- 2 Kasım 2013
- 7.797
- 37.031
-
- Konu Sahibi Idrakyollariiltihabi
- #221
Ah be idrak
Su anda sehir disinda bir marketin onunde arabada oturmus milayi emzirirken okudum , agladim agladim agladim
Sana tek bir sır verecegim , ben cok iyi bir anneyim hatta mukemmelim cunku benim annem cok kotu bir anneydi
Iyi anne olmama vesile oldugu icin affettim kendisini ben , sende affettigin ve onu serbest biraktigin an bambaska bir insan olacaksin
idrak, sen neticede annem diyecek kadar affedebilmissin anneni bu da bir asama inan bana. gecmeyecek gecmis degismiyor kabullen sadece yapacak birsey yok. seninle baslamadi diye de bir kitap var lutfen oku.
Seni anlıyor, sana sarılıyorum.
Bir gün ben de olduğu gibi anlatmaya hazır olurum belki.
İyi de bu konu “Annem beni dövdü, hüüüü” konusu değil ki.
Tam da bir farkındalık konusu.
Annemizin anneliğimizi nasıl şekillendirdiğini ben de yeni öğrendim.
Doğru bildiğimiz birçok tepkimizin ya da anlık hissiyatımızın altında doğuran/ doğurduğunu büyütürken öldüren (şekillendirme, yetiştirme bir yanımızı öldürmeden olmuyor, mecaz anlamdır) kadınların yattığını öğrenmek önce bir şok sonra da bir boşluk hissi yaratıyor insanda.
Üzülüyorum valla bak ağlamayın yahu. Ne çok yarası varmış kadınlarımızın. İstemeden kanattım ben de...
Ben sakinleştim. Zaten ruh halim günlük olarak değişiyor. Bugün daha iyiyim. Elime kitap almadım onun etkisi de olabilir. Oğlum evlerden ırak bir haldeydi bugün zaten :)
İyileşeceğiz inşallah Milana. Kolay olmayacak ama olacak en nihayetinde. Ben annemi seviyorum aslında. Üzülüyorum da bazen haline. Artık anneme karşı çok daha net olduğum ve aman üzülmesin demediğim için şu sıralar daha İyiyiz. Ama ona göre ben aramıza asla yıkılmayan bir duvar örmüşüm. Nemrut ve soğuk olduğum için :)
Yok hiç de öyle prenses çocukluk geçirmedim. Aksine yasadiklarima irgatlik da denir marabalik da. Hatta evdeki takma adım Köle İzuara ve Kuntakinte. Çocukluğumdan beri her türlü işe koşturdum. Her işten anlarım. Bozuk ev eşyaları tamir eder, halı yıkar, duvar boyar, hasta bakar, yük taşırim sırtımda, çay fındık toplarım. Her ÖSYM sınavında poğaça börek satarım. Hayatimda hep başarılı ve inek diye tabir edilen bir çocuktum. Başarılarla dolu hayatım olduğu kadar zorluklarla da dolu bir hayatım var. Ancak her zorluğu başarıya çevirdim. Aglamadim drama yapmadım her zorlukta gucumu keşfettim. Annem tam bir Karadeniz kadını idi beni de öyle yetiştirdi şükür.
Benim dediklerim hem konu sahibi hem baskalari tarafından tamamen yanlış anlaşılmış ve başka yerlere çekilmiş. Zorluklar bizi güçlendirir. Ama zorluklar da bizi yaşatır hayati. Babamın boynu kırıldığında ve doktorlar ölür dediklerinde aglamamayi güçlü olmak saymadım. Aşırı çok ağladım çok üzüldüm çok kahroldum. Ama bu beni geliştirdi ufkumu açtı. Ben her kötü olaya da bir şey öğreniyorum diye bakarım. Biz kendimize iyi davranmazsak başkaları hiç acımaz. Benim aslında demeye çalıştığım sadece buydu.
Çocukluğumda annemin isabet ettiremediği terlikler dışında şiddet hatırası yok empati yapamadım ama yazdığınız sahneler özellikle sigara konusu içimi sızlattı.
İse yaramadığını düşündüğünüz psikolojik desteği almalısınız, 32 yaşına kadar bir sekilde aşamadığınız bir durum var, anneliginize, sosyal iliskilerinize belki de en önemlisi kendinizle olan bagınızda olumsuz etkilerini yaşıyorsunuz.
Annenizle bu konularda hiç yüzleştiniz mi? Şuan da fiziksel değil ama ruhsal olarak yine yaralıyorsa anneniz sizi onu çocukluğunuzda yasadiginiz şeylerden dolayı affedip ruhen rahatlamaniz da zor olur muhtemelen.
Bende annemden çokça dayak yemişimdir ama hiç bir zaman bende travma ve anneme karşı bir kin yaşamamışımdır ama babamdan nerdeyse hiç dayak yemememe rağmen yaptığı şeyler hala zaman zaman aklıma gelir 38 yaşındayım saçma şekilde etkileniyorum hala.
Psikolojik şiddet hepsinden daha kötü babamı seviyor muyum sevmiyorum ölsede kurtulsak diye çok dua etmişimdir şimdi evliyim aramız kötü değil nötrüm anneme üzülüyorum sadece bi gün yüzü görmedi kadın çekti o adamı hala çekiyor.
Çok teşekkür ederim. Umarim siz de hep mutlu olursunuz.Acı bir masal okur gibi okudum , sonra o cocuk benim dediniz ya .. soyoeyecek soz bulamadim , hep mutlu olun e mi
Bilmiyorum yaşadıklarını yani sürekli mı oldu seni hiç sevmedi mı ? Gerekirse psikolojik destek almalısınız.
Ben kendimi anlatmak iaterim. Benim sorunum abimin eşiydi. Beni nerede görse nefret ettiğini belli etti. Çocuktum , ufaciktim daha. Hayatım boyunca kimseyle kavga etmedim. Onunla bile. Aşırı sessizdim. Ama yine de sevmedi beni. Nefretini hissettirdi. Saklanirdim yinede yanıma gelir bana hakaretler ederdi. Sağlık nedeniyle normalden küçüktüm zaten ve o çok uzun boyluydu yapılıydi. Sesimi çıkaramadım. Ama en çok koyan ben bu kadar sessizken, saklanırken ailem gelmedi yanıma . Susmayi tercih etti. Görmezden geldi ve yıllarca devam etti bu. Yıllarca. Bende bu konu ile ilgili bi başlık açmak istiyorum ama ne zaman olur bilmiyorum. Çok çok uzun bir konu. Yıllar geçti ama hala acisı etkisi her yerde. Tüm ilişkilerimi etkiliyor.
Kendinize geçti deyin anneniz neticede. Eğer iyi anlariniz varsa onları hatırlayın. Ne yazık ki benim yok
Kendi yasadiklarinizin hiçbirini çocuğunuza yaşatmayacak olmaniz cok guzel degil mi?
Peki artiriyorum. Tanıdık şeyler diyorsunuz ya benden bulduğunuz bir şeyler için. Ben o tanıdık şeyleri aslında gerçekten yaşayan herkesin çok iyi bildigini fakat yuzlesemedigini düşünüyorum.
Bu tanıdık sey sahip olduğunu bildiği müthiş potansiyeli ortaya koyamamis olmak, bu potansiyelin taninmamis ve takdir edilmemiş olmasi ve üzerine ortaya konmasının engellenmesini kabul edememe. Diyorsunuz ki bu olmamaliydim, burada olmamaliydim, çünkü daha fazlasiydim, bir çok kişiden daha fazlasiyim. Bunlara rağmen ugranmis haksizliklar derin yaralar acan. Sonraki hayatta artık o potansiyeli ortaya koyamayacak olduğunu bilmek. Ve bir kez binilebilecek bu trenin kaçmasına sebep o anne. Bir insan hayatta kendini gerceklestirmekten daha anlamlı ne isteyebilir ki? Zamanında engellenmiş olmak, bunun izlerinden kurtulamamak artık hiçbir zaman tam manada gerçekleştirilemeyecek varlık anlamı tasiyor bu tanıdık şeylere sahip kişiler için.
Ben çok uzun sure buna takık yaşadım. Uygun koşullar oluşsa içimdeki potansiyel nasıl hayat bulurdu diye dusundum hep. Falan falan. Biliyor musunuz artık bunlardan bahsetmek bile boğuyor beni. Çünkü ben hayattan müthiş zekamı onaylayan insanlar beklemiyormusum hiç. Çalışma hayatı bana göre değil onu da deneyimledim gördüm. Çünkü ne haksızlığa gelebilirim, ne kayirmaya, ne kaytarmaya. Bunlara örnek bir davranış tüm motivasyonumu bitirir ve kendime zarar vermeye başlarim ruhsal anlamda. Ve çok evcimen bir insanım. Ailemle evde vakit gecirmeyi, koklasmayi, sakalasmayi, muhabbet etmeyi, paylaşmayı, her şey hakkında konuşmayı dünyadaki diğer herşeye tercih ederim. Düşünüyorum dusunuyorum. Ee çok asiri zeki insan, acaba imkan verselerdi o muhteşem potansiyeli hangi kariyerle ortaya koyacaktin, kendini nerede hayal ediyorsun, hayal edebiliyorsan eğer o yerde gercekten mutlu bir sen görebiliyor musun dedim kendime. Sen daha küçücük çalışma gecmisinde bir tane kendini bilmezin kaytarmasina tahammül edemiyorken o müthiş potansiyelin harekete geçtiğinde oluşacak sorunları kucaklayabilecek miydin?
Benim hayattan istediğim tek şeyin mutlu bir aile ve geniş bir ufukla sevgi dolu yetistirdigim insanlar olduğundan eminim artık. O yüzden tüm potansiyelimi bu sey için kullanıyorum. Bence daha güzel bir yerde olamazdım :)
Merhaba hatunlar
Konuya neresinden başlasam bilemiyorum. En temizi anneliğimden başlamak. Oğlumla ilgili konu açmıştım. Birçoğunuz dehşete kapılırken, bir kısmınız da bana acıdı. Zor çocuk annesi olarak verilen hiçbir tepki, yaşadıklarımdan daha ağır olamadı tabi.
Oğlum kreşe başladı. Nispeten düzeldi, bazen farklı zorluklar yaşatıyor, bazen "kreşin hiç mi faydası olmaz arkadaş, Allahım sana geliyorum" diye söylenmeme sebep oluyor, bazen de sadece "iyi ki" dedirtiyor. Altı aydır ciddi manada çabalıyorum. Psikolog, kreş, kendimi törpüleme ve ikimizi de iyileştirme çabalarım az da olsa karşılık buluyor. Bu çabalara "çocuk eğitimi" ile alakalı bulduğum tüm kitapları çılgınlar gibi okumam da eklendi. Bulduğum tüm makaleleri, kitapları okudum. Araştırdım, ezberledim ve zaten çorba olmuş beynimi kullanılmaz hale getirdim.
Kendi savaşım tam da bu noktada başladı. Ve evet bu sefer iki saattir kendimi tutamadan ağlıyorken "annem aslında iyi bir insan. Kötü bilmesin kimse" demeyeceğim. Lakin yine de rica ediyorum çok kötü yorumlar yapmayın olur mu? Annem en nihayetinde...
Kitaplar diyordum. Oğlumu iyileştirmek için altını çizdiğim tüm cümleler, benim çocukluğumda silmeye çalıştığım tüm anıları canlandırdı. Bu yüzden, cehalet mutluluktur sözüne bir kez daha hak verdim. Yaklaşık iki saat önce okuduğum kitabın bir bölümünde donup kaldım. Nefesim kesildi sanki. İlk önce kendi oğluma karşı beslediğim vicdan azabı ile başa çıkmaya çalışırken, aslında kendi çocukluğuma ağladığımı fark ettim.
Annem, sebebini hatırlayamadığım bir öfkeden dolayı (muhtemelen dediğim şeyi neden hemen yapmıyorsun diye kızmıştır. Kardeşinin bezini getir demedim mi sana bla bla) adeta odayı inleten şaplakları art arda bacağımla buluşturdu. Yaşım sekiz. Daha çocuktum ben de ama küçük anne olmam gerekiyordu ona göre. Oldum da. Öyle ki kardeşimin ilkokul karnesinin veli kısmında benim adım yazıyordu. Neyse konu bu değildi. Bacağımın acısını pek hissedemedim o anda. Annemin yanında ağlayamazdım, ne münasebet canım güçsüz müyüm ben? Koskoca ablayım en nihayetinde. Diğer odaya gidip kapıyı kapattım. Ağlamamak için kendimi o kadar sıktım ki, dayanamayıp kanepeyi tekmeledim. Kanepenin kenarında aşırı kalın oyma ahşap vardı. Bırakın çocuğu, yetişkin insan gücüyle bile kırılması imkansıza yakındı. Ve ben o ahşap çıkıntıyı kırdım. Sonrasında annem ve babam o kısmın nasıl kırıldığını asla bilemediler. Benim kırmama ihtimal bile vermedikleri için, sorma gereği bile hissetmediler.
Sonra bacağıma baktım. Annemin parmak izleri kabarmış, neredeyse su toplamıştı. Acı hissetmiyordum hala. Sadece "bir anne bunu neden yapar?" diye düşünüyordum. Gözlerimi silip adeta bir duvar gibi annemin karşısına dikildim. "bacağıma bak!" dedim. Aslında merhamet dileniyor, vicdana davet ediyormuşum. Şimdilerde anlıyorum. Öfkesi geçmemişti. "bir şey olmaz hak ettin!" dedi. Bir müddet dondum. Ve zannediyorum zayıflığımı ve merhamete olan ihtiyacımı belirttiğim son andı. Bir daha da tekrarlanmadı.
Kitaplar, bu ara çok canımı yakıyorlar. Annem emzik muamelesi yaptığı sigarasını, her zaman yaptığı gibi tezgahın üzerine bırakmış. Öylece yanıyor. Üzerine çok da düşünmeden, çocukca bir merakla elime alıp baktım, sonra da dudağıma götürdüm. Yaş 10. Tam o anda annem girdi mutfağa. Sigaranın kötü bir şey olduğunu biliyorum en nihayetinde. Annemin evde olduğu bir anda yanan sigarasını deneyecek kadar aptal olabilirim, bu sizi yanıltmasın. Ama sigara kötüdür, bunu biliyorum. Panikle elimi arkama saklayıp (sigara ile birlikte. Yoo aptal değilim) kalbimin ağzımda atmasına ilk kez şahitlik ettim. Annem benden daha zeki olduğunu kanıtlayan o cümleyi sarf etti. "ne saklıyorsun arkanda?" tepeden çıkan dumana rağmen sordu bu soruyu evet. Tezgahta göremediği sigaraya rağmen sordu. Çünkü işkenceyi uzatmak, daha fazla haz veriyor olmalıydı.
Annem hiç düşünmedi bunu yaparken. Yani bence düşünse yapmazdı. Yapmamalıydı. Sigarayı elimden kapıp koluma bastırdı. Canım hiç tatlı değildi ama bu kadarı fazla gelmişti. Allahım o nasıl bir acı. Ağlamadım. Odaya gittim yine. Zaten o da sormadı acıdı mı diye. Bu yüzden belki 20 yaşında tiksinerek sigaraya başladım. Nefret ede ede, zorlayarak içtim ve hala içiyorum.
Bu ve bunun gibi onlarca hatıra, silindikleri yerden çıkıyorlar karşıma. Güçlü ol idrak, zayıf olma idrak, senin canın tatlı değil idrak. Bu seslerin kaynağı dikiliyor karşıma. Ve canım çok yanıyor. O sigaranın acısını yaşıyor, o parmak izlerini görüyorum en net haliyle. Canım şimdi yanıyor işte.
Doğum yapıyorum. Bilmem kaç saattir suni sancı veriyorlar bilmiyorum. Çıksa da rahatlasam diye düşünürken annem eğiliyor kulağıma. "kızım bırak kendini bağır artık" diyor. Gözümden bir damla yaş geliyor tam da o anda. Ama hayır, bırakamam. Ben zayıf değilim, hem ne varmış doğumda canım. Dünyanın en sessiz doğumunu yapmış olabilirim, bilmiyorum. Acımadı kiiiii. Ama annemin o sözü acıttı canımı. Doğumdan daha fazla hem de.
Şimdi oğlumla birlikte kendi çocukluğumu da büyütüyorum. Sebepsiz ağlamalarına ve tutturmalarına sinirlendiğim her an kendi çocukluğum dikiliyor karşıma. "bir şey olmaz" dediğim anda, tiksiniyorum kendimden. Bir şey oluyor çünkü, biliyorum.
Oğlum üç yaşına kadar acıya müthiş dayanıklı bir çocuktu. Çenesi yarıldı ve ağlamadı. Eşim bu duruma hayret ederken ben dua ediyordum içimden ağlasın diye. Ağlasın, ağlamalı. Çocuklar ağlayabilmeli çünkü. Erkenden büyümemeli çocuklar. Oğlumun canı çok tatlı artık. Minicik bir sıyrık olsa krem sür diye ortalığı inletiyor ve ben buna çok seviniyorum. "sürerim annemmm" diyerek koşuyorum krem almaya. Varsın elalem aman ne mızmız çocuk desin. Yeter ki oğlum çocuk olsun.
Bu gece sayfalar dolusu yazabilirim. Çünkü sildiğim ya da sildiğimi sandığım anılar hortladı bu gece. Size yazdığım en basitleri belki de. Yok, sürekli şiddet gören bir çocuk değildim asla. Bir elin parmaklarını geçmemiştir sayısı hatta. Bu tarif de annemden bak, bir elin parmakları. Ancak ben yetişkin olarak doğdum ve bu görebileceğim en büyük şiddetti işte. Ailenin haylaz, başarısız ve ezik çocuğunun ardından doğunca, ne haddime çocuk olmak yahu.
Muhtemelen aşırı pişman olacağım bu iç dökme halini yazmazsam delirebilirdim evet. Bu gece beynim benden bağımsız hareket ediyor çünkü. Şimdi ben, çocuk bile olmamışken nasıl çocuk büyüteyim ki. Neresinden tutayım anneliğin? Çocukluğundan mı...
Böyle görünmeyi seviyor olsam da böyle olmayı tercih etmezdim. Benim ailemde zayıf olan her durumda ağlayan ve ağlamasına bile mana yükleyen kişi annemdi. Dolayısıyla ben böyle olmaya itildim, tercih etmedim. Acımadı ki demek ufak bir mümin latifesi idi. Ciddiye almadınız umarım :) elbette doğum yaparken acı yok Rocky diye kendimi motive etmiyordum. Derdim çocuğun bir an evvel çıkmasıydı. Acı eşiğim epey yüksektir evet ama muhtemelen annem yanımda olduğu için göstermemeyi tercih ettim. Mazallah tansiyonu falan yükselirdi.
Kafama balyozla vurulmuş gibi oldum.Bu cumleleri hala o kız çocuğu olarak yaziyorsunuz. Hem yetişkin bir kadın olarak o çocuğa aciyor ve o anneye öfke duyuyor hem de küçük bir kız çocuğu olarak o annenin merhametine ihtiyaç duyuyor ve bir yetişkinden ona artık durmasini söylemesini umuyorsunuz. Yaziyorsunuz çünkü o kız cocugunun ihtiyaç duyduğu merhameti telafi edecek yetişkinler okuyacak, yaziyorsunuz çünkü o anneye haddini bildirmek isteyen yetiskinler okuyacak.
Bazı yorumlar geliyor kendi hikayesini anlatan. Onlara yine kendi hikayenizle yanıt veriyorsunuz. Çünkü anneden alacağınız intikam ve ihtiyaç duydugunuz merhamet için gerekli tüm anıları boşaltmalisiniz. Ve anneyle küçük kızın başbaşa yaşadığı her travmaya merhametli bir yetişkin tanık olarak her travma için o çocuğu sarmalamali, her travma için anneyi cezalandirmali. Anneniz hakkında kötü şeyler söylenmemesini isterken aslında bir taraftan da çılgınca yargilanmasini istiyorsunuz. Sonucta kucuk bir çocuk hangi gerekçeyle bu travmalari yasamayi haketmis olabilir ki? Elbette ona bunu yaşatani aklı başında bir yetişkin yerden yere vurmali.
Size iki farklı kız çocuğu anlatacağım. Kendi hikayenizi dusunerek değil, bu kız cocuklarinin acisini hissederek okumanızı istiyorum.
Kivircik kız bir köyde dört cocuklu bir ailenin büyük kızı olarak doğdu. Annesi sık sık astım krizleri geçiren bir akıl hastasıydi. Paranoid sizofren muhtemelen. Her şeye rağmen baba ailesini birakip yurtdisina gitti çalışmak için. Anne tüm köye düşmandı, tüm köy anneyle dalga geçiyordu. Anne çocuklarına bakamiyordu, parası yoktu, düşman gördüğü akrabalardan ve diğer koylulerden hiçbir yardım kabul etmiyor, kapıyı dahi açmıyordu. Kıvırcık kız tuvaletini yapmak için annesinden izin istedi, annesi azarlayarak oyalanmadan yapıp gelmesini söylüyordu. Ama kucuk kiz disardaki tuvalete çıkamazdı çünkü düşmanlar vardi. Annesinin yufka pişirdiği tandırın yakınlarına bir yere yaptı tuvaletini koşarak gitti hemen. Akşam yemeğinde kuflenmis yufka yediler ve uyudular. Baba bir haftalık ziyarete geldi. Küçük kardeşler babanin kanatlarinin altında uyudu. Kıvırcık kız yer bulamadi, babasinin ayaklarina sarıldı öptü ve orada sabahladi. Bir köye elektrik direkleri dikmeye geldiler belediyeden. Anne adamlara küfürler savurdu, taşlar attı, beş altı adam anneyi zor bela tuttu. Direkler dikildi, işçiler gitti. Anne eline geçirdiği bicakla direklere tırmandı ve küfürler savurarak kesti kabloları. Elektrik bağlanmış olsa oracıkta ölecekti. Baba, yurda kesin dönüş yapti ve çocuklarının içler acısı haline dayanamayip zamanında delirdigini bile bile kocaman dünyada dört çocukla yalnız bıraktığı o kadını boşadı. Çocuklar cici annemiz olacak diye çok sevindiler. Sevinçleri kursağında kaldi ama kıvırcık öyle böyle buyudu ve 18 yaşında evlendi. Kocası elbiselerini çıkar dedi. Kıvırcık çırılçıplak kaldığında vücudunun her yerinde birbiri ardına şakladi kemer. Kemerin sesi problem değil, kivircik acıdan bağırırsa aynı evi paylaştığı kaynanaya kayinbabaya ayıptı ama. 3 günlük lohusaydi gorumcesine gelen dunurlere size verecek kızımız yok demesini dikte edip kalçasına tekme vurduğunda kocası. Adam sarhoş geldigi bir gün şaka olsun diye boğazını sikmaya başladı kivircigin, sıktı sıktı. Kivircigin gozleri karardi, dili sigamadigi boğazından dışarı sarkiyordu artık, boğazından bir hırıltı geliyordu. Adam sakayi yeterli buldu ve sonlandırdı. Bunlar kivircigin hikayesinde birer alt baslikti. Her bir basligin altına ne acılar sigardi.
...
Diğer cocuk beş kardeşin üçüncüsü olarak tıpkı Fatma Girik'in filmlerinde tasvir edilen cahil insanlarla dolu kurak köy gibi bir yerde geldi dünyaya. Fakirlerdi. Tek bir kap yemek ve yufkadan oluşurdu öğünler. Baba için somun ekmek alınırdı eve, tahin alinirdi. Baba somun ekmeğin bazen tamamını bazen dörtte üçünü yerdi. Kalan ekmeği çocuklara pay ederdi anne birer lokma. Bir küçük kasede gelen tahinin yine dörtte üçünü yerdi baba. Diğer çocuğun aklı tahin ve somun ekmekteydi ama 5 yaşına rağmen tahin ve sönük ekmeğe bakmaması gerektiğini bilirdi. O bir "yal düşmanı" değildi çünkü, babası uygun görürse annesi de verirse kardesleriyle gizli bir yarış icinde yerdi ekmeğine bulaştıra bulastira.
Bu çocukta bir farklılık sezdi herkes, çok akilliydi, kendi kendine okuma yazma öğrendi, matematik işlemleri yapti. Dedesinin tabiriyle her şeyi tam bir erkek gibiydi ama Allah kucucuk pipiyi eksik koymuştu. Artık çocuk erkek gibi yetistirilerek erkek evlat özlemi telafi ediliyordu. Çocuk da daha değerli olmak için bir erkek çocuğunu canlandirdi tüm çocukluğu boyunca.
Okula başladı, öğretmenler durmadan anne babasını cagiriyordu, sınıf atlatilacakti, sadece bir imza istiyorlardı. Okula giden kimse olmadi, neden sınıf atlatılmak isteniyor merak eden de. Çocuk içten içe çok üzülse de yine çok olgundu, her zamanki gibi ağlamayı hiç dusunmedi bile. O kadar olgundu ki birinci sınıfta sabah kalkar onlugunu giyer, babasının cebinden önceden tembihlendigi gibi kendisi ve kendisine emanet edilen sınır zeka ablası için birer simit parası 50 kuruş alır, sessizce anne biz çıkıyoruz derdi. Annesi gözleri kapalı, aman iyi çıkın der, uyumaya devam ederdi. Öğlen eve gelirdi çocuk, annesi bağır çağır temizlikle meşgul olduğu için son on dakika yemek koyardı onlerine. Beş dakikada yiyip koşa koşa giderlerdi okula.
Yazin güneşten fena kararan bu çocuk annesini inanılmaz öfkelendirirdi. Son derece esmer olan annesi çocuğu görünce sinir boşalması yaşar gülme krizine girerdi. Defol git gözümün önünden, yüzüne baktıkça içim daraliyor kapkarasin derdi. Çocuk sadece bakar ve giderdi. Yüzünü gizleyerek ağladığı somyada uyur kalirdi. Uykusunda birden konuşmalar algılar ve açardı gozlerini. Arkası dönük kıpırdamadan dinlerdi aglayarak. Annesi yan somyada ne kadar asi olduğunu anlatıyordu en büyük cocuga. Büyüdüğünde asla bize bakmaz ekmeği yenmez bunun diyordu. Çocuk içinden öyle olmadığını tekrar ediyordu cılız cılız. Yalnızca sekiz yaşındaydı.
Çocuk artık ilk ergenlik belirtilerini gösteriyordu. Bir erkek çocuğu, büyüyen göğüsleri kabul edebilir mi? O da edemedi. Peki hakkında hiç bilgi sahibi olmadigi bir kanamayi daha o kanamaya sebep vajinayı kabul edememisken kabullenebilir miydi? Üstelik ne bu kanı ne yapacagini biliyor ne de ne kadar surecegini biliyordu. Herkesten gizli kullanılmayan kıyafet, çarşaf aradı evde, parcaladi parcaladi kullandi bir şekilde. Tüylerin normal olup olmadığını bile bilmiyordu ama uzun olmasından rahatsızlık duyuyordu. Makasla kısaltmak geldi aklına. Ayıp gibi de geliyordu ama herkesten gizli yaptı yine de. Bir süre sonra göğüslerini saklayamaz oldu. Atletini gerdirip gerdirip baskiladi sıkıştırdı bir şekilde. Ne tam bir erkek gibi hissedebiliyordu, ne bir kız olabiliyordu. Fakat bir şekilde artik saklayamadigi vücudun insanı olmayi secti, çünkü en az bu şekilde yargilanacakti.
Her şeye rağmen çok basirili devam eden okul hayatı ergenlikle baslayan ciddi bunalımlardan umulanin aksine olumlu etkilendi. Çünkü basarmaktan başka hiçbir seçeneği yoktu. Evde olduğu her an annesinin kendisinden nefretle bahsedisine, her uykusundan kendisiyle ilgili nefret sözlerini duyarak uyanmaya katlanmak istemiyordu. Bir şekilde basardi, okudu meslek sahibi oldu. Gerçek bir kadın olarak gerçek bir adam sevdi ve evlendi. Bir cocuguyla mutlu bir evlilik surduruyor. Bunlar onun hikayesinin alt basliklari. Her başlık, altına yazılacak ne acılar yüklü.
...
İlk çocuk annem. Diğeri ben. Hangi çocuğa acimayi secebiliriz? Seçebilir miyiz? Ben bir çocuk olarak bile kivirciga acimayi seciyorum. Bir çocuk olarak kivircigin anneligine lanet ediyorum ama bir yetişkin olarak kıvırcık yerinde olsam acaba ben de mi yapardım aynı şeyleri diye düşünmekten de kendimi alamiyorum.
Bu bir girdap. Düşünmeyi ve kendimize acimayi seviyoruz. Çünkü yetişkin halimize kendi çocukluğumuzu en iyi biz anlıyoruz. O çocuğa sırt ceviremiyoruz ve onu her an her saniye yaşadığı acıyi yeniden yeniden yasayarak bir yetişkin olarak merhamet gösteriyoruz. Aynı anda hem o çocuk hem ihtiyaç duyduğu merhametin sahibi yetişkin olarak yasiyoruz her acısını.
Yakın zamana kadar ben de bu kadar bunalımlı idim. Özellikle anne olduktan sonra neden beni sevmedigini düşünerek kahrolmaya basladim. Çok pişman. Pişman olmak için neden evden ayrılmami bekledigini düşünerek kahroluyordum. Beni ittiği cinsel kimlik bunalimindan çıkamamış olsaydim ne yapardım diye düşünerek kahroluyordum. Ve saire ve saire. Sansliyim ki 22 yaşında ama çok olgun bir kardeşim var. Onunla dertlesiyorum. Önceleri beni dinledi, daha çok anlattim, dinledi ve teselli etti. O dinledikçe ben daha çok anlatma isteği duymaya basladim. Anlattıkça öfkem de dinmedi sandigimin aksine. Daha çok ofkelendim. Çünkü haksız değildim, yanilmiyordum, bana kötü bir annelik yapmisti ve ben bunu asla hak etmemiştim. Geri dönüp yıllarımı vermezdi bana. Elbette öfkeyi hakediyordu.
Bir anlattım iki anlattım, derken derken. Kardeşim bildigim ama yuzlesemedigim bir şeyler söylemeye başladı bana. Aynı şeyleri anlatıp duruyorsun, acını anliyorum ama anlatmak düşünüp durmak sana ne katiyor, aksine daha çok gömülüyorsun bu dusuncelere dedi. Bebeğini çok seviyorsun, çok iyi bir evlilik yaptın. Ama hem kocani şikayet edecek şeyler yaşıyorsun buna rağmen hem bebeğini. En azından şu an bu kadar konforlu bir hayat sahibiyken bebeğine sabredemedigin eşine sabremedemedigin anlar yaşiyorsun. Annemin yaşadığı ve seninkinden kat kat zor çocukluk üzerine o iğrenc evliligi sen yaşamış olsan nasıl davranirdin bebeğine? O kadar zor bir çocukluk yaşarken duygusal zekan ne kadar gelişirdi, ne kadar iyi bir anne olabilirdin? Artık dusunme, herkes kendi kosullarinin mümkün kıldığı hayatı yasiyor. Annemin aslında saf bir kadın olduğunu biliyorsun, özellikle bir insana kötülük yapmayı isteyecek bir kadın olmadigini biliyorsun. Belki de sadece koşulların yaraladigi bir ruhla yapabildiginin en iyisini yapti dedi.
Benim artık bakış açım bu. Kardeşim yalnızca bir konusmayla sagaltti beni. Yine aklıma geliyor anılar. Ama bu sefer kivricigin anıları da geliyor hemen peşinden. Kivirciga merhamet ediyorum, en azından ben çocuk aklımla çok seviyordum annemi, cici anne gelecek diye sevinecek bir cocukluk yaşamadım en azından diyorum.
Bu aşırı uzun yazıyı konu olarak acsam mi diye dusundum ama vazgectim. Çünkü bir zaman sonra bunu yazdigimi bile unutmak istiyorum, konu basliklarina sabitleyip kendime hatırlatmak istemiyorum. Hatta uzunlugu sebebiyle bir çok kisinin okumayacagini bilmek de rahatlatiyor şu an beni. Anlatmanin rahatlığını yasayayim fakat anlattiklarim yasamasin, daga taşa haykırır gibi. Ne bileyim. Hakikaten hafifledim ya :)
Kafama balyozla vurulmuş gibi oldum.
Ablam sık sık annemden bahsederdi bana. Evet annem belki sigara söndürmedi üzerimizde ama biz de çok dayak yiyen çocuklardık. Ve bakıyorum da zahmetsiz, silik cocuklardık da neden dayak yiyorduk bunu bilmiyorum.
Ablam kendi çocuklarını dövmez ama öfkelenip bağırır. Bundan annemi sorumlu tutardı. O bize bağırdığı icin biz de öfkeliyiz diyordu.
Birgün kardesinizin size yaptığı konusmayi ben yaptim ona... sen kendi çektiğini biliyorsun. Amenna.
Peki annem. Bi de o anlatsın bakalim. Onun hayatını ben yaşasam kötü anne olmak şöyle dursun kesinlikle intihar ederdim.
Anneleri vicdan azabından kurtaralim. Evet öfkeliyiz.. hak etmedik. Ama onlar da hak etmedi.
Çünkü Allah sıralı ölum verirse... onların vicdan azabi bizi bulacak.
Allah annelerimize uzun ömür versin.
Bu dönemler lohusalık ve çocuk büyütürken oldu şimdi iyiler şükür ama biz eskiden tavır alırdık ona böyle yaptığında daha kötü olurdu beni kimse sevmiyo piskolojisine girerdi doktor teklifimiz hep geri tepti bizde ona hep sevgimizi ilgimizi gösterdik hatta sen daha mantıklısın o böyle böyle kabuş etmeliyiz diye benden daha üstün tuttular ama gerçekten bu tutumlar onu değiştirdi şuan iyi bi anne ilgili bi anne yeğenimde annesine karşı sevgi dolu çocuk bu nasıl kim tutsun zaten ama o çocuk küçükken yediği çimdikler laflar benim içimde yara bi çocuk uyumuyo diye çimdirilir mi yaAnnenizin eline saglik , benim kizim bebegini dovse bende aynisini yapardim
Ablanizin tedavi gormesi gerekiyor cidden
genel bi memnuniyetsizlik tavrı var evet ablamın ama o zamanlar gazlı bi bebek emzirememe lohusa sendromu öfke hep çocuktan çıktı sanırım hep ben evlerinde kaldım yeğenim annelik stajım oldu üstündeki yükü hafiflettik eşi çok destek oldu öyle öyle düzeldiler ama zora gelince fiske atma huyu hala vardı ne zaman çocukda bende seni dövcem dedi o zaman aklı başına geldi şimdi iyiler hep kol kanatız desteğiz şükür ki geçti o dönemler ama benim içimde yara işte sokakta bile çocuğuna vuran anne görsem dayanamam araya girerim allah herkesin göğsüne aynı merhameti koymuyo demekki ama bunu kabullenemiyorumAnnenizin eline saglik , benim kizim bebegini dovse bende aynisini yapardim
Ablanizin tedavi gormesi gerekiyor cidden
Hiç kimsenin hür iradesiyle yaptığı hatanin sebebi bir başkası değildir. Yasadigimiz geçmiş sadece bakış acimizi ve dayanikliligimizi etkileyebilir ama tercihlerimizi belirleyen bizleriz.Kafama balyozla vurulmuş gibi oldum.
Ablam sık sık annemden bahsederdi bana. Evet annem belki sigara söndürmedi üzerimizde ama biz de çok dayak yiyen çocuklardık. Ve bakıyorum da zahmetsiz, silik cocuklardık da neden dayak yiyorduk bunu bilmiyorum.
Ablam kendi çocuklarını dövmez ama öfkelenip bağırır. Bundan annemi sorumlu tutardı. O bize bağırdığı icin biz de öfkeliyiz diyordu.
Birgün kardesinizin size yaptığı konusmayi ben yaptim ona... sen kendi çektiğini biliyorsun. Amenna.
Peki annem. Bi de o anlatsın bakalim. Onun hayatını ben yaşasam kötü anne olmak şöyle dursun kesinlikle intihar ederdim.
Anneleri vicdan azabından kurtaralim. Evet öfkeliyiz.. hak etmedik. Ama onlar da hak etmedi.
Çünkü Allah sıralı ölum verirse... onların vicdan azabi bizi bulacak.
Allah annelerimize uzun ömür versin.