Nermin Yıldırım
inPaylaşın1
20 yaşındaki kız kardeşimizi öldürdüler. Daha niceleri gibi adını ölümüyle öğrendiğimiz
Özgecan, evine gitmek için bir dolmuşa binmişti. Gidemedi. Hangimiz girseydi o dolmuştan içeri, aynı feci sona yürüyecekti. Velhasıl kendini hayatta sananlar biliyor ki şimdi, bu biraz da geride kalanların cenazesi.
Devasa bir kadın mezbahası bu ülke, “ahlakla, namusla” kirletilmiş derin bir kan denizi…
Bütün kadınlar bilir. Bazı kuralları vardır bir mezbahada yaşamanın. Boş sokaklarda tek başına yürürken dikkat edeceksin. Otobüsler ineceğin duraktan önce boşalırsa, yolun kalanını kalbin elinde gideceksin. Yok saymaya çalıştığın bir endişe ele geçirecek kalbini. Aklında hep feci ihtimaller dolanacak. Hindistan’dan korkunç haberler gelmişti hani, ruhuna teyellenen sızıyla hatırlayacaksın. Otobüsler, toplu tecavüzler, öldürülen kız kardeşlerin... Ve bileceksin çok kötü şeyler sadece çok uzakta yaşanmaz. Maalesef defalarca öğrettiler bunu sana ve sen bunu defalarca öğrendin.
Mesela arkadaşlarla eğlenilmiş bir gecenin sonunda, mesela mesainin azıcık uzadığı bir kış akşamında, mesela bazen de güpegündüz tenha bir sokakta… eve giderken her çıtırtıya kulak kesileceksin, her gölgeye dikkat. Kalbin felaketi haber veren tellal gibi küt küt atacak.
Arkandan ayak sesleri duyarsan muhakkak hızlanacaksın. Kendini ışıklı bir caddeye, azıcık kalabalık bir yere atacaksın. Işıklı cadde ya da kalabalık seni korurmuş kollarmış gibi.
Oysa bileceksin. Başına ne gelirse gelsin… Kocan mesela bir tokat attığında, abin mesela namus diye böğürüp bıçağa sarıldığında, hiç tanımadığın yabancılar mesela –ya da en yakınların- etini acıtmak için uzanıp ruhunu kanattığında, o kalabalık seni katiyen korumayacak, bileceksin. Yardım istemek için, boğulur gibi elini kaldırdığında, evvela kılığına bakacak o cehennem zebanisi kalabalık. O gün ne giymiştin? Çok mu makyaj yapmıştın? Acaba biraz fazla mı gülümsemiştin? Başlangıçta kuyruk sallamıştın da sonradan ağız mı değiştirdin yoksa, ha?
Birlik olup soracak cehennemden sesler korosu: Ne yani baban boşuna mı dövüyor seni? Abin yok yere mi kana buladı elini? Kocan durduk yere mi çekti sanki tetiği? Ne yaptın sen kim bilir, kim bilir ne yaptın? Nasıl beş paralık ettin o adamcıkların haysiyetini, namusunu, şerefini? O kalabalık ahlak ve namus laflarını mesela her şeyden çok sever. Seni diyelim sevgilinle el ele görseler, dünyayı dar ederler. Öpüşsen, metrolardan anons geçerler. Flört etsen dinle kitapla tehdit ederler. Ama sıra kendi aralarındaki tecavüzcülere geldi mi onları cansiperane kollar, gözetirler. Katillerini kırpıp televizyon yıldızı bile yapar bunlar. Şaşılacak bir şey yok elbet. Tam teşekküllü bir mezbahanın kusursuzca çalışabilmesi için çok lazım olan ahlak çünkü, tam da böyle bir şeydir, bütün kadınlar bilir.
İşte bunların da pekâlâ farkında olduğun için, kalabalığa doğru koşarken bileceksin onlara güvenilmeyeceğini. Kime güveneceksin peki? Sahi, kim koruyacak seni bu zebanilerden? Adalet mi?
Hâkim diyecek ki “iyi de kızım, senin de üstünde tayt varmış ama!” O hâkim var ya, o hâkim bey amca, sen mesela tayt giydin diye, el âlem içinde yüksek sesle güldün, tanımadığın birine saat sordun yahut gece eve geç geldin diye katillerinin cezasında iskontoya gitti yıllarca bu mezbaha ülkesinde. Tecavüzcüler “aslında iyi çocuklardı” diye, katiller “zavallının gururu çok incinmişti” diye, felekzede kategorisinde aklanıp paklandı, ödül gibi cezalarla kurtardı paçayı bu riya denizinde. Bu yüzden bitmek bilmedi senin cehennemin. Bu yüzden böyle kolay yakabildiler canını her seferinde.
Biliyorsun bu ilk değil. Bütün kadınlar bilir. Daha önce defalarca öldün sen, 14 yaşında, 19 yaşında, 27 yaşında, 39 yaşında, 51 yaşında, defalarca, defalarca… Sadece geçen sene bile 257 defa öldürdüler seni. Yazıyla yazıyorum bak, tam iki yüz elli yedi defa.
Ve bu böyle olduğu, olabildiği için fink atıyor şimdi katillerin ortalıkta. Kendilerinden öncekilerden aldıkları cesaretle geliyorlar üstüne. Hayır, hiçbiri binde bir görülen feci bir hastalıktan mustarip değil, münferit vakaların vampir dişli canavarları değil hiçbiri. Birilerinin babası, birilerinin evladı, birilerinin komşusu bu adamlar. Sabah kızlarının başını okşadılar, öğlen annelerinin elini öptüler filan, öylesine aramızdalar. Kıllarına zarar gelmeyeceğini bilmenin gönül rahatlığıyla yaşıyor; güçlerini kendilerini koruyan o kalabalıktan, yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını bilmenin ferahlığından alıyorlar. Hacısı, hocası, babası, dayısı, kocası, danası, polisi, hâkimi, mahallelisi, dedikoducu teyzesi… devasa bir suç örgütü bunlar. İyi bak, kolay tanırsın onları. Bilerken bıçaklarını “kadınlar çiçektir”, “analar kutsaldır” masalları anlatmaya bayılırlar.
Ölmemek için daha fazla, kanamamak için artık bu mezbahada, üstüne üstüne yürüyeceklerimiz, ayağımızın altında ezeceklerimiz… bir gün, evet uzak bir sılayı anar gibi burnumun direği sızlayarak söylüyorum belki ama bir gün, bir gün muhakkak bu cehennem tarihinden sonsuza dek sileceklerimiz onlar.
Özgecan’ı öldürdüler. Bıraksak hepimizi öldürür bunlar. Üzgünüz. Ama daha çok öfkeli şimdi. Ve kederimizden çok öfkemiz değiştirecek bu mezbahanın akıbetini…