Aileden gerçekten varlıklı olanlar, ailesi sayesinde edindikleri sosyal ve kültürel birikim ile kadının çalışması yönünde motive etmeye çalıştı.
Ama ailesinin "zengin" olduğunu düşünen ama zenginliği sadece finansal sermayeye eşdeğer gören, yani amiyane tabirle çarıklı milyonerler, kadının işi bırakmasını salık vermiş.
Düzgün bir aile ortamında yetişmemiş, baba figürünün silik ya da eksik olduğu ailelerinin kız çocukları ev hanımı oluyor, ev hanımlığını canhıraş savunuyor, çalışma hayatından ölesiye korkuyor ve '' ev hanımlığı '' kadındaki KURTARILMA beklentisine koşut. Özellikle zor ve stresli dönemlerde bu beklentileri fazlalaşıyor. Bilinçli ve bilinçsiz bir kadını birbirinden ayıran fark da bu, sindirella kompleksinden sıyrılabilme yetisi.
Mitolojide '' Danaos Kızları '' vardır, babaları yüzünden delik küpleri doldurmakla cezalandırılan kızlar. İşte ev kadınları da her gün bitmeyen ve tekrar eden işlerle Danaos Kızları gibi delik küpü doldurmaya çalışır gibi boşuna kürek çekerler.
Ev hanımları ile sohbet ettiğinizde hepsi çalışmayıp kendilerine hobi edinerek çok güzel bir hayat yaşayabileceklerini anlatırlar ancak '' hangi hobi kendi hayatını kurabilecek özgürlüğü verir ? '' sorusuna yanıt alamazsınız.
Eğitim seviyesi yüksek kariyerli, olgun, entelektüel, toplumda statü sahibi er kişileri , ben böyleyim diyerek eksilerini meşrulaştıran ev hanımları ile evlenmiyor.
Ev hanımlığı bir kadının düşeceği en değersiz en acınası durumdur. Çocukken kıymetiniz vardır, öğrenciyken kıymetlisiniz, tekstil işçisi, emekçi fabrika işçisi, markette kasiyer, muhasebeci, mühendis olursanız bir değeriniz var ama bu ev kadınlarının hali nedir ? İnsana bile değer verilmeyen bir ülkedeyiz zaten.
Ev hanımlığı sosyal haklar olmadan, maaşsız, ikramiyesiz, üstelik de sürekli ukalalık yapan, para kazandığını yüzüne vuran bir adama ve muhtemelen şımarık çocuklara karşı icra etmeye çalışan acıdığım kadın türüdür.
Çalışmayan kadınların ister babası olsun, ister ağabeyi, mutlak suretle birilerinin eline bakar. Onlar lütfederse çocuk harçlığı olur. Ağabey / baba / koca kişisi maaş kartını bu kızçemizin eline verse de koca kişisi de kadının istediği zaman kapıyı çarpıp gidemeyeceğini bildiği için zalimlik sınırlarını iyice zorlar. Hoş, ev hanımı bir kadın '' nasıl olsa babam var '' diyerek kapıyı çarpıp çıkma özgürlüğüne sahip olduğunu düşünse de gideceği yer yine başka bir erkeği yani babasının kollarıdır. Bu tarz kadınlar '' erkeksiz '' yapamaz.
Evdeki erkeğin, ister babası olsun, ister kocası mutlak suretle eline bakar ev hanımı. Onlar lütfederse maaş kartlarını, kredi kartlarını, yani harçlık verirler. Çocuktan farkı yoktur bu bağlamda, belki istediği birşey ya da birkaç şey alabilir, gönlünü kısa nefeslerle hoş kılar. Bayramda seyranda el açar gibi gönül açar her ihtiyacı için.
Babadan zengin ailenin kızı bile çalışmıyorsa dilediğinde para harcayamaz. Hep bir hesap verme durumu ya da gerekçeli isteme hali vardır, bankada hesabı olsa bile hesap verir. Bu kadar meblayı nereye harcadın be kadın diye sormayacak erkek yoktur.
Çalışmayan kadının bir yerden bir yere gitmesi de zordur. Hesapsız, şartsız, karşılıksız, ama'sız şekilde destek olan baba veya koca figürü yoksa aç kalır.
Tuğla fabrikasından emekli rahmetli anaannem derdi ki er kişi ile değirmen dönmez. Çarkın dişlileri az ya da kırılmış olursa o çark çilesiz kımıldamaz. Kızçeler bu çarkta yerini almak zorunda başka şansınız yok diyerek işe / okula gitmek istemediğimizde bizi azarlardı.
Para alan emir alır, insanın kendisine reva görmemesi gereken bir muhtaçlıktır yapmayın kızanlarım der durur annem.
Annem lise mezunudur. Maddi imkansızlıklardan dolayı okuyamamış tekstil fabrika işçisidir.
Yeminli mali müşavirliği zorlayan mali müşavir babam 3 tane dairesi olduğu halde çalışmaya devam ediyor. Kira gelirleri ile yaşarım, çalışmama gerek yok, nasıl olsa babam verir düşüncesini aklından bile geçirme demişliği vardır.
İlkokuldayken babam beni ve kardeşimi yaz tatillerinde teknik servislere gönderirdi, haftalık harçlık alırdık. Aman ne tatlıydı ne güzeldi o harçlıklarla birşeyler alabilmek ! Kendi kazancımızla dondurma , çikolata, kuru pasta alırdık. Teknik servis dükkanlarında erkek kardeşimle yerleri silerdik, lavaboları yıkardık, masaların tozunu alırdık sadece parasal getirisi bir yana oradaki teknisyenler kardeşimle bana küçük ev aletlerinin nasıl çalıştığını, anahtar priz avize duy gibi elektrik malzemelerinin nasıl çalıştığını, montaj tekniklerini, sigorta, kaçak akım roleleri ve kontaktörleri bağlantı tekniklerini , maket bina üzerinde klasik zil tesisatı ve kapı otomatiği bağlantılarını, radyo yapımını, elektrik devre elemanlarını öğrettiler.
Erkek kardeşim ODTÜ'de elektrik elektronik müh. okudu. Ben mali müşavirim (elektrik tesisatçlığı sertifikam da var)
Bilemiyorum belki de yöreseldir. Biz Trakya'lı Balkan göçmenlerinde çalışmayan üretmeyen yoktur. Çalışmayan vasıfsız kişilere hoş bakılmaz.
İlber Ortaylı'nın '' Burjuvanın çocuğu 10'da uyanmaz '' sözünü hatırlatmakta da fayda var bence.