Son kullanma tarihi geçmiş, bayatlamış bir tarayıcı kullanıyorsanız. Mercedes kullanmak yerine tosbaya binmek gibi... Websiteleri düzgün görüntüleyemiyorsanız eh, bi zahmet tarayıcınızı güncelleyiniz. Modern Web standartlarını karşılayan bir tarayıcı alternatifine göz atın.
merhabalar bende bu konuyu yenı öğrendım ve yarın bilinçaltı yolculuk seansına gidicem çok heyecanlıyım ve inanılmaz merak edıyorum, okuduğum bı kitap sonrası çok ilgimi çekti ve seansa gitmeye karar verdım kitabın adı yolculuk yazarı brandon bays okumanızı kesınlılle tavsiye edıyorum gecen hafta seansa bı arkadasım gıttı ve gayet memnun sımdı bende gıdıcem sonucları yazarım
Ben de merak ettim şimdi, izlenimlerini yazarsan çok memnun olurum,merak edenlere yardımcı olur belki. Bu arada bir site linki vereyim. Hasan "sonsuz" Çeliktaş, tavsiye ettiği,çevirdiği filmlerin listesini bir araya toplamış. http://www.spirituelfilmler.com/filmler/
Bir Film ve Bir Hikaye... Rüzgarda Tüyler Bazen ev bir hazine avı oyununa dönüşüyor… Hani biri bir şeyler saklar oraya buraya, diğeri de onları bulmaya çalışır, o oyun... Yaşam da oraya buraya bir şeyler saklıyor gibi… Ara sıra nereden geldiğini bilmediğim ya da büyük ihtimalle hatırlayamadığım bir şeyler buluyorum… Hem şaşırıyorum, hem zenginleşiyorum… Zamanlamalar da genellikle pek ilginç oluyor... Yine böyle bir film buldum durduk yerde… Öyle beyaz bir zarfın içinde kendi halinde duruyordu… “Bu da neymiş böyle” diyerek, izlemeye başladım…
Film: Şüphe (Doubt)…
Yönetmen: John Patrick Shanley. Meryl Streep ve Philip Seymour Hoffman oynuyor.
Hoş bir film, ele aldığı temayı güçlü bir şekilde anlatıyor… Katman katman ya da sürprizli bir film gibi gelmedi bana ancak güzel bir film…
Filmin bir yerinde, “Pes” dedim… “Yok artık…”
Buna seçici algı demek zor… Zira o film büyük ihtimalle uzun bir süredir duruyordu, niye şimdi? Nasıl görünür oldu birdenbire?
Filmde rahip bir Pazar ayininde bir hikaye anlatıyor…
Zihnimde görüntüsü kalan ve anlatmak istediğini bu görsellikle çok iyi ifade eden bir hikaye…
“Pes artık” dediğim yer…
Hikaye şöyle:
“Bir kadın bir arkadaşıyla aslında çok çok az tanıdığı bir kişi hakkında dedikodu yapmış. O gece bir rüya görmüş. Tam tepesinde bir el belirmiş ve bu kadını işaret etmiş. Bir anda müthiş bir suçluluk duygusuyla dolmuş içi.
Ertesi gün günah çıkarmak için kiliseye koşmuş. Yaşlı bir rahip varmış, ona her şeyi anlatmış ve sonra “Dedikodu yapmak günah mı?” diye sormuş, “Beni işaret eden o el Tanrı’nın eli miydi?”, “Özür dilemeli miyim?”, “Yanlış bir şey mi yaptım?”
Yaşlı rahip, “Evet” demiş, “Cahil kadın, bir kimsenin etrafta nasıl tanınacağını etkileyecek dayanaksız sözler söyledin. Utanmalısın”.
Kadın üzgün olduğunu söyleyip af dilemiş. Rahip, “O kadar çabuk değil, dur bakalım. Önce evine gitmeni istiyorum, eline bir yastık alıp, çatıya çıkmalısın. Bir bıçakla yastığı kesip, bana gelmelisin.”
Kadın biraz şaşkın, evine dönmüş. Yataktan bir yastık, çekmeceden bir bıçak almış, çatıya çıkmış. Yastığı kesmiş. Sonra rahibe gitmiş.
Rahip sormuş: “Tamam mı?”
Kadın: “Evet, yaptım” diye cevap vermiş.
“Ne gördün?”
“Tüyler..”
“Tüyler!” diye tekrarlamış rahip.
“Her yerde tüyler vardı.”
Yaşlı rahip, “Şimdi geri dönmeni ve rüzgarla uçuşan tüm tüyleri toplamanı istiyorum. Hepsini.”
“Ama bu imkansız. Nereye gittiklerini bilmiyorum. Rüzgar hepsini aldı götürdü.”
Rahip “İşte” demiş, “Dedikodu tam budur.”
…
Tüyler aslında yalnızca dağılan sözler değil… Yargılarımızla, kızgınlığımızla, küçük görmelerimizle, kimi zaman nefretimizle, ayrım yaratan tüm düşüncelerimizle aslında toksik bir enerji yayıyoruz çevremize… Ve bunlar da o tüyler gibi rüzgarla dağılıveriyor… Ve gerçekten nereye gittiğini bilmek imkansız… Etki alanımız sandığımızdan daha geniş… Sanırım alanın genişliğini fark etsek, her türlü seçimimizden önce kısacık durur ve hızlı bir değerlendirme yapmaya çalışırdık…
“Şimdi söyleyeceklerim nereden, nasıl bir kaynaktan geliyor?”
“Şimdi söyleyeceklerim sevgiden, şefkatten mi geliyor?”
“Şimdi yapacağım şey birbirimizi etkilediğimiz, bir olduğumuz bilincinden mi geliyor?”
...
Belki bu hikayeyi bir başkasına da anlatmak iyi olur, hem kendimiz (biriyle paylaşınca, pekişiyor dersler malum), hem de diğer kişi için... Belki bu hikayeyi başkasına anlatmak daha önce rüzgarlara saçtığımız tüyler için kendi çapımızda bir tazmin yolu olur... Ben anlatmış, hikayeyi rüzgara bırakmış oldum böylece... :)
Çatıya çıkıp, sevgi, şefkat, dayanışma, hep birlikte kutlama tüylerini rüzgara bıraktığımız bir ömür diliyorum… :)
deryacabakis , sana teşekkür ederim. Önerdiğin kitabı araştırırken bir bloga rastgeldim.Yukarıdaki yazıyı da oradan alıntıladım.Gerçekten güzel yazılar var,bence ziyaret edin bu blogu. seyir defterinden notlar diye bakabilirsiniz googledan.
"Elinizdeki avucunuzdaki ne varsa başkalarına vermeniz, hele ki bunu ben hak etmiyorum diyerek suçluluk duyguları içinde vermenizin onlara bir faydası olmaz. Onlara sadece bilinçlerinde bolluğu nasıl yaratabileceklerini öğreterek yardımcı olabilirsiniz. Yoksa sadece verirseniz, onlar aynı durumu tekrar edip duracaklardır... İnsanlar, hep diğer insanlara yardım etmeliyim diye düşünürler. Ama siz de bir insansınız, siz de birisisiniz. Siz de sevilmeye, bolluk içinde yaşamaya değersiniz. Lütfen bunu unutmayın..." Louise Hay
Eğer yumurta içeriden kırılırsa yaşam başlar. Eğer yumurta dışarıdan kırılırsa yaşam sona erer. Bunun için tüm başarılı değişimler, içeriden dışarıya doğrudur.
Evlenmek niyetiyle görüşmeye gelmişlerdi. Delikanlı, genç kızı, şöyle bir süzdü ve sessizce düşündü: "Güzel kız fena değil. Ama biraz kendini beğenmiş. Acaba bu hali devam eder mi? Ya ederse? O zaman bununla yaşanmaz. Ben dayanamam ukala bir kadına, kadın dediğin biraz uysal olmalı... Neyse canım, hele bir evlenmeyi kabul etsin. Ben onu değiştirmeyi bilirim." Genç kız da simasının ortasına sinsi bir tebessüm kondurdu. "Fena çocuk değil. İşi de yerinde. Rahat bir hayat yaşarım. Lâkin biraz 'dediğim dedik' gibi. Acaba buna, sözümü dinletebilir miyim? Aman canım, düşündüğüm şeye bak. Evlenelim de ben onu mum gibi yapmasını bilirim." Ve "değişim savaşı"nın imzaları alkışlar arasında atılır. Ayaklar birbirini ezmek için yarışır. "Bal/ayının" tatlı meltemi yerini yavaş yavaş kuzey rüzgârlarına bırakır. Genç adam, sabah işe gitmeden eşini uyandırmaya çalışır: "Ben hazırlanırken sen de kahvaltı hazırlayabilir misin?" Genç kadın uyumaya devam eder. "Hayatım, geç kalıyorum haydi uyan." Genç kadın sağından soluna dönerek, "Sabahın bu saatinde de kalkılmaz ki? İşyerinde bir tostla çay alırsın." der. "Allah! Allah! Ben akşama kadar çalışacağım, sen bir kahvaltı hazırlamaya zorlanıyorsun." "Ama çok uykum var." "Benim de uykum var ama kalkıp işe gitmek zorundayım." Kadın istifini bozmaz, kapıyı çarpıp çıkarken "Can çıkmayınca huy değişmezmiş." diye söylenerek işe gider genç adam. Başka bir gün... "Hayatım, bugün yemek yapamadım. Dışarıya çıksak diyorum." "Yine mi? Ama çok yorgunum, şöyle evimde dinlenmek istiyorum. Dışarıya hafta sonu gideriz." "Annem haklıymış. 'Bu adamı değiştiremezsin' demişti de inanmamıştım." Kimse 'ben onu değiştiririm' demesin... Birbirini değiştirme hayaliyle kurulan bir aile tablosu bu. Her iki taraf da "Acaba eşimi nasıl mutlu ederim?" yerine "Nasıl değiştiririm?" sevdasında. Daha doğrusu "güç savaşında". Oysa eşler güçlerini" değişim savaşı"nda tüketmek yerine mutluluğu yakalamak yolunda sarf etmeli. Evlilik, "Ben seni adam ederim" yerine, "ben seni mutlu ederim" düşüncesi üzerine kurulmalıdır. O zaman evin pencerelerinde mutluluk meltemi eser. Saksılarında huzur çiçekleri açar. Odalarında şen kahkahalar çınlar. Eşler, birbirini mutlu etmek için yarışır. Planlar, "onu nasıl değiştiririm" yerine "onu nasıl mutlu ederim" üzerine yapılır. Mürebbiye gibi değil, psikolog gibi davranılır. "Değişim savaşı" vererek ne kendisini tüketir ne de eşini. Aksi halde kadın "dırdırcı", erkek "baskıcı" mutluluksa "toz-duman" olur. Bu sebeple, evlenecek gençler, ruhen uyum sağlayabilecekleri kişileri seçmelidir. "Ben onu değiştiririm" diye düşünerek başlıyorlarsa, boşuna evlerini dayayıp döşemesinler. Silahlarını yağlasın, kelime mermilerini yığsın, savaş yerlerini belirleyip sığınaklarını hazırlasınlar. Gelin arabasının arkasına da "Evleniyoruz mutluyuz" yerine "Evleniyoruz savaşa gidiyoruz" diye yazmayı unutmasınlar.
BOLLUĞU YARATMAK Bolluk yaratmak denince ne anlıyorsunuz? Çok para mı, evler-arabalar lüks bir yaşam mı? Maddi anlamda hiçbirşeye ihtiyacınızın olmaması mı? Herşeyin çok, çok, ama çok olması mı? Neyin çok olması?
Nedir bolluk namı diğer bereket?
- Bol olma durumu
- Parasal bakımdan rahatlık
- Fazlalık
- Herşeyin bol olduğu yer
Peki bereket nedir?
- Bolluk, gürlük, ongunluk, feyiz, feyezan
- Yağmur
- İyi ki, neyse ki, iyi bir rastlantı sonucunda
- Gerekli bütün malların sıkıntıya düşülmeksizin elde edilebileceği iktisadi durum. BSTS / İktisat Terimleri Sözlüğü
Bolluk, bir şeyin çok fazla olma durumudur. Bolluk, ihtiyaç duyulduğu an ihtiyaç duyulan şeyin sıkıntıya düşmeksizin var olmasıdır. Bolluk, mal-mülk ya da madde ile sınırlı değildir. Aksine bunlar bolluğun bir sonucudur. Bolluk, bizlerin doğal halidir ve bu enerjiye hepimiz sahibizdir. Peki o halde, madem sahibiz, niçin bunca çırpınış, bunca sıkıntı? Bolluğumuzu bloke eden tek duvar kibirdir. Kibir, kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik, gururdur. Bir başka anlamı ise kömür tozudur.
Bolluğu hepimiz yaratırız aslında, hep deriz ya Ben bereketli bir insanım.Benim girdiğim dükkan dolar-taşar ama bu taşıdığım bereket bana yaramaz diye. Aslında bu oldukça sık söylediğimiz bir bildiridir kendimize dair ve altında koca bir kibir gizlidir. Nasıl mı? Çünkü, bizler başkaları için yaratmış olduğumuz bolluğu/bereketi bize döneceği zaman kibirle geri çeviririz. Bizden çıkan her enerji katlanarak bize geri döner. Bu içinde yaşadığımız sistemin en basit kuralıdır. Peki bizler neden geri gelen bu enerjiyi kabul etmeyiz? Cevap oldukça basittir. Bizler etrafımızda hiç kapı olmamasına ve bu enerjinin her an her yerden akmasına aldırmaksızın karşımızda bir kapı yaratırız. Enerjiyi ille oradan gelsin diye bekleriz. O kapı bir kibir duvarıdır. Oysa onu oradan kaldırsak, bize yaydığımız bolluk her yerden akacaktır.
Acıktığınız bir an, bir arkadaşınız tarafından yemeğe davet edildiniz mi?
Tam ihtiyacınız olduğunda biri karşınıza çıkıp o sorunu sizin adınıza çözdü mü?
Ödenecek bir faturanızın son günü, aniden elinize bir arkadaşınız vasıtasıyla para geçti mi?
Ansızın, ihtiyacınız olan bir nesneyi sevdiğiniz bir dostunuzdan hediye olarak aldınız mı?
Bunlar çok basit örnekler, yaşamınızı şöyle bir tarayın, sizler çok daha iyisini bulacaksınız. Böyle bir durumla karşılaştığınızda siz ne yaptınız? Çok sevinip, bu teklifleri kabul mü ettiniz, yoksa başka bir alternatifiniz olmadığını bildiğiniz için içiniz acıyarak mı aldınız( içsel reddediş)? Ben bunun altında kalamam diye red mi ettiniz? Eğer son ikisini yaptıysanız, üzgünüm siz yarattığınız bolluğa ihanet edenlerdensiniz.
Bizler, birbirimiz aracılığıyla yaratırız. Diğer dediğimiz kendilerimiz ile birlikte yaratırız. Tek bir kişinin ihtiyacı, diğer bir kişi tarafından karşılanmaktadır. Sistem böyledir. Ancak, resmi tam olarak gördüğümüzde yardıma ihtiyaç duyanda, yardım eden de Varolandır/BİRdir. Bir elden çıkan diğer ele verilir, bu şekilde bir donanım vardır.
Bolluk yaratmak adına, o yarattığınız duvar kapının önünde beklemekten vazgeçtiğiniz ve onu ortadan kaldırdığınız an, siz bolluğun kendisi olursunuz. Bolluk sadece madde ile ortaya çıkmaz, bolluk her şeyi kapsar. Maddi ve manevi her şeyi. Ve bolluk enerjisi, en güzel diğer Benler için istediğimizde çalışır. Enerjinin yaratımı için donanıma sokulması gerekir. Ayna olmaksızın, kendimizi göremediğimiz gibi, kendimiz için istediğimiz her şey sadece durur, duran enerji ise yaratıma girmez. Oysa enerjinin hareket etmesi gereklidir. Başkaları için en güzelini isteyin, isteyin ki size aynı biçimde geri dönsün. Elbette bunu, ben ona istedim, bana da gelecek tarzında beklentiye girerek yapmayın. Çünkü yine bir duvar kapı yaratırsınız ve ebediyen önünde beklersiniz. Karşılık beklemeden isteyin, aşkla isteyin, diğer Benleriniz için en güzelini isteyin. O zaman bolluk enerjisini dışarı projekte edersiniz, ve size dönmesi an içinde olur. Geleni de, sevgiyle kabul edin, ve hem kendinize hem de bu enerjiye hareket ettiren/ taşımayı kabul eden diğer Benlerinize teşekkür edin.
Bolluk sistemi aynı zamanda yokluk sistemini de içerir. Siz dışarı yokluğu projekte ederseniz, sizden çıkan bu enerji diğer Benleriniz tarafından size yokluk olarak döndürülecektir. Hangi enerjiyi donanıma soktuğunuza dikkat edin! Yaşamlarınızda neyi yarattığınıza dikkat edin!
Kendinize Yapmaktan Vazgeçmeniz Gereken 10 Şey Hayat zaten yeterince zor değil mi? Kendinize kötülük yaparak işleri daha da zorlaştırmanıza gerek yok. Aile ve ilişkiler üzerine yazan Maria Robinsona göre; geriye gidip yeni bir başlangıç yaratmamız mümkün değil, ama bugünden başlayıp yeni bir son oluşturmamız çok daha basit. Yanlış seçimler yapıp, yanlış şeylere odaklanarak devam etmektense, bu yanlışlıklardan kaçınarak yeni bir başlangıç yaratabiliriz. Bu sayede daha az incinmiş oluruz, değil mi? İşte kendimize yapmamamız gereken 10 şey burada. 1. Kendinizi Eleştirmekten Vazgeçin Kendinize bir mola verin. Herkes hata yapar ve bu dünyada kimse mükemmel değildir. Pişmanlık ve öz eleştiri çukurunda boğulmak hiçbir şeyi çözmez, aksine, bu durum fiziksel ve ruhsal anlamda size çok zarar verir. Buna bir son verin. Hatalarınızın üzerine gidin, nefret ve öz eleştirinin yerine kararlılık ve öz güven koyun. Kendinize bir dahaki sefere daha iyisini yapacağınızı söyleyin. 2. Başkalarının Olumsuz Düşüncelerine İnanmaktan Vazgeçin İnsanlar, birbirleri hakkında olumsuz şeyler söyleyebilirler ve bu asırlardan beri böyledir. Birisi hakkınızda olumsuz bir şey söylediğinde, bu elbette sizi incitir. Söylenen şeyleri kişisel algılamamak ve olumsuz düşüncelerin sizi yıkmasına izin vermemek çok önemlidir. Sırf biri size deli, tembel veya değersiz dediği için bunun doğru olduğuna inanmamalısınız. Les Brown; diğer insanların sizin hakkınızdaki düşünceleri bir anda kendi gerçekliğinize, onların da kendi doğrusuna dönüşmesin diyor. Bu tür olumsuz düşünceleri hemen üstünüze alınmayın; aksine ince eleyip sık dokuyun. İnsanların düşündüğünün tersine, siz oldukça güçlü ve yeteneklisiniz. Bunu tepeye çıkıp, konumunuzu koruyarak kanıtlayın. Düzeltilmesi gerekeni düzeltin, görmezden gelinmesi gerekeni görmezden gelin. 3. Sahip Olmadığınız Şeylere Odaklanmaktan Vazgeçin Hayatta istediğiniz her şeyi elde edemezsiniz. Sahip olmadığınız şeylere çok fazla odaklanmak, zaman, enerji ve emek kaybından başka bir şey değildir. Sahip olamadıklarınıza imrenmek yerine, sahip olduklarınıza şükretmeyi deneyin. Kendi kaçırdığınız şeyleri düşünmek yerine, başkalarının neler kaçırdığını düşünmeyi tercih edin. İster inanın, ister inanmayın, siz ne kadar kötüsüne sahip olduğunuzu düşünseniz de, sizden daha kötü durumda olanlar da var. Bu yüzden her sabah şükrederek uyanın ve hayatınıza anlam katan şeylerin kıymetini bilin. 4. Kendinizi Sona Koymaktan Vazgeçin Sonda olmak her zaman eğlenceli değildir, siz de biliyorsunuz. Neden bütün enerjinizi işinize, arkadaşlarınıza, meslektaşlarınıza ve hatta ailenize harcıyorsunuz ki? Size ne kalıyor? Evet, fedakârlık, görev ve sorumluluk duygusu, bunlar güzel şeyler, ama kendinize öncelik vermediğiniz sürece içten içe tükenmeye başlarsınız, ta ki artık verecek hiçbir şeyiniz kalmayana dek. Kendinizi en sona koymaya devam ederseniz, tükenmişlik ve bunalım hissi ve hatta depresyon, stres gibi diğer sağlık problemlerine de davetiye çıkarmış olursunuz. Önceliği kendinize verin. Bu bencillik değil, akıllıca yaşamaktır. 5. Yanlış İnsanlarla Vakit Harcamaktan Vazgeçin Başarılı insanların neden başarısız arkadaşlarını geride bıraktıklarını hiç düşündünüz mü? Jim Rohnun da çok şık bir şekilde söylediği gibi; siz en çok vakit geçirdiğiniz beş insanın ortalamasısınız. Hayat, sizi aşağıya çeken, mutluluğunuzu emen veya hayatta hiçbir amacı olmayan insanlarla vakit harcamak için çok kısa. Sizi yükseltecek insanlarla birlikte olun, değerinizi düşürenlerle değil. Mark Twain ne güzel söylemiş; iyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve rahat bir vicdan; işte ideal hayat. 6. Çok Fazla Endişe Etmekten Vazgeçin Eğer sorunlarınızın bir çözümü varsa, neden endişe ediyorsunuz? Eğer sorunlarınızın bir çözümü yoksa da, endişelenmenin size bir yararı olmayacak. Endişelenmek durumu sadece daha da kötüleştirir ve bugünün güzelliğine gölge düşürür. Derin bir nefes alıp rahatlayın. Endişenin sizi durdurmasına izin vermeyin. Bu zamana kadar böyle yaptıysanız, bundan sonra da böyle olmasının bir anlamı yok. Çünkü hayatın bizi daha iyi sonlara götüren yolları hep vardır. 7. Olmadığınız Biri Olmaya Çalışmaktan Vazgeçin Bu dünyada, sizden sadece bir tane var! Sizden daha akıllı veya güzel olduğunu düşündüğünüz biri gibi olmaya çalışmak, ne yazık ki boşuna bir çabadır. Siz sadece siz olabilirsiniz, tıpkı diğerleri nasıl yaratıldıysa aynen öyle oldukları gibi. Birisinde özendiğiniz veya hayran olduğunuz özellikler olabilir, ama olay kendiniz olarak bazı şeyleri tamamlamaya çalışmaktan öteye geçmemelidir. Birilerinin yerini almaya çalışmayın, kendinizi sevdiğiniz sürece zaten eninde sonunda sizi seven ve takdir eden insanları yanınıza çekeceksiniz. 8. Gerçekdışı Beklentiler İçine Girmekten Vazgeçin Hepimiz mutlu olmayı ve bu mutluluğun daim olmasını isteriz. Ama gerçekdışı ve mantıksız beklentiler içine girildiğinde, ağır bir hayal kırıklığı da kaçınılmaz olur. Örneğin; bir gecede bir şirketin CEOsu olmayı ummayın, çünkü bunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Yeteneklerinizi, becerilerinizi, nitelik ve deneyimlerinizi gözden geçirin ve bunları istekleriniz ve vizyonunuza göre iyice ölçüp tartın. Hayatınızdaki her şeyi içinde bulunduğunuz duruma göre bir dengede tutmaya çalışın, gerçekçi hedefler ve beklentiler içinde olmaya gayret edin. 9. Mutluluğu Satın Almaya Çalışmaktan Vazgeçin Şık ve yeni bir Lamborghini satın alabiliyor, bir tepeye köşk yaptırabiliyor, egzotik ülkelere uçabiliyor ama yine de mutlu olamıyorsunuz. Hayatta mutluluk ve neşe getiren şeyler genellikle bedavadır. Kahkaha, sevgi, yetenek, tutku ve şefkat .. işte bunların hepsi bedava! Mutluluğu satın almaktan veya hayatın adil olup olmadığı konusunda kendinizi endişeye sürüklemekten vazgeçin. Sadece bununla yaşamaya alışın ve küçük şeylerden mutluluk çıkarmaya bakın. Nathaniel Hawthorneın da dediği gibi; Mutluluk tıpkı bir kelebek gibidir; ne kadar kovalarsan, o kadar sakınır senden, fakat dikkatini başka şeylere çevirdiğinde, nazikçe gelip omuzuna konacaktır 10. Çabuk Pes Etmekten Vazgeçin Hayat sizi her zaman deneyecektir ve karşınıza zorluklar çıkaracaktır. Aslında hayatı heyecanlı yapan şey de budur. Eğer çabuk pes ederseniz, bu kocaman hayattaki heyecan verici ve rahatlatıcı şeyleri kaçırmış olursunuz. Mücadeleyi bırakmayın, uyanık ve sabırlı olun, hayatın size ne sunacağını asla bilemezsiniz. Kulağa belki çok basit geliyor ama sabır bütün iyi şeyleri beraberinde getirir. Ayrıca Jane Addamsın da doğru bir şekilde gözlemlediği gibi; hiçbir şey, dünyayı kurtarabilecek, o umulmadık son harekete ramak kalmışken vazgeçmek kadar kötü olamaz. İnsanların bugün yapmaktan vazgeçmesi gereken başka şeyler de var mıdır sizce?
Her akşam yatmadan önce yapın. Hem hayalinizi detaylandırmış olursunuz, hem de evreene dileğinizi gönderirsiniz. Denemesi bedava...
PEMBE BALONCUK TEKNİĞİ İLE MEDİTASYON
Rahat bir biçimde oturun ya da uzanın, gözlerinizi kapayın ve derin, yavaş ve doğal bir şekilde soluk alıp verin. Giderek daha derinlemesine gevşeyin. Gerçekleşmesini istediğiniz bir şeyi hayal edin. Onun şimdiden olduğunu imgeleyin. Onu zihninizde olabildiğince açık ve net bir biçimde resmedin. Şimdi zihin gözünüzde bu hayalinizi pembe bir baloncukla kuşatın; hedeflediğiniz şeyi baloncuğun içine yerleştirin. Pembe, kalple ilişkili olan renktir ve eğer bu renk titreşimi imgelediğiniz şeyi kuşatırsa, o size yalnızca varlığınızla kusursuz bir uyum içindeki şeyi getirecektir. Üçüncü adım, baloncuğu bırakmak ve onun hala vizyonunuzu taşıyarak evrene doğru süzülüp gittiğini hayal etmektir. Bu onu duygusal olarak serbest bıraktığınızı sembolize eder. O şimdi gerçekleşmesi için gerekli enerjiyi çekmek ve toplamak amacıyla evrende süzülerek dolaşmakta özgürdür
Ben de merak ettim şimdi, izlenimlerini yazarsan çok memnun olurum,merak edenlere yardımcı olur belki. Bu arada bir site linki vereyim. Hasan "sonsuz" Çeliktaş, tavsiye ettiği,çevirdiği filmlerin listesini bir araya toplamış. http://www.spirituelfilmler.com/filmler/
merhaba cumartesı gunu selda hanımla seansım umduğumdan da iyi geçti ne çok biriktirmişim içimde 6-7 tane sorunuma gıttık bazıları bıldığım bazıları bılmedığım sorunlar şu an o kadar rahatlamış hissediyorum ki buna ben bile inanamıyorum, eylülde tekrar gidicem, seans 2 saat sürdü bana ise yarım saat gibi geldi ama kesınlıkle ne hipnoz ne de başka bısey tamamen uyanık oluyorsunuz ve sadece gözlerınız kapalı gevşemenıze yardım edıyor telkınlerle o kadar
Ben de merak ettim şimdi, izlenimlerini yazarsan çok memnun olurum,merak edenlere yardımcı olur belki. Bu arada bir site linki vereyim. Hasan "sonsuz" Çeliktaş, tavsiye ettiği,çevirdiği filmlerin listesini bir araya toplamış. http://www.spirituelfilmler.com/filmler/
merhaba cumartesı gunu selda hanımla seansım umduğumdan da iyi geçti ne çok biriktirmişim içimde 6-7 tane sorunuma gıttık bazıları bıldığım bazıları bılmedığım sorunlar şu an o kadar rahatlamış hissediyorum ki buna ben bile inanamıyorum, eylülde tekrar gidicem, seans 2 saat sürdü bana ise yarım saat gibi geldi ama kesınlıkle ne hipnoz ne de başka bısey tamamen uyanık oluyorsunuz ve sadece gözlerınız kapalı gevşemenıze yardım edıyor telkınlerle o kadar
Yararlı olduğuna sevindim. Tekrar gidene kadar kendi kendine yapacağın çalışmalar var mı?Bir çeşit ev ödevi gibi? Bir de sorayım okuduğun o kitaptan farklı çalışma mı yaptınız, yoksa kitapla seans birbirini tamamladı mı?
Ben hisleri biraz kuvvetli bir insanım. Ama hiç böyle konulara ilgim yoktu. Sadece annemin secret kitabını okuması ile bendeki bazı şeyleri anlamlandırması ile bu konulara ilgi duymaya başladım. Birkaç örnek vermek istiyorum. Mesela ben üniversitedeyken dolabıma bir araba fotoğrafı yapıştırmıştım. Öyle acayip bir araba merakım yok. Ama beğendim demek ki.. Aradan bir kaç ay geçti annem arabayı değiştirmeye karar verdi. Sonradan farkettik ki aldığımız araba dolabın üstündeki fotoğrafla aynı..
sonra işe başladım.3 senedir bankacıyım. Geçen sene Haziran ayında verilen hedeflerden çok bunaldığım bir dönem bir kağıda birşeyler karalamışım. Hedef istemiyorum, müşteri istemiyorum, baskı istemiyorum...prim de vermeyin canımı da almayın gibi.. bir ay sonra telefon geldi Genel Müdürlük için mülakata çağırıldım. Ondan 1 ay sonra da başladım..
Bunlar tabi ki çok istemekle ve Allahın bunu takdir etmesi ile alakalı.. Son bir kaç haftadır da sizin yatağa yatıp düşünüyrum dediğiniz süreçten geçiyorum. 3 senelik bir ilişkim var. bana çok bağlı bir adamdı. Beni kıskansana, beni çok sevsene derdi. ben hep bir mesafe bırakmıstım. bazen kötü de davrandım. 2-3 hafta önce ayrılmak istediğini söyledi. Şok oldum. O beni bırakamazdı. Nasıl olurdu? Günlerce ağladım. Annem bile hastalanıyordu ağlamalarım yüzümden. Sonra düşündüm. Neden ağlıyorum? -O beni nasıl bırakır? bu ego yüzünden mi? -3 sene ilişkiye emek verdim adam tam işe girdi ve ayrıldık olamaz böyle birşey diye düşündüğümden mi? Hayır bu kadar basit olamazdı. Benim ağlamalarım tamamen zamanında verdiği değeri kullanıp atmam ve onu bu kadar katılaştırmamdan kaynaklıydı. Üzerine düşündüm ve buluştuk. Sana barışalım demeyeceğim ama özürlerim ve teşekkürlerim var dedim. Katı bir biçimde beni dinledi. Özürlerimi diledim. Bunu anlamamı ve egomu yenmemi sağladığı için teşekkürümü ettim. Tam ayrılacağız sanıyordum, zaman verelim mi kolay değil 3 seneyi bir kenara atmak dedi. Şuan tabiki eskiye dönmüş değiliz (döner miyiz bilmiyorum) ama en azından gönlüm inanılmaz rahat..
Yararlı olduğuna sevindim. Tekrar gidene kadar kendi kendine yapacağın çalışmalar var mı?Bir çeşit ev ödevi gibi? Bir de sorayım okuduğun o kitaptan farklı çalışma mı yaptınız, yoksa kitapla seans birbirini tamamladı mı?
hayır ev ödevi gibi bi,şey yok okuduğum kitaptan etkilenerek gittim seans sonrasında pozitif enerji yüklemesi yapılıyor ve zaten birşey yapmaya gerek kalmıyor, şu anda hayata daha pozitif bakıyorum ve kendımı daha iyi hissediyorum, bu seans tecrubesını herkesın bır kez olsun yaşamasını önerırım
Ben hisleri biraz kuvvetli bir insanım. Ama hiç böyle konulara ilgim yoktu. Sadece annemin secret kitabını okuması ile bendeki bazı şeyleri anlamlandırması ile bu konulara ilgi duymaya başladım. Birkaç örnek vermek istiyorum. Mesela ben üniversitedeyken dolabıma bir araba fotoğrafı yapıştırmıştım. Öyle acayip bir araba merakım yok. Ama beğendim demek ki.. Aradan bir kaç ay geçti annem arabayı değiştirmeye karar verdi. Sonradan farkettik ki aldığımız araba dolabın üstündeki fotoğrafla aynı..
sonra işe başladım.3 senedir bankacıyım. Geçen sene Haziran ayında verilen hedeflerden çok bunaldığım bir dönem bir kağıda birşeyler karalamışım. Hedef istemiyorum, müşteri istemiyorum, baskı istemiyorum...prim de vermeyin canımı da almayın gibi.. bir ay sonra telefon geldi Genel Müdürlük için mülakata çağırıldım. Ondan 1 ay sonra da başladım..
Bunlar tabi ki çok istemekle ve Allahın bunu takdir etmesi ile alakalı.. Son bir kaç haftadır da sizin yatağa yatıp düşünüyrum dediğiniz süreçten geçiyorum. 3 senelik bir ilişkim var. bana çok bağlı bir adamdı. Beni kıskansana, beni çok sevsene derdi. ben hep bir mesafe bırakmıstım. bazen kötü de davrandım. 2-3 hafta önce ayrılmak istediğini söyledi. Şok oldum. O beni bırakamazdı. Nasıl olurdu? Günlerce ağladım. Annem bile hastalanıyordu ağlamalarım yüzümden. Sonra düşündüm. Neden ağlıyorum? -O beni nasıl bırakır? bu ego yüzünden mi? -3 sene ilişkiye emek verdim adam tam işe girdi ve ayrıldık olamaz böyle birşey diye düşündüğümden mi? Hayır bu kadar basit olamazdı. Benim ağlamalarım tamamen zamanında verdiği değeri kullanıp atmam ve onu bu kadar katılaştırmamdan kaynaklıydı. Üzerine düşündüm ve buluştuk. Sana barışalım demeyeceğim ama özürlerim ve teşekkürlerim var dedim. Katı bir biçimde beni dinledi. Özürlerimi diledim. Bunu anlamamı ve egomu yenmemi sağladığı için teşekkürümü ettim. Tam ayrılacağız sanıyordum, zaman verelim mi kolay değil 3 seneyi bir kenara atmak dedi. Şuan tabiki eskiye dönmüş değiliz (döner miyiz bilmiyorum) ama en azından gönlüm inanılmaz rahat..
Selam,ne güzel anlatmışsın,Allah kalbine göre veriyor demek ki... Bazen kolayı zorlaştıran bizleriz.Şartları,insanları zorluyoruz istediğimiz olsun diye.Oysa her gün berrak bir zihinle istediklerimizi detaylıca düşünsek; bir kenarlara not etsek,zamanla olmaması içn bir neden yok.İnanıyorum ki insan bir süre sonra hayalden bir adım öteye,eyleme geçiyor. Yani fit bir vücut isteyebiliriz,uzun süre de hayalini kurarız,ama beslenmemize dikkat edip,egzersize başlayınca istediklerimiz daha kolay olur. İlişkinizde herşeyin gönlünüzce olmasını dilerim.Eminim bu bilinçle olayları tartıp düşündükçe,karşı tarafa empatiyle yaklaştıkça işler öyle ya da böyle br yola girecektir. Naçizane sana tavsiyem,o kişiden bağımsız olarak, nasıl bir ilişki istediğini,bu konudaki hayallerini netleştirmen. Böylece ne istediğini,karşı tarafa (kim olursa olsun) neler verebileceğini,nelerden asla taviz vermeyeceğini bilirsin,böylece her ikiniz için de sağlıklı bir yol bulmuş olursun.
hayır ev ödevi gibi bi,şey yok okuduğum kitaptan etkilenerek gittim seans sonrasında pozitif enerji yüklemesi yapılıyor ve zaten birşey yapmaya gerek kalmıyor, şu anda hayata daha pozitif bakıyorum ve kendımı daha iyi hissediyorum, bu seans tecrubesını herkesın bır kez olsun yaşamasını önerırım
Selam,ne güzel anlatmışsın,Allah kalbine göre veriyor demek ki... Bazen kolayı zorlaştıran bizleriz.Şartları,insanları zorluyoruz istediğimiz olsun diye.Oysa her gün berrak bir zihinle istediklerimizi detaylıca düşünsek; bir kenarlara not etsek,zamanla olmaması içn bir neden yok.İnanıyorum ki insan bir süre sonra hayalden bir adım öteye,eyleme geçiyor. Yani fit bir vücut isteyebiliriz,uzun süre de hayalini kurarız,ama beslenmemize dikkat edip,egzersize başlayınca istediklerimiz daha kolay olur. İlişkinizde herşeyin gönlünüzce olmasını dilerim.Eminim bu bilinçle olayları tartıp düşündükçe,karşı tarafa empatiyle yaklaştıkça işler öyle ya da böyle br yola girecektir. Naçizane sana tavsiyem,o kişiden bağımsız olarak, nasıl bir ilişki istediğini,bu konudaki hayallerini netleştirmen. Böylece ne istediğini,karşı tarafa (kim olursa olsun) neler verebileceğini,nelerden asla taviz vermeyeceğini bilirsin,böylece her ikiniz için de sağlıklı bir yol bulmuş olursun.
Aslinda suan tam bu asamadayim. Ne istedigimi dusunuyorum. Ona da sure verdim. Mesela ben sigarayi biraksn istedgm icin birakmisti. Ama yeniden baslamis. Ona dedim ki sigara yuzunden babami kaybettim ve travmami biliyorsun.bundan sonra sen olsan da olmasan da sayende ogrendiklerimin yolunda gidecegm. Ama sigarayi kabul edemiyorum kusura bakma. Bu ctesi izne cikiyorum. Geldigimde konusalm.sende neyi isteyip neyi istemediklerini dusun.eger orta yol bulamazsak ayriliriz zor da olsa. Bu evlenip 2 sene sonra bosanmaktan iyidir.. bu tatil bana, bu ayrilik ona iyi gelecek umarim
Hayat gercekten akip gidiyor. Hersey elimizde
Kadınlar Kulübü Mobil uygulaması kullanılarak gönderilmiştir.
Aslinda suan tam bu asamadayim. Ne istedigimi dusunuyorum. Ona da sure verdim. Mesela ben sigarayi biraksn istedgm icin birakmisti. Ama yeniden baslamis. Ona dedim ki sigara yuzunden babami kaybettim ve travmami biliyorsun.bundan sonra sen olsan da olmasan da sayende ogrendiklerimin yolunda gidecegm. Ama sigarayi kabul edemiyorum kusura bakma. Bu ctesi izne cikiyorum. Geldigimde konusalm.sende neyi isteyip neyi istemediklerini dusun.eger orta yol bulamazsak ayriliriz zor da olsa. Bu evlenip 2 sene sonra bosanmaktan iyidir.. bu tatil bana, bu ayrilik ona iyi gelecek umarim
Hayat gercekten akip gidiyor. Hersey elimizde
Kadınlar Kulübü Mobil uygulaması kullanılarak gönderilmiştir.
Ben böyle karar zamanlarını heyecan verici buluyorum.sanırım 18. sayfadaydı belirsizlik konusunda alıntı yapmışım. Garip,hoş bir duygudur.Yaşanan herşeye şükran duyup,hadi hayırlısı ,herşey herkesin hayrına olsun deyip yeni yollar aramak...Belki o yol dönüp dolaşıp yine ayn kişiye getirecek seni. Hakkında hayırlısı,sevgiler...