Bak dışarıdan bakan bir göz olarak mutsuzluktan kurtulup mutlu bir yola girmen için naçizane fikirlerim şöyle; ailenle istediğin hayatı ve yapacaklarını tartışma. Hiiç konusunu açma. Belli ki anlamayacaklar. Huylarına git, huzursuzluk çıkmasın. Söylediklerini kulak ardı et mümkün oldukça. Çok zor ve içindeyken gerçekten onların söylediklerine inanmaya başlıyor bi tarafın belki ama öyle değil bak. Burada hepimiz ailenden farklı düşünüyorsak sen yanlış değilsin. Ben de yaşadığım yerden mutsuzum inan hangimiz bu ülkeden memnunuz bilmiyorum bile. Yalnız değilsin bu konuda da.
Sen yapacağını yap. Yapmayayım da kimse üzülmesin diyerek kendini tüketiyorsun, farkındasın. Hani onları hayatından kesip atma ve güvende olduğunu onlara hissettir ama bildiğini oku. Ama senin en büyük sorunun kendinde yeterince güç bulamaman çünkü yapamayacağına ikna edilmişsin. Ailenin fikrini unutursak, part time bir işte çalışıp harçlık çıkarmak istemez misin?
Jonathan Livingston'un Martı kitabını öneriyorum sana :) Kendi sınırlarını aşmak için içindeki isteği durduramayan ve ondan beklenenin fazlasını içindeki güçte bulan bir martıyı anlatan ince bir kitap. Ve görmeyi okumayı en çok özlediğim üyelerden birisin ♥
Benim annem de hayatıma her saniye müdahale etmeyi seven bir kadın. Sırf bana ulaşamayınca aramasin diye 8 yıldır hiçbir arkadaşımın adını bile soylemiyorum :)
Bir yere mi cikiyorum? Arkadaşla çıkıyorum
Bu kadar basit
Türkiye'de aileler resmen asalak gibi çocuk yetiştiriyorlar. Sıfır deneyim kazanma, sıfır kendi başına idare etme becerisi. İstiyorlar ki her sorunda ağlayıp onlardan yardım isteyelim.
Bu yüzden kendi başına hastaneye gidemeyen, kendi kararlarını veremeyen, hep başkalarına yük olan, ilişkilerine bağımlı , itaatkar , büyüyememiş yetişkinler yetiştiriyorlar. Sadece sağına soluna bakman, ya da KKya bakman bile bu fikri destekler. Bir sürü koca var, annesinin ağzına bakan. Bir sürü kadın var sevgilisinden emir alan. Mutsuz da olsa o evi terk edecek cesareti olmayan...
Böyle biri olmak istemiyorsan mücadele etmen gerekir. Türkiye'de çoğu kadın maalesef özgürlüğünü savaşa savaşa alır.
Ben de öyle yaptım - ki çok özgür değilim maalesef. Yine de pek çok kadından daha şanslı durumdayım .
Mesela tatile gitmeme,hele tek başıma tatile gitmeme izin vermiyorlardı.
Ben de izin almiyordum. Surat asmalar,kavgalar... Bir süre sonra 'ne halin varsa gör' moduna geliyorlar.
Ya da ilk yurtdışına cikisimda. Neredeyse bir ay sürecek bir tura yazildim. Taksit taksit öderken belki 4. Belki 5. Taksitte aileme söyledim. O saatten sonra ne diyebilirler ki?
Sonraki cikisimda da beni bedavaya gönderecek bir kuruluş buldum ve herşey hazır olup vize alma zamanı söyledim .
Onların hayalindeki çocuk değilim belki ama kendi hayalimdeki hayata yakın yasiyorum. Bu da beni mutlu ediyor
Çocuk doğurmak büyük bir piyango. Sen ne kadar harika yetistirirsen yetiştir o arkadaşlarından etkilenip otçu hapci olabilir, serserinin təkindən etkilenip evden kaçabilir, şarkıcı olacam ben diye saçma sapan hayatlar içine girebilir, sinirli gergin bir insan olup bir ömür aynı evde dünyayı dar edebilir, girişimci olup iş kuracağım diye seni defalarca dolandirabilir...
Binlerce ihtimal var çocuğunun olacağı. Bunlarin yanında özgür bir hayat yaşamak istemek çok da kötü görünmüyor.
Bu risklere hazır olmayan, proje çocuk yetiştirmek isteyen de hiç hamile bile kalmasın bence :) doğuran da ne çıkarsa çıksın onu doğurduğu için mutlu olsun .
Kızlar size az önce annemle aramda geçen diyalogu aktarayım :
Ben : Ben artık biraz sosyal çevre edinmek istiyorum . Tiyatroya sinemaya falan gitmek istiyorum . Ev okul ev okul bunaldım artık .
Annem : Baban ne yapsın ? Gençliği boyunca çalışmış . Gezmek onun da hakkıydı ama çalıştı size baktı . Sen de şimdi ev okul diye şikayet ediyorsun .
Ben : Ne yapmalıyım babam öyle yaptı evet ama şu an yapabileceğim ne var ? Kendi hayatım da öyle olmak zorunda mı ?
Annem : Nankörlük etmeyin . Okulunuzu bitirip babanıza destek olun .
Evet ne harika değil mi kızlar ? Ben zaten çalışıp babama destek olmayı düşüniyorum . Ama annemin benden beklentisi tamamen hayatımı onlara ipotek etmem . Böyle şey olur mu
Astoria sence yine izin almış gibi bir durum mu bu
Evet öyle. Yine kendi düşünceni empoze etmeye çalışmış ve tartışmaya girmişsin. Gereksiz bir çaba bana kalırsa.
Bu yaptığım son hataydı . Artık dediğiniz gibi davranıcam .
Ailenizin nerede olduğunuzu merak etmesi normal. Hesap vereceğim düşüncesiyle sosyal hayattan uzaklaşmayın. Ama bu kadar müdahaleci olmaları doğru değil. Kendinizi bilecek ve koruyabilecek bir yaştasınız artık. Sevgiliniz olması ipleri onun eline verip dersleri boşlayacağınız anlamına gelmiyor ya.
Onları bu tip fikirlere yavaş yavaş alıştırmalısınız. Eve giriş saatinizi her seferinde biraz daha geciktirin. Nerede ve kimle olduğunuzu söyleyin sonraki her aramada birazdan çıkarız deyin.
Benimkiler de çok serbest insanlar değillerdi sma bu yöntemle zamanla alıştırdım.25 yaşındayım. Dün annemin güvendiği bir erkek arkadaşımın da olduğu bir grupla dışarı çıktık. Gece 2ydi döndüğümde. Nerede olduğumu biliyordu, beni eve kimin bırakacağını da biliyordu, sorun yapmadı. 3 sene önce hayal bile edemezdim bunları iyi ilerleme kaydetmişim.
Yanlış anladıysam düzeltin ama anladığım kadarıyla bunu benim yorumuma hitaben yazdınız, çünkü ben ailenin çocuğu kendine benzetmeye çalışmasına dair bir şeyler yazmıştım. Türkiye'de çoğu ailenin kültürü bu şekilde, 18 yaşına gelince yetiştirdik bitti demiyorlar. Çocuğumuz bize muhtaç olsun kaygısıyla yaptıklarını düşünmüyorum, daha çok koruma içgüdüsüyle yapıyorlar bunu. Türkler çocuklarına karşı çok korumacıdırlar, kültür böyle. Kültür kolay kolay değişmez, kabullenmemiz lazım dolayısıyla. Bunu itaatkar olalım diye söylemiyorum, ebeveynlerin bu kültürü yaşatmak istemelerine saygı duymamız gerek. Çünkü düşünceler kolay kolay değişmez. Tabi bu arada ailelerin de çocuklarının kurallarına uymamalarına saygı göstermesi gerek, iki taraflı bu işler.Bu sırf sana değil, genel olarak söyleyeceğim bir şey.
Üniversite yaşındaki birisi artık çocuk değildir. Ailenin o yaşa gelene kadar her anlamda çocuğu yetiştirmiş olması gerekir. Çocuğu belli bir yaştan sonra sürekli gözetim altında tutmaya çalışmak ahlak değil ikiyüzlülük getirecektir. (Seni tenzih ediyorum). Cem Yılmaz'ın bile bu konuyla ilgili tespiti vardır, kadınlar ve erkeklerdeki yalan mekanizmaları diye. Sürekli gözlemlenen, peşine kuzendir, abidir takılan kız çocuklarının daha çabuk yalan söyleyebildiği hakkında. Biraz ofansif gelebilir ama temelde doğru bir tespittir. Türkiye'deki ebeveynler çocuklarının olgunlaşmasına izin vermiyorlar, her daim onlara muhtaç kalsın istiyorlar. Biz okutalım ama parasını bize versin, evlensin aynı apartmanda oturalım gelin bize baksın... "Askere gitsin de adam olur" lafı niye vardır, hiç düşündünüz mü? Bundan işte.
Yanlış anladıysam düzeltin ama anladığım kadarıyla bunu benim yorumuma hitaben yazdınız, çünkü ben ailenin çocuğu kendine benzetmeye çalışmasına dair bir şeyler yazmıştım. Türkiye'de çoğu ailenin kültürü bu şekilde, 18 yaşına gelince yetiştirdik bitti demiyorlar. Çocuğumuz bize muhtaç olsun kaygısıyla yaptıklarını düşünmüyorum, daha çok koruma içgüdüsüyle yapıyorlar bunu. Türkler çocuklarına karşı çok korumacıdırlar, kültür böyle. Kültür kolay kolay değişmez, kabullenmemiz lazım dolayısıyla. Bunu itaatkar olalım diye söylemiyorum, ebeveynlerin bu kültürü yaşatmak istemelerine saygı duymamız gerek. Çünkü düşünceler kolay kolay değişmez. Tabi bu arada ailelerin de çocuklarının kurallarına uymamalarına saygı göstermesi gerek, iki taraflı bu işler.
Kusura bakmayın o halde. Yanlış anlamışım.Yok ben sizin yorumunuzu okumadım. Ama tabi dediğiniz gibi, bireyci bir kültürden gelmiyoruz kolektivistiz. Bunun da etkisi var elbette ama artık yavaş yavaş da bireyselliğe doğru ilerleyen bir toplum da olduk. Eskisi gibi değiliz.
Bazi aileler disariya cikmasina izin vermiyor iyisin yani
Benim ailem de böyleydi. Tabii ben aksine daha da asileştim hep. Onlara söyle. Hata yapmazsam doğruyu bulamam. Bırakın düştüğümde kendim ayağa kalkmayı bileyim. Özgüvenim olsun. Her zaman yanımda olamazsınız de. Bunları inan birkaç kere söylersen kafalarına oturacaktır. Yavaş yavaş başlarsın hayatını yaşamaya.Herkese iyi haftasonları hanımlar
Şu sıralar burada açtığım konulardan da belli olduğu üzere muzdarip olduğum mevzular yalnızlık ve kendine güvensizlik üstüne bir de karamsarlık .
Kendim hakkında biraz bilgi vereyim
- 22 yaşındayım (Ne çok erken ne çok geç bir yaş )
- Mimarlık okuyorum (Yoğun zor bir bölüm )
- Ailemle yaşıyorum (Her an her istediğini yapamama hesap verme hali "şu saatte gelirim , şuraya gidiyorum , şu kişiyleyim vs. )
- 0 sevgili , flört ilerletememe durumu mevcut ( Tecrübesizlik )
- Öğrencilikten kaynaklı parasızlık ( Her istediğini yapamama istenilen faaliyetlere katılamama )
- İçe kapanıklık
-Sosyal bir canlı olamama durumu ( Okul -ev okul - ev)
gibi gibi ...
Elimdeki bu donelere ek olarak şunları söylemek istiyorum ;
Ailem bir ilişki konusunda beni hep verdikleri telkinlerle engellediler . Mesela babam sürekli der ki okul bitmeden olmaz , kendi ayakların üzerinde dur önce , kafanı bununla meşgul etme her şeyin bir vakti var vs vs .
Yani eğer ona karşı gelirsem kötü bir şeyler yaşanmaz ama içimde hep bir vicdan azabı oluşturdu . Sanki sevgilim olursa babama ihanet etmiş , okulum eğitimim için verdiği emekleri boşa çıkaracakmış gibi hissettirdi bana . O yüzden yapayalnızım .
- Yine aynı şekilde mesela babama bir soru sordum , akşam dışarı çıkmama izin vermiyorsunuz ; ya benim ileride çalışacağım iş geç saatlere kadar sürmek zorunda kalırsa ne yapacağım işten mi çıkacağım dedim tepkiyle karışık . Verdiği cevap " evet başka bir iş bakarız " ...
- Mesela beni çok sıktıklarından bahsettim . Dedim ki " arkadaşım Fransaya gitti ta nereye dil öğrenmeye . Siz beni çok sevdiğinizi iddia ettiğiniz için hep korumaya saklamaya çalışıyorsunuz onun babası onu daha mı az seviyor ? "
Bana verdiği cevap şöyle ki ; herkes imkanı dahilinde
gönderir . Biz seni sevdiğimiz için koruyoruz , sen sevildiğinin bile farkında değilsin . Ben geceleri herkes bu çatının altında olmadan rahat uyku uyuyamam . "
Kızlar aşırı şefkat , aşırı koruma zehirlenmesi geçiriyorum .
Onun beni sevmesini istiyorum beni hep güzel kızım diye sever ama ben ölüyorum .
Dışarıdaki hayatı bilmiyorum . Biriyle karşı karşıya gelince iki kelimeden öteye geçmiyor sohbetimiz . Sohbet yeteneğim yok .
Sinema, tiyatro konser sergi vs gitmiyorum . Artık içimden gelmiyor. Çünkü sürekli aileme ben şurdayım burdayım demek istemiyorum .
Ben artık çocuk değilim lütfen beni biraz rahat bırakın dediğimde sen bizim hep çocuğumuz olacaksın , ben seni her yaşında koruyacağım dedikçe içime öküz oturuyor .
Allah başımdan eksik etmesin onları çok seviyorum ama ben çok bunaldım, kendime güvenim kalmadı .
Yaşıtlarım sevgilileriyle sahilde bisiklet sürerken, adalara gidip piknik yaparken , sinema da sarılıp film izlerken , gittikleri tiyatrodan çıkıp kahve eşliğinde oyunu konuşurken bu yaşadığım hayat çok zoruma gidiyor .
Kendimden nefret eder hale geldim . Eksik yarım biriymişim gibi kin doluyum kendime .
Gelecekteki halimi kafamda şöyle tasvir ediyorum lanet olsun ki ; 45 yaşında , çökmüş , tv başında annesi babasıyla oturup haber izleyen ailesiyle yaşayan bir yalnız kadın ...
Ben ne yapmalıyım ? Ailemi seviyorum ama onların bu fazla düşkünlüğü beni öldürüyor .
Bak dışarıdan bakan bir göz olarak mutsuzluktan kurtulup mutlu bir yola girmen için naçizane fikirlerim şöyle; ailenle istediğin hayatı ve yapacaklarını tartışma. Hiiç konusunu açma. Belli ki anlamayacaklar. Huylarına git, huzursuzluk çıkmasın. Söylediklerini kulak ardı et mümkün oldukça. Çok zor ve içindeyken gerçekten onların söylediklerine inanmaya başlıyor bi tarafın belki ama öyle değil bak. Burada hepimiz ailenden farklı düşünüyorsak sen yanlış değilsin. Ben de yaşadığım yerden mutsuzum inan hangimiz bu ülkeden memnunuz bilmiyorum bile. Yalnız değilsin bu konuda da.
Sen yapacağını yap. Yapmayayım da kimse üzülmesin diyerek kendini tüketiyorsun, farkındasın. Hani onları hayatından kesip atma ve güvende olduğunu onlara hissettir ama bildiğini oku. Ama senin en büyük sorunun kendinde yeterince güç bulamaman çünkü yapamayacağına ikna edilmişsin. Ailenin fikrini unutursak, part time bir işte çalışıp harçlık çıkarmak istemez misin?
Jonathan Livingston'un Martı kitabını öneriyorum sana :) Kendi sınırlarını aşmak için içindeki isteği durduramayan ve ondan beklenenin fazlasını içindeki güçte bulan bir martıyı anlatan ince bir kitap. Ve görmeyi okumayı en çok özlediğim üyelerden birisin ♥
Benim ailem de böyleydi. Tabii ben aksine daha da asileştim hep. Onlara söyle. Hata yapmazsam doğruyu bulamam. Bırakın düştüğümde kendim ayağa kalkmayı bileyim. Özgüvenim olsun. Her zaman yanımda olamazsınız de. Bunları inan birkaç kere söylersen kafalarına oturacaktır. Yavaş yavaş başlarsın hayatını yaşamaya.
Sana değer verdikleri için böyleler. Onlara bu yaptıkları yanlış doğruymuş gibi geliyor. Onları aydınlatması gereken kişi sensin. Konuş. Ufak ufak söyle. konuşmayı özgürlüğe bağla, tecrübeye bağla. Alıp karşına doğrudan söylemesen bile aşıla işte sen bilirsin bu tür şeyleri :)Diyorlar ki benim düştüğüm hatalara seb düşme diye böyle yapıyorum . Çok saçma tecrübe böyle oluşmaz ki .
Oyyy okudun mu nasıl hoşuma gitti iyi geldi bunu okumak şuan :)Çok yalın şeylerden söz ediyordu Jonathan:
Uçmak bir martının doğal hakkıdır, özgürlük
varlığının özündedir. İster boş inançlar ve
gelenekler, isterse sınırlamanın herhangi bir
biçimi, özgürlüğü kısıtlayan ne varsa kaldırıp
atılmalıdır."
:)