HATİCE KÜBRA TONGAR yazısıdır....
(Facebook bağırmayan anneler grubunu takip edebilirsiniz)
Bence insanlar ikiye ayrılır. Sorun odaklılar ve çözüm odaklılar… Sorun odaklılar hep dertlerden bahseder: Ayy hamilelik ne kadar zor, çok bulantım oldu, doğumum çokkk zor geçti, bebeğim gecede 10 kez emiyor, hep uykusuzum, tuvalete bile yalnız gidemiyorum, yürümeye başladı her yeri karıştırıyor, duvarları çiziyor, koltuklarda zıplıyor, ödevini yapmıyor, tutturuyor, ağlıyor… Sorunlar sorunlar… Ellerinde bir büyüteç, sürekli sıkıntıları büyütüp dururlar. O kadar ki, başkalarına da göstermek isterler gördüklerini. ‘Aa bunlar iyi günlerin, bir doğsun öyle gör sen’ derler, ‘seninki daha küçük, büyüdüğünde göreceksin hanyayı konyayı’ diye söylenirler. Favori şarkıları ‘Batsın Bu Dünya’, en sevdikleri film ‘Acıların Çocuğu Emrah’, özdeyişleri ‘Sana saçımı süpürge ettim’ dir.
Bir de çözüm odaklılar vardır. Dıştan bakınca mütebessim çehreleriyle tanınırlar. Çoğunlukla ‘polyannacılıkla’ suçlanan bu insanların da dertleri vardır aslında. Onların da gebeyken midesi bulanır, doğumları sancılı geçer, gece bebek emzirmeye kalkıp uykusuz kalırlar, çocuklarının tutturmasıyla zora düşüp, çizilen duvarlarını silmeye uğraşırlar. Tek fark ‘şikâyet’ yerine, ‘çözüm’ üretme gayretleridir. Gece 10 kere emzirmeye kalktıklarında ‘okuyamadığım kitapları bitirmek için harika bir fırsat’ derler. Çocuğu duvarı karalıyorsa ‘şu duvara bir kâğıt yapıştırayım da, orayı çizsin sabi’ diye çözüm üretirler. Çocuğunun kendinden ayrılmadığı ilk yıllarında ‘uff sürekli bana yapışık’ demek yerine, ‘büyüyünce çağırsam da gelmeyecek, tadını çıkarayım’ düşüncesine itibar ederler. Ellerindeki büyüteçle güzelliği, şükrü, mutluluğu büyütmeye gayret ederler.
Aslında sizde de var bu büyüteçten. Peki, baktığınızda neyi görüyorsunuz merceğin ötesinden?