleri hep var
Tedavi görüyodum yarıda kestimmmmmm Tekrar devam diyorum
 
Günümüz toplumunun en önemli problemlerinden birini psikiyatri biliminin "anksiyete bozuklukları" şeklinde tanımladığı hastalık grubu oluşturmaktadır. Bu durum, dini yaşantıya önem veren ya da İslam dininin şekillendirdiği bir hayat şeklini tercih eden toplum kesiminde vesveseler şeklinde gözlenmektedir.

İnsan vücudunun işleyişinde, biyolojik ve sosyal faktörlerin psikolojik sonuçlar doğurduğu kabul edilmektedir. Aslında sosyal faktörlerin içinde ele alınması gereken çok sayıda çevre faktörü de psikoloji üzerinde etki etmektedir. Beslenme, çevreden gelen koku ve ışıklar, karşılaşılan insanların yüz ifadeleri, kulağımıza ulaşan seslerden başlayan ve uzaydan dünyaya ulaşan yıldızların ışıkları ve nötrinolara kadar bir dizi faktör bedenimiz ve psikolojimiz üzerinde etkili olmaktadır. Sonra görünen alemin, görme sınırlarımız ve algılarımızın ötesinde hayal, misal ve ruhlar alemi gibi pek çok farklı varlık boyutlarının günlük yaşantımız, bedeni fonksiyonlarımız ve psikolojimiz üzerinde şu an bilemediğimiz ve tespit edemediğimiz etkileri var olmalıdır. İnsan ve onun psikolojisinin tarifi yapılırken bütün bu faktörler dikkate alınmalı ve problemlere çözüm arayışı içine girilirken kâinat-insan bütünlüğü göz ardı edilmemelidir. Bilimsellik ve pozitivizm adına inkâr edilen bazı şeyler insan ve dolayısı ile hastalıklarının tanımını çok sınırlı bir varlık alanına hapsetmekte, sığlaştırmaktadır.

Günlük yaşantıda karşımıza çıkan problemler ve varlığımızın, ruh ve beden olarak başka alemlerle irtibatını dikkate alan bir yaklaşım örneği Yirmi Birinci Söz'ün İkinci Makamı'nda ortaya konmuştur. İnsanlık aleminin psikolojik rahatsızlıklarından ve belki de en önemlilerinden olan vesvese ile ilgili bölümün başına "Ey Rabbim, şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Onların yanımda bulunmalarından da, ya Rabbi, sana sığınırım (Mü'minun Suresi: 97-98)" mealindeki ayetlerin konmuş olması bu anlamda üzerinde durulması gereken bir konudur. Kur'an-ı Azimüşşan maddi alemde yaşanan bir problemi, şehadet aleminin önümüze koyduğu bir hali farklı bir alemle irtibatlandırmaktadır. Bu da günlük yaşantımızda, ruh halimizde, psikolojimizde yaşadığımız hallerin madde ve manayı birlikte kuşatan bir bakışla algılanmasına ve tarifine örnektir. Bu bakış maddi alemde meteor düşmesi ya da yıldız kayması olarak gözlenen bir halin şeytanların recmedilmesi şeklinde ortaya konulabilecek derecede genişliğini yansıtmaktadır.

Maddi alemde tezahürleri ile vesvese, anksiyete tanımına uymaktadır. Amerikan Psikiyatri Kliniği'nin belirlediği kriterler çerçevesinde yapılan tanım: " Otonomik sinir sisteminin hiperaktivitesine bağlı somatik belirtilere eşlik eden, korku hissi ile belirli patolojik bir durumdur. Belirli bir nedene yanıt olan korkudan ayrılır" şeklindedir.

Burada ifade edilmek istenen şudur: İnsan bedeninin fonksiyonlarında çok önemli bir rol üstlenen sinir sisteminin iki tür işleyişi vardır. Biri bizim isteklerimizle şekillenir ve "istemli" adını alır. Mesela, elimizi kaldırmamız, yürümemiz, gözümüzü kapamamız kendi istek ve irademizle olan işleyişlerdir. Bu işleyişlerde sinir sistemi ve isteklerimiz arasında bir irtibat vardır. Sinir sisteminin diğer tür bir işleyişi ise istemsiz hareketler şeklindedir. Kalp atışlarımız, belirli dış uyarılara cevap olarak kan damarlarındaki değişiklikler, utanınca cildimizin kızarması gibi durumlar isteğimizin haricinde cereyan eder. İşte korku anında da kalp atışlarımızın hızlanması, benzimizin atması, nefes alıp verme sıklığının artması ve kalbimizin yerinden çıkacak gibi olması bizim kontrolümüz dışında, istemsiz işleyen sinir sisteminin bir fonksiyonu olarak ortaya çıkar. Dışarıdan bir uyarı ya da korkutacak bir sebep varken bu gayet fıtri ve bedenin normal işleyişinden kaynaklanmaktadır. Ancak bazen dışarıdan bu durumu oluşturacak herhangi bir sebep yokken bu sonuçlar ruh aleminde ve psikolojik boyutta yaşanır. Kişi karşısında korkunç bir köpek varken hissettiği ve yaşadığı bedeni değişiklikleri, böyle bir uyarıcı sebep yokken yaşar. Şuur planında da bunu izah edecek bir sebep bulamaz. Sanki iç aleminde korku sebebiyle oluşan olaylar zincirini başlatan bir düğme vardır ve zaman zaman bu düğmeye içeriden böyle bir sebep olmaksızın basılmaktadır.

Korkunun çoğunlukla kaynağı güvensizlik ve yalnızlıktır. Fıtratının derinliklerinde acz ve fakr hep var olan insan, doğduğu andan itibaren bir himayeye muhtaçtır. Yalnızlığa müsait olmayan fıtratı hep bir sığınak arayışı içindedir. Bu ana rahminden şehirleri dolduran gökdelenler şeklindeki barınaklara kadar uzanan farklı şekillerde tezahür eder. Doğduğunda ağlayan çocuk bir ölçüde ana rahminin güvenli ortamından çıkmanın sıkıntısını dile getirmektedir. Evinden, memleketinden uzaklarda insanın hissettiği tedirginlik ve huzursuzluk aynı refleksin uzantısı olmalıdır.

Aslında her ruh, ruhlar aleminden şehadet alemine gelmişliğinden dolayı özünde bu sıkıntıyı, vatanından uzaklık duygusunu barındırmaktadır. Hele dünyada asli özelliklerini ve gerçek vatanını unutup orada kulluk sözü verdiği Rabb-ı Kerim'in mutlak şefkatini ve her an yanında olduğunu hissedecek ruh halinden uzaklaşmışsa ruh boyutundaki tedirginlik daha fazla olacaktır. Elest meclisinde verilen sözlerin muhakkak ruhumuzun derinlerinde bir yerlerde yansımaları ve izleri olmalıdır. Bu yüzden belki de zaman zaman efendisinden kaçmış köle ruh halini yaşıyoruz. Başıboş algıladığımız varlık alemi içinde kendimizi güvensiz ve yalnız hissediyoruz. Vehimler üzerine bina edilmiş varlık algısı bizi akıl almaz ölçüde korkutuyor, ama bu korkularımızdan da kaçış halindeyiz. Bu da bizleri çözümsüzlükler yumağı olan bir kısır döngüye itiyor. Gece yatağımızdan bir tıkırtıyla uyanıp pencerede bir gölgenin hareket ettiğini gördüğümüzde yapılacak en doğru şey bu olayın aslını anlamaya çalışmak olacaktır. Bu gölgenin bir hayalet ya da hırsız olduğu vehmi ile yorgana gömülüp sabahı korku ve kan ter içinde beklemek, sabah havanın aydınlanması ile üstteki koşunun balkona astığı çarşaf yüzünden geceyi kendimize büyük bir azaba çevirmemiz sonucunu doğurabilir. Oysa ışığı yakıp da olan biteni anlamaya çalışmak bütün kabusun beş dakika sonra rahat yatağında uyku şekline dönüşmesi olabilirdi. Varlık aleminin karanlığı içinde bizleri korkutan çarşaflardan kurtulmanın tek yolu, iman nuru ile eşyanın hakikatini anlamaya çalışmak olmalıdır. Dr.Hakan YALMAN
Temel Prensip: Tanımak ve Korkmamak
"Ey maraz-ı vesvese ile mübtela!..............; mahiyetini bilsen onu tanısan gider."

Vesvese ile ilgili olarak bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri, bu durumun bir hastalık olduğudur. Yani, soğuk algınlığı, mide ağrısı, öksürük, zatürre, barsak enfeksiyonu gibi bu durum da bedenin işleyişinde bir aksaklıktan kaynaklanmaktadır. Bu aksaklık daha önce yaşanan sıkıntı verici hallerin günlük yaşantıda oluşturduğu gerilimin hayata yansıması gibidir. Bu durum daha önceden yaşanan olaylar nedeniyle şuur altına yerleşmiş endişe ve korku hallerinin bedendeki tezahürlerinin, sebep algılanmadan ortaya çıkması olduğu için ve alışık olduğumuz sebep-sonuç bağlantısını kuramadığımız için daha fazla sıkıntı verir. Korkularımız pusuda beklemekte ve psikolojik durumun zayıflaması anında şuur altından şuur düzeyine yükselmektedir. Ancak bedende etkilerini gördüğümüz bu halin sebebi şuur altının derinliklerinde olduğundan şuur düzeyinde algılanamaz. Bütün bu hallerin temelinde ise varlık algımızın Yaratıcı ile bağlantısını netleştirememenin verdiği belirsizlik, güvensizlik, kararsızlık ve sahipsizlik duyguları yer almaktadır.

Psikiyatri biliminin anksiyete bozuklukları adı altında ele aldığı bu hal olayın nedeni ya da açıklaması bilinmeyince bir kısır döngü içinde gittikçe şiddetlenen bir hal alır. "Bana neler oluyor?" endişesine kapıldığı ve algıladığı şeyleri anlamlandıramadığı ölçüde kişi sıkıntılar, korkular ve endişeler yumağı içinde korkunç olduğunu düşündüğü bir hale düşer. Üstelik bu halinin çok garip ve insanlar tarafından komik ya da anlamsız karşılanacağı veya kendisine deli nazarı ile bakılacağı düşüncesi ile iç aleminde kalırsa ve anlaşılıp anlamlandırılmaya çalışılmazsa pire deve olur. Soğuk algınlığı gibi basit bir hastalık yüzünden kişi intihar noktasına kadar gelebilir.

Bu durumda yapılması gereken en önemli şey, soğuk kanlı olmak ve yaşadığı olayı anlamaya çalışmak ve anlam veremediği şeyleri bilgisine güvendiği ve bu konuda ehil olduğuna inandığı kişilerden öğrenmeye çalışmaktır. Bunu yapamadığı durumda olay gittikçe büyüyecek ve kördüğüm haline dönüşecektir. İnsanların hayat ve varlık ile ilgili genel algıları şuur altına yerleşmiş hükümlerle yakından ilgilidir. Kişi şuur altında kendisini tembel olarak algılıyorsa tembel olma eğiliminde olacaktır. Köpekten korkunun en önemli sebebi, şuur altındaki korkunç köpek imajı ya da fotoğrafıdır. Bunun yanında dış ve iç alemden şuur boyutuna ulaşan algılarda bir algı eşiği vardır. Bu eşiği belirleyen önemli şeylerden biri algılarınıza ulaşan uyarıya ehemmiyet verip vermediğinizdir. Şu an gözlerinizi kapatın ve çevreden gelen seslere konsantre olun, biraz önce hiç farkında olmadığınız seslerin ne kadar fazla olduğunu algılayabiliyor musunuz? Şimdi de oturduğunuz yerin vücudunuzun hangi bölgelerine ne kadar baskı yaptığına, bedeninize ne ölçüde rahatsızlık verdiğine konsantre olun. Sürekli bu batmalar ve baskıların farkında olsanız orada oturmanız mümkün olabilir miydi? Biraz önce bu rahatsızlık verici sesler ve baskılar algı eşiğinizden geçmediği için algılayamıyordunuz. Konsantre olunca algı eşiği düştü ve sizi rahatsız etmeye başladı. İşte, anksiyete halinde tedirginlik nedeniyle algı eşiği hep düşüktür ve sıkıntı verici unsurlar çok fazladır. Dikkat buraya yöneldikçe rahatsızlığın boyutu artar, ancak başka şeylerle meşgul olunursa sıkıntı verici şeyleri algılama eşiği tekrar yükselecek ve algı eşiğini altında kalacaktır. Çevreden gelen gürültülere ve oturduğunuz yere konsantre olduğunuz durumdan tekrar işinize dönüp ona konsantre olursanız sesleri ve baskıların algı alanından çıkması yalnızca birkaç dakika sürecektir.

Bu durumu bir başka misalle pekiştirelim. Sokağınızın köşe başında akli melekeleri yerinde olmayan birinin yanından geçerken size "Sen çirkinsin!" diye fısıldadığını hayal edin. Bu durumda geliştirilebilecek tavırla sizin de ona dönüp "Asıl çirkin sensin!" demeniz, "Bu söylediğiniz şey çok yanlış, size hiç yakışmıyor" demeniz, duymamak için hızlı hızlı oradan uzaklaşmanız ya da hiç duymamış gibi davranıp istifinizi bozmadan yolunuza devam etmeniz şeklinde sıralanabilir. Bu tavırlardan hangisinin olayı bitireceği ve en kolay yolla çözeceğini söylemeye herhalde gerek yok. İlk üç tavır sizi karşı tarafın istediği noktaya getirmiş ve onu hedefine ulaştırmış olacak, bu da aynı durumun hergün siz oradan geçerken devam etmesi sonucunu doğuracaktır. Oysa son tavır size sıkıntı vermek isteyen bu şahsın hedefine ulaşamadığını algılamasına ve belki birkaç denemeden sonra sonuç alamadığı için bu işi terk etmesine yol açacaktır. Sizinle dalga geçmek isteyen, sizi kızdırıp bundan zevk alan kişilere karşı yine geliştirebileceğiniz en iyi tavır bu olmalıdır. İşte anksiyete halindeki kişi de şuur altının sokaklarında benzer bir hal yaşamaktadır. Bu durumda tek fark kişinin fısıldayanı görememesi ya da algılayamamasıdır. Bu hal olayı daha dehşet verici ve anlam veremediği bir hale getirmektedir. Korku, panik, kendisine kötü bir şeyler olduğu vehmi şuuraltı fısıltı kaynağını hedefine ulaştırmış olacak ve olay şiddetlenerek devam edecektir. Bu alanda da geliştirilmesi gereken tavır aynıdır.

Musibetler, hastalıklar ve sıkıntılar karşısında kişinin en büyük dayanağı, Rabb-ı Rahim'in ihsan ettiği unutma özelliğidir. Bunun da devreye girebilmesi için yapılacak şey; sakin olmak, olayları zamanın akışına bırakmak ve telâş içinde çözüm arayışı içine girmemektir. Vesvese de bir musibettir ve küçülmesi için küçük algılanması gereken bir musibettir. "Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur mahfi kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder yerleşir; mahiyetini bilsen onu tanısan, gider." hükmü bütün bu anlattıklarımızı en güzel şekilde özetlemektedir. Vesvese türü hastalıkları ve anksiyete bozukluklarını hayatında çözümsüz hale getiren kişinin kendidir ve vehimleridir. Soğukkanlılıkla, aslını anlayarak, sakin bir ruh hali ile çözüm arayan hastaların çok büyük ihtimalle sonuç aldıkları bir durumdur. Her şeyin, zerrelerden güneşlere kadar bütün kâinatın kontrol altında ve Kadir-i Külli'şey'e itaat halinde olduğunu iliklerimize kadar hissedip, şuur altı alemimizde de O'nun tasarrufu olduğuna kuvvetle inandığımızda iç alemimizin fısıltılarına karşı kendimizi daha güvenli hissedebilir ve sarsılmaz bir dayanak bulmuş olmanın huzurunu hayatımızın her anında yaşayabiliriz.Dr.Hakan YALMAN
 
Anksiyete sorunu olanlar yazabilirmi.hangi ilaç iyi geldi kullananlardan tecrübesi olanlardan destek bekliyorum
 
Anksiyete sorunu olanlar yazabilirmi.hangi ilaç iyi geldi kullananlardan tecrübesi olanlardan destek bekliyorum
Yaklaşık iki yıldır anksiyete ile savaşıyorum 2 farklı ilaç denedim ama kendime göre faydasını göremedim o yüzden ilaç çözüm değil . Anksiyete biraz kendini zorlayıp en kötü ne olabiliri düşünüp atak zamanında dikkati dağıtma odaklı olduğunduğu da daha iyi hissettiriyor .tabi benim kendi geçici çözümüm bu.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…