Kendi çocukluğumu büyütüyorum

Anne çocuğa ayna görevi görür. Çocuğun ilk başta aileden kazandığı şey güven duygusudur. Ebeveynlerden birisi çocuğu hayal kırıklığına uğrattığında, yani güven duygusunu yerle bir ettiğinde, o çocuk buna katlanır. Başka bir seçeneği yoktur çünkü, kaçamaz saklanamaz. Travma yaşayan çocuklar büyüdüklerinde aynısını çocuklarına da yaşatabiliyorlar, çünkü gördüğü o. Ya da kimi araştırmacılar bunun kalıtımsal olduğunu söylüyor, kaçış yok diyorlar yani. Azınlık bir kesim var, bu travmayla kendi kendine baş edebilen, "Ben aynısını çocuğuma yaşatmayacağım" diyebilen. Biz buna literatürde "travma sonrası büyüme" diyoruz. Başlığında kullandığın gibi... Ya da halk dilinde, "Öldürmeyen acı güçlendirir"

Seni öldürmeyen acı güçlendirmiş. Büyüme evresindesin hala dediğin gibi. Psikolojik olarak sağlamsın diyebiliriz aslında yani yaşamına devam edebiliyorsun, bir amacın var, mücadele ediyorsun bir şekilde. Ama sonraki aşamalarına henüz gelememişsin. İyimserlik diyoruz bu aşamaya da. "Her şey güzel olacak" aşaması... Bu aşamaya tek başına gelebilmek kolay değil, burada çocukluk çağında travma yaşamamış olan kişilere sorsak dahi "Her şey güzel olacak, hayattan umutluyum, bir de iyi tarafından bakalım" diyebilen kişi sayısı muhtemelen sınırlı olacaktır.

Buraya yazarak aslında kendinle yüzleşiyorsun, anılarını su yüzüne çıkartarak yıllardır içinde tuttuğun, seni içten içe zehirleyen o kötülükleri kusarak rahatlıyorsun. Bu farkında olmasan da güzel. "No pain, no gain", yani "Acı olmadan kazanç da olmaz". Biraz acıyacak, travmanın etkilerini azaltmak biraz da kendinle yüzleşmek, duygularını dışa vurmaktan geçiyor. Bu süreçte hayattaki amaçlarını yeniden gözden geçir. İmkansız gelebilen amaçlarını ele. Duygularını daha sık paylaş, çevrende hiç kimse yoksa buraya yaz. Sen bir insansın, hayatta her şey insanlar için bunu unutma. Yaşadığın hiçbir şey o küçük kızın suçu değildi, olmasaydı daha mı iyi olurdu bunu bilemeyiz ama yaşadıkların seni şimdi olduğun hale getirdi. Seni biricik yaptı. Kendinle yüzleş ve hayat hikayeni yeniden oluştur idrak. Düzelmeyecek şeyleri olduğu gibi kabullen, düzeltebileceğin şeyler için yeni bir adım at. Sen bunu yapabilecek bilinçte bir kadınsın.

Sana bir de kitap önereyim. İsmi "Hayatı Yeniden Keşfedin", okumaya ne kadar fırsatın olur bilemiyorum ama keşke olsa. Muhakkak alıp okumanı tavsiye ederim. Hayat hikayeni yeniden oluştur demiştim ya, hah bunu nasıl yapabileceğinin yolunu orada bulabilirsin. Ben de bu kitaptan çok yararlandım.
 
Tuhaf ki ne tuhaf...
Birçoğumuz hafıza silme tekniklerini öğrenmeli ve orada bırakmalıyız yaşadığımız acıları.
Siz anlatınca aklıma iki anım geldi sadece hafızamdan silinmeyen.
İlki annemin migreni tutmuştu, ben de başında dırdır ediyor, flütle oynuyordum 9 yaşında falandım.
Elime öyle bir vurdu ki flütle, işaret parmağım o delikler şeklinde şişip kan toplamıştı.
Ertesi gün kimse görmeden, iğne batırıp o kanı akıtıp yara bandı sarmıştım.
Bunu gören annem ‘ne oldu eline’ diye panik yaptığında, üzülmesin diye el işi ödevinde makasla kestiğini söylemiştim!!!

Neden utanmış, yüzüne haykırmamıştım bilemiyorum.
Belki o zaman bir daha gözlerine bakamaz, yaşadığımız anı gerçek kılar ve anne bağı kopar diye hissetmiş olmalıyım tam da 9 yaşındayken...

Diğeri ise, eve geç kalınca beni eve almaz, kapıyı açıp ‘benim bu saatte gelen çocuğum yok’ der, apartmanda yarım saat bekletirdi beni.
Çok zekice değil mi, gelen geçene rencide olan bir çocuktan doğru düzgün biri yetiştirmeye çalışmak.
Ben de kapı yanında çok severek baktığı çiçeklerine bir bir işerdim!
O zamandan işlenmiş karakterime intikam ya da misilleme herhalde.

Ahh eskiler işte...
Asıl meseleye dönelim.
Evet, çok zor çocuklarımız var.
Onlarla yaşamak hem eşsiz hem de en büyük ızdırap.
Maalesef böyle, yapacak bir şey yok.
Ama kendimden yola çıkarak size tek tavsiyem o kitapları bir kenara atmanız olacaktır.
Çocuk gelişiminde birebir uzman görüşleri hariç, hiçbir tektipleme ve dünyada 7 milyar türü olan insan çeşidinin çözümlenebileceğine inanmıyorum.
Bu işin tek yolu sevgi.
Delirdiğimiz anları en aza indirgemek, ve o an bu çocukluk anılarımızı hatırlamak işin tek kuralı.
Biz, annelerimiz değiliz.
Zaman, mekan, kültürel, ekonomik, sosyal, toplumsal vb birçok farklılıklarımız mevcut iken, ne çocuklarımızda kendimizi görmemiz ne de bizlerin gördüğü şekilde yetişecekler diye endişeler yersiz.
Daha dün akşam bir restoranda çocuğum yere düşen şeyi yemek istediğinden dolayı kriz geçirdi, ben de gayet güzel sohbetime devam ettim.
Sırf milletin pis bakışlarından, cıkcık diye çocuğumu ya da beni ayıplamalarından dolayı bir hışımla kucaklayıp, sakin bir köşeye gidip saçma sapan birkaç cümle söyleyip ki konuyla alakasız, geri masamıza döndük.
Toplum nezlinde ‘anneliğimi’ yaptım, sorunu çözdüm!!!
Görev bilinci ile, anne olaya el attı tabi...
Ama yine başka yemeği yere atıp da tekrar yemek isteyene kadar...
Yahu benim çocuğum bu, ben kabul ettim.
Ne medet umuyorum, ne çare arıyorum.
Sırf millet saçma sapan bakmasın çocuğumu rahatsız etmesin diye, tuhaf hareketlere girip toplum içinde ‘göstermelik anne’cilik oynuyorum o kadar.

Ötesi berisi yok, doğrusu yanlışı da yok bu işin.
Önce bunu kendinize telkin edin, rahatlayacaksınız.
 
Son düzenleme:
Acıdan beslenen biri değilim. Aksine konuşulmasına bile tahammülüm yok. Bugün, istediğim yerde değilim. İstediğim hayatı yaşamıyorum. İstediğim kişi değilim. Bunların sebebi de ailem. O yüzden yaralar kapanmıyor.
Iste bu hickimsenin suçu değildir .Herkes kendi cabaladıgi yerdedir .Suclu aramaktan vazgecin artık .
 
Yarın ücretsiz seans için randevu alacağım. Geçen hafta dolu olduğu için alamadım. Umudum yok ama deneyeceğim.

Görünüşte hassas değilim ama bence "ben çok duygusal ve hassas bir insanım" diyen birçok kişiden daha hassas olabilirim. Cümlelere çok takılırım. Olur öyle deyip geçemem çoğu zaman. Hassaslık mı bu bilmiyorum.

Yok o sekilde bir hassasliktan bahsetmedim. Hyper Sensitivy Person (HSP) diye bir arastirmanizi tavsiye ederim musait oldugunuzda. Dunyayi farkli algilama durumu, kokuyu-sesi daha fazla duyma, cevresindeki insanlarin duygularini hissedilme gibi...

Terapi karariniza cok sevindim. Ne zaman randevu bulabilirseniz bir yerden baslamak size iyi gelecektir.
 
Merhaba hatunlar
Konuya neresinden başlasam bilemiyorum. En temizi anneliğimden başlamak. Oğlumla ilgili konu açmıştım. Birçoğunuz dehşete kapılırken, bir kısmınız da bana acıdı. Zor çocuk annesi olarak verilen hiçbir tepki, yaşadıklarımdan daha ağır olamadı tabi.

Oğlum kreşe başladı. Nispeten düzeldi, bazen farklı zorluklar yaşatıyor, bazen "kreşin hiç mi faydası olmaz arkadaş, Allahım sana geliyorum" diye söylenmeme sebep oluyor, bazen de sadece "iyi ki" dedirtiyor. Altı aydır ciddi manada çabalıyorum. Psikolog, kreş, kendimi törpüleme ve ikimizi de iyileştirme çabalarım az da olsa karşılık buluyor. Bu çabalara "çocuk eğitimi" ile alakalı bulduğum tüm kitapları çılgınlar gibi okumam da eklendi. Bulduğum tüm makaleleri, kitapları okudum. Araştırdım, ezberledim ve zaten çorba olmuş beynimi kullanılmaz hale getirdim.

Kendi savaşım tam da bu noktada başladı. Ve evet bu sefer iki saattir kendimi tutamadan ağlıyorken "annem aslında iyi bir insan. Kötü bilmesin kimse" demeyeceğim. Lakin yine de rica ediyorum çok kötü yorumlar yapmayın olur mu? Annem en nihayetinde...

Kitaplar diyordum. Oğlumu iyileştirmek için altını çizdiğim tüm cümleler, benim çocukluğumda silmeye çalıştığım tüm anıları canlandırdı. Bu yüzden, cehalet mutluluktur sözüne bir kez daha hak verdim. Yaklaşık iki saat önce okuduğum kitabın bir bölümünde donup kaldım. Nefesim kesildi sanki. İlk önce kendi oğluma karşı beslediğim vicdan azabı ile başa çıkmaya çalışırken, aslında kendi çocukluğuma ağladığımı fark ettim.

Annem, sebebini hatırlayamadığım bir öfkeden dolayı (muhtemelen dediğim şeyi neden hemen yapmıyorsun diye kızmıştır. Kardeşinin bezini getir demedim mi sana bla bla) adeta odayı inleten şaplakları art arda bacağımla buluşturdu. Yaşım sekiz. Daha çocuktum ben de ama küçük anne olmam gerekiyordu ona göre. Oldum da. Öyle ki kardeşimin ilkokul karnesinin veli kısmında benim adım yazıyordu. Neyse konu bu değildi. Bacağımın acısını pek hissedemedim o anda. Annemin yanında ağlayamazdım, ne münasebet canım güçsüz müyüm ben? Koskoca ablayım en nihayetinde. Diğer odaya gidip kapıyı kapattım. Ağlamamak için kendimi o kadar sıktım ki, dayanamayıp kanepeyi tekmeledim. Kanepenin kenarında aşırı kalın oyma ahşap vardı. Bırakın çocuğu, yetişkin insan gücüyle bile kırılması imkansıza yakındı. Ve ben o ahşap çıkıntıyı kırdım. Sonrasında annem ve babam o kısmın nasıl kırıldığını asla bilemediler. Benim kırmama ihtimal bile vermedikleri için, sorma gereği bile hissetmediler.

Sonra bacağıma baktım. Annemin parmak izleri kabarmış, neredeyse su toplamıştı. Acı hissetmiyordum hala. Sadece "bir anne bunu neden yapar?" diye düşünüyordum. Gözlerimi silip adeta bir duvar gibi annemin karşısına dikildim. "bacağıma bak!" dedim. Aslında merhamet dileniyor, vicdana davet ediyormuşum. Şimdilerde anlıyorum. Öfkesi geçmemişti. "bir şey olmaz hak ettin!" dedi. Bir müddet dondum. Ve zannediyorum zayıflığımı ve merhamete olan ihtiyacımı belirttiğim son andı. Bir daha da tekrarlanmadı.

Kitaplar, bu ara çok canımı yakıyorlar. Annem emzik muamelesi yaptığı sigarasını, her zaman yaptığı gibi tezgahın üzerine bırakmış. Öylece yanıyor. Üzerine çok da düşünmeden, çocukca bir merakla elime alıp baktım, sonra da dudağıma götürdüm. Yaş 10. Tam o anda annem girdi mutfağa. Sigaranın kötü bir şey olduğunu biliyorum en nihayetinde. Annemin evde olduğu bir anda yanan sigarasını deneyecek kadar aptal olabilirim, bu sizi yanıltmasın. Ama sigara kötüdür, bunu biliyorum. Panikle elimi arkama saklayıp (sigara ile birlikte. Yoo aptal değilim) kalbimin ağzımda atmasına ilk kez şahitlik ettim. Annem benden daha zeki olduğunu kanıtlayan o cümleyi sarf etti. "ne saklıyorsun arkanda?" tepeden çıkan dumana rağmen sordu bu soruyu evet. Tezgahta göremediği sigaraya rağmen sordu. Çünkü işkenceyi uzatmak, daha fazla haz veriyor olmalıydı.

Annem hiç düşünmedi bunu yaparken. Yani bence düşünse yapmazdı. Yapmamalıydı. Sigarayı elimden kapıp koluma bastırdı. Canım hiç tatlı değildi ama bu kadarı fazla gelmişti. Allahım o nasıl bir acı. Ağlamadım. Odaya gittim yine. Zaten o da sormadı acıdı mı diye. Bu yüzden belki 20 yaşında tiksinerek sigaraya başladım. Nefret ede ede, zorlayarak içtim ve hala içiyorum.

Bu ve bunun gibi onlarca hatıra, silindikleri yerden çıkıyorlar karşıma. Güçlü ol idrak, zayıf olma idrak, senin canın tatlı değil idrak. Bu seslerin kaynağı dikiliyor karşıma. Ve canım çok yanıyor. O sigaranın acısını yaşıyor, o parmak izlerini görüyorum en net haliyle. Canım şimdi yanıyor işte.

Doğum yapıyorum. Bilmem kaç saattir suni sancı veriyorlar bilmiyorum. Çıksa da rahatlasam diye düşünürken annem eğiliyor kulağıma. "kızım bırak kendini bağır artık" diyor. Gözümden bir damla yaş geliyor tam da o anda. Ama hayır, bırakamam. Ben zayıf değilim, hem ne varmış doğumda canım. Dünyanın en sessiz doğumunu yapmış olabilirim, bilmiyorum. Acımadı kiiiii. Ama annemin o sözü acıttı canımı. Doğumdan daha fazla hem de.

Şimdi oğlumla birlikte kendi çocukluğumu da büyütüyorum. Sebepsiz ağlamalarına ve tutturmalarına sinirlendiğim her an kendi çocukluğum dikiliyor karşıma. "bir şey olmaz" dediğim anda, tiksiniyorum kendimden. Bir şey oluyor çünkü, biliyorum.

Oğlum üç yaşına kadar acıya müthiş dayanıklı bir çocuktu. Çenesi yarıldı ve ağlamadı. Eşim bu duruma hayret ederken ben dua ediyordum içimden ağlasın diye. Ağlasın, ağlamalı. Çocuklar ağlayabilmeli çünkü. Erkenden büyümemeli çocuklar. Oğlumun canı çok tatlı artık. Minicik bir sıyrık olsa krem sür diye ortalığı inletiyor ve ben buna çok seviniyorum. "sürerim annemmm" diyerek koşuyorum krem almaya. Varsın elalem aman ne mızmız çocuk desin. Yeter ki oğlum çocuk olsun.

Bu gece sayfalar dolusu yazabilirim. Çünkü sildiğim ya da sildiğimi sandığım anılar hortladı bu gece. Size yazdığım en basitleri belki de. Yok, sürekli şiddet gören bir çocuk değildim asla. Bir elin parmaklarını geçmemiştir sayısı hatta. Bu tarif de annemden bak, bir elin parmakları. Ancak ben yetişkin olarak doğdum ve bu görebileceğim en büyük şiddetti işte. Ailenin haylaz, başarısız ve ezik çocuğunun ardından doğunca, ne haddime çocuk olmak yahu.

Muhtemelen aşırı pişman olacağım bu iç dökme halini yazmazsam delirebilirdim evet. Bu gece beynim benden bağımsız hareket ediyor çünkü. Şimdi ben, çocuk bile olmamışken nasıl çocuk büyüteyim ki. Neresinden tutayım anneliğin? Çocukluğundan mı...
Çocukluğum çocukluğunuza,çocuğum çocuğunuza,annem annenize o kadar benziyor ki.. bir tavsiyem yok ama belki teselli olur..
 
Annemle yüzleşmek :) annem hep zayıf bir kadın oldu. Ne zaman zorlansa ne zaman köşeye sıkışsa ya bayıldı ya sinir krizi geçirdi. Bayılmaları meşhurdur zaten. Çoğu zaman ben onu idare ettim, korudum kolladım. Rollerimiz değişmişti. Son olarak 4 yıl önce beyin kanaması geçirince, artık hata kabul etmez oldu. Çünkü hasta, çünkü ölebilir.

Yengem, dostum kanserden vefat etti. Yazmışımdır muhakkak burada. O ölmeden bir hafta önce yoğun bakıma alınmıştı. Sürekli gidip görüyordum ama yoğun bakıma alındıktan sonra artık ölümünü beklediğimizi biliyordum. Zaten yoğun bakıma bir ziyaretçi alınırdı o da ben olamazdım yakınları varken. Oğlum malum, çok zor bir çok çocuk ve kimseyle durmuyordu. Yengem yoğun bakımdayken annem beni aradı. Ağzına geleni saydı. Ne insanlığım kaldı, ne dostluğum ne merhametim. Yengeme yoğun bakımdayken oğlumu birilerine atıp gitmedim diye.

Telefonda bir yandan ağladığımı ve elim in ayağımın titrediğini belli etmemeye çalışırken "anne anlamıyor musun oğluma bakacak kimse yok. Hem sorun bu değil. Biliyoruz, çıkamayacak oradan. Ve ben oğlumu alıp gelirsem sen bayıldığında abim kendini kaybettiğinde oğluma mı bakacağım sizi mi toparlayacağım. Şu an gelmenin faydası yok. Maalesef o kötü haber gelecek. O durumda oğlumu bırakıp gelirim böyle söyleme üstüme gelme" dedim. Daha bir sürü şey saydırıp kendisinin ne kadar vicdanlı olduğunu vurgulayarak telefonu yüzüme kapattı. Peki ben acı çekmiyor muydum? Neden benim acıma bir de vicdan sorgulaması ekledi. Derdi neydi ki.

Bu olay olduktan bir gün sonra gece bir buçukta ölüm haberi geldi dostumun. Sonrası karanlık zaten. Oğlumu galasına bırakıp gittim. Tam da tahmin ettiğim gibi annem bayılmış müşahade odasında yatıyor. Abim başka kenarda yığılmış. Babam mosmor. Yengemin ailesi bitik. Ortalık cehennem gibi. İdrak oraya koş, idrak buraya koş. Annene ambulans çağır, yeğenlerime bak. Cehennem gibiydi evet.

Annem serumla yatarken boynuma sarıldı. Hakkını helal et sen haklıymışsın, şu an oğlunla gelmiş olsaydın sensiz biz ne yapardık. Gel de affet. Niye kırdın ki beni en zayıf yerimden. Niye senin gibi sadece acı çekmeme müsaade etmedin ki. Neyse ha döküldükçe parçalanıyorum.
Ne kadar zor birşeyin içinde debeleniyorsun sen? Nasıl zor bir kadın annen? Şimdi gitsen eteğindeki taşları döksen rahatlayacaksın fakat öte yandan muhtemelen yine vicdan azabı çekecek duruma getirecek seni.
Yani inan şu an annene gidip bağımsız,dışardan bir göz olarak ben pat pat söyleyip farkındalık yaratmak istiyorum. Tamam kimse mükemmel anne değil,bende değilim,annemde değildi ama bu kadarı cidden fazla. Muhakkak sorunları vardı anneni bu hale getiren ama farkında olmazsa ki sen çok güçlü bir kadın olduğun için bu denli etkilendiğini düşünmüyor,bu sebeple yaptığının kötü olduğunun farkında değil. Belkide içten içe idrakı ne güzel büyüttüm ,nasılda güçlü bir genç kadın oldu diyor.
Bilemedim baska ne önerilir ama işin cidden çok zor. Her halükarda hala en ağır yarayı sen alıyorsun ama kimse bilmiyor.
Allah yardımcın olsun
 
Merhaba hatunlar
Konuya neresinden başlasam bilemiyorum. En temizi anneliğimden başlamak. Oğlumla ilgili konu açmıştım. Birçoğunuz dehşete kapılırken, bir kısmınız da bana acıdı. Zor çocuk annesi olarak verilen hiçbir tepki, yaşadıklarımdan daha ağır olamadı tabi.

Oğlum kreşe başladı. Nispeten düzeldi, bazen farklı zorluklar yaşatıyor, bazen "kreşin hiç mi faydası olmaz arkadaş, Allahım sana geliyorum" diye söylenmeme sebep oluyor, bazen de sadece "iyi ki" dedirtiyor. Altı aydır ciddi manada çabalıyorum. Psikolog, kreş, kendimi törpüleme ve ikimizi de iyileştirme çabalarım az da olsa karşılık buluyor. Bu çabalara "çocuk eğitimi" ile alakalı bulduğum tüm kitapları çılgınlar gibi okumam da eklendi. Bulduğum tüm makaleleri, kitapları okudum. Araştırdım, ezberledim ve zaten çorba olmuş beynimi kullanılmaz hale getirdim.

Kendi savaşım tam da bu noktada başladı. Ve evet bu sefer iki saattir kendimi tutamadan ağlıyorken "annem aslında iyi bir insan. Kötü bilmesin kimse" demeyeceğim. Lakin yine de rica ediyorum çok kötü yorumlar yapmayın olur mu? Annem en nihayetinde...

Kitaplar diyordum. Oğlumu iyileştirmek için altını çizdiğim tüm cümleler, benim çocukluğumda silmeye çalıştığım tüm anıları canlandırdı. Bu yüzden, cehalet mutluluktur sözüne bir kez daha hak verdim. Yaklaşık iki saat önce okuduğum kitabın bir bölümünde donup kaldım. Nefesim kesildi sanki. İlk önce kendi oğluma karşı beslediğim vicdan azabı ile başa çıkmaya çalışırken, aslında kendi çocukluğuma ağladığımı fark ettim.

Annem, sebebini hatırlayamadığım bir öfkeden dolayı (muhtemelen dediğim şeyi neden hemen yapmıyorsun diye kızmıştır. Kardeşinin bezini getir demedim mi sana bla bla) adeta odayı inleten şaplakları art arda bacağımla buluşturdu. Yaşım sekiz. Daha çocuktum ben de ama küçük anne olmam gerekiyordu ona göre. Oldum da. Öyle ki kardeşimin ilkokul karnesinin veli kısmında benim adım yazıyordu. Neyse konu bu değildi. Bacağımın acısını pek hissedemedim o anda. Annemin yanında ağlayamazdım, ne münasebet canım güçsüz müyüm ben? Koskoca ablayım en nihayetinde. Diğer odaya gidip kapıyı kapattım. Ağlamamak için kendimi o kadar sıktım ki, dayanamayıp kanepeyi tekmeledim. Kanepenin kenarında aşırı kalın oyma ahşap vardı. Bırakın çocuğu, yetişkin insan gücüyle bile kırılması imkansıza yakındı. Ve ben o ahşap çıkıntıyı kırdım. Sonrasında annem ve babam o kısmın nasıl kırıldığını asla bilemediler. Benim kırmama ihtimal bile vermedikleri için, sorma gereği bile hissetmediler.

Sonra bacağıma baktım. Annemin parmak izleri kabarmış, neredeyse su toplamıştı. Acı hissetmiyordum hala. Sadece "bir anne bunu neden yapar?" diye düşünüyordum. Gözlerimi silip adeta bir duvar gibi annemin karşısına dikildim. "bacağıma bak!" dedim. Aslında merhamet dileniyor, vicdana davet ediyormuşum. Şimdilerde anlıyorum. Öfkesi geçmemişti. "bir şey olmaz hak ettin!" dedi. Bir müddet dondum. Ve zannediyorum zayıflığımı ve merhamete olan ihtiyacımı belirttiğim son andı. Bir daha da tekrarlanmadı.

Kitaplar, bu ara çok canımı yakıyorlar. Annem emzik muamelesi yaptığı sigarasını, her zaman yaptığı gibi tezgahın üzerine bırakmış. Öylece yanıyor. Üzerine çok da düşünmeden, çocukca bir merakla elime alıp baktım, sonra da dudağıma götürdüm. Yaş 10. Tam o anda annem girdi mutfağa. Sigaranın kötü bir şey olduğunu biliyorum en nihayetinde. Annemin evde olduğu bir anda yanan sigarasını deneyecek kadar aptal olabilirim, bu sizi yanıltmasın. Ama sigara kötüdür, bunu biliyorum. Panikle elimi arkama saklayıp (sigara ile birlikte. Yoo aptal değilim) kalbimin ağzımda atmasına ilk kez şahitlik ettim. Annem benden daha zeki olduğunu kanıtlayan o cümleyi sarf etti. "ne saklıyorsun arkanda?" tepeden çıkan dumana rağmen sordu bu soruyu evet. Tezgahta göremediği sigaraya rağmen sordu. Çünkü işkenceyi uzatmak, daha fazla haz veriyor olmalıydı.

Annem hiç düşünmedi bunu yaparken. Yani bence düşünse yapmazdı. Yapmamalıydı. Sigarayı elimden kapıp koluma bastırdı. Canım hiç tatlı değildi ama bu kadarı fazla gelmişti. Allahım o nasıl bir acı. Ağlamadım. Odaya gittim yine. Zaten o da sormadı acıdı mı diye. Bu yüzden belki 20 yaşında tiksinerek sigaraya başladım. Nefret ede ede, zorlayarak içtim ve hala içiyorum.

Bu ve bunun gibi onlarca hatıra, silindikleri yerden çıkıyorlar karşıma. Güçlü ol idrak, zayıf olma idrak, senin canın tatlı değil idrak. Bu seslerin kaynağı dikiliyor karşıma. Ve canım çok yanıyor. O sigaranın acısını yaşıyor, o parmak izlerini görüyorum en net haliyle. Canım şimdi yanıyor işte.

Doğum yapıyorum. Bilmem kaç saattir suni sancı veriyorlar bilmiyorum. Çıksa da rahatlasam diye düşünürken annem eğiliyor kulağıma. "kızım bırak kendini bağır artık" diyor. Gözümden bir damla yaş geliyor tam da o anda. Ama hayır, bırakamam. Ben zayıf değilim, hem ne varmış doğumda canım. Dünyanın en sessiz doğumunu yapmış olabilirim, bilmiyorum. Acımadı kiiiii. Ama annemin o sözü acıttı canımı. Doğumdan daha fazla hem de.

Şimdi oğlumla birlikte kendi çocukluğumu da büyütüyorum. Sebepsiz ağlamalarına ve tutturmalarına sinirlendiğim her an kendi çocukluğum dikiliyor karşıma. "bir şey olmaz" dediğim anda, tiksiniyorum kendimden. Bir şey oluyor çünkü, biliyorum.

Oğlum üç yaşına kadar acıya müthiş dayanıklı bir çocuktu. Çenesi yarıldı ve ağlamadı. Eşim bu duruma hayret ederken ben dua ediyordum içimden ağlasın diye. Ağlasın, ağlamalı. Çocuklar ağlayabilmeli çünkü. Erkenden büyümemeli çocuklar. Oğlumun canı çok tatlı artık. Minicik bir sıyrık olsa krem sür diye ortalığı inletiyor ve ben buna çok seviniyorum. "sürerim annemmm" diyerek koşuyorum krem almaya. Varsın elalem aman ne mızmız çocuk desin. Yeter ki oğlum çocuk olsun.

Bu gece sayfalar dolusu yazabilirim. Çünkü sildiğim ya da sildiğimi sandığım anılar hortladı bu gece. Size yazdığım en basitleri belki de. Yok, sürekli şiddet gören bir çocuk değildim asla. Bir elin parmaklarını geçmemiştir sayısı hatta. Bu tarif de annemden bak, bir elin parmakları. Ancak ben yetişkin olarak doğdum ve bu görebileceğim en büyük şiddetti işte. Ailenin haylaz, başarısız ve ezik çocuğunun ardından doğunca, ne haddime çocuk olmak yahu.

Muhtemelen aşırı pişman olacağım bu iç dökme halini yazmazsam delirebilirdim evet. Bu gece beynim benden bağımsız hareket ediyor çünkü. Şimdi ben, çocuk bile olmamışken nasıl çocuk büyüteyim ki. Neresinden tutayım anneliğin? Çocukluğundan mı...
 
Super yazmissiniz. Sizin adiniza cok sevindim. Cok guzel. Cok icten. Allah bebeginizle bir omur boyu mutluluk versin keske sizin gibi kendine bakabilen anneler cogalsa. Hicbir anne mukemmel olamaz ama kendine bakabilen ayna tutabilen bir anne olmak cesaret ister.
 
Merhabalar, sırf size yanıt yazmak için üye oldum.. öncelikle her kötü geçmişi olanların kötü anne olacağı düşüncesinden sıyrılmanız gerekiyor. Elbette yaşadıklarınızı küçümsemiyor ya da kolay şeyler demiyorum. Sadece geçmişten kopmanın mümkün olabileceğini belirtmek istiyorum. Benim annem de çok zor bir çocukluk geçirmiş, kardeşinin ölümünden sorumlu tutularak hep dışlanmış ve görücü usulüyle evlendirildiği halde hep senin kocan şöyle-böyle eleştirilerine maruz kalmış. Babam da çok sinirli, hep bağıran ve her şeye kusur bulan bir adamdı. Başımı dahi okşadığını hatırlamam. Ancak annem tüm bunlara rağmen o kadar çok sevgi gösterdi ki bize hiç bir zaman baba sevgisi eksikliği ya da annemin kötü anılarını üzerimizde hissetmedik. Annem çok yıprandı belki ama merhametli ve sevgi dolu dört çocuk büyüttü tek başına. Torunlarına da çok iyi baktı ve tüm torunları annemi taparcasına seviyor. Babam şuan hep şunu söyler; ben senden önce öleyim, sen benden önce ölürsen kimse kapımı açmaz... gerçekten de annem daha önce ölürse (Allah gecinden versin) hiç bir kardeşin babamla ilgileneceğini sanmıyorum. Bu arada ananem hala hayatta ve hiç bir çocuğu ona bakmadı, annem bakıyor.. Buna rağmen hala diğer teyzeme ayrım yapmadan duramıyor. Karakter meselesi mi desem, vicdansızlık mı desem bilemiyorum ama huylu huyundan vazgeçmiyor. Özetle, her kadın kendi vicdanı çerçevesinde annelik yapar, yeter ki istesin...
 
Evlendim. Hala annemin altinda eziliyorum. Kadin böyle napayim. Bana hep işe yaramaz bir pislik, bir hic oldugumu anlatmaktan bikmiyor.
Mesafe koyun,az görüşün,yüzeysel konularda az konuşun.
Aksi takdirde, psikolojik durumunuz daha kötü bir hal alır zaman içerisinde.
 
Kendi ellerimle büyütemediğim, annemin hayatına olan, içinde kalan heveslerine isyanının bedelini ödeyen bir çocuk olarak boğazım düğümlendi.

Demişsin ya "çok şiddet görmedim sayılıdır" diye. Üstte sigara söndürmek nedir ya? Bir anne nasıl yapabilir bunu?
Kusura bakma bu salt kötülüktür..

Ben de şiddet gördüm. Hem de defalarca.
Oğlum büyüdükçe anılar hafızama hücum ediyor. Ki oğlum çok zor bir çocuk değil. Mümkün mertebe sakinim. Sadece anneliğimi gözden geçirdiğim saatlerde olur bu..

Erken olgunlaşmak zorunda kaldığım zamanlarım aklıma geliyor.
Annemin sürekli bir işi varken yaptığım resmi gösterip "nasıl olmuş?" diye sorduğum, annemin hiç bakmadan yemeğini karıştırdığı ve "hehe olmuş" dediği, benim "anne bakmadın ki" dediğim o saf hallerim ve sonra sonra hiç bir şeyin takdirini beklemediğim karaktere evrildiğim aklıma geldikçe istemsizce boğazım düğümleniyor.

Bizim o akşam karnımız doydu. Ama çocuk ruhumuz eksik kaldı..
Benim de canım hemen acımaz. Doyasıya çığlık atamam. İstediğim an ağlayamam..

Annem "esergry beni hiç üzmedi" der. Ben de "bana fırsat kalmadı ki hep arada kaynadım dikkate alıp dinlemediniz ki" derim açık açık..
Şimdi faydası var mı? Hayır..
 
Annem kötü müydü asla değildi. Hatta fazlaca saftı ki etrafındakiler ona kötülük yapınca üzüldü birazda maddi zorluklar ki sebebi yine ailem değil amcalarım hep acısı bizdwn çıktı. Babam abilikden onlara sahip çıkmak için sustu verdi. Babam içiyodu yalan değil çünkü dedeme bişey diyemiyodu içersem konuşabilirim diye içti hep. Konuştu ama hep haksız duruma düştü içkili diye. Zaten dedem de 7kızdan sonra gelen 3 erkeğin ilki babama değilde diğer ikisine düşkündü. Babama amcamlara yaptığı yardıma kızıp döverdi annem babam zordu ama annemi üzdü çok dövdü de. Annem sustukça kimseye bişey diyemedikçe öfkesi bizden çıktı hep. Kabul ediyorum bende çok inattım. Asla tamam demezdim döveceğini bile bile inatla yapardım. Babam daha sevecendi anneme göre ama oda döverdi ara ara. Babama da çok diklwndim o yüzden dövdü yeri geldi babaya söylenmeyecek şeyleri söyledim tabi hiçbişey dövmek için bahane dwğil. Ve neler neler...
Yani çocukluğum hatta bekarlığım kötü geçti.
Şimdiyi sorarsan çok iyiyiz onlarda iyi çünkü babam öğrendi kardeşlerinden koptu annemde öyle anladılar ki öncelik kendi aileleri lendi evlatları. Annem babam ben çocuklarıma kızsam bana kızarlar. İlerde pişman olursun diyolar. Haklılar onlar çok pişman şimdi.

Annene kızdım sinirle vurmak başka o bile can yakarken sigara söndürmek ne o anki acı sen ne kadar dayansanda acı ve de telafi için pişman olup çabalamaması inan üzüldüm keşje sen de unutabilseydin güzel anılarla değiştirebilseydin.
Bi destek al ve sen çok iyi bi annesin bunu bil
 
Bilirim o başkasının evinde yememe mevzusunu. Annem de "benim kızım misafirliğe gittiğimizde saatlerce hareket etmeden istek belirtmeden bir köşede kitap okurdu" diye övünür mesela. Ben ise benim ihtiyacımı görmezden gelmesini düşünmemek için okurdum o kitapları. Ondan hareket etmezdim. Acıyla yüzleşmektense yok saymak işime gelirdi.

Kadınların toplaştığı altın günü gibi karbonhidratın dibine vurulduğu bir ortamda evsahibi ve misafir çocukları öteki odalarda sevinç çığlıklarıyla oynarken, ben annemin dizinin dibinde oturup uslu çocuk rolüme oscar ödülü bekliyordum.

Kalkmak istersem kaş gözle "otur dolaşma eve gidince sorarım" işareti verilirdi. Ki bu önceki tecrübelerden ve evden çıkmadan ki tehditkâr öğütlemeden öğrenilmiş bir davranıştı..

Ve ev sahibinin uzattığı bir tane daha kurabiyeye anneme bakarak "hayır istemem" diyordum. Çünkü ben böyle şeyler yapmam. X'in çocukları çok usludur.

Ve işin kötüsü biz buna uzun yıllar iyi bir şey gibi inandık. Ne zaman kötü bir davranış olduğunu öğrendiğimi de hiç hatırlamıyorum..

Geçenlerde instagramda Pınar Mermer adında bir psikoloğun "sakin çocuk" yazısını okudum ve direk kendimi gördüm..
 
Asla gerçekten acı veren kısımları anlatamayacağız biliyorsun değil mi :) buz dağının görünen kısmını anlatırsın en azından ruh ikizim :) ben en azından onu başardım.

Öyle.. Bazı şeyler hiçbir şartta, hiçbir yerde, hiç kimseye anlatılmıyor. Bir şey tutuyor ve çevresinde dönüp duruyorsun sadece.
Ben şiddet görmedim ailemden; şöyle ki şiddet görmedim "Fiziksel şiddet" ve bu yüzden ufak dertleşmelerle arkadaşlarıma mini mini bahsettiğim her şey küçümsendi. Annem, ilginç bir kadın; "Niye öyle bakıyorsun?" diye kendisine sorulası bir kadındı ve sorarlardı da, sert bakardı (Bu yönünü hastalığımdan sonra törpülemeye başladı diyebilirim). "Bir bakışla çocuğumu oturturum" gibi bir şeyi yapmaya çalıştı biliyorum. Evlat değil tam eğitimli bir köpek istedi.

Her şeyin yasak olduğu bir eve doğdum; "Sıcakladım üstümü çıkarıyorum" denilemeyecek bir eve. "Annen üşümeni istemiyor, annelik" gibi savunmaların yapılabileceği incecik konular hepsi. Doktorların kendisine "Çocuğunuzu hasta eden sizsiniz bakın böyle yapmayın" dediği kadın, niçin ısrarla aynı şeyleri yapmaya devam eder? İğnesiz, serumsuz ayım, günüm geçmezdi. Cam şırıngalarla başladı benim serüvenim ve annemin "Abartma, acımıyor, acımaz" demeleriyle.

Yemek yemelerimiz defalarca kusma içerirdi...
"Doymadın" diye ellerimin tutup, burnumun sıkılıp ağzıma tıkılanlar... Mutlaka her yemeğimin sonu öğürtüler ve kusma ile biterdi. Kustuğum için tekrar yedirmeye çalışması ve tekrar kusmam da cabası.
Ne yapsın, bir anne çocuğunun aç kalmasını ister mi? Annelikten hep...

Annem sürekli iyiliğimi düşünürdü ve tüm kötü sonuçların sebebi bendim; benim "Yaramaz" olmamdı, sürekli bu söylendi durdu senelerce, her Allah'ın günü. Her hayalim, hevesim küçümsendi, kararlar hep benim adıma alındı isteklerim sorulmadığı gibi dillendirmem de hadsizlikti.
Günlerce eve hapsedildiğim oldu; elimden her şey alınarak.
Dış görünüşüm iyi olmalıydı; içim ne hale gelirse gelsin önemli değildi, jilet gibi olmalıydım.
İnsanlar önünde rezil edilebilirdim, sorun yoktu, bu ancak ders alınası bir şeydi.
Sevdiğim şeylerle tehdit edilirdim; her hafta yeni bir şeyim ayıplanır ve yasaklanırdı.
Bazen bir dediğim ikiletilmez önüme ne varsa serilirdi, sonradan anladım ki başa kakmak için malzeme gerekiyormuş. "Ne istedin de almadık" diye üzerime yüklenilir, "Nankörsün" denirdi. Nankör olmadığımı ispatlamak için zincire girmeye başladım. Çocuksun işte...
Ömrümün yarısı, sürekli birileriyle kıyaslanarak geçti ve bu yapılanlar daima inkar edildi. Ben yanlış anlıyordum her şeyi, ben fesat anlamaya meyilli biriymişim, annemi ne çok üzüyormuşum.
Sürekli sorunlu, yetersiz, anlamaz muamelesi gördüm. Anneme göre zeki bir çocuk olsam da tecrübesizliğim yüzünden onun adımlarını gölge gibi takip etmeliydim. Evet, anneme hak verebilirsiniz, hepsi çok haklı noktalar. Çünkü psikolojik şiddet böyle bir şey; incecik görünmez bir çizgisi var. :)
Her şeyin hesabını vermek zorundaydım, ne yeyip içtiğime kadar... Güzel bir sohbet halinde sorulmazdı bunlar.
Ha, evcil hayvanımı bana ders vermek için öldürmesi ve yine "Abartıyorsun" demesi konusunu hiç anlatmak istemiyorum.

Bunlar, 100de biri değil.
Konunun arasına kaynasın gitsin şu yazı, karşıma bi daha çıkmasın mümkünse.
 
Yokuspokus Yokuspokus okuduklarıma ne kadar üzüldüm,anlatılmaz,hissedilir...
Böyle bir çocukluk,ergenlik ne kadar çok yara açar.
Ne çok psikolojik şiddet görmüşsünüz siz...
Her biri ayrı travma sebebi,ayrı psikolojik vaka.
Idrakyollariiltihabi Idrakyollariiltihabi doğumda bağıramadığını anlatmış ya,
kendi doğumum şimdi geldi aklıma.
11 saat sancı çektim,son 4 saati suni sancı olmak üzere.
Çatala çıktığımda çok canım yanıyordu,belimi sanki demir bir tarak etlerimden ayırıyordu.
Buna rağmen hiç ama hiç bağırmadım.
Buna şartlanmıştım sanki.
Doktorum lütfen bağır,çığlık at ki o çığlıkla birlikte bebek de çıksın içerden,artık bunaldı,kalp atışı zayıfladı dedi.
Buna rağmen bağıramadım,oğlumun ınga sesiyle birlikte sanki hiç durduramayacağımı düşündüğüm bir ağlama tuttu beni.
Bugüne kadar bu konu üzerinde hiç düşünmemiştim belki de düşünmek istemedim.
Muhtemelen 'dayanıklı kadın,asil kadın, doğumda bağırmaz,ne o öyle avaz avaz,ayıp denen bir şey var,hiç gıkım çıkmadan doğurdum seni,kardeşin hadi sezeryan ama sende sesimi ebe bile duymadı' diye beni bu konuda bile kodlayan annemin eseriydim.
Her zaman,her durumda,en doğru şekilde davranan,babasının örnek kızı böyle doğum yapardı işte...
Kısacası dertler derin,yara çok,çare ise yine bizde, kendimizde...
 
Kaçtır yazmaya başladım, kaçtır sildim bilmiyorum.
Gereksiz saygı duyulan bir ailenin ilk torunu olmak gibi bir kısmetsizlikle doğdum ben. Hep gözde olmalıydım, hata yapmamalıydım, ben büyük olarak ağlarsam küçükler ne yapardı? Kot giymemeliydim, jilelerle, tüllu, kolalı gömleklerle gezmeliydim... Millet görürse, duyarsa? Aksi halde sevgi dolu annem otoriteye dönüşürdü.
Resmi bayramlarda ola ki şiir okuyan ben değilsem evde matem havası olurdu.
95 aldığımda kıvranır söyleyemezdim korkudan...
Sonra "Sen öğretmensin..." li cümleler çıkageldi.
Zamanla öyle bir hal aldım ki kendi yarattıklarına kızar oldular... Sezeryanımın 4.günü bayrama geliyordu kalkıp tatlı yaptım.
"Ağrıdan duramaman lazım, ne yapıyorsun kızım?" diyen anneme hep olduğu gibi "Ben iyiyim." dedim.
Bazen istemsizce kızıma aynı şeyi uyguladığımı fark edince kendimi tekmelemek istiyorum. Tam tersini yapınca güçsüz olacak biliyorum. Araflıysam demek ki...
Konunuzu baltaladıysam affola, kocaman bir yara kabuğum varmış onu kaldırdınız. Şuan banyoda suyu sonuna kadar açtım ferah ferah ağlayabiliyorum sayenizde. Yine kimse duymasın ağladığımı derdiyle...
:cry:oyyy oyyyy ağlamayı n yaaa lütfen ben sanirdimki tek berbat çocukluk geçiren benim,meğer çoğumuzun ne yaraları varmis
 
X