Farkettim ki...
Kilo vermek benim için şu ana kadar hep en gündemdeki şey olmuş.
Kendimi hep kandirmisim, "kiloluyum, böyle iyiyim" diye. Aslında iyi miyi değilmişim, koca bir yalanmış hepsi.
Kendimi hep güçlü zannetmisim, kilom varken. Fiziki açıdan güçlüyüm diye kandirmisim kendimi. Hep bir set olmuş aslında bu, dış dünya ile aramda... Ama aslında o kadar güçsüzmüşüm ki... Tıpkı içten içe çürüyen bir ağaç gibi...
Mesela ilkokul yıllarımda... Ben 4 okul değiştirdim ilkokulda, 3 farklı ilde okudum toplamda, ilkokul için. (İki kere aynı şehire geldim. Diğer ikisi farklıydı.)
Lisede ise 3 okul değiştirmiştim, hepsi İstanbul'da olmak üzere.
İlkokulda, XXXX şehrinde sırf kilom yüzünden "tembel" , "yavaş" , "şişko" vb. yaftalar yedim. Hızlı kosamiyordum oyunlarda mesela, kimse beni oyununa almak istemiyordu bu yüzden...
Gene aynı sehirde, sırf kilom yüzünden okuldaki piyeste "Pamuk Prenses" rolünden ziyade, "Kötü kalpli kraliçe" rolüne layık görüldüm. Sonra o piyes oynatilmadi, o ayrı.
(Sırf bu rol dağılımı yüzünden gerçek hayatta da kötü rolleri hep benimsedim. Çevremdekiler hep benim çok, çok iyi bir insan olduğumu düşünse bile, ben aslında kötü kalpliyim, zira bana bu rol layık görüldü. Beynime yer etti yani.)
3 sene okudum orda. Ama psikolojik şiddet had safhadaydi. (Hepsi kilom yüzünden olmasa bile...)
İlk reddedilisim de oradaydı. (Erkekler zaten beni beğenmiyordu.)
Tüm bunlar yüzünden, erken ayrılmak zorunda kaldığım bu okuldaki arkadaşlarıma veda etmek zorunda bile hissetmedim kendimi. Hepsinden nefret ediyordum.
Ve XXXX şehri benim için artık lanetli şehirdi...
Sonra bu sefer YYYY şehrine gittim. Orda da kilom yüzünden dalga geçtiler benimle.
Ama burası annemin memleketiydi. Sevmesem bile, saygı duydum buraya bu yüzden. Bu şehirde yasadiklarima daha objektif bakabiliyorum, nedense.
İlkokul yıllarım böyle geçti, gitti... Yaşım büyüdükçe, benimle dalga geçememeye başladılar, zira agresifleşiyordum ve irileşiyordum... Bu da karsimdakileri korkutuyordu...
Lisede ise... Lisede zaten hiç aşk meşk işleri yoktu, 0'dı. Zaten psikolojik rahatsizliklarimla boğuşuyordum (Bipolar bozukluk gibi). Ama kilomdan dolayı da göze hitap etmediğimi biliyordum. Gene herkesi korkutan, azılı bir tip olduğum için de olabilir bu.
Lise de bir şekilde, "asosyal" bir biçimde geçti gitti.
Bir şekilde üniversiteyi kazandım. Üniversitenin de liseden bir farkı yoktu. Sadece arkadaş edinebilmiştim birkaç tane... Tek fark buydu. Bir de üniversiteli olmak.
Ama aslında dönüm noktası dediğim olay, mezuniyet töreninde oldu.
O zamanlar 110 kiloydum. Mezuniyet törenine, altımda dikine siyah-beyaz çizgili, 'lokoş' gibi bol bir pantolon, üstüme beyaz bir gömlekle gelmiştim. Suratım ablaktı kilomdan ötürü. Açtığım saçlarım ise - bilirsiniz, kilolu insanlar çok sık terlerler. Bundan ötürü, Haziran ayı olması da dolayısıyla, terlemiş ve yapışmıştı birbirine... Yani görüntüm tek kelime ile İĞRENÇTİ.
Gelen arkadaşlarımı gördükçe moralim daha da bozulmuştu. Hepsi elbise giymiş, makyaj yapmıştı. Benim makyaj yapma gibi bir şansım zaten yoktu, suratım tutkal gibi, yapış yapış olurdu yoksa...
Bir şekilde içeri girdik. Spor salonunda yapacaktık töreni, arka tarafta beklerken kimse benim yanımda olmak istemedi, sahneye çıkacakken. Bu da moralimi bozdu haliyle...
Hocalardan biri geldi ve sordu "senin yanında niye kimse yok?" Diye. Ben de "bilmiyorum hocam, kimse benim yanıma geçmedi" diyebildim sadece. ☹☹☹ O hoca sonra yanıma yabancı uyruklu bir çocuğu koydu. (Bu hoca da normalde, kilomdan ötürü olduğunu düşünüyorum, beni adam yerine pek koymuyordu. - Bilirsiniz, erkek üniversite hocalarından bazıları 'biraz' şekilci olabiliyor... Hepsi olmasa bile - benim rastladiklarimdan bazıları öyleydi. - Ama o gün nedense bana iyilik yapacağı tuttu).
Ayrıca herkeste bir fotoğraf çektirme furyası başladı bir anda. Ben ise objektiflerden kaçıyordum. Biliyordum çünkü, ben kadraja girersem benim olduğum fotoyu da kendi Instagram sayfalarında paylasacaklardı. Bu da istediğim en son şeydi.
Neyse, sahneye çıktık, kep töreni yapıldı, tören bitti. Herkes çalan müzikte oynamaya başladı, ben ise bir an önce annemi bulma ve ordan çıkma derdindeydim.
Sonrasinda arkadaşım XX'i buldum, arkadaşımın annesi bana 'Meshur fairy sen misin' dedi. Ben de 'evet' dedim. Ama annesi benim tipimin çok dışında biri bekliyor gibiydi. Kendi kızı gibi, uzun, zayıf biri mesela. Izbandut gibi biri değildi beklediği, o kesin.
Yani anlayacaginiz, hayatımın en kötü mezuniyetiydi. Ve tek mezuniyetti hayatımdaki, ama çok, çok kötüydü... (Lise mezuniyetine katilmamistim.)
İşte bu yüzden, artık bu işe bir son nokta koymak istiyorum! Ne olursa olsun, vazgeçmeyeceğim!!! Değil 1.5 kilo, istersem 100 kilo alayım, gene de bu yoldan ÖLMEK VAR, DÖNMEK YOK!!!...
Hayatım boyunca kilomdan yana mutsuzluk yaşadım. Bunun ne demek olduğunu ancak yaşayan bilir.
Acınası ve alaycı bakislar; erkekler tarafından adam yerine konmama, ciddiye alinmama, hatta daha da ileriye gidip sizinle sözlü alay edilmesi; mutsuz olmaniz, aglamaniz; bunu birileri ile paylaşınca da insanların size "o zaman kilo ver" diye imada bulunması, her şeyi kendilerince kolayca çözüme kavusturabildiklerini sanmaları; ve daha nice şey... İnsanın bir süre sonra canına 'tak' dedirtiyor.
(İnsanlar sizin üzerinizde konuşmayı kendine hak görüyor, kendileri hakkında tek bir laf ettirmezlerken.)
En basitinden iş başvurularında bile kilonuz yüzünden "sonraki sıralarda tercih edilecek aday" oluyorsunuz.
İşte kilo verme isteğimin altında yatan sebepler, tabii bunlar olumsuz olanları....
--Bugün nedense kendimi açma gereği hissettim kendimi. Eğer rahatsız edici bir şey yaptıysam, özür dilerim.--
Belki benim gibi bu yollardan geçen, ama cesarete ve ilhama ihtiyacı olan insanlar vardır diye yazdım bir bakıma da bunları..
Umarim faydalı olmuştur...
Not : Dediklerinden bazıları size aşırı saçma gelebilir. Lakin ben bunları yaşadım, deneyimlemeden de anlaşılacak şeyler değil maalesef... O yüzden biraz empati yapın benimle. Yargılamadan önce, sadece bunu yapın.