• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Yeni Başlangıçlara

Alıntıladığım yazılara şöyle bir baktım.Titreşim konusu gerçekten önemli.Örneğin bir şeyin başımıza gelmesinden fazlasıyla korkuyorsak,eninde sonunda onunla karşı karşıya geliyoruz.Bazı kişiler vardır,gider gider şikayetçi olduğu özelliklere sahip kişilerle ilişki kurar.Sonra da "neden bana böyle insanlar çatıyor" diye üzülür.Oysa kendisini,ilişkilere,insanlara bakışını gözden geçirse,sorunun kaynağını bulacaktır
Kendimden örnek vereyim.Ailem öyle çok baskıcı değildi.Küçük yerde büyüme sonucu öyle aman aman bir özgür yaşam da sürmedik ama durumumuz fena değildi.Büyüdükçe dar kafalı,baskıcı,dolap çevirebilecek insanları adeta hisseder uzak dururdum.Buna karşın içi insan sevgisiyle dolu insanları,en okumamışından da olsa başka türlü benimserdim.Diyeceğim o ki,aynı titreşimde insanları kendine çekmek mümkün.O da ne kadar kendi huyundan insanlarla oluyorsan,ya da zaaflarına yakın,öylelerini buluyorsun..Kendini ezik hissediyorsan,özgüvensizsen,seni ezecek insanlar oluyor çevrende.Kadın erkek ilişkilerinde kadının edilgen olduğunu,güçsüz olduğunu,şiddet yaşamanın kaderi olduğunu düşünüyorsan o türden ilişkilere çatabiliyorsun.Bir atasözü vardı "ne doğrarsan aşına,o çıkar kaşığına." bu konu için uygundur sanırım.
Bilmem sizlerin de başınıza gelmiş midir?
 
Son düzenleme:
yeni bir baslangıca benim de çok ihtiyacım var. nerden ve nasıl başlayacağımı bilemiyorum. sürekli yapmam gereken birşeyler varmış gibi ve ben onları yapamıyorum. bu yüzden de kendimi cezalandırıyorum sanki. nerde ve nasıl olursam olayım bunları düşünüyorum ve anın tadını çıkartamıyorum.
 
yeni bir baslangıca benim de çok ihtiyacım var. nerden ve nasıl başlayacağımı bilemiyorum. sürekli yapmam gereken birşeyler varmış gibi ve ben onları yapamıyorum. bu yüzden de kendimi cezalandırıyorum sanki. nerde ve nasıl olursam olayım bunları düşünüyorum ve anın tadını çıkartamıyorum.
Bence, ilk sayfada bahsetmiştim sanıyorum yaşam koçu kitabından,oradaki önerileri uygula.Neler yapacağından ziyade elde neler var,seni sıkan konular neler onları ortaya çıkarmaya çalış.Basit,düzeltebileceğin konulardan başla.
Yapmalıyım,etmeliyim diye kendimizi zorunlu tuttuğumuz işler bize azap olur yapamazsak.Gerçekten mecbur olup olmadığını düşün.Bazen büyük adım atmaktansa küçük adımlar atmak iyidir.Örneğin ders çalışılıyorsa bir günde tüm konuyu bitirmeye çalışmak yerine hergün belli sayıda soru çözmek giibi...
 
İki gündür hafiflemiş hissediyorum.Listemde olan elbise dolabına el atma işini nihayet gerçekleştirdim.Hem de düşündüğümden daha hayırlı oldu.Dün eve yeni bir yatak gelmesi sonucu evde fazlaya çıkan bir iki yatak,bir somya ve yolluğu binamızda bulunan suriyeli bir aileye verdik.Bugün de elbise dolaplarındaki giyilebilir,küçülen giysileri verdik.
En önemli işlerden birisi olarak dolapların üstündeki kutulardan kurtulma işi kaldı.Yıllardır kiracı olarak gezdiğimizden kutular işe yarıyordu.ama artık kendi evimizde olduğumuzdan bunlara kıyıp kaldırmak gerekir.Bunu da en geç iki hafta içinde hallederim.
 
Olumsuzluk denizinde büyümek...
Bir araştırmaya göre, ortalama ve nispeten pozitif sayılabilecek bir evde yetişen bir kişi 18'ine basmadan 148,000 kere "hayır" kelimesini veya neyi yapamayacağını duyuyor. Aynı kişinin bu süre zarfında işittiği "evet" kelimesi veya şevklendirici, yapabileceklerini gösteren kelimelerin sayısı is çok daha az....

Peki bu ne demek?

Hayatta elde ettiğiniz sonuçlar eylemlerimizden/davranışlarımızdan kaynaklanıyor. Eylemlerimizi/davranışlarımızı ise düşüncelerimiz belirliyor. Düşüncelerimizi ise inançlarımız, inançlarımızı ise bilinçaltımızda çalışan programlama belirliyor...

Program da bilinçaltınızda çalışıyor.

Programlama ise tekrarla oluyor....

ve 148,000 sıkı bir tekrarlama sayısı...sonuçta sıkı bir programlama sağlıyor...

Bu programlama inançlarımızı, inançlarımız düşüncelerimizi, düşüncelerimizi eylemlerimizi/davranışlarımızı, davranışlarımız ise hayatta elde ettiğimiz sonuçları doğurur.
Yine bir araştırmaya göre günde 50.000 düşünce düşünüyoruz ve bunların %90'ı tekrar eden düşünceler. Yani eski, tekrar eden bir kayıt gibi. Ve tekrar eden düşünceler şablonlar, alışkanlıklar oluşturur. Gerçek anlamda kendinizi bu tekrar eden düşüncelerle ipnotize edersiniz.

Ve bir başka araştırmaya göre de bu düşüncelerimizin %77'si negatif, kendimize zarar verici, engelleyici ve yaratıcılığı öldürücü.

Unutmayın, hayatta elde ettiğiniz sonuçlar eylemlerimizden/davranışlarımızdan kaynaklanıyor. Eylemlerimizi/davranışlarımızı ise düşüncelerimiz belirliyor. Düşüncelerimizi ise inançlarımız, inançlarımızı ise bilinçaltımızda çalışan programlama belirliyor...Program da bilinaçltınızda çalışıyor.

Bununla da kalmıyor. Bilinçaltınız sizinle ilgili herşeyi kontrol ediyor. Mesela otonom sinir sisteminizi. Kalp kaslarınızı, bez salgılamalarınızı, hormonlarınızı, kısaca herşeyinizi kontrol eden bir sistemi bilinçaltınız kontrol ediyor.

Şayet kendinize sürekli "ben savsağım" diyorsanız, bilinçaltınız hormonlarınızla, otomatik hareketlerinizle vb çalışıyor ve sizin bir savsak gibi davranmanızı ve hareket etmenizi sağlıyor, hatta garantiliyor. "Ben sosyal değilim" dediğinizde, kendinizi bir köşede dururken buluyorsunuz. "Sen ne emredersen patron!"

Bilinçaltınız bir bilgisayardır. İçine ne program koyarsanız ona göre çalışır. Bilinçaltı koyduğunuz programı hiç sorgulamaz, hiç karşı çıkmaz. Patron sizsiniz ve ne söylerseniz o olur.
Hayal ettikleriniz, düşünceleriniz, algıladıklarınız, algılamadıklarınız, ne gördüğünüz, neyi kaçırdığınız sadece tek bir şey tarafından belirlenir: programınız! yani kendinize sürekli söyledikleriniz ve büyüme çağında sürekli duyduklarınız ve gözlemledikleriniz.

Peki şimdi bu kutununu dışına nasıl çıkacağız. Kendimizi olumlu şeyler yaşamak, daha iyi bir hayat, mutluluk ve sevinç için nasıl programlayacağız.

Aynen kendinizi daha önce programladığınız gibi...Bu sefer pozitifi sürekli tekrar ederek. Sizin için pozitif anlamda işe yarayanı bulacak ve ardından, bu yeni pozitif yol sizin bir parçanız haline gelinceye kadar emek vereceksiniz. Ve işe yaradığını gördükçe kendinizi daha da iyi hissedecek, daha bir dört elle sarılacaksınız.

Bu süreci hızlandıracak pek çok yöntem var. Onları da bulmak, kalbinizin size söylediklerini dinlemek tamamen size kalmış.

Kaynak: internet
Çeviri: Lale Külahlı
 
Ben de hayatıma yapacağım yeni başlangıç için kendimi yeniden programlamaya karar verdim.Bunu da oturduğum yerde sürekli olumlama cümleleri kurarak değil,harekete geçerek yapmam gerekli.Tabi önce düşünmek,gözlemlemek gerekir.
Para konusunda çocukluğumdan,ailemden gelen kısıtlayıcı,olumsuz düşünceleri üstümden atmalıyım.Sakiin sessiz bir ortamda,ki benim için uyumadan önceki zaman oluyor,bu olumsuz düşüncelerin nasıl ve ne zaman oluştuğunu,benim bunları nasıl beslediğimi irdelemem lazım.Sonra hayatımda yapmak istediğim değişiklikleri,harcamaları belirlemeyi düşünüyorum.Bu konuda harekete geçmeyeceğim hemen.Şunu düşünüyorum,elbette emekli maaşıyla şimdilik bir şeyler yapamam,ama bereketi davet edebilirim hayatıma.Nasıl evi almadan önce sıfır peşinatla emlakçıyla ev baktıysam,benzer bir şeyler yapabilirim.Çevre dükkanlardan veya internet üzerinden mutfak ve banyo için ne gibi düzenlemeler yapabileceğimi araştırabilirim örneğin.Yeter ki ben bakış açımı değiştireyim,isteklerimi ortaya koyayım,evren gerisini halleder.
 
Sizinle ilgili değil, benimle ilgili

Hiç merak ettiniz mi, bir yabancı alışveriş merkezinde sizi neden iter? Dükkandaki kasiyer neden sizi iğneler? Banka memuresi neden sizi dinlemez? Çok mu kısa boylusunuz da sizi görmediler ve ittiler? Önemsiz misiniz? Neden duyulmuyorsunuz? Neden? Neden? Çünkü bu olanlar sizinle ilgili değil. Benimle ilgili (sizi iten, dinlemeyen, iğneleyen). Bunu hatırlayın ve hayatınız çok daha kolay olacak.

Diğer bir insanla ilgili en küçük etkileşimin (hatta bir bitki veya hayvanla etkileşim dahil) kişinin kendisiyle ilgili olduğunu bilirseniz hayat çok daha kolaylaşır. Her tür pozitif ve negatif etkileşimleri kastediyoruz. Her zaman kişinin kendisi ile ilgili.

Bir aşk ilişkisine bakın. Her iki taraf da birbirini koruyor, kolluyor gibi görünüyor; hatta çoğunlukla birbirleri için herşeyi yapmaya hazırlar. Kesin olarak kendini düşünmeme ile ilgili değil mi? Hayır! Her zaman kazanç var. Her iki tarafın da ilişkide olmasının her zaman bir nedeni var. Biri veya her ikisi için de kazanç olmadığı anda ilişki biter. O kazanç nedir? Rahatlık. Bonuslar ise güzel duygular, mutluluk ve paylaşım. Bu bonuslar ilişkiyi daha da sağlamlaştırır ama esas kişileri birarada tutan rahatlıktır.

Mutluluk yokmuş gibi görünen ama çiftin birarada durmaya devam ettiği bir ilişkide bile rahatlık vardır. Rahatlık nerede olduğunuzu bilmededir. Rahatlık ne olduğunuzu bilmededir. Rahatlık ne umacağınızı bilmededir. Hepimiz bilinmeyenle rahat edemeyiz ve dolayısıyla rahatlık isteği insanların sert ilişkilerde kalmaya devam etmelerini sağlar. Sadece, artık daha fazla rahatlık kalmamışsa ilişkiyi bitirirler.

Bir aşk ilişkisi çok bencil bir ilişkidir. Ve en iyi aşk ilişkisi en bencil ve en aydınlanmış insanlardan ikisi arasında olur. Bunu nasıl mı söylüyorum? Çünkü aydınlanmış bencil bir insan “ne ekersen onu biçersin” cümlesinin arkasındaki bilgeliği farketmiş olandır. İki bencil aydınlanmış insan birbirleriyle çok iyi anlaşırlar. Her biri diğeri için uğraşır ve diğerinin rahat etmesi ve mutlu olması için çabalar çünkü böyle yaparak aynı şekilde ödüllendirileceklerini bilirler.

Aydınlanmamış bir insanın bencilliği ise farklı bir şeydir. Onlar paylaşarak paylaştıklarını katlayacaklarını ve karşılarındakine verdiklerinin kendilerine geleceğini farketmeyenlerdir.
Onlar, istediklerini düşündükleri şeylere sahip olanları kıskanırlar. Başkalarından birşeyler alabilirler veya kendi rahatlıkları için diğerlerine birşeyler yapabilirler ve böylece diğerlerinin rahatını ellerinden alabilirler. Bildiğiniz gibi bu aslında tamamen bencilliktir - rahatlık arayışı.

Tüm sosyal ilişkilerde de durum aynıdır. HİÇ BİR ZAMAN sizinle ilgili değildir. HER ZAMAN benimle ilgilidir.

Daha fazla delil mi istiyorsunuz? İş hayatına bakın mesela. Patronunuz sizi seviyor. Her zaman süper övgüler, yan gelir vb alıyorsunuz. Neden? Çünkü patronunuzun iyi görünmesini sağlayan bir iş yapıyorsunuz. Patronunuz aydınlanmış. Patronunuz biliyor ki eğer siz onun iyi görünmesini sağlarsanız ve ödüllendirilirseniz, yapmakta olduğunuz şeye devam edersiniz ve o da iyi görünmeye devam eder.

Sizi ödüllendirirler ki, onları ödüllendirmeye devam edin. Sizinle ilgili değil. Benimle ilgili(patron).

Ebeveyn/çocuk ilişkisinde bile aynı. Çocuk rahatsız diyelim. O zaman ne yapar? Ağlayarak anne ve babasını rahatsız eder. Peki sonra ne olur? Anne, baba ağlamayı durdurmak ve çocuğun tekrar rahatlamasını sağlamak için herşeyi yapar. Çocuk bir kere sessizleşip rahatlayınca, anne baba yine rahatlarına kavuşur. Sizinle ilgili değil. Benimle ilgili(anne baba).

Çocuk/ebeveyn ilişkisinde de durum farklı değildir. Çocuk anne, babayı rahatsız edecek birşey yapar. Anne, baba bunun tekrar edilmesini istemiyorsa, çocuğun hareketini tekrarlamaması için onun rahatsız olmasına neden olacak bir şey yapacaklardır. Çocuk anne babasını rahatsız eden şeyi yapmaktan çok hoşlansa da, tekrar etmeyecektir çünkü anne babayı rahatsız etmiştir ve sonucunda da anne baba çocuğu rahatsız etmiştir. Yine, sizinle ilgili değil. Benimle ilgili(çocuk).

Dolayısı ile bir dahaki sefere birisi sizi irite eder ve sizi rahat olduğunuz alandan çıkarıp rahatsız ederse ve kendinizi sinirlenmeye başlarken bulursanız, hatırlayın ki bu sizinle ilgili değil. Benimle ilgili(sizi kim irite etmişse). Belki de siz beklenmeyen bir şekilde reaksiyon gösterir ve sizi irite edene daha rahat bir hale gelmesi için yardım ederseniz, yeni bir arkadaş bulursunuz. Belki onların aydınlanmalarını sağlayabilirsiniz ki, her ikiniz de rahatlık içinde bencil olabilin.

Kaynak: Kat Miller
Çeviri: Lale Külahlı
 
Dün N,l Gün ün Geleceği Hatırlamak diye bir kitabını aldım.İnsanlığın evriminden oplumlu olumsuz sebep olduklarından,homo novus dediği yeni insan türünden bahsediyor.(daha oraya gelmedim tabi).
Hepimiz bir takım arayışlar içindeyiz.Kimimiz dünya zevkleriyle gayet hoşnut geçiriyor günlerini,kimimiz de daha derin mana arayışları içindeyiz.Reiki,melekler vb bu tür arayışlardan.Kimbilir belki de aradığımız basittir,gözümüzün önündedir.Sadece farketmemiz hepimiz için değişik zamanları bekliyordur.7-8 yıl önce bir kitap almıştım.Başladıysam da devam edemedim,okuyamadım.İki sene sonra birden aldım kitabı okudum ve kavradım.Demekki önceden okusaydım manasını anlamayacaktım,oysa şimdi zamanı gelmişti.
Bir de ille de hepimizin aynı yollardan geçmesi gerekmediğini düşünüyorum.yani aydınlanmak için herkesin okuyup entellektüel seviyesinin ileri olması gerekmez,evinde çocuklarına örgü ören bir kadın da kendince düşünceleriyle gönül gözüyle bazı aydınlanmalar yaşayabilir.Kimi reiki ile aydınlanır,kimi başka bir yolla...
Ben kendim için,genelde sadelik,berraklık peşinde olduğumu söyleyebilirim yıllardır.Çok bir yol katetmedim kendini bilme,gelişme konusunda belki ama,genelde arzularımı gözden geçirdiğimde sadeleşme,sakin bir zihin vb konular öne çıkıyor.
Bir söz vardı "herkes kendi evinin önünü süpürse,sokak temiz olur" diye.Belki kendi hayatımızı gözden geçirsek,eşimizden çocuklarımızdan büyük şeyler beklemek yerine makul davransak,alıcı olduğumuz kadar verici de olsak;diğer insanlara karşı empati kurabilsek;içimizdeki öfke,kırgınlk vb duyguların sebebi üzerinde düşünüp bunlardan arınmaya çalışarak ruhumuza eziyet etmeyi bıraksak titreşimimiz yükselir ve benzer tavırlar topluö içinde çoğalırsa aradığımız ortama yaklaşmış olmaz mıyız?
Orman bir çok ağaçtan oluşur,ama bir ağaç pekala bir ormanın habercisi olabilir.Ben kendimden başlamayı seçiyorum.
 
Son düzenleme:
Kitabı biraz daha okudum.Bir belgesel önermiş.İzledim.Biraz zaman alıyor,vaktiniz olduğunda izleyin,başında biraz izleyip bırakmayın,mesajları son kısımlarında.
Yuva belgeseli----- http://www.youtube.com/watch?v=OwqU0wekxdI
Bunu izleyince gerisi boş diye düşündüm.Dünyanın geldiği hale bak,biz nelerle uğraşıyoıruz dedim.
Kitap bana iyi gelecek.Önceden de şükrediyordum ama artık elimdekilere daha şükran duyar olacağım.
 
Son düzenleme:
Kitap sardı iyice.Bölük pörçük bildiğimiz çevre,insanların durumları,kapitalistlerin döndürdükleri dolaplar vs.Bilime hep ilgim vardı ama sayısalcı olmadığımdan kafam basmaz diye düşünürdüm.Oysa bilimde de bir şekilde halka yönelik dil kullanılsa bir çok gerçek daha anlaşılır olacak.Bilim kurgu filmlerini dizilerini de severdim.Günümüzde gerçekleşen bir çok bilimsel icat,bilim kurgu romanlarında filmlerinde anlatılan,hayal edilenlerin hayata geçirilmesi değil mi?
Bilimsel alanda okumalar yapabilmeyi isterdim.Şimdilik çevre konularından başlamayı düşünüyorum.Hem kimya,biyoloji vb bir çok alanı ilgilendiriyor.

http://www.bugday.org/portal/index.php
http://www.greenpeace.org/turkey/tr/
http://www.dogadernegi.org/
http://www.tema.org.tr/web_14966-2_1/index.aspx
 
Son düzenleme:
İnternette surf yapmak dedikleri şeyi yaptım sanırım.Onu oku bunu oku derken bir siteye rast geldim.Facebookta aynı adlı sayfaları var.Onu da beğendim.
http://uyanmasaati.com/
Bugünlük bir kısmını inceledim.Önerdikleri bir belgeseli izliyorum şlmdi.İçinde insan ve çevre olan belgeselleri seviyorum.
 
Mutlu Olun (gerçek bir hikaye)
20 yıl kadar önce Seattle'da yaşıyordum ve zor zamanlardan geçiyordum. Beni tatmin edecek bir iş bulamıyordum ve pek çok deneyimim ve mastır derecem olması bu duruma dayanmamı daha da zorlaştırıyordu.

Utanç içinde bir okul otobüsünün şoförlüğünü yapıyor ve arkadaşlarımla beraber yaşayarak idare etmeye çalışıyordum. Oturduğum daireyi kaybettim. Bir firmayla 5 görüşme yaptım ve bir gün okul seferlerimin arasında arayıp işi alamadığımı söylediler.Okul otobüsünü bir zombi gibi park yerine götürdüm.

O gün akşamüstü, sessiz bir semte okul servisi yaparken içimde bir dalga hissettim. Sanki bir çığlık gibi ta derinlerimden yükseldi ve "neden hayatım bu kadar zor hale geldi?" diye düşündüm. "Bana bir işaret ver" dedim, "bir fiziksel işaret, içsel ses gibi bir şey değil".

Bu içsel çığlık olayından hemen sonra küçük bir kızı indirmek için otobüsü sağa çektim. küçük kız inerken bana bir küpe verdi ve birisi sorarsa vermemi söyledi. Küpe, yazılı bir metal şeklindeydi ve üzerinde "MUTLU OL" yazıyordu.

Önce kızdım. "Yaa, tabi tabi" diye düşündüm. Sonra bir anda anladım. Tüm enerjimi hayatımda yolunda giden şeyler yerine, yolunda gitmeyen şeylere yöneltmiştim ve bunlara harcıyordum! O anda şükrettiğim, müteşekkir olduğum 50 şeyin listesini yapmaya karar verdim.

Önce zordu, sonra kolaylaşti. Bir gün bu listeyi 75'e çıkartmaya karar verdim. O gece büyük bir hastanede müdürlük yapan bir bayan beni aradı. Bir sene kadar önce
stres yönetimi konusunda ders vermek için devlet üniversitesine başvurmuştum (evet, doğru duydunuz. :-)) Bana 200 hastane görevlisi için 1 günlük bir seminer yapıp
yapamayacağımı sordu. Evet deyip işi kabul ettim.

Hastane çalışanları ile seminerim gayet iyi gitti. Coşku dolu bir alkış aldım ve pek çok gün daha çalışma imkanı buldüm. BİLİYORUM KI, bu başarının nedeni yaklaşım şeklimi, tavrımı "şükretme"den yana değiştirmemdi.

Bu arada, küpeyi veren kız ertesi gün küpeyi kimsenin isteyip istemediğini sordu. Ona istemediğini söyleyince "o zaman senin içinmiş demek" dedi.

Ertesi seneyi Seattle'da eğitim seminerleri düzenlemekle geçirdim ve herşeyi riske atıp daha önce yaşadığım İskoçya'ya dönmeye karar verdim. Tek kişilik işimi
kapadım, bir uçak bileti aldım ve göçmen bürosundan 6 aylık göçmen vizesi aldım. 1 ay sonra şu anda 15 yıllık arkadaşım olan muhteşem İngiliz eşimle tanıştım. Şu anda
İskoçya'da küçük güzel bir kır evinde yaşıyoruz. Yıllardır mottom "tek yaklaşım, tek tutum şükretme tutumudur" oldu ve evet, tüm hayatımı değiştirdi.

Kaynak: Davy Jones
Çeviri: Lale Külahlı
 
Mutlu Olun (gerçek bir hikaye)
20 yıl kadar önce Seattle'da yaşıyordum ve zor zamanlardan geçiyordum. Beni tatmin edecek bir iş bulamıyordum ve pek çok deneyimim ve mastır derecem olması bu duruma dayanmamı daha da zorlaştırıyordu.

Utanç içinde bir okul otobüsünün şoförlüğünü yapıyor ve arkadaşlarımla beraber yaşayarak idare etmeye çalışıyordum. Oturduğum daireyi kaybettim. Bir firmayla 5 görüşme yaptım ve bir gün okul seferlerimin arasında arayıp işi alamadığımı söylediler.Okul otobüsünü bir zombi gibi park yerine götürdüm.

O gün akşamüstü, sessiz bir semte okul servisi yaparken içimde bir dalga hissettim. Sanki bir çığlık gibi ta derinlerimden yükseldi ve "neden hayatım bu kadar zor hale geldi?" diye düşündüm. "Bana bir işaret ver" dedim, "bir fiziksel işaret, içsel ses gibi bir şey değil".

Bu içsel çığlık olayından hemen sonra küçük bir kızı indirmek için otobüsü sağa çektim. küçük kız inerken bana bir küpe verdi ve birisi sorarsa vermemi söyledi. Küpe, yazılı bir metal şeklindeydi ve üzerinde "MUTLU OL" yazıyordu.

Önce kızdım. "Yaa, tabi tabi" diye düşündüm. Sonra bir anda anladım. Tüm enerjimi hayatımda yolunda giden şeyler yerine, yolunda gitmeyen şeylere yöneltmiştim ve bunlara harcıyordum! O anda şükrettiğim, müteşekkir olduğum 50 şeyin listesini yapmaya karar verdim.

Önce zordu, sonra kolaylaşti. Bir gün bu listeyi 75'e çıkartmaya karar verdim. O gece büyük bir hastanede müdürlük yapan bir bayan beni aradı. Bir sene kadar önce
stres yönetimi konusunda ders vermek için devlet üniversitesine başvurmuştum (evet, doğru duydunuz. :-)) Bana 200 hastane görevlisi için 1 günlük bir seminer yapıp
yapamayacağımı sordu. Evet deyip işi kabul ettim.

Hastane çalışanları ile seminerim gayet iyi gitti. Coşku dolu bir alkış aldım ve pek çok gün daha çalışma imkanı buldüm. BİLİYORUM KI, bu başarının nedeni yaklaşım şeklimi, tavrımı "şükretme"den yana değiştirmemdi.

Bu arada, küpeyi veren kız ertesi gün küpeyi kimsenin isteyip istemediğini sordu. Ona istemediğini söyleyince "o zaman senin içinmiş demek" dedi.

Ertesi seneyi Seattle'da eğitim seminerleri düzenlemekle geçirdim ve herşeyi riske atıp daha önce yaşadığım İskoçya'ya dönmeye karar verdim. Tek kişilik işimi
kapadım, bir uçak bileti aldım ve göçmen bürosundan 6 aylık göçmen vizesi aldım. 1 ay sonra şu anda 15 yıllık arkadaşım olan muhteşem İngiliz eşimle tanıştım. Şu anda
İskoçya'da küçük güzel bir kır evinde yaşıyoruz. Yıllardır mottom "tek yaklaşım, tek tutum şükretme tutumudur" oldu ve evet, tüm hayatımı değiştirdi.

Kaynak: Davy Jones
Çeviri: Lale Külahlı

Çok sevdim...Şükretmek her seyi degistirir cidden, neye konsantre olursak onu kendimize cekiyoruz...
 
Bugün kitap okumadım,(sabah kahvaltı öncesi birkaç sayfa Melih Arat ın kitabını okudum gerçi).Dışarda işlerimi halledip geldikten sonra müzik eşliğinde internette okumalar yaptım.Bazı düşünceler geçti kafamdan.
Her gün yapacağım şeyleri gözden geçirdim.Bunların arasına ingilizce çeviri yapmayı da eklesem diye düşündüm.Epeydir körlendim sanırım.Ama kağıt kalem almayı düşünüyorum elime ciddi ciddi.Yabancı gazetelerden dünya olaylarını okumayı istiyorum mesela.Kendime bir çalışma masası oluşturabilirim.
Bu düşündüklerim ilerde somut çalışmalara varır mı bilemem.Bir dernek için gönüllü çalışmak vb gibi.Şimdilik bazı nedenlerle bunu yapamıyorum.Öncelikle kendimi değerlendirmem bilgilendirmem gerekli diye hissediyorum.Bazı şeylere hala yüzeysel baktığımı ,bilgilerimin ilgilerimin yüzeysel olduğunu farkettim.
Bir ara başka diller öğrenmeye başlamıştım.Çeşitli nedenlerle kesintiye uğradı.Şimdi tekrar düşünmeye başlayabilirim.İnternetin bu alanda katkısı büyük,eskiden sadece kitaplardan okuyarak çalışma durumundayken şimdi telaffuzu duyarak da çalışmak mümkün.

http://www.word2word.com/
http://www.word2word.com/course.html (Bu alanda istediğiniz dili seçip online kurslardan birşeyler öğrenebilirsiniz.)
 
Çok sevdim...Şükretmek her seyi degistirir cidden, neye konsantre olursak onu kendimize cekiyoruz...
Buna ben de inanıyorum.Ayrıca arada bir istediğim olmadığında da "herşeyin hayırlısı" deyip gene şükrediyorum.Şükran duygusu hayata daha pozitif bakmayı sağlıyor.
 
Ben bu hikayeyi pek sevdim.Belki bizler de arada kendimize öyle çekler ,hatta olumlu sözler içeren mektuplar yazıp,gözümüzün önüne koymalı,bazen açıp okumalıyız.

**************************************************************************
Güven
Bir iş adamı büyük borç içindeydi ve hiç bir çıkış yolu görmüyordu. Kredi verenler onu sıkıştırıyorlardı. Mal sağlayanlar ödeme bekliyorlardı. Parkta bir banka oturdu, başını ellerinin
arasına aldı, firmasını iflastan kurtaracak bir yol var mı diye düşündü.

Birden, yaşlı bir adam önünde belirdi. "Birşeyin seni rahatsız ettiğini görüyorum"dedi yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra, ona "sana yardım edebileceğime inanıyorum" dedi.

Adam işadamının adını sordu, bir çek yazdı ve eline verirken "bu parayı al ve tam 1sene sonra
benimle burada buluş, o zaman borcunu ödersin." dedi.

Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.

İşadamı çeke baktı. Çekte 500.000 Dolar yazıyordu. İmza ise John D. Rockefeller'a aitti, dünyada o zamanın en zengin adamı.

"Tüm parasal sorunlarımı bir hamlede temizleyebilirim!" diye farketti. Ama bunun yerine bu bozulmamış çeki kasasına sakladı. Sadece onun orada olduğunu bilmenin, işini kurtarmak için bir yol bulmasında kendisine yardımcı olabileceğini düşündü.

Yepyeni bir iyimserlikle daha iyi işler almaya ve daha uzun vadeli ödemelerle işlerini götürmeye başladı. Büyük işler aldı. Birkaç ay içinde borçlarından kurtuldu ve tekrar para kazanmaya başladı.

Tam 1 sene sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatte yaşlı adam belirdi. Ama tam işadamı ona çeki verip başarı hikayesini paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve yaşlı adamı yakaladı.

Hemşire "onu yakaladığıma çok sevindim" diye bağırdı. "Umarım sizi rahatsız etmiyordu. Huzurevinden sürekli kaçıyor ve insanlara kendisinin John D. Rockfeller olduğunu söylüyordu".

Ve hemşire adamın koluna girip onu uzaklaştırdı.

Şaşkın işadamı orada öyle durdu, sanki donmuştu.

Tüm sene boyunca işler aldı, işler kapattı, aldı, sattı. Arkasında yarım milyon Dolar olduğuna ikna olmuş olarak.

Birden, hayal veya gerçek farketmez, hayatını değiştirenin para olmadığını farketti. Hayatını değiştiren, peşinden gittiği herşeyi başarmasını sağlayan yeni bulduğu kendine güvendi.

Kaynak: internet
Çeviri: Lale Külahlı
 
Bugün dışarda işlerim vardı.Sabah yine Melih Arat'ın " Limit siz "adlı kitabından biraz okudum.İçe ve dışa dönük kişisel gelişim projelerinden söz ediyor bir yerde.Benim yapmayı planladığım şeyler bu durumda içe dönük çalışmalar.Belki ilerde,dışa dönük,başkalarıyla etkileşim içinde çalışmalar da yapabilirim.İçe dönük de olsa bir şeylerle uğraşmak çok güzel.Dünyada ilgilenecek,öğrenecek öyle çok şey var ki...Genç olanlar kariyerleriyle filan uğraşabilirler tabi.Ama ben onca boş vaktimi hep sevdiğim gibi bir şeyler öğrenerek araştırarak geçirmeyi tercih ediyorum.Beynimi çalıştırmayı sürdürmeliyim.
Akşamüstü ingilizce gazetelerden iki üç haber okudum.Güncel haberler fena değildi ama popüler bilim haberini yarına bıraktım çünkü bunda bilmediğim kelimeler çoktu.Ben de değişik konularda parçalar,haberler okuyup kelime bilgimi artırmaya karar verdim.
Bu arada coğrafya konusu da ilgimi çekiyor çevre filan derken.Arada bir oynadığım ülke bulma oyunu var,tavsiye ederim.Bir kıta seçiyorsunuz,ordan kısım kısım ülkelerin yerini ve adını öğreniyorsunuz.Bir seviyede ülkelerin adını veriyor,yerini buluyorsunuz,giderek zorlaşıyor,ülkeleri çek bırak yöntemiylr doğru yere yerleştiriyorsunuz.Başkent bulma kısmı da var.
http://www.sheppardsoftware.com/Geography.htm
 
Son düzenleme:
Yaşamımızdaki Engel
Geçmiş zamanlarda bir kral ana yolun üzerine iri bir kaya parçası yerleştirttirir.

Sonra da izlemeye başlar, acaba kimse bu büyükçe kayayı yerinden kaldıracak mı diye.

Taşı gören kralın en zengin tüccarlarından ve saray adamlarından bir kısmı taşın etrafından dolaşır. Birçoğu yolları açık tutmadığı için kralı suçlar ve fakat hiç birisi taşı kaldırmak için bir girişimde bulunmaz.

Sonra bir sepet dolusu sebze taşıyan bir köylü gelir. Kayaya yaklaşırken yükünü yolun kenarında indirir ve kayayı yolun kenarına götürmeye çabalar. Baya bir uğraştıktan sonra sonunda başarır. Köylü adam tam sebzelerini almak üzereyken daha önce taşın bulunduğu yerde bir kese görür. Kesede pek çok altın para ve kraldan bir not bulur. Notta "bu altınlar kayayı yoldan alan kişi içindir" yazmaktadır.

Başkalarının hiç anlamadığı bir şeyi köylü adam anlamıştır.

Her engel kişinin hayatındaki bir durumu iyileştirmesi için bir fırsat sunar.
 
Bu fırtına de geçecek
Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir fırtına hatırlıyor musunuz? Bir sonraki günü görmek için nasıl ayakta kalacağınızı kara kara düşündüğünüz, çok derin ve erişilemez karanlıkta bir gece hatırlıyor musunuz? Kendinizi yalnız ve yoksun hissettiğiniz, yüzünüzü dönecek kimsenin olmadığı ve inancınızın erişilebilir olmadığı zamanlar?

Ve fakat fırtına geçti. Sona erdi. Ve gün, dağların arkasından yine doğdu ve karanlık, yerini parlak bir pembeye, sonra maviye bıraktı ve inanç tekrar yerine geldi; güller güzel başlarını güneşe doğru kaldırdılar.

Güneş her zaman parlar, size etraf karanlık görünse de. Fırtına her zaman diner, hiç bitmeyecekmiş gibi görünse de. Ve gökyüzünden yeryüzüne düşen yağmurlar nimetlerdir. Sizi en çok korkutan fırtına zamanın esnekliğinde sevgiyi güçlendirir.

Herşey hareket eder ve değişir ama bir tek şey gerçek kalır: Sevgi. Ve şu an, sevgiden yapılmıştır, bitmeyen bir huzur havuzunda tutulan sevgiden. O merkezinizdedir ve sevgiyi tutar.

Öyleyse en acı fırtınada, sıcaklık sevgi ve huzur için merkezinize gidin. Orada, derinlerde, kalbinizin rahatllığını hissedin. Ve oradan, meleklerin sizi sarmalaması ve sizi şarkılarıyla kutsamaları için onları çağırın.

Çok derinden seviliyorsunuz ve hep sevileceksiniz. Çağırın, gelecekler. Ve zamanın geçmesine ve fırtınanın bitmesine izin verin, güneş pek tabii ki yeniden parlayacak. Gün sevginin parlak ışıklarında yeniden doğarken.

Kaynak: Carrie Hart Quado
Çeviri: Lale Külahlı
 
Karanlık ve Işık
Yazan Işık Elçi Günseli

Hayat bazen yaşama ilk merhaba dediğimiz zamanki kadar saf bırakmıyorum bizleri. Büyürken öğretilen gelecek kaygısı, yarın planları, andan uzak şimdinin farkındalığından yoksun bırakıyor bizleri. İçimizden o vazgeçmeyen tarafımız sorular sormaya, arayışlara giriyor bir süre sonra. Biz farkında olsak da olmasak da. Ve geceleri bize armağan edilmiş olan uykuda rüyalarla geliyor cevaplar. Ayna oluyor bize. Uyanık yaşamda çözmemiz gereken sorulara ve sorunlara çekiyor dikkatimizi. Her şey daha iyi olabilmek, daha iyi bir insan olmak için. Rumuzun vazgeçmiyor bizden ve içimizdeki neşeli çocuk. O belki de insan olmaktan vazgeçmeyen tek tarafımız. Bir çocuk neşeyle uyanır sabahları, bugün insan olmalıyım diye düşünmez. İnsan gibi yaşar zaten.

Ne tuhaf zaten insan olarak geldiğimiz dünyada bu özellikleri unutmamız ve insan olmak için kendimizi aramaya çıkışımız. Belki de hep zor olmalı diye mi düşünüyoruz ki hayatı kendimizi aramaya çıkıyoruz. Yıllar önce "Kandid ve İyimserlik" kitabını okuduğumda kahramanın tüm yaşamını yollarda geçirmesini gerçeği, kendini arayışını ve sonunda bir gün evinin bahçesindeyken aslında en önemli şeyin ilk önce kendi bahçemizi yaşatmak olduğunu anladığında bir ömrün neredeyse sonuna gelmişti. Uzaklar bazen en yakınımız oluyor. Tabii görebildiğimizde.

Rüyalar kapıları açıyorsa, ayna tutuyorsa bize bunu nasıl yapıyorlar?

Çoğu kişi rüyalarının kâbus olduğunu, felaket bir rüya gördüklerini söyleyerek başlıyorlar sözlerine. Deneyimlerim ve çalışmalarımdan gördüğüm kadarıyla insan en çok kendinden korkuyor. Gün içinde işimizle, sohbetlerle kaçabiliyoruz kendi gerçeğimizden. Ama rüyalarda asla…

Ben rüya yorumunu yapmadan önce, karşımdaki kişiyi tanımaya çalışıyorum. Uyanık yaşamda nasıl biri olduğunu anlamaya çalışıyorum. Kâbus gören kişilerin çoğu aslında kendi yaşam kalitelerini yansıtıyorlar rüyalarına. Sorumluluktan kaçan, sürekli endişe içinde olan, hayallerini göz ardı edenler, başkalarına karşı bencil olanlar, kaybetme korkusu ile maddi kaynaklarına sıkı sıkı tutunanlar, hayır demeyi bilmeyen, kurban rolü oynayanlar… ve devam eden yüzlerce örnek.

İşte bu noktada, doğru yorum sizi olumlu pozitif bir hayata taşıyacaktır.
İstanbul’da telefonla görüştüğümüz bir bey var. Zaman zaman rüyaları ile ilgili konuşuyoruz. İki kardeşler. Babası her zaman abisine öncelik verirmiş. Kendini dışlanmış hissedermiş. Bir gün başı sokaktaki çocuklarla derde girmiş. Babası onun yanında olmuş, onu korumuş. O gün şöyle bir düşünce geliştirmiş. Babamın sevgisini ancak sorunum olursa alabilirim. Şimdi 37 yaşında ve başı beladan hala kurtulmuyor. Hayatı tam bir senaryo olabilecek olaylarla dolu. Evlenmemiş, ne zaman niyet etse aldatılmış terk edilmiş. İş hayatı borçlar, kandırmalarla dolu. Babası bu durumlarda maddi, manevi yanında. Tam istediği gibi. Hayatının neden böyle olduğunu sorgulamaya başladığında gördüğü rüyalar onun bu davranış kalıbını çözmemizden büyük bir yarar sağladı. Sevgiyi almak için başını derde sokması gerekmiyor. Bu düşünce şekli onun başka insanlar tarafından sevilip sevilmediğini sınamak için bir yöntem olmuş zamanla.
Kendi gelişimimiz için niyette bulunduğumuzda rüyalar bizim içimizdeki özümüzü parlatmak için harekete geçerler. Bazen derin düzeyde bu niyette bulunuruz. Sonuç eğer doğru yorum yapılmışsa yaşamda toplum içinde ışık yayan biri olursunuz. İçsel huzurunuz tam, güven içinde…

Karanlık yanımızı parlatmak bizi insan olma yolunda ileriye taşır. Bakın geçen zamanda yaşadığım deneyimimi sizinle paylaşmak istiyorum Hizmet etmek için neyi bilmem gerekiyor? Bu soruyu sorduğumdan beri hayli zaman geçti. Şimdi İstanbul’dayım. Taşınmaktan hep kaçtığım şehirde. İzmir’de evimin balkonunda otururken kendime iki soru sordum.

Bunlardan birincisi, “neden İzmir’de kalmak istiyorum”. İkincisi ise, “Bu kadar çok sevdiğim halde, ilk görüşte aşk yaşadığım ve hala katlanarak artan bir sevgiyle bağlı olduğum İstanbul’dan neden kaçıyorum?”.

İzmir’i gerçekten çok seviyorum. Doğduğum, en güzel deneyimlerimi, arınmalarımı yaşadığım şehir. Ancak bazen bir yerlerde vaktin dolduğunu hissedersiniz. Rüyalarınız, sezgilerinizin yaşamda gelişen eşzamanlılıklar size yolculuğun geldiğini hatırlatır. İçinizde çocuksu bir telaş bayram havası oluşur. O çocuk yola çıkmaya hazırdır. Ancak bir taraftan bunca zamandır sahip olduğunuz yaşam tarzını, alışkanlıklarınızı bırakmak istemezsiniz. İki taraf çatışmaya başladığında kim kazanır biliyor musunuz? Eğer korku nedeniyle alınmış bir karar varsa…

Ben İzmir’i orayı çok sevdiğim için değil, İstanbul’dan, başarıdan korktuğum için istiyordum. Orada kabuğumda mutlu ve huzurluydum. Burası ise bilmediğim bir dünya. Tamamen kendim için düşünüyordum. Oysaki aylar önce bir niyette bulunmuş, sorular sormuştum. Cevaplar kısa sürede gelmişti. Cevapları hayata geçirmek için ise burada İstanbul’da olmam gerekiyordu.

Korkuyla alınmış tüm kararlar bir süre sonra tıkanmaya mahkûm olurlar. Ve biz sonrasında kurban rolü oynar ”neden bu benim başıma geldi“ deriz. Her şeye rağmen bulunduğum şehirden ayrılmak istemedim. Evren, rüyalarım, melekler bu kararı onaylamadılar. Baktılar ki olmuyor beni en hassas noktamdan vurmaya başladılar. Arka arkaya o kadar olaylar yaşadım ki bir an her şeye inancımı kaybettiğimi düşündüm.

Peki, ne oldu da her şey benim için ters gitmeye başladı?
Niyetin saflığından çok seçimin saflığı girdi işin içine. Daha önce de söylediğim gibi korku, endişe ile alınmış bir karar ne bizim hayrımıza olabilir ne de evrenin. Sistem böyle bir şeye asla izin vermez.

Yakın bir zamanda bir kız arkadaşım iki gözü iki çeşme bana geldi. Evlilik düşündüğü arkadaşı ne olduysa birden onu terk etmiş hiçbir açıklama yapmadan gitmişti. Tabii ki dünyadan ondan daha mutsuzu, kırılmış bir kadın yoktu. Ona eğer evlenseydi neler olacağını sordum. Söyledikleri gerçekten etkileyiciydi. “Haydi gel bir oyun oynayalım” dedim ve bu evliliği neden istediğine dair sorular sordum. Her cevapta yüzü biraz daha aydınladı. Sonra mı? Hiç de kendine uygun biri olmadığını fark etti. Zamanda geri gittik. Aylar önce gelecekle ilgili bir sohbetlerinde arkadaşının şimdiden onun geleceği ile ilgili onlarca karar vermişti. O gün içinde bir sıkıntı ile ayrılmıştı ama tarif edememişti. Ama derin düzeyde işlem başlamıştı. Şimdi artık biliyordu. Onun hayalindeki resimle diğeri uyuşmuyordu. İçindeki çocuk bir yerlerde küsmüş oturuyordu. Ruhu bu hayalin ona ait olmadığını çok iyi biliyordu. O yine de yıllarını verdiği bu erkekle evlenmek, ailesine, çevresine karşı mahçup olmak istemiyordu. İşte korku ile alınmış bir karar.

Allah’tan meleklerimiz var da (ya da siz neye inanıyorsanız) artık bizlerin büyük hatalar yapmalarına engel oluyorlar.

Daha önce özgür seçimden bahsederken şimdi ne oldu da seçimlere karışıyor diyebilirsiniz. Şaşıracaksınız ama hala karışmıyorlar. Onlar sadece karanlığın bize aldırdığı kararlara engel oluyorlar!

Bizler sadece bu dünyada verdiğimiz sözleri hatırlıyoruz. Oysa buraya gelmeden önce verdiğimiz sözler var. Bu satırları okumanız bile çok önceden planlanmıştı. Sizleri görmüyorum ama bir şeyi çok iyi biliyorum hepiniz varlığınızla bu dünyayı onurlandırıyor, ışığınızla farkındalık katıyorsunuz.

İçinizden bir ses “Ben mi?” diyorsa onu duymayın, o karanlıktır. Siz karanlığa hizmet etmek için burada değilsiniz. Siz yaşamı onurlandıran güzel varlıklar olarak. Onur, sevgi, sevinç almak için buradasınız?

Sizlere yeni yüzyılın silahı “Korku” ile seslenmiyorum.
Hayatlarımıza bakalım, üçüncü bir kişi olarak. Bir günü gözden geçirelim.
Duygularınıza, düşüncelerinizi bakın.
İnsan olmak için yaptığınız, yaşadığınız aşamalara bakın.
Deneyimlerinizi hayalinizden tekrar tekrar gözden geçirin. Onlarda değiştirmek istediğiniz, tepkileri, kararları son haliyle hayal edin. Neleri öğrendiğinizi fark edin.
Gelecekteki hayallerinize bakın. Orada ne hâkim? Umut mu? Korku mu?
Korkunun gölgesinin sindiği her şeyi şimdi şu andan itibaren hayatınızdan çıkarın, atın. İzin vermeyin.

Karanlık pasiftir. Karanlığı aktif hale getiren bizim kendimiz ve evrenle ilgili negatif düşüncelerimiz, kararlarımızdır. Onu aktif hale biz getiririz biz besleriz. Bazen bu karanlığa hizmet eden insanlar vardır. Onlar harika korku senaryoları yazar. Bunu sizin iyiliğiniz için yaptıkları konusunda o kadar inandırıcı olurlar ki. Siz her şeyi bırakır, onlara inanır ve değişmekten büyümekten, keyif almaktan, üretmekten vazgeçersiniz. Nasıl olsa bir şey yapmaya gerek yoktur. Böylece karanlık büyür. Dünyada dengeler bozulur. Sevgisizlik terazide ağır basar. Sadece bizim için değil, dünyada da bir şeyler ters gider. Biz haklı çıktığımız için seviniriz. Oysa onları çağıran bizler olduğumuz unuturuz.

Peki, neden varlar? İnanın onlarda bizim gibi hizmet ediyor ve sevilmeye layık varlıklar. Sınavlar, farkındalıklar, kendi hayat gücümüzü ortaya çıkarmak yaşadığımız bu süreç sayesinde de olabiliyor. Tabii bunu ne kadar istediğimize bağlı…
Karanlık hizmette kusur işlemez. Sizi asla hayal kırıklığına uğratmaz. Siz kendiniz için bir şey düşünürsünüz. Hemen arkasından bir olay yaşarsınız ve “İşte ben demiştim” dersiniz. Ne zaman mı son bulur? Karanlığı yaratanın siz olduğunuzu fark ettiğinizde.
Karanlığın hizmetkârları aranızdan ayrılırlar. Siz bile şaşırırsınız bu kadar hızlı geliştiğine her şeyin.

Aydınlık aktiftir. O içinde sevgiyi barındırır. Size sevinç verir. Onaylar. Yaptığınız şeyin doğruluğu konusunda size rehberlik eder. Hem uyanık yaşamda hem uykudaki yaşamda eşzamanlılıklar yaşarsınız. O Tanrı’dan gelendir. Çünkü Tanrı bizler için yarattığı her şey için iyi olanı diler. O bizi karanlık içinde, sorunlarla görmek istemez. Her şey her zaman hepimize yetecek kadar var. Bolluk ve bereket bizimle.

Bir bebek dünyaya geldiğinde annenin göğsünden süt kendiliğinden akar. Bebeğin dudağı kaygısızca kavrar annenin sıcak memelerini. Bir kuş güne şarkılar söyleyerek başlar, bilir uçamaya başladığında kanatlarının bunu doğal bir şekilde yapacağını ve rızkının hazır olduğunu. Kuş “ben bugün kuş olmalıyım” demez. Ya da kuş gecenin bir saati uyanıp, “yarın neler olacak, ya başıma şu gelirse, acaba ne için endişeleneyim” demez. Kuş güven içinde uyur. Çünkü o onu yaratana tam bir güven içindedir. Onu kuş yapan en önemli özelliği olan uçmayı unutmaz!
Unutmayın bir sorun varsa o tamamen bizim seçimimiz. Unutmayın sorunun olduğu yerde çözüm de var. Hatırlayın, buradaki deneyimleri planlarken en keyifli olan çözümü de bularak gelmiş olmanız. Ruhsal düzeyde tüm cevapları biliyoruz. Yaşamınızın öğretmeni ve öğrencisi sizsiniz. Bir öğretmen olarak sınav sorularını hazırlarken cevapları biliyordunuz. Öğrenci olduğunuzda ise yine cevapları biliyor olacaksınız. Bunun için çalışmanız gerekiyor. Dersine iyi hazırlanan cevapları kolay hatırlar. Aydınlık tarafta herkes, her şey kazanır kaybeden yoktur. Siyah yoktur. Yanlış yoktur. Çirkin yoktur. Sen yoktur.

Yaşamınızda bir şeyler ters gidiyorsa. Ona direnmeyin. Onu onurlandırın.
“Seni anlıyorum. Denge kuruluyor. Ben için en hayırlı olan yapılıyor ve bu benim seçimim. Seçimin sorumluluğunu alıyorum” deyin.

Ben şimdi İstanbul’dayım. Geçen aylarda yaşanan her şeye şükrediyorum. Olmam gereken yer burası. Sokakta yürürken buraya ait olduğumu hissediyorum bu seçime bakarken. Onda heyecan, mutluluk, huzur görüyorum. Bazen de öyle bir sevinç kaplıyor ki içimi… Ne olduğunu ben de anlamıyorum. Hissettiğim şey bu yolu alabildiğine kaplayan aydınlık o kadar.
 
Back
X