Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
Ne de güzel paylaşımlar. Kendi blogunuzu açmanızi daa tavsiye ederm . Çoğu hikayeyi okudum enfes. Dilerim Allah bu aradığınız yeni baslangici size bi an evvel verir. Inanc düzeyinzi bilmiyorum ama dua edin ustelik bir camiye giderek. . Inanin bana çok rahatlatacak sizi.
Teşekkür ederim.Şu sıralar ilk başladığım gibi değilim.Daha bir bütünlük içinde hissediyorum kendimi. Beni en çok etkileyen düşüncelerimin dağınık olmasıymış,en son okuduğum kitabın yardımı oldu.Kararlılık amacımı tutturmuş gibiyim.Hayatımdan daha memnunum.Çocuklarımın işleri düzene giriyor... Benim de kendimce dualarım var elbette.Geçmişte bunların karşılığını gördüm de.Allah kimseyi boşlukta bırakmasın.
Kaderini sev, belki seninki en iyisidir Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır. Güneş onu yakıp kavurur. O da Tanrı'ya yakarır... Keşke Güneş olsam diye.
"Ol" der Tanrı. Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz. Bulut olmak ister. "Ol" der Tanrı. Bulut olur.
Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur. Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da "Ol" der Tanrı.
Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur. Her şey karşısında eğilir. Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar. Oradan eser buradan eser, kaya bana mısın demez!
Bildiniz... Tanrı kaya olmasına da izin verir...
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı... Sonra sırtında bir acı ile uyanır... Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır...
tubaturem06 adlı arkadaşın tavsiyesine uyarak blog yazmaya karar verdim.İsmi Yeni günlere doğru. http://www.kadinlarkulubu.com/blog.php?u=526953 Günlüklerimi orada yazacağım,artık yeni başlangıç yapmaktan değil,her yeni günü değerlendirmekten bahsediyor olacağım çünkü. Burada da zaman zaman alıntılar paylaşabilirim.
tubaturem06 adlı arkadaşın tavsiyesine uyarak blog yazmaya karar verdim.İsmi Yeni günlere doğru. Günlüklerimi orada yazacağım,artık yeni başlangıç yapmaktan değil,her yeni günü değerlendirmekten bahsediyor olacağım çünkü. Burada da zaman zaman alıntılar paylaşabilirim.
Bugün salonda koltuk ve kanepelerin yerini değiştirdim,Kitaplığı düzenledim.İnternetten yeni kitaplar sipariş vermiştim,onlara yer açtım.Epeydir roman okumamıştım.Ahmet Ümit ve Ece Temelkuran kitapları sipariş ettim,pazartesiye gelirler sanırım. İspanyolca çalışmalarım sürüyor.Gramere dikkat ederek çevirmelere başladım.Artık defter kullanmıyorum.Bilgisayarda word sayfası üzerinde parçayı,yeni kelimeleri ve çeviriyi yazarak çalışıyorum.Arada değişiklik olsun diye gazete başlıklarından oluşan yeni bir sayfaya da başladım, buradan pek çok yeni kelime öğrenebilmek mümkün. Şimdilik bu kelimeleri ezber edeceğim diye çok uğraşmıyorum.Sık tekrar edilenler bir süre sonra dikkatimi çekmeye başlıyor,ya da ilginç gelen kelimeler oluyor. Bu arada kısa zamanda resim konusuna da el atmak istiyorum.Yıllardır elime kalem ya da boya almadım.Dışarı çıktığımda pastel boya alıp manzara fotoğraflarına bakıp çizmeyi boyamayı istiyorum.Bir ara boyut yayınlarından resim sanatıyla ilgili fasiküller almıştım.Bir kuytuda duruyorlar. Onları da açığa çıkarmayı ve içindeki bilgilerden faydalanmayı istiyorum.
Kitaplarım geldi.Ece Temelkuranın Muz Sesleri kitabına başladım.İspanyolca çalışmaları devam. Bu arada resim kalemleri ve pastel aldım.Elimdeki fasiküllere bakarak teknik öğrenmeye çalışacağım.Bir de ressam sehpası olsa iyi olurdu.(Bunun adı şövalye sanıyordum, şövale imiş.)
Düşünce, yaratıcılığın ilk boyutudur. Sabahları uyandığınızda hayatı bir gülümsemeyle selamlayın ve yüksek sesle şöyle deyin: "Bugün insanlarda ve hayatta iyi olan herşeyi görmeye niyet ediyorum. Bugün bolluğu görmeye niyet ediyorum."
Yürekten inanırsanız olmayacak şey yoktur.
Doğru dua, yalvarma duası değil, şükran duası olmalıdır.
İstediğiniz şeye layık olduğunuzu düşünürseniz, olur.
Mantıksal olarak ne olmadığınızı bilmeden ne olduğunuzu bilemezsiniz. Olmadığınızı bildiğiniz şeylerle ne olduğunuzu tanımlayabilirsiniz. Olmak için önce olmamalısınız.
Kendimin hangi parçası bu felaketten deneyim kazanmak istiyor? Varlığımın hangi boyutu, bu deneyimi kazanmak için felaketi kendine çekti?
Bir başkasının seçtiği yolu yargılama. Başarıyı kıskanma, başarısızlığa acıma. Çünkü kayıtlarındaki başarının ve başarısızlığın ne olduğunu bilemezsin.
Her olay bir armağandır ve her deneyimde bir hazine gizlidir.
Sizin dışınızda bir şeyin yada birilerinin size bir şeyler yaptığı fikrini taşıdığınız sürece bir şeyler yapabilme gücünüzden de kendinizi mahkum edersiniz. Ancak ben yaptım dediğinizde değiştirme gücünü kendinizde bulabilirsiniz.
Bir şeyi değiştirmek için ilk adım, onun olmasını sizin seçtiğinizi kabul etmektir.
Herhangi bir şeyi yapmak için tek bir neden var: evrene kim olduğunuzu göstermek.
Kim ve ne olduğunuza karar veren sizsiniz ve kim olmak istediğinize de
Etki-tepki, neden-sonuç
Aradığın şeyi iç görü getirecektir. Mümkün olduğunca çok içine dön. İçe dönmezsen boşluğun artar.
Olamayacağın hiçbir şey yok, yapamayacağın hiçbir şey yok, sahip olamayacağın hiçbir şey yok.
Başkalarının seçimini gözleyin, yargılamadan. Seçimlerinin o an onlar için mükemmel olduğunu düşünün. Özellikle suçlamayın. Arzunun bağımlılık olmamasına dikkat et.
Bu savaşı kaybetmeniz mümkün değil. Tesadüf yoktur. Hayat, sizin olacağını düşündüğünüzden başka bir şeyi size göstermez. Düşünceleriniz oluşumu yaratıyor.
Birinci yasa, ne hayal ediyorsan o olabilir, yapabilir ve sahip olabilirsin. İkinci yasa, korktuğunu kendine çekersin.
Korktuğun şeyi deneyimlemen gerekir. Değer ve inançlarınızı tek tek inceleyin, gözden geçirin.
Düşünce, yaratıcılığın ilk boyutudur. Sonra söz gelir. Söz yaratıcıdır ve yaratıcı enerjiyi evrene gönderir. Söz düşünceden daha dinamiktir. Sonra da aksiyon gelir.
Sözcükler de tıpkı düşünceler gibi enerjiye sahiptir. Hiçbir konuşma boş değildir
Bugün resim kalemlerini denedim.Yine çizebildiğimi gördüm.Pastel çalışmalarına yarın öbür gün geçerim.Büyük ihtimal karakalem çalışmalarına ağırlık veririm.Eski siyah beyaz fotoğrafları gözüme kestirdim internette,becerebilirsem onları deneyeceğim.Öncelikle,o tür fotoğrafları bir klasöre kaydetmeliyim. Muz Sesleri kitabını okuyorum,beğendim.Henüz 94. sayfadayım.İspanyol gazetelerini okumaya devam.Bizimkilerle karşılaştıınca onlarınki-en azından internet üzerindeki halleri daha renksiz,sade. Arada mola vermek için oyun ve yabancı dizi seyrediyorum.Bilim kurgu veya polisiye seyrediyorum genelde.Ahmet Ümitin kitaplarını da o yüzden aldım.İlk defa bir türk yazarın polisiye romanlarını okuyacağım.Gerçi gazetede bir hikayesini,bir de bir romanının ilk sayfalarını e kitapta okumuş,hoşlanmıştım.Bakalım son dönem yazarlarımızın kitaplarını okumaya alışırım inşallah.
Ardan geçen zamanda Muz Sesleri romanını bitirdim.Gayet başarılı buldum. Rahatsızlığım vb nedenlerle resim çalışması yapamadım.Ama adımı attım ya,gerisi gelir.ispanyolca çalışmalarını bir adım daha ileri götürmek istiyorum,düzensiz fiilleri öğrenmek gerek. Bu arada okuduğum,duyduğum bazı şeylere dayanarak bir kaç kitap daha sipariş ettim.Şimdi Tanrı ile Sohbet kitabını okuyorum.Değişik bir kitap.Düşünmeye sevk eden cinsten. Bu topikte 21. sayfadaki Düşünce, yaratıcılığın ilk boyutudur. başlıklı yazılar okuduğum kadarıyla o kitaptan alıntılar.Bu yazı,kitap hakkında bir fikir verebilir.Şimdiden 62 sayfa okudum. Bu sıralar içe dönmüş durumdayım.Tecrit manasında değil,düşünebilmek için zaman ayırmak,gözlemlemek,farkına varmak anlamında.Herkeesin bir durup bunu yapması gerek zaman zaman.
Şimdi What The Bleep (Ne Biliyoruz ki?) adlı belgesel serisini izliyorum. http://www.e-motivasyon.net/Ne-Biliyoruz-Ki-What-The-Bleep-Do-We-Know.html Kuantumdan,etrafımızda olan bitenin bilimsel açıklamalarından filan bahseden bir belgesel.Böyle konulara ilgi duyuyorsanız izlenebilecek,ilginç bir belgesel...
Şimdi What The Bleep (Ne Biliyoruz ki?) adlı belgesel serisini izliyorum. http://www.e-motivasyon.net/Ne-Biliyoruz-Ki-What-The-Bleep-Do-We-Know.html Kuantumdan,etrafımızda olan bitenin bilimsel açıklamalarından filan bahseden bir belgesel.Böyle konulara ilgi duyuyorsanız izlenebilecek,ilginç bir belgesel...
bu konuya 21 günde bilinç formatla kitabını araştırırken geldim :) Orta yerinden başladım okumaya ama sonuna kadar geldim. süper paylaşımlarda bulunmuşsunuz. emeğinize sağlık.
ben de bilinçaltı formatlama istiyorum. korkularımın üstesinden gelmek istiyorum. 21 günde bilinç formatlama kitabını tavsiye ediyor musunuz?
28 yaşındayım o kadar şey yaşadım. hep aynı döngü içinde sanki. Ve sonra bi baktım ki yaşadıklarımın hepsi benim korkularımmış Aşmam lazım artık
bu konuya 21 günde bilinç formatla kitabını araştırırken geldim :) Orta yerinden başladım okumaya ama sonuna kadar geldim. süper paylaşımlarda bulunmuşsunuz. emeğinize sağlık.
ben de bilinçaltı formatlama istiyorum. korkularımın üstesinden gelmek istiyorum. 21 günde bilinç formatlama kitabını tavsiye ediyor musunuz?
28 yaşındayım o kadar şey yaşadım. hep aynı döngü içinde sanki. Ve sonra bi baktım ki yaşadıklarımın hepsi benim korkularımmış Aşmam lazım artık
Merhaba, şimdiye dek okuduklarımdan,yaşadıklarımdan edindiğim tecrübe,herşeyin bir zamanı ve sırası olduğu ve olaynların buna uygun gerçekleştiği. Bir söz var,"öğrenci hazır olduğunda,öğretmen ortaya çıkar" diye.Hayatta neye hazırsanız,bir duygu,düşünce,deneyim...ona uygun kitaplar karşınıza çıkıyor veya uygun kişilerle karşılaşıp deneyimler yaşıyorsunuz. Gözlemci olmak,farkındalığı arttırmaya çalışmak önemli. 21 günde bilinç formatlama kitabını tabi ki öneririm.Orada bahsedilen alıştırmaları ciddiye alarak,dikkatle düşünerek,derine inerek yapabilirseniz, başarılı olacağınıza inanıyorum. İnsanın yaşadığı döngülerin farkına varması iyi bir şey.Bir yandan da hayal kurmanızı tavsiye ederim. Özlediğiniz hayatın,yeni benliğinizin hayalini kurun.Ne kadar içten bir şeyleri dilerseniz olmaması için bir neden yok.
Çocuk, büyükbabasinin mektup yazisini izliyordu. Birden sordu :
"Bizim basimizdan geçen bir olayi mi yaziyorsun ? Benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mi ? "
Büyükbaba yazmayi kesti, gülümsedi ve torununa söyle dedi :
"Dogru, senin hakkinda yaziyorum. Ama kullandigim kursun kalem yazdigim kelimelerden çok daha önemli. Umarim büyüdügünde bu kalemi sen de seversin."
Çocuk kaleme merakla bakti ama özel bir sey göremedi. "Iyi ama bu kalem benim hayatimda gördügüm diger kalemlerden hiç farkli degil ki ! " "Bu tamamen nesnelere nasil baktiginla ilgili. Bu kalemin bes önemli özelligi var ve sen de bu özellikleri kendinde benimseyebilirsen hep dünyayla barisik bir insan olursun."
"Birinci özellik : Harika seyler yapabilirsin ama attigin adimlayönlendiren bir el oldugunu asla unutma. Bizim için bu el Tanri'dir ve her zaman kendi kudretiyle bizi o yönlendirir."
"Ikinci özellik: Zaman zaman her ne yaziyorsam durmam ve kalemimin ucunu açmam gerekir. Bu kaleme biraz aci çektirse de sonuçta dahasivri olmasini saglar. Bu yüzden bazi acilara gögüs germeyi ögrenmelisin, bu acilar seni daha iyi bir insan yapar."
"Üçüncü özellik : Kursun kalem, yanlis bir sey yazdiginda bunu bir silgiyle silmene her zaman olanak tanir. Yaptigimiz bir seyi sonradan düzeltmenin kötü bir sey olmadigini anlamalisin, aksine bu bizi adalet yolunda tutmaya yarayan en önemli seylerden biridir."
"Dördüncü özellik: Kursun kalemin en önemli kismi, kalemin yapildigi ahsabi ya da disari yansiyan sekli degil, içerisinde yer alan kursunudur. O yüzden her zaman kendi içine bakmali, en çok onu korumalisin."
"Besinci ve son özelligi ise her zaman bir iz birakmasidir. Ayni sekilde sen de hayatta yaptigin her seyin bir iz birakacagini bilmeli ve her hareketinin farkinda olmalisin."
Dün izlediğim belgeselde su damlalarına niyet yüklemesi sonucu aldıkları şekilleri gösteren bir sahne vardı.Daha önce de bu konuda okuduklarım olmuştu.Belgeselde diyordu ki,niyetlerimiz suya bunları yapabiliyorsa,zihnimize neler yaptırıyor kimbilir? Hep yazıp çiziyoruz ya,iyi düşün iyi olsun diye,bu işte,suya yüklediğimiz niyetler,onun yapısına etki ediyorsa, vücudumuzda da önemli miktarda su olduğuna göre,kendimiz için ne mucizeler yaratabiliriz...
Tanrı ile sohbet kitabını okuduğumdan bahsetmiştim.Şimdi okuduğum bölümden: Olmak,varoluşun en yüce halidir.Fakat sadece olmak bize yetmedi.Daima kim olduğumuzu deneyimleme isteği duyduk.Bu da yüceliğin bir başka boyutu olan "yapmak"ı gerekli kılıyor.Ruh,kendini deneyimlemek; olduğu şeyle bir şeyler yapmak için açlık duyar. Bu dürtüye arzu deniliyor.İçimizdeki Tanrısal parça,arzusunu gerçekleştirdiğinde, daha fazlasına ihtiyaç duymuyor.Oysa insan,örneğin sevmek, arzusunu gerçekleştirdiğinde, durmuyor,bunun geri dönüşünü de istiyor. Örnekteki gibi sevmişse,karşılık olarak sevilmeyi istiyor.Bu da artıkarzu değil,beklentidir. Bu beklenti de insanın mutsuzluğunun kaynağı.Oysa beklentilerden uzak olmak, sonuçlara bağımlı olmamak daha doğrudur. Arzu bir yoldur, kendini gerçekleştirmenn yoludur. Hiçbir şey için arzu duymayan insan yaşıyor sayılmaz. Burada aklıma şu şiir geldi:
Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık yahut hiç sevmeseydi Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Kendi Kutsal Kadın boyutuyla buluşmuş Kadının 7 özelliği 1) Kişisel kıymetinin cinselliği ile hiçbir ilgisi O'lmadığını anlamıştır. Kutsallığı ile buluşmuş kadın, kimliğini sadece kendisinin tanımlayabileceğini anlamıştır. Kıymetinin karşı cins için çekici O'lup O'lmamasına bağlı O'lmadığını bilir. Kabul edilmek ve sevgi ihtiyacının karşılanması için bir bedel O'larak değil, sadece kendisi arzuluyorsa seksi O'lur. Sürekli O'larak karşı cinsin, hele birlikte O'lmayı asla arzulamayacağı erkeklerin gözünde seksi O'lma hapisanesinin tutsağı O'lmaz. Bu O'yuna kapılmış bir kadının eninde sonunda bir kurbana dönüşeceğini bilir. Aksine, 'O' özgür bir kadındır. 2) Diğer kadınlarla rekabete girmeyi istemez. Kutsal yanıyla tanışmış kadın başka kadınlarla rekabeti arzulamaz. Ancak O'nlara yardım etme ve destekleme güdüsüyle donanmıştır. Kadın kardeşlerini cesaretlendirmek için zayıf yanlarını O'nlarla paylaşmaktan çekinmez. O'nlara tavsiye verir ve bu dünyada kadın, ya da sadece insan O'larak ileri gitmeleri için yardım eder. Çatışma durumunda, erkeklerin bakış ve yargılarına rağmen kadınların savunmasını üstlenmeyi bilir. 3) Güç kaybetme korkusuyla kadınlık vasıflarını yadsımaz, aksine O'nları geliştirir. Kutsallıkla buluşmuş kadın kendi özünü O'luşturan kadınsı özelliklerini bilir ve geliştirir. Dişil Enerji, başka özelliklerin yanında, şunları da içerir: şefkat, hassaslık, dinleme, empati, yumuşaklık, duygusal akıl, uyum arayışı, yaratıcılık, iyileştirici güç, başkalarıyla ilgilenme. Bu yanlarıyla gurur duyar ve O'nları reddetmeye kalkmaz. Erkeklere özenmez. Gerçek gücün, ne fiziksel kuvvetle, ne bağırarak, ne de insanları manipüle ederek elde edilmediğini, ancak ve ancak iç barışla, iç uyumla, güvenle, Sevgi ve özgürlükle elde edildiğini bilir. 4) Dünyaya etki etme kaygısı taşır. Yarattığı etkilerin farkındadır. Gelişiminin Ruhsal aşamasına ulaşmış kadın, Dişi Enerjisinin gücünü, sahip O'lduğu ruh şifalandırıcı yeteneği, erkekler üzerindeki dönüştürücü gücü ve Dünya üzerindeki dönüştürücülüğünü farketmiştir. İnsanın ve Dünyanın sadece Sevgi, dinleme, şefkat ve empatiyle gelişebileceklerini bilir. Kutsal Kadının ilkeleri vardır, tutarlıdır ve kandırılamaz. Kutsallığıyla bütünleşmiş kadın, hayatına girenler erkeklerden başka, karşılaştığı diğer erkekler üzerindeki etkisini bilir. Çevresindeki çocukların ve diğer kişilerin kendisini gözlemleyerek etkileneceklerinin de ayırdına varmıştır. Bu nedenle O'nlar üzerinde mümkün O'lan en güçlü etkiyi bırakmaya kararlıdır. Mahatma Gandhi: Yükselen her ruh, dünyayı da yükseltir demiştir. Bu kadın da, karşılaştığı her şeyi ışığa dönüştürmek için Sevgi ve ışıkla parlatmak ve eliyle dokunduğu her şeyde O'lumlu etki yaratmak ister. 5) Bedenini sevmek için erkeklerin bakışına ihtiyacı yoktur. Kutsal Kadınla buluşmuş kadın bedenini sever ve kendini sevmek için erkeklerin O'nayına ihtiyaç duymaz. Bedeninin kutsal bir mabed O'lduğunu anlamıştır. Başkasının girmesine izin vereceği bu mabedi önce kendisinin kabul etmesi gerektiğini, bunun da moda tanımlar ve kalıplaşmış sosyal kurallarla O'lamayacağını bilir. Güzelliği her şeyden önce iç güzelliğidir ve gerçekte kim O'lduğunu dışa vurmaktan korkmaz. Dış görünüşü ve tarzıyla kendi beğeni ve zevklerini ifade eder. O'lmak istediği kadına ait özellikleri dış görünüşüyle belli eder. 6) Kutsal Erkekle ittifak ve işbirliği arar. Aşk ilişkilerinin ruhsal amacını da anlamıştır. Ruhsal kimliğiyle tanışmış kadın yanında O'lmasını istediği erkek hakkında net fikir sahibidir ve hak ettiğinden azı için kendini alçaltmaz. Aslında, kendini bütün hissetmek için kimseye ihtiyacı yoktur, kendi tutkuları, kendi dünyası vardır. Ancak mükemmel içsel uyumunda Kutsal Erkek enerjisiyle buluşmayı diler. Bunun amacının, herbiri ötekinin yukarıya yükselmesine yardım etmeyi arzulayan, birlikte evrimleşmeye, fiziksel, duygusal ve ruhsal vecde (extase) yönelmiş iki varlığın güçlü birlikteliğini doğurmak O'lduğunu bilir. 7) Ruhsal bilinç sahibidir ve sürekli gelişmek ister. Kutsallığıyla buluşmuş kadın, dünyadaki rolünün ve etkisinin bilincindedir. Sürekli ilerleme ve kendini sorgulama halindedir. Hayat hakkında sorular sorar ve her geçen gün daha iyi biri O'lmaya çalışır. Bilgeliği arttığı için içsel güzelliği her yıl giderek artar. Yaşlanırken dahi güzelliği kendini aşar çünkü güzellik herşeyden önce enerjidir ve bu görünmez enerji öncelikle içseldir. 'O' da bunu çok iyi anlamıştır. Söz konusu O'lan kalbin, sevginin, şefkatin ve yumuşaklığın güzelliğidir. O'nun ışığı dünyayı ve her birimizi aydınlatır. Gençliğindeki fiziksel özellikleri değişse de, gücü azalmaz, aksine, tükenmez bilgeliğiyle ve ışığıyla ilham vermeyi sürdürür.
Unutmayın... Bir toz tabakası, altındaki ahşabı korur. 'Bir ev mobilyaların üzerine 'seni seviyorum' yazabildiğinde gerçek bir ev olur .' Yıllardır her hafta sonu, 'aman biri çıkıp geliverirse' diye en az sekiz saatimi her şeyin mükemmel görünmesine harcıyordum. En sonunda anladım ki, hiç kimsenin çıkıp geldiği filan yok; hepsi dışarıda hayatlarını yaşayıp eğleniyorlar ! ŞİMDİ, insanlar ziyarete geldiğinde, kendimi evimin durumunu izah etmek zorunda hissetmiyorum; İnsanlar, benim daha çok dışarda hayatımı yaşarken ve eğlenirken ne yaptığımla ilgililer. Bunu hala keşfedemediyseniz, lütfen tavsiyelerime kulak verin. Hayat kısa, tadını çıkarın ! Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın ....... ama onun yerine bir resim yapmak, bir mektup yazmak daha iyi değil mi, kurabiye ya da bir kek pişirmek, bir tohum ekmek toprağa, istemek ve gereksinim duymak arasındaki farkı keşfetmek ? Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın, ama bilin ki çok zamanımız yok . . . . içilecek bir kahveyle, yüzülecek bir nehir, tırmanılacak bir dağ, dinlenecek bir müzik, okunacak bir kitap, dedikodu yapılacak arkadaşlar, sürdürülecek bir hayat . Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın, ama bilin ki dünya gözlerinizi kamaştıracak güneşle dışarıda, saçlarınızın arasında gezecek rüzgarla, karla, sizi ıslatacak yağmurla... Bu gün bir daha yaşanmayacak. Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın, ama hep aklınızda bulunsun, yaşlılık bir gün gelecek ve bu çok da hoşunuza gitmeyecek . . . Ve bir gün bu dünyadan gittiğinizde - ki hepimiz mecbur gideceğiz - geride daha çok toz bırakacağız ! Topladıklarınız değil, nasıl bir yaşam yaşadığınıza dair dağıtabildiklerinizdir hayat...
Çocuğunuza nasihat mı ediyorsunuz yoksa sohbet mi ? Akatlarda yürüyordum... Kadın beni tanıdı ve selamlaştıktan sonra, sorusunu sordu: Oğlum, dersleri tamamen bıraktı. Ne söylesem hiç fayda etmiyor. Ya arkadaşlarıyla buluşuyor, ya telefonda mesajlaşıyor ya da bilgisayarın başında oyun oynuyor. Ne yapacağımı şaşırdım, Hocam ne yapalım? Sohbet ediyor musunuz? Valla, konuşuyorum, ama hiçbir faydası yok. Kaç yaşında? 17. Mesela ne diyorsunuz? Sınavların yaklaştığını söylüyorum. Derslerine çalışması gerektiğini söylüyorum. Böyle giderse sınıfta kalacağını, arkadaşlarından geri kalacağını, ilerde çok pişman olacağını, ama o zaman da duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını anlatıyorum. Siz konuşup, nasihat ediyorsunuz. Evet. Ama, onunla sohbet etmiyorsunuz! Valla bilmem. Biz bildiğimiz kadarıyla elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz. Doğru, bildiğiniz kadarıyla elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Ama konuşmak, nasihat etmek, sohbet etmek değildir. Siz sohbet etmesini bilmiyorsunuz. Kadın haklı olarak Neden bahsediyorsunuz? diyen bir yüz ifadesiyle bana baktı. İçim burkuldu. Anne acı çekiyordu ve çocuğuna yardım etmek istiyordu, ama kendini çaresiz hissediyordu. * Öğrencileri ve ana-babaları birlikte çağırdım. Danışmalığını yaptığım okulun küçük tiyatro salonunda buluştuk, öğrencilerle birlikte ana-babalar da oturdu. Ufacık sahneye çıktım, bir sandalye attım oturdum, yanı başıma bir boş sandalye koydum. Buradaki öğrencilerden kim benimle sohbet etmek istiyor? diye sordum. Kalkan ellerden birini gelişigüzel seçtim. Selim adıyla anacağım bir öğrenci, yanımdaki sandalyeye geldi oturdu. Adın ne? Selim. Kaç yaşındasın? 12. Bugün ayın kaçı? 24 Aralık 2008. (Gerçek tarihtir; bu uygulamayı o gün yaptım.) Selim, gözünü kapa, beni iyi dinle. Gözünü açtığın zaman aradan 20 yıl geçmiş olacak. 24 Aralık 2028 tarihinde gözünü açmış olacaksın. Tamam mı? Anladığını belirtmek için başını salladı. Lütfen gözünü aç. Selim, gözünü açtı. Bugünün tarihini söyler misin? 24 Aralık 2028. Kaç yaşındasın? 32. Ne iş yapıyorsun? İç mimarlık. Göz ucuyla anneye babaya bakıyorum; yüzlerinde hayret belirten hafif bir tebessüm var. Belli ki, onlar da Selimin söylediklerini benimle birlikte ilk defa duyuyorlar. Nerede çalışıyorsun? New York, Manhattanda. Anne- babanın yüzünde saklayamadıkları büyük bir şaşkınlık ifadesi. Evli misin? Hayır. Arkadaşlarından evlenenler oldu mu? Kızların hepsi evlendi. Gülüşmeler... Çalıştığın yere beni götürür müsün? Ofisim, Manhattanda 86 katlı bir binanın 42. katında. Gülüşmeler devam ederken hayalen o binaya yürüdük, asansöre bindik, 42. katta indik. Burası home office dedi. İçeri girdikten sonra açıkladı: Dubleks daire: Aşağıda salon ve mutfak var. Yukarda yatak odası ve ofis odam. Selim, salonda neler var? Salonda masa var, koltuklar, sandalyeler, komodin, sehpalar... Duvarlarda ne var? Resimler var, fotoğraflar. Ailemin fotoğrafı da var. Ailenin fotoğrafına bakınca neler görüyorsun? Beraber bakabilir miyiz? Annem var, babam var. Ailece çektirdiğimiz bir fotoğraf. Abim, ablam ve ben varım. En küçük sen misin? Evet. Selim, bu fotoğrafa baktığında, içinde keşke! duygusu beliriyor mu? İçindeki herhangi bir keşkenin sesini duyuyor musun? Hiç beklemeden Evet, dedi. Haydi, anlat bize dedim. Ben, babamla birlikte futbol maçına gitmeyi çok istedim. Bir de hafta sonları onunla top oynamak, kırlara gitmek istedim. Güreşmek istedim. Ama babam çok yoğundu. Çalışmak zorundaydı, olmadı, zaman bulamadı. Ne yapalım, böyle oldu... Babaya baktım; gözlerinin yaşını tutmaya çalışıyor, ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu. Selime teşekkür ettim. Ve sordum: Selim, bu konuşmamızda, sana büyüklük tasladığımı, sana nasihat etmeye çalıştığımı hissettin mi? Hayır! Olanla ilgili olarak mı konuştuk, olması gereken üzerine mi? Olanla ilgili olarak konuştuk. Selim, seninle yeniden böyle sohbet etmek istesem, benimle konuşmak ister misin? Konuşmamızdan zevk aldın mı? Yeniden konuşmak isterim. Evet, sohbetimizden zevk aldım... Doğan CÜCELOĞLU
Her Trajedi , diğer elinde bir hediyeyle gelir Ama genellikle acı çekmekle öylesine meşgul oluruz ki ; Hediyenin farkına bile varmayız! O da geldiği gibi yitip gider ! Mevlana der ki : Üzülme ! Kaybettiğin her şey başka bir şekle dönüşüp sana geri döner !
Yaşadıklarımdan sonra,bu sözleri duymadan önce bile her şerde bir hayır aradığımı farkettim.Her seferinde umutla, yeniden başlamama,ayağa kalkmama yardım eden bir duyguydu bu. Hani bir söz var,"en karanlık an, şafak sökmeden önceki andır" diye.Yeter ki, umudumuzu yitirmeyelim,hakkımızda daha hayırlı neler olabilir düşünelim. Mucizeler genelde en darda olunan zamanda geliyor. Evliliğimin biteceği sıralardı.Bunu en olumlu şekilde bitirmek için dua ediyordum.Kişisl gelişim kitapları tek tük piyasadaydı.Ben de bir kitap almıştım yüksek benlikle ilgili.Ne dilersen ayrıntılı dile tarzı öğütlere uyarak,bundan sonraki hayatımı defalarca gözümde canlandırdım.Çocukluğum tren istasyonu olan,hoş bir yerde geçmişti.İçimden oraya benzeyen,kendimi iyi hissedeceğim bir yerde yeni hayatımı hayal ettim. Boşanma aşamasının başı problemli olsa da sonu olumlu bitti ve ben hayalimdeki gibi bir yere tayin oldum.
merhabalar bende bu konuyu yenı öğrendım ve yarın bilinçaltı yolculuk seansına gidicem çok heyecanlıyım ve inanılmaz merak edıyorum, okuduğum bı kitap sonrası çok ilgimi çekti ve seansa gitmeye karar verdım kitabın adı yolculuk yazarı brandon bays okumanızı kesınlılle tavsiye edıyorum gecen hafta seansa bı arkadasım gıttı ve gayet memnun sımdı bende gıdıcem sonucları yazarım