• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

14 Ocak 2025 Yengeç Burcunda Dolunay - Burçlara Etkileri

yen1 (1).jpg
yen1 (2).jpg
yen1 (3).jpg
yen1 (4).jpg
yen1 (5).jpg
yen1 (6).jpg
yen1 (7).jpg
yen1 (8).jpg
yen1 (9).jpg
yen1 (10).jpg
yen1 (11).jpg
yen1 (12).jpg
yen1 (13).jpg
 
Screenshot_20250113-122000_Instagram.jpg

14 Ocak 2025, YENGEÇ Burcu’nda DOLUNAY; Kendi Ebeveynliğimizi Yapabilmek Üzerine Dersler…​



Güçlü ve güvende hissetmek, kendimize ve hayatımıza sahip çıkabilmek, sorumluluklarımızı yıkılmadan taşıyabilmek, aidiyetlerimizi yok olmadan yaşayabilmek konularında bizi sınayan bir DOLUNAY yaşıyoruz. Ne gibi deneyimler önümüze çıkabilir derseniz;

  • Fiziksel, maddi ve duygusal aidiyetlerimiz, aile, ev, evlilik, ebeveynler, ebeveynlik ya da üstlendiğimiz görevler, yürüttüğümüz kariyer gibi konularda, ne kadar güvende hissettiğimizi, ne kadar sorumluluk aldığımızı, etrafımıza ne kadar güven verdiğimizi ve güvenlik ihtiyacımızın bizi nasıl davranmaya sevk ettiğini fark edebilir ve seçimlerimizi sorgulayabiliriz. Bu aralar yeni bir aidiyet ve güvenlik sistemi oluşturmak adına yapmayı düşündüğümüz tercihlerin sandığımız kadar uygun ve sürdürülebilir olup olmadığını da bir daha düşünmemiz yerinde olur!
  • Bizim için güvenli ve koruyucu olmasını umduğumuz ya da en azından tanıdık ve rahat bulduğumuz yerler, insanlar ve sistemlere fazlaca tutunduğumuzu, hayatımızı belirleyen tanımların ve konumların nereye varacağını bilmediğimiz bir değişim içine girdiğini görebiliriz. Bu nedenle kendimizi biraz ortada kalmış ve savunmasız hissedebilir, gerektiğinde başımızın çaresine bakabilecek önlemleri almamış olmaktan dolayı kaygı duyabiliriz.
  • Varlığını bir güvence olarak gördüğümüz insanların, örneğin ebeveynlerimizin ya da bu güne dek güçlü ve sorumluluk sahibi görünen bir ortağın ya da partnerin, sandığımız kadar sağlam olmadıklarını, sırtımızı yasladığımız kendimizi bıraktığımız kişilerin hem kendilerini hem bizi kırılgan hale getiren hatalar yapabildiklerini görebiliriz. Hatta onların duygusal, fiziksel ya da maddi açıdan bizim tarafımızdan taşınmaya, yönlendirilmeye, bakılmaya, sahiplenilmeye ihtiyaç duydukları bir süreç yaşayabiliriz.
  • Zarar gördüğümüz, umduğumuzu bulamadığımız, eksik veya çaresiz hissettiğimiz deneyimler yaşayabilir ve bunun için dış koşulları ya da bizi bu hale düşüren insanları suçlayabiliriz. Ama yaşadığımız sorunun oluşmaması için zamanında gerektiği kadar sorumluluk almadığımızı ve kendimizi güvenceye almak adına geç olmadan inisiyatif geliştirmek zorunda olduğumuzu da görebiliriz.
  • Fazla koruyucu olmak, her durumda gereğinden fazla sorumluluk almak, insanlara bizim de duygularımız, ihtiyaçlarımız ve sınırlarımız olduğunu gösterememek nedeniyle, aşırı yük altına girdiğimizi, taşımak istemediğimiz beklentilere maruz kaldığımızı hatta fiziksel, duygusal ve maddi açılardan hasar aldığımızı görebiliriz.
  • Güçlü görünmek, kendimizi durumlara ve olaylara hakim hissetmek için ya da sevgisiz kalmışlık, ihmal edilmişlik duygumuzu dolaylı olarak tatmin etmek için kullandığımız yöntemlerin işe yaramadığını, hatta bizi daha mutsuz, daha kırılgan, daha çaresiz hale getirdiğini fark ve kabul etmemiz gerekebilir. Öz-savunma, öz-bakım, öz-şefkat konularında daha açık, dürüst, dolaysız yöntemler geliştirmemiz gerektiğini anlayabiliriz.
  • Yaşadığımız ilişkilerde uyumlu olma gayretinin bizi yokolma noktasına getirdiğini fark edebiliriz. Bir ortaklığı, işbirliğini ya da duygusal beraberliği sürdürmek için, kendi taleplerimizi ve ihtiyaçlarımızı fazlasıyla gözardı ettiğimizi, kırılganlığımızı, ihmal edilmişlik duygumuzu fazlasıyla bastırdığımızı kendimize itiraf edebiliriz. Bu tavrın hem işe yaramadığı hem de artık sürdürülebilir olmadığı ortaya çıkabilir.
Her şeyin fazlası fazladır! Fazla güvenmek kadar fazla güven vermek de insanı sıkıntıya sokar. Fazla duygusal davranmak, kendimizi bir duyguya tamamen kaptırmak kadar duygularımızı bastırmak ve görmezden gelmek de bizi kırılgan hale getirir. İnsanlara fazla sorumluluk yüklemek, fazla beklentili davranmak kadar hiç sorumluluk vermemek ve her yükü kendi sırtımıza almak da zaaflara ve sorunlara yol açar. Fazla bağlanmak kadar hiç bir kalıcı bağ kuramamak da insanı çaresiz bırakır.

İnsan için en güvenli olan yol;
  • Fiziksel, duygusal ve maddi açıdan kendi sınırlarını bilmek, gerektiğinde zorlanmayı becermek ama bunu kendimize zarar verecek boyuta getirmemek, çok katı ya da çok gevşek değil gerektiği kadar esnek olabilmektir.
  • İlişkilerde sınırsızlığın tanımsızlık ve anlamsızlık yarattığını ve diğerlerinin gözünde bizi YOK ettiğini fark etmektir. Sınırlarımızı ve tercihlerimizi etrafımıza bildirmekten, ilişkide olduğumuz kişilere kırmızı çizgiler koymaktan, bize zarar veren ya da anlamsız hale gelen bağları kesmekten korkmamaktır.
  • Başkalarının sınırlarını olmasını istediğimiz gibi değil olduğu gibi görmek, kimseyi taşıyamayacağı tanımların içine yerleştirmemek, zorlantılı ya da yersiz beklentiler içine girmemek, insanları yanlış konumlandırmanın hem onları yıpratacağını hem de bizim açımızdan risk oluşturacağını idrak etmektir.
İnsanın en iyi ebeveyni, en uygun bakım vericisi KENDİSİDİR!

Ebeveynlik bir çok insanın şeklen üstlendiği bir fonksiyondur. Ancak duygusal, fiziksel, maddi ya da bilişsel eksiklikleri nedeniyle bir çok kişi sorumluluğunu üstlendikleri çocuklara uygun şekilde bakım vermekte zorlanırlar. Kimi ebeveynler bizi fazla korur ve bağımlı hale getirir, kimileri fazla zorlar ve kısıtlar, kimileri hayat gailesine ya da eşiyle sorunlarının derdine düşer ve bizi ihmal eder, kimileri kendini sevmeyi bilmediği için bizi de kucaklamakta ve sevilmiş hissettirmek eksik kalır, kimileri bizi ebeveyn haline getirir ve hayatta bulamadığı güveni bizde bulmaya çalışır… Eksik veya abartılı ebeveynlik kalıpları içinde büyümek bizde de izler bırakır. Özdeğer algımız, sorumluluk bilincimiz, ilişki kurma modelimiz, kendimizi koruma şeklimiz gibi bir çok hayati fonksiyonumuz, ebeveynlerimizle ilişkimizden etkilenerek şekillenir. Hatta bir çok kalıp da genetik olarak aile köklerinden aktarılır.

Ancak hayat bizi eğitmek ve ebeveynlerimizle ilişkimizin oluşturduğu işlevsiz kalıpları fark ettirmek, bizi bunları değiştirmeye teşvik etmek görevini üstlenir. Yani biz ebeveynlerimizin eline doğarız ama aslında hayatın ellerinde büyürüz. Yaşadığımız deneyimleri samimiyet ve cesaretle değerlendirdiğimiz zaman, gelişmeyi reddettiğimiz yerleri fark etmek, güçlenmemiz, esnememiz, dönüştürmemiz gereken yanları görmek mümkün olur. Farkındalık büyümenin başladığı yerdir. Büyümenin devam etmesi ise ancak ebeveynlerimizi, hayatı ve diğer insanları suçlayarak kendimize acımak eğilimine bir sınır koymak ile mümkün olur. Evet hali pür melalimizin sebepleri vardır. Her insan zora düşer, darlık çeker, yara alır, çaresiz kalır, kayıp yaşar, fiziksel, duygusal ya da maddi olarak hasar görür. Hayat kimse için bir gül bahçesi değildir. Ancak yaşadıklarımızın bize hayatın içindeki dinamikleri ve kendimizi fark ettirmek gibi bir işlevi vardır. Bizler öğrenen varlıklarız. Geçmişin geleceği belirlemeye devam etmemesi için, kendimizi görmek istediğimiz yere göre davranmayı becermek zorundayız. Şöyle ebeveynlerim olsaydı ben şöyle biri olabilirdim demek yerine öyle biri olmak için kendimize tam istediğimiz gibi ebeveynlik etmeye başlamak, şahane bir seçim olabilir!

İnsanın içinde kararlı bir savunma sistemi vardır. Ancak o sistemin niyeti iyi olsa da kalıpları ve kurgusu sıkıntılıdır. İnsan kendini duygusal, fiziksel, bilişsel olarak ”temiz ve yararlı” gıdalarla beslemeye odaklandıkça, özsevgisi, özdeğer algısı, özbilinci gelişir ve farkında olmadan çalıştırdığı işlevsiz kurgular, atıl ya da zararlı içsel savunma sistemleri dönüşmeyeve kişi kendine daha iyi ebeveynlik etmeye başlar.

Kendinizi hiç bir ebeveynin sevemeyeceği kadar sevin ve kimsenin sahiplenemeyeceği kadar güçlü bir sorumluluk duygusuyla sahiplenin. Hayatınızı başkalarına bağımlı olmayan hakiki değerler ile donatın. Kendinize veremediğiniz bir değeri kimseden alamayacağınızı, kendinize duymadığınız bir güveni hayata duyamayacağınızı bilin.

Bu yol bizden bizedir…




Junoastroloji
 
14 Ocak Salı, 00:26’da Yengeç burcunda yılın ilk dolunayı gerçekleşecek. Duygusal dalgalanmaları zirveye çıkaracak dolunaya retro konumdaki Mars eşlik ediyor.

10 gün boyunca içsel çatışmalar ve güçlü yüzleşmeler yaşayabiliriz. Ana gündem de duygusal güvence arayışımız ve bunun için verdiğimiz güç mücadeleleri olacak.

Geçmişte çözülmemiş meseleler, bastırılmış duygular bu dönemde su yüzüne çıkabilir. Bir yandan da dolunaya Uranüs’ün verdiği destek, daha önce fark edemediğimiz çözümleri karşımıza çıkaracak.

Duygusal stres fiziksel sağlığı bu dönemde zorlayabilir. Özellikle sindirim sistemi sorunlarında ve ateşli hastalıklarda artışa karşı dikkatli olunmalı.

Dolunay öncü burçları daha çok etkileyecek.

23 derece civarında öncü burçlarda (Koç, Yengeç, Terazi, Oğlak)
vurguları olanlar,
8-18 Ocak,
8-18 Nisan,
10-20 Temmuz ve
11-21 Ekim arasında doğanlar
herkesten daha fazla etki alacaklar.





Aslıhan Doktoroğlu
 
Back