- 3 Temmuz 2009
- 8.580
- 3.536
- 723
“Pinky, annenin çocuğu ne yaparsa yapsın mutlaka çocuğu kucaklayan tavırda olması ve çocuğun annenin kollarında teselli bulması gerektiğini söylemişti. Ben de bu düşünceye katılmadığımı, sürekli çocuğa sevgi dolu bir yaklaşım sergilemek zorunda hissettirilen annelerin kendini yetersiz hissettiğinden bahsetmiştim.“
günaydınlar… :)
lütfen yanlış anlaşılma olmasın:) ben de teselli bulmayı mecazi anlamda söylüyorum. oğlum hata yaptığında ödüllendirir gibi yüzümde gülücükle, kucağımı açıp onu sevgiyle sarmıyorum:) evet, çocuk ne yaparsa yapsın, annesini sığınılacak bir liman, teselli bulacağı bir kucak olarak görmeli, fakat bu demek değil ki, anneye (yada başkasına) her haksızlığı yapabilir, yada yaptığı herşeyde haklıdır, onu onaylamaktır. demek istediğim kısaca; çocuğun hatalı davranışını “bizim hatalı bir davranışımızla” örtemeyeceğimiz. bunun ona da, bize de bir yarar sağlamayacağı…
çocuk bir hata yapar, neden? ya bilmeden-istemsizce yada ailesinden gördüğü (nadiren başkalarından-dış çevreden)bazı uygulamaların “yansıyan” neticesinde hata yapar. görevimiz 1. şıkta; ona doğruyu göstermek ve incitmeden-ezmeden (hem ruhu hem bedeni demeye gerek duyuyorum ki, ruhu incitmek bir bakışla bile olur) bunu yapmaktır. 2. şıkta ise, o hata zaten bizim hatalarımızın sonucu olduğu için, sorumluluğumuzu kabullenmeli ve ona göre bir tavır belirlemektir. mantıklı düşününce de onurlu yolun bu olduğunu sanıyorum. kızmak-ters yapmak-olumsuz tavır, çocuğun davranışının değil, bizim içimizde çözemediğimiz durumların(bilhassa tahammülsüzlük-yıpranmışlık) sonucudur maalesef… hele ki bir çocuğa kızmak”tan söz ediyorsak.
oğlum hata yaptığında yüzümde gülücükle, kucağımı açıp onu sevgiyle sarmıyorum demiştim… ben ne yapıyorum peki. hata yaptığında;
kesinlikle hemen tepki vermiyorum. önce kendimi, onu ve davranışının boyutunu ölçüyorum kendi içimde. tepkilerim davranışa odaklanmalı, ona değil. uygun zaman, uygun zemin ve uygun şekilde “davranışını” vurgulayarak neden “yapılmaması” gerektiğini açıklıyorum, “yapmamasını” değil, çünkü bu genel bir kaide, bizim, diğerleri, ve onun için. özellikle “uygun” zamanını denk getirdiysem genelde olumlu sonuç almada sıkıntı yaşamıyorum. uygun zemin, yanımızda konuya müdahale edebilecek başka birinin yada birilerinin olmaması demek. uygun şekildeyi de artık biliyorsunuz; mottom kızmamak-suçlamamak-yargılamamak:)
ola ki çok acil karar verip, tavrımı belli etmem gereken bir durum mevzu bahis. o noktada “yapılması gerekeni” (onun yapmadığı) yapar, onun verdiği tepkiye (ve yüzüne) bakmadan ortadan çekilirim. düzenleyici devlet modeli:)) tabii ki çok önem verilmesi gereken bir konuysa sonrasında konuyu konuşuruz. anlık bir tepkiyse, alınması gereken dersi de zaten almış olur. burada dikkat edilmesi gereken “en önemli şey”, rolümü gerçekleştirirken de onu suçlamamak. “duyarsız” bir sabır. duygusuz bir ifadeyle robot gibi işi tamamlamak ve bırakmak:))
""bu şekilde davranmak işin özünde onu sevmek ve saymak oluyor. farketmeden yaptığı bir hataysa onu teselli etmek oluyor. bilerek yaptığı şey ise rehberlik etmek, yolunu aydınlatmak oluyor. “ne olursa sevgiyle oluyor işte…” seviyoruz ki tahammül ediyoruz, tahammül ediyoruz ki daha dingin, sevgi dolu, kendine ve dünyaya güvenen nesiller yetişsin…""
annedeki yetersizlik hissine gelirsek… bence her anne yetersizdir demek doğru olmasa da, hakkıyla annelik yapmak isteyen her anne zaten kendini yetersiz hissedecektir. çünkü tamamıyle kendin olmayan bir insana kendini adamak mümkün olmadığı için bir tamamlanmışlık hali olmaz. böylece anne kendini eksik hisseder, her anında onun koruyucu meleği olmak ister, onun ayağına taş, yüzüne yaş değsin istemez, olunca da kendinden bilir, kendini yetememiş hisseder, hisseder de der… ama temelde bu onun yetersizliğinden ayrı bir durumdur ve konu kendi içinde değerlendirilmelidir. ne var ki anne herşeyi üzerine alınmakta oldukça özverilidir ve kendini buna feda edebilir:) demek ki neymiş, fedai anne olmayacağızzz:))
fedai anne değil, özverili ama kendine de değer veren, çocuğuyla tattığı her anın her duygunun keyfini çıkaran bir anne olmak lazım. mutlu olmak, mutlu etmek lazım. kendi içinde mutsuz olan, kendini değersiz hisseden biri başka birini mutlu ve değerli hissettiremez.
elmasa çakıl gibi davranılmasın. elmas, elmas olduğunu bilsin, kararmasın, kırılmasın… benim derdim bu aslında. her çocuk bir cevher ve onun bunu bilmesi gerek… “biz gölge etmeyelim yeter”.
selam...
yazınızı okurken demek ki fedai olmayacağız kısmında...burada yine kk da bir bayan yazmıştı üniversitedeki profu anlatmış o da burada söylüyordu,yine çocuklarla ilgili bir konuda..çocuğunuz dışarıda yeni yürümeye başladığında düştüğünde kaldırmayın bırakın düşsün,kendi kalksın kalkmayı öğrensin ilerideki yaşantısına alışsın küçük küçük kırılmalarla..
tahammülsüzlük,,,yıpranmışlık...birkaç kere daha okuyacağım..
tekrar teşekkür ederim.