Popüler Konu Verimli Rutin

kuzum ..
benim sorunum kredi kartları ..
naısl üstesinden geleceğim bilemedim..
en doğrusu harcamamak ..
Ben geçen yıl bitmek tükenmek bilmeyen kredi kartı borçlarına son vermek için kredi kartı toplam borç tutarım+2000 lira kredi çektim. Kredi kartı borcunu sıfırlayıp, 2000 lirayı da ihtiyaçlar için kenarda tuttum. Aylık bütçemden nakit bir harcama tutarı belirleyip o parayı çektim ve harcamaları nakit yaptım. Bir daha da kredi kartı ile taksitli alışveriş yapmadım.
 
Çadırı kullanan ve memnun olan birini bulduğuma çok sevindim:))
Çadır bana hayırlı olsun valla. Habire yeni yıkanmış ve ütülenmiş çarşafları çıkartıp çadır yapıyordu
Tasarruf deneyleri güzel bir sayfa. Kesinlikle faydalanacağını düşünüyorum.
 
Arabasız yaşayabilmek bence büyük özgürlük. Masrafı bitmiyor yahu

Benim elektrikli bisikletim var işe onunla gidip geliyorum
5 dk sürüyor ev-iş arası yetiyor bana :)

arabayı kızım için istedik iş çıkışı annemden alabilmek için. baya mesafe var aramızda.
 
Sağlıklı Yaşam

İpek Hanım Çiftliğinin sahibi Pınar Kaftancıoğlu'nun bu haftaki ürün listesi ile birlikte gönderdiği yazısını paylaşmak istiyorum.


Gıdanın silah olarak kullanıldığına dair yüzlerce kitap yazıldı dünyada. Karşıma çıkanlardan ilki bundan on yıl önce okuduğum William Engdahl'ın "Ölüm Tohumları" kitabı idi. Paranoyakça deseniz değil, "komplo teorisi" deseniz o kadar kolay kestirilip atılabilecek gibi değil. Başladı bende bir takıntı... Birkaç kez arka arkaya okuduğum bu kitaptan sonra sorular sormaya başladım. Sorular yeni yollar açtı, yeni yolların sonunda yeni kapılar... Sonra yeni sorular, yine sorular, sorular... Dünyadaki seleksiyon, olabilecek en basit yol ile, kimya ile yapılıyor olabilir mi..?


Önümüzde bir dünya var. Hazırlandığımız bir dünya. Kaçması zor bir gelecek... Kısıtlı kaynaklar, durmaksızın artan nüfus, bir kontrol ihtiyacı, "Seçilmişler"in yarattığı... Sevgili Soner'in dediği gibi...


Irksal seleksiyon düşüncesi, Platon'un yazılı ve sözlü olarak ortaya koyduğu "üstün ve seçilmiş ebeveynlerin zekalarına, fiziksel ve ruhsal durumlarına, becerilerine puan vererek çiftlerin toplan puan dahilinde üremesine izin verme fikri" ile başladı. Toplam çift puanı 10 üzerinden 9 olan çifte 5 çocuk yapma izni, toplam puanı 2 olan çifte 1 çocuk yapma izni, puanı 1 ya da 0 olan çiftin ürememesi gibi... "Esasında fena fikir değilmiş..." diyen var mı şunu okuyanlar arasında..? Var. :) İşte o da içimizdeki faşizm. :) Endişelenmeyin, insan doğası gizli bilinçler de içerir. Genetiktir. Bizi "insan" yapan vicdan ve ahlak da bu arzuları bastırmak içindir. Bizler, kullanmayı tercih edenleriz.


Bu seleksiyon fikrinin adı "Öjenik" (ya da "Öjenizm"). Doğmadan seçmeye, ayıklamaya dayanır. Çok uzun yıllardır insanlar tarafından büyükbaş hayvanlarda kullanılıyor. İnsanlar tarafından insanlar üzerinde..? Yapıldı. Hayli farklı dönemlerde, hayli farklı toplumlarda... Spartalılar ve Romalılar doğumda tam sağlıklı olmayan (terim bugün de kullanılıyor) "eksik" bebekleri boğardı örneğin. Buraya döneceğim.


Bir başka gerçekte ise, tarih boyunca düşünsel olarak güçlü insanlar, olmayanlardan çok daha az sayıda çocuk yaptı. Sonuç olarak da bu düşünce yapısına göre toplumlar kalitesiz bir popülasyon ile ilerledi. Kalitenin soydan geldiğine; bilimsel ya da düşünsel deha sahiplerinin ekserisinin ailesinde "üstün" bir genin muhakkak bulunduğuna da her dönemde inanıldı. Kalıtsal deha, kalıtsal güzellik, kalıtsal sağlık, kalıtsal yetenek... Yüzlerce yıl düşünürler bunları yazdılar ve fanteziler kurdular. Bu fanteziler büyüdü, büyüdü ve Nazi Irkçılığı'nda kendine hiç görülmemiş uygulama alanları buldu. Ernst Rüdin ve ona destek olanlar... Çıkan sonuçta ruhen zayıf, alkolik, manik, saralı, doğuştan sağır ve kör olanlar, şizofreni hastaları vesaire vesaire; hastaneye ya da hapishaneye düştükleri an kısırlaştırıldı.


Yine Nazi Almanyası'nda uzunca bir dönem, hastalıklarının rehabilite edilmesinin fazla zor, masraflı ve riskli olduğu raporlanan akıl hastaları enstitülerde gazla öldürüldü. Bunların toplumun geneline, ülkeye, vergiye yük oldukları; sorunlu kesimin sorunsuz kesimin refahından çaldığı fikri topluma empoze edildi. Irk hijyeni çalışmalarına dönemin hükümetinden sonra en büyük desteği ise, bugün hala faaliyet gösteren birkaç vakıf verdi. İçiniz karardı, biliyorum. Ama şimdi daha ilginç bir bölüm...


Nazi Almanyası'nda "üstün" ırkın; yani sarışın, güzel kafa şekilli, dar yüzlü, uzun bacaklı, mavi gözlü çocukların sağlıklı beslenmesi için kurulan özel tarım ve hayvancılık çiftlikleri vardı. Sıradan tarım ürünleri ise "bitirilmesi" istenen kitleye aktarıldı. Bugünün konvansiyonel tarım / geleneksel tarım ayrımında da en az buradaki kadar keskin bir çizgi mevcut. Gelişigüzel gelişen toplumun mühendisliğine çağlar öncesinden el atan kafalar ne bitti, ne de tükendi. İlluminati filan işin geyik kısmıdır. Ancak "büyük patronlar" hep vardır.


Sınıflara ayırdılar. En aptal olup da kardeş kardeşe dövüşenlere savaşları verdiler. Duygusal olarak daha gelişkin olup "Birbirimize kıymayalım" diyen yoksul toplumlara ise önce besin yardımları geldi, devamında da muhtelif "destekler"... İyilik yaparmış gibi yaptılar. Önce devletleri, sonra da bireyleri kendilerine bağladılar. Tek tipleştirme, düşünemez hale getirme, değerleri yok etme... Televizyonda birbirini her türlü satan yarışmacıların sonunda büyük ödüle koşması, birbirinin kuyusu kazarken birbirine gülen arkadaşların senaryolaştırılması, dev köşklerde kimin eli kimin cebinde hayatların özendirilmesi... Hepsinin içinde "Kap parayı, boş ver kalanları" alt mesajları... Evet, insanlık tarihi boyunca kötüler hep vardı. Ancak hiçbir dönemde bu kadar kokuşmamışlardı.


Gelişmiş toplumların, toplumlardaki üst sınıfların yaşam süresini uzatmak için durmaksızın araştırmalar yaptıkları, yollar aradıkları herkesin bildiği bir gerçektir. Bu ne kadar gerçek ise toplumun alt sınıflarının 3 Litresi 3 Lira'lık meşrubatlar ile bu hayattan yolculandığı da gerçektir.


Bu dünyada artık gaz odaları kurmak, tepemizden dev bombalar sallamak mümkün değildir. Ancak büyük patronların, "kimyasal silahları" düşük dozda ama mütemadiyen alacağımız şekilde önümüze sürdükleri de bana göre gerçektir. Üstelik zevkle, üstelik büyük sofralar etrafında, aile boyu büyük bir keyifle; afiyetle... Sizce tüm sofralara mutluluk veren, bayramı bayram, Ramazan'ı Ramazan eden, plajlardaki gençlerin yüzlerine gülücük ekleyen meşhur meşrubatları imal edenler, formüle edenler ya da yatırımcısı olanlar; bu meşrubatlardan tek bir damlayı ağızlarına koyuyorlar mıdır? İmalat esnasında, tesiste tek bir nefes dahi almadıklarına ben eminim. Hele çocuklarına içirmeleri... Mümkün mü..?


Meşrubatlar, junk food, şu, bu... Bu ürünler "başkaları" için, "başkalarının çocukları" için üretilir. İyi de o "başkaları" nasıl seçilir..? Hani, yani, aptalı, akıllıyı filan..? Kime ne doz verileceği? Bunlar nasıl ayrılır, nasıl yakalanır..? "Aman kim ne der, kim ne düşünür, beni nasıl yargılar" demeden, lafı da hiç uzatmadan söyleyeyim ben. Eve gelirken 2 tane 2,5 Litre, kedinin köpeğin önüne döktüğünüzde bir yudum içmeyecekleri meşrubatlardan alanlar, kapağın içinde bedava yazısını bulup onu da çoluk çocuğa verenler var ya. İşte onları bulurlar. 30 Kuruş'a kivili ve çikolatalı cort kekin olabileceğini sananları yakalarlar. 50 Kuruş'a domates, 1 Lira'ya koca şişe limonata, 1,5 Lira'ya şeftalili yulaflı kavanoz bebek maması olabileceğine inananları ayırırlar.


Kitap okumak yerine 24 saat telefon ekranına kilitlenip vatan kurtaranları, üç kuruşa tamah edip çatısına radyoaktif verici bağlatanları seçerler. Şu güzel mevsimin hafta sonlarında bile açık alanlarda oksijen almak yerine AVM'lerde klima gazı soluyanları, araştırmak yerine her duyduğuna inananları, soruşturmak yerine gaza gelenleri hedeflerler. Boyanmış, kokulandırılmış Palm yağını dondurma sananları, yeşil kimyasal korkunç bir sıvının elmalı nargile olduğunu düşünüp kömür dumanı ile ciğerlerine çekenleri öbür tarafa gönderirler. Ne bulursa yiyenleri, adam sen de diyenleri... Örnekleri bine çıkarabilirim ama gönlüm bu kadarına dayandı benim de. Demem o ki, onlar kitlelerini bilirler. Biz de bir şeyleri bilir isek, o "bir şeyler" değişir belki...


Zehir varsa panzehri de vardır. Yaptığımız yanlışları doğrular ile değiştirerek bedensel sağlığımızı, ona bağlı ruh sağlığımızı koruyabileceğimizi; yaşama disiplinimiz ve okuma - anlamlandırma yeteneklerimiz ile neslimizi koruyabileceğimizi fark etmemiz lazım. Azami özen gösterdiğinizi biliyorum. Birkaç maddede ben yine de yazayım; en kötüler listesi gibi...


Gıdada ham maddeden yapın yemeklerinizi. Semt pazarından dahi, beğenirseniz alın. Ancak mamul ürün asla, kesinlikle almayın. Örnek, semt pazarından domates alacaksanız alın. Rendeleyin. Biraz tuz, bir çimcik toz şeker, birazcık sirke ile tadı yakalayın ama gidip ketçap almayın. Asla almayın. Nereden alırsanız alın, üzümü acayip iyi yıkayın, sirke kurun. Ama sirkeyi hazır almayın. Sütü nereden beğenirseniz alın. Ama gidip asla marketten yoğurt almayın. Evde yapın. Hazırını almayın ve almayın.


Kaç adım önde yakalarsanız kötünün iyisi olur sofranızda. Kötünün kötüsünden olabildiğince uzak kalın.


Asla meşrubat içmeyin. Asla eve almayın. Asla çocuklarınıza bu alışkanlığı kazandırmayın. Hiç zor değil. Siz almaz, içmezseniz onlar da öğrenmez, alışmazlar. Çok şaşırtıcı gelmesin bunlar size. "Ama çocuk bu, görür, ister" filan demeyin. Sizde görmezse kimde görecek..? Kim onu sizin kadar etkileyebilecek..? Benim kızım İpek, benim torunum Mavi de çocuk. İkisi de okullara gidiyor, ikisi de arkadaşlarında bunları görüyor ama ikisi de bugüne kadar bir yudum dahi meşrubat içmedi, bir adet dahi dandik dondurma yemediler. Çünkü ikisi de azami özen ile yetiştirildiler. Tekrarı zor değil.


Asla, paketli "junk food" için tek bir delikli kuruş vermeyin evladınıza. Menüden hamburger, süpermarket rafından jöleli bisküvi değil seyahat seçsin, kitap, film, müzik sistemi, enstrüman ya da basketbol kursu seçsin kendisine. Bütçesi neyse onu sadece doğruya kullanmayı bilsin. Konuşarak ikna edin. Zorlayarak, şart koşarak değil.


Radyasyondan olabildiğince uzak tutun. Sizler de uzak durun. Yatak odalarınıza, hiç değilse, telefonlarınızı sokmayın.


Optik beyazlatıcılı abuk deterjanlardan, yoğun oda kokularından vs. uzak durun. Bunların en basitlerini bulun.


Şehre ağır metalin çöktüğü bölgelerden, çukur alanlardan uzak seçin evinizi.


Plastik malzemeyi ev dekorasyonundan çıkartmaya gayret edin.


Boya, vernik, cila... Bunlara dikkat. Seçtiğinizi araştırın.


Tekstilde kurşun testinden geçebilmiş markaları bulursunuz. Yeter ki sorun.


Çok iyi düşünün. Hem de çok iyi... Bir dakikacık durun ve bu girdabın içinde gözlerinizi kapatın, tümünü, bütünü düşünün. Parçaları birleştirin, anlayacaksınız.


Tüm bu katastrofik hali en anlaşılır şekliyle anlatan, yüzlerce araştırmanın ve yazının topraklarımızdaki yansımasını eksiksiz ve harikulade yazan arkadaşım, değerli yazar Soner Yalçın'a da teşekkür etmek isterim bu yazının sonunda. Ne yandan bakarsanız bakın gerçek tektir. Açınıza göre değişmez. Saklı Seçilmişler müthiş bir kitap. Lütfen, ne yapın ne edin okuyun. Sorunun varlığını kabul etmek çözüm yolundaki ilk ve en önemli adımdır.
 
Arabasız yaşayabilmek bence büyük özgürlük. Masrafı bitmiyor yahu
o masraflı zımbırtının 2. sini almak için uğraşıyoruz. işime yakın yerde annemin yazlığı var bu hafta sonu oraya taşınacağız ve bebek doğup 1 yaşını doldurana kadar orada kalacağız. yaz dönemi kalıyorduk ve bisikletle gidiyordum işe spor da oluyordu. hamilelikte bisiklet süremiyorum ayrıca süt iznimde rahat rahat gelip gidebilmem için araba şart.
 
Ben de bir göz atayım
 

Bende o siteden almıştım çadırı minderi gri istemiştim beyaz geldi.
Memnunum genel olarak :)
bizde çok seviyoruz ...
 
Benim elektrikli bisikletim var işe onunla gidip geliyorum
5 dk sürüyor ev-iş arası yetiyor bana :)

arabayı kızım için istedik iş çıkışı annemden alabilmek için. baya mesafe var aramızda.


Çocuk olduktan sonra arabasız hayat pek mümkün olmuyor sanırım. Gerçi toplu taşıma biraz daha iyi durumda olsa belki olurdu ama bizim şartlarımızda da arabasız imkansız
 
Mümkün Olduğunca İyi Annelik
Leyla’nın yüzü gözümün önünden gitmiyor. İnşallah ölmeden önce çok acı çekmemiştir diye temennide bulunabiliyorum sadece.

Herkes sosyal medyaya idam naraları atarken ben çözümün bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Bu meselenin çözümü annelikte. 2 konu var burada.

1) Çocuğunu Koru: Mesela annesi, çocuğu kapının önünde bırakmak yerine başında dursaydı, şu an Leyla yaşıyor olurdu. Bu kadar ölüme rağmen hala çocuklarını başı boş sokağa bırakan anneler ile dolu ortalık.

Güvenlikli sitede oturmama rağmen, kızım ne kadar büyürse büyüsün asla parka yalnız göndermem. O parka gitmek istediği sürece ben de orada olacağım. Sitede yüzlerce kişi yaşıyor. Kimin ne olduğunu bilemem ki!

Kızımı servise vermedim mesela. Eşim bırakıyor ben alıyorum. Bu ülke serviste unutulup can veren çocuk gördü. Bir yandan da trafikte servis şoförlerinin nasıl araç kullandıklarına, başkalarının canlarını nasıl tehlikeye attıklarına şahit oldukça kendi çocuğumun canını emanet etmem mümkün görünmüyor.

Geçenlerde eşimin dayısı bize yatılı geldi. Kızıma “Bu gece beraber yatalım, seninle uyumayı özledim” dedim ve alıp yatağımıza getirdim. Eşim anladı ve biraz bozuldu. İstediği kadar bozulabilir, dayısını da severim ama güvenemem ki! Misafir odası ile kızımın odası yan yana. Böyle bir risk alamam. Kendi akrabam olsa yine aynı şekilde davranırım.

Çocuklarımız bize emanet. Onları koruyacak olan bizleriz.

2) Çocuğunu Eğit: Pedofili profillerine baktığımızda genellikle çocukken cinsel istismara uğrayan ve/veya hayvanlara zarar veren-tecavüz eden insanlar olduklarını görüyoruz.

Çocuğumuzun hayvanlara hiç bir şekilde zarar vermemesini sağlamak gerekiyor.

Ayrıca erkek annelerine çok iş düşüyor. Erkekliğe övgü yapmamak, benim aslan oğlum herşeyi yapar, elinin kiri şeklindeki yaklaşımlar çarpık bir cinsel anlayışa sebep oluyor.
 
elecda kardeşim yazdıklarında öyle haklısın ki..
bir çocuğu öpmek sarılmak şefkatli gibi görünse de asla hafife alınmamalı..niyeti de bilemeyiz dediğin gibi yapabileceklerinin sınırını da..

bir pedagog : yapılan araştırmalardan , pedofililerin genelde 8-9 yaş ve yakın aralığındaki çocukların yaşam sevinçleri ve heyecanları gözlerindeki ışıktan dahi etkilendiklerini gösteriyormuş.. bu ne acı bi şey.. bir çocuğun yaşam enerjisi bir psikopatı tahrik ediyor...

Allah ım korusun çocukları ve biz aileler de gerekli özeni gösterelim....
benim oğlum var : ve onu kadına değer veren , düşüncesi hisleri özgürlüğü olan pek kıymetli bir varlık olduğunu öğretmek istiyorum... erkek olmak her şeye hakkı olmak değildir bunu öğretmek istiyorum...
inşaalllah da başarabilirim ..
 
Günaydın Hanımlar,

Kızımın dün akşamdan beri kriz performansı tavanda Dün okuldan aldım. Arkadaşı bize kapıyı tuttu. Arkadaşına aferin dedim diye kıyamet koptu. Sonrasında akşam yemeğini yemeyeceğim diye tutturdu. Sabah da daha önceden Kızılay kumbarasına attığı bir peluşu geri istiyormuş, ona ağladı bir sürü
 

winter is coming diyor annesi :)

Sürecin hızlandığını hissediyordur muhtemelen, bir yandan da haklı kızçeye bi çiftlik bile almadınız :))
 
Her kelimesine cümlesine katılıyorum canım...
Benim oglum 3 yaşında ben izin almadan öpmüyorum inan, başkalarının yanında altını açmıyorum,cinsiyet ayrımı yapmadan konuşuyoru.
Benden birşey isterken rica ederek istiyor, teşekkür etmeyi ihmal etmiyor,nezaketli ve saygılı yetişetirmeye çalışıyorum.. Kendine ve etrafındaki insana hayvana, zarar vermemesi gerektiğini sık sık anlatarak uygulayarak aşılamay çalışıyorum. sokak da oynarken, araba arkasına geçse tedirgin oluyorum..
Sen,ben anne baba olarak önlemimizi almak zorundayız..Özellikle oglan çocuklarını erkekliğin agırlıgında yükseltmemeli sadece insanı özellikle yetiştirmeye çalışmalıyız..Umarım bu yolda devam edebiliriz.
 

Deme elecda etme kardeşim
kafamda tam 2. için plan yaparken zaman hesaplamaya başlamışken yapma

Gerçi Allah ne der önemli olan o biz düşünsek de ama
Geçen ig de bir fotoğraf gördüm
Hastane odası yatakta 4 yaşlarında kollarını bağlayıp surat yapan bir erkek çocuk
Ön tarafta fotoğrafı çekilen yeni doğmuş kardeşi
Abinin bir bakışı var fotoğrafa
Eşime attım
Dedik 2. yi yapsak bizim oğlanın modu
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…