Sinema Günlüğümüz

tecavüz ve şiddet sahnelerinden okadar çok etkileniyorumki aylarca aklımdan çıkmıyor. uyuyamıyorum. dönüş yok filmini 3 kere izleme atağında bulundum üçündede 5 dk sonra kapattım. Barda ise hiç çekilmez bence. en son Dexter dizisinin son sezonunu izledim ve yeni yeni kendime geliyorum.
 
Trois couleurs: Bleu
Three Colors: Blue (1993) - IMDb

Trzy kolory: Bialy
Three Colors: White (1994) - IMDb

Trois couleurs: Rouge
Three Colors: Red (1994) - IMDb


Sonunda ben de bu meşhur üçlemeyi izleme şansına eriştim.

Herbir filmin adına uygun şekilde film içinde kullanılan renkleri cezbediciydi. En çok da Bialy'deki beyazın kullanımı çok hoşuma gitti. Kar, gelinlik, beyaz çitler vs. harika seçimler olmuş. Bunun yanısıra özellikle Bleu ve Rouge'daki sahneler görsel anlamda şölen yaşattı. Pencereden içeri sızan gün ışığının karakterlerin suratına yansıması, gölgeler falan... Büyüleyici çekimler yapılmış yani. Bunlar iyi düşüncelerim.

Ama konuları itibariyle hiç ilgimi celbetmediğinden filmlerin hiçbiri için harikaydı, çok etkilendim diyemeyeceğim. Bialy'de biraz sarsıldım gerçi ama yine de izlemesem olurmuş diyebilirim. Geçmişten kaçış gibi bir mevzuyu çok daha güzel anlatan bir sürü film vardır. Bleu bu sebeple son derece etkisizdi benim için. Adalet eleştirisiymiş, iletişimsizlikmiş bilmem ne umrumda değil zaten. Konular çekici olmayınca, bir de bunun üstüne aşırı sıkıcı bir anlatım eklenince çekilmez bir deneyim yaşamış oldum. Hele ki Rouge'u seyrederken filmi kapatmamak için zor tuttum kendimi. Yer yer yargıç merakımı uyandırdı ama sonra yine fos. Şiirsel olmalıydı bu filmler oysa, olamamış. Ve Kim Ki Duk geldi aklıma; o bu filmleri çekmiş olsa kim bilir ne güzel akıp gitmesini sağlardı. Bir daha yaklaşmak yok Kieslowski filmlerine.


Tryamor : 5
 
Son düzenleme:

ben banksynin yüzünü gördüm internette bi yerlerde. gazeteciler yakalamış. hoş bi adamdı :)

ben tam bi animasyon fanatiğiyim. o yüzden bellevillede randevuyu da kaçırmadım. bi de bunun kardeşi "ilüzyonist" var. o da çok hoştu.


ben de çok etkileniyorum malesef böyle filmlerden. ama şu "dönüş yok"a bi şans vericem bakalım bugün. inşallah muvaffak olurum.
 
Paranormal Activity
Paranormal Activity (2007) - IMDb

Paranormal tecrübe yaşamış biri olarak filmdeki kahramanlarımızın o korkunç anlar karşısındaki cesaretlerini aklım almadı. :s Öyle şeyler yaşarsanız asla onlar gibi davranmazsınız/davranamazsınız. E doğal olarak yadırgadığım bir dolu şeyler karşılaştım bu sebeple. Ama iyi sayılabilecek bir film olmuş. Beğendim her şeye rağmen.

Tryamor : 6
 
Irreversible

öff ne yazacağımı bilmiyorum. malum sahneyi önce sesi kısarak sonra da dayanamayıp ileri sararak izledim. sinemada izlemeye dayanamazdım. salonları terk edenleri şimdi daha iyi anlıyorum. neyse, ben filmden pek hoşlanmadım, yönetmen o sahneyi çıkarıp atsaymış da hoşlanmazdım (sevmememin nedeni şiddet ya da "o olay" değil yani). filmde herhangi bi derinlik, bi mesaj bulamadım. filmin sonlarına doğru 3 karakterin cinnsellik üzerine yaptığı tartışmalar, bağırış çağırışlardan, havada kalan laf salatalarından ibaretmiş gibi kaldı kafamda. belki oradaki dialoglar daha sağlam olsaydı film benim için güzel bir film olabilirdi. sanki sadece o sahneyi çekmek için yapılmış bir film gibi geldi bana. bilmiyorum belki de anlatılmak isteneni anlayabilmem için bir kez daha izlemem gerek, ama yok yemezler

Bacheha-Ye aseman (Children of Heaven)

işte bu yaa, böyle filmleri seviyorum insancıl, samimi, şevkatli, sahip olduğumuz ufacık şeylerin bile değerini anlatan.. (dikkat bundan sonra yazacaklarımı filmi izlemeyenler okumasın) yoksulluğun 7-8 yaşındaki çocukları bile olgunlaştırdığı, bir babanın kızının elinden içtiği çayı dünyalara değişmediği, kaybetseniz bile en sevdiğiniz kaleminizin eninde sonunda size geri döndüğü, kızların babalarının "biricik"i, oğulların ise gurur kaynağı olduğu, kadıınların kocalarının umurunda olduğu harika bir film. baş rollerde ise hem sabahçı hem öğlenci olan bir çift ayakkabı oynuyor.

Prensesin Uykusu

öyle bir uyku ki uyandığınızda tüm dilekleriniz gerçekleşmiş oluyor. çağan ırmak, sen bi tarafa atılacak adam değilsin ama mevzu bahis genco erkal olunca dünya bi tarafa genco erkal bi tarafa, diyorum. demek ki usta da çağan ırmakı çok seviyormuş ki ikisi birleşip, "uyutmak için değil uyandırmak için" bu güzel masalı anlatmışlar.

çok duygusalım be atam

firfor :9
 
Cha No Aji
The Taste of Tea (2004) - IMDb

Bu filmde herkes manyak, kafalar oldukça güzel. :) Anne,baba,iki çocuk,büyükbaba ve amcadan oluşan (o amca ki yeryüzünün en cool amcası oluyor bkz.Tadanobu Asano) bir ailenin yaşamını izliyoruz. Film boyunca her bir karakterin özeline girip farklı hikayeler duyuyoruz. Harika görüntüler ve yer yer fantastik öğeler eşliğinde akıp gidiyor film. Çok eğlendim. Çok sakin bir film olup da 143 dakika sürmesine rağmen hiç sıkmadan izletiyor kendini. Özellikle de amcanın anlattığı hikayeye bayıldım. Başa alıp bir daha izledim. Nefis.

Tryamor:7
 
Hae Anseon (Coast Guard)

kim ki duk'un pek fazla rağbet görmeyen bir filmi. güney kore sahil sınırında görev yapan bir askerin düşman sanıp bir sivili vurması üzerine gelişen olayları ve bozulan psikolojileri anlatıyor. bazıları yerden yere vurmuş ama bence o kadar acımasızlığı hak etmiyor. evet kim ki duk'un alışık olduğumuz sakin, huzurlu, dialogsuz filmlerine pek benzemiyor, ama adam bi de bunu denemek istemiş yani, ne diyebiliriz ki :)

firfor: 10
 

yahu çok merak ettim tryamor. izliim ben bunu. amca da güzelmiş hakkaten
 
yahu ben bu filmden çok etkilenmiştim alla alla, çok depresif bi dönemimdi gerçi ne izlesem ağlıyodum belki şimdi izlesem o kadar beğenmem ama Sienna Miller gerçekten harikaydı.
 
hemen bende başlıyorum dün izlediğim iki filmle tabiki filmi izleyenler okumasıın :)

İncir Reçeli

filme ilk başladığımda ,Melike Güner'in çocuksu tavırlarını çok yapmacık bulsamda başta eksik gibi görünenler film ilerledikçe oturmaya başlıyor.filmdeki puzzle gibi...hollywoodda bu konu kasımda aşk başkadır,newyorkta bir sonbahar filmlerini anımsatsada türkiyede ilk defa işlenmiş bir konu ve ben başarılı buldum.soundtrackleri zaten tartışılmaz..filmi izlemeden ezberlemiştim müziklerini.beğenmediğim bir kaç sahne war.aklıma gelen ilki evin heryerine mum yakıp çırılçıplak oturmalarından hoşlanmadım nedense.birde film bütünüyle "bana bir şeyi sevme hakkını vermediler, ben de incir reçelini sevdim" tarzında post-it cümlelerden oluşuyor.bunuda kızın esas oğlana kızıp gitmesinden sonra post-itlere o sözleri yazıp duvara asma sahnesi ewden dışarı çıkmaması..garipsedim....ama yinede genel anlamda güzel we beğendim

alewuska:1
 
Son düzenleme:
Goya's Ghosts

http://www.imdb.com/title/tt0455957/

dönem filmlerini çok sewerim.bu filme büyük umutlarla başladım fakat beklentimin altında çıktı.oyuncular müthiş.ki zaten natalie portman'ın çook büyük bi hayranıyım.üstelik konuda çok iyi..fakat film beni doyurmadı.ispanyol engizisyonunu goyayı yakından tanıyabilceğiniz bir film.işkence sahneleride ürkütücü.natalie portman we javier bardemin oyunculuğu gerçekten çok iyi.ama filmin işlenişini sewmedim.10/5

alewuska:2
 
Son düzenleme:
Heartbeats (2010) - IMDb

prensesin yorumuna kulak verip de izledim,ancak eklemeyi unutmuşum. cumartesi izlemiştim halbuki. sahne geçişleri ve müzikleri ile sevdim bu filmi. hatta o ağır çekim sahnelerde çalan müzik şu an kulaklarımda sonunda da bende days of summer etkisi yaptı.

Orchidea:6
 
It's Kind of a Funny Story
It's Kind of a Funny Story (2010) - IMDb

İlk yarım saat biraz zorlayıcıydı çünkü sıkıcıydı; ama direnip devam edince zaman nasıl geçti anlamadım. Klişelerle dolu, "tipik Amerikan filmi işte" dersiniz izleyince lakin çok güzeldi yea. Keir Gilchrist çok sevimli bir arkadaşmış, Emma Roberts da aynı şekilde. 16 yaşındaki lise öğrencisi Craig'in depresif halleri dolayısıyla psikiyatri kliniğinde geçen 5 gününü anlatıyor filmimiz. Müziklere, oyuncuların samimiyetine, kurguya, senaryoya bayıldım. Klişe mlişe neysee artık. Gözüm görmüyor onları. Çok sevdim ben bunu. :))

Tryamor : 8
 

Bang bang :)
Hayatımın fon müziği olsa , ben yürürken falan çalsa hep arkadan keşke.
Artistik hareketler yapıcam ben böyle

Final sahneside sende de anlamsız bi gülümsemeye yol açtımı ?
Bir Andreu Hepburn bir James Dean , çok acayipler :)))
 
Rashomon
bir cinayetin tanıklarının farklı ifadeleri nedeniyle gerçeğin sorgulandığı bir film. görgü tanıklarının mahkemede ifade verdikleri hakim de aslında seyircinin ta kendisi. seyirciyi de içine alan, cevabı seyirciye bırakan, gerçeğin göreceliliği üzerine bir film.
(içinde çok fazla "film" kelimesi geçen çok soğuk bi yorum oldu. idare edin.)
firfor: 11
 
Son düzenleme:
Electric Dragon 80.000 V
Electric Dragon 80.000 V (2001) - IMDb

Hhhhmmmmmm... !! ?? :s
Yine deli bir film ve baş rolde yine biricik Tadanobu'm.
Küçükken elektrik çarpıyor kendilerine, sonra bu çocuk vahşileşmeye başlıyor. Sebep: beyninin ona sürüngen atalarından gelen bölümünde hasar oluşmuş olması. Mesleği kayıp sürüngenleri -kertenkele vs.- bulmak. Elektro gitar çalmak da onun için ilaç gibi... Bir tane daha tuhaf bir karakter var. Biraz buda gibi biraz da başka bir şey. İfade edecek kelime bulamıyorum. Yorumlayamıyorum. :/ Deneysel bir çalışma mı desek? :s Neyse..


Tryamor : 9
 
The Time Traveler's Wife

The Time Traveler's Wife (2009) - IMDb

kitabını okuyupta izleyenler filmi beğenmememiş.bende okumadım ve beğenmedim.uzun filmleri yawaş izlerleyen filmleri sewerim ama uzun yawaş olmasının yanında mantık hatalarıyla dolu soru işaretleriyle dolu bi filmdi bana göre.tamam bilimkurgu mantıklı olmak zorunda değil ama kurguda boşluklar war.Eric Bana iyi bi oyuncu evet ama bu filmi kurtaramamış.zor bitirdim.olaylarda akıcılık yok...bilimkurgunun içine duygusallık katmışlar ama dozunu hiç ayarlayamamışlar.'eee hadi bişi olsun artık böle gitmemeli'diyosun film boyunca..Clarein'in çocukluğunu oynayan brooklynn proulx a hayran kaldım ama.çok şirin..

alewska:3
 
Son düzenleme:
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…