Kendi çocukluğumu büyütüyorum

AA yine iyiymiş ama sevgilim var diyebiliyormuşsunuz en azından. Bunu hiç diyemeyen de var :) üzmeyin kendinizi. Ben annemin ve babamın bana yaptıklarına üzülmüyorum aslında. O yaşadıklarımın anne kimliğimle karşıma çıkmasına üzülüyorum.

Yazdığınız ve yazılan onlarca hikayede de anladık ki herkes belli acılar yaşamış. Yalnız değilmişim.
Ben yalandan nefret eden bur insanim.olecegimi bilsem yine de olan seyleri dogru su onu soylerim ama cok acısını cektim.
Sen de bayagi cekmissin .. Allah evladımiza iyi anne olmamiz dileğiyle ..sende uzulme artik hayat geldi gecti biliyorum zor ama yapabilecgimiz birsey yok yasandi bitti
 
Sen iyi bir annesin ve unutma sen annen değilsin, onun gibi olmayacaksın.
Bunun farkına var bence.
Evet oğlun zor bir çocuk ama sen elinden geleni hatta fazlasını yapıyorsun.
Annenle görüşüyorsun,affetmiş gibi yapıyorsun ama bence içten içe affetmiyorsun. Yerinde olsam içimde ne var ne yok dökerdim,sorardım pişman mısın diye,bu sayfayı kapatmak için yapman gereken yüzleşmek.
Annem bazen bana der ki,kızım ben size haksızlık etmişim,neden o kadar baskı yapmışım,devir kötüydü ama keşke farklı şekilde davransaydım diye. Belkide annen de pişman olmuştur,yada hislerini,unutamadığını hatta sende açtığı yaraları bilince /anlayınca daha farklı davranır, seni kazanmaya çalışır. Çok iyimser oldu biliyorum ama tam tersi olsa dahi sen içindeki zehri akıtır rahatlarsın belki.

Annemle yüzleşmek :) annem hep zayıf bir kadın oldu. Ne zaman zorlansa ne zaman köşeye sıkışsa ya bayıldı ya sinir krizi geçirdi. Bayılmaları meşhurdur zaten. Çoğu zaman ben onu idare ettim, korudum kolladım. Rollerimiz değişmişti. Son olarak 4 yıl önce beyin kanaması geçirince, artık hata kabul etmez oldu. Çünkü hasta, çünkü ölebilir.

Yengem, dostum kanserden vefat etti. Yazmışımdır muhakkak burada. O ölmeden bir hafta önce yoğun bakıma alınmıştı. Sürekli gidip görüyordum ama yoğun bakıma alındıktan sonra artık ölümünü beklediğimizi biliyordum. Zaten yoğun bakıma bir ziyaretçi alınırdı o da ben olamazdım yakınları varken. Oğlum malum, çok zor bir çok çocuk ve kimseyle durmuyordu. Yengem yoğun bakımdayken annem beni aradı. Ağzına geleni saydı. Ne insanlığım kaldı, ne dostluğum ne merhametim. Yengeme yoğun bakımdayken oğlumu birilerine atıp gitmedim diye.

Telefonda bir yandan ağladığımı ve elim in ayağımın titrediğini belli etmemeye çalışırken "anne anlamıyor musun oğluma bakacak kimse yok. Hem sorun bu değil. Biliyoruz, çıkamayacak oradan. Ve ben oğlumu alıp gelirsem sen bayıldığında abim kendini kaybettiğinde oğluma mı bakacağım sizi mi toparlayacağım. Şu an gelmenin faydası yok. Maalesef o kötü haber gelecek. O durumda oğlumu bırakıp gelirim böyle söyleme üstüme gelme" dedim. Daha bir sürü şey saydırıp kendisinin ne kadar vicdanlı olduğunu vurgulayarak telefonu yüzüme kapattı. Peki ben acı çekmiyor muydum? Neden benim acıma bir de vicdan sorgulaması ekledi. Derdi neydi ki.

Bu olay olduktan bir gün sonra gece bir buçukta ölüm haberi geldi dostumun. Sonrası karanlık zaten. Oğlumu galasına bırakıp gittim. Tam da tahmin ettiğim gibi annem bayılmış müşahade odasında yatıyor. Abim başka kenarda yığılmış. Babam mosmor. Yengemin ailesi bitik. Ortalık cehennem gibi. İdrak oraya koş, idrak buraya koş. Annene ambulans çağır, yeğenlerime bak. Cehennem gibiydi evet.

Annem serumla yatarken boynuma sarıldı. Hakkını helal et sen haklıymışsın, şu an oğlunla gelmiş olsaydın sensiz biz ne yapardık. Gel de affet. Niye kırdın ki beni en zayıf yerimden. Niye senin gibi sadece acı çekmeme müsaade etmedin ki. Neyse ha döküldükçe parçalanıyorum.
 
Yorum yok. :KK43:(
Ara ara bazı başlıklarda kabaca yazdim. Şimdi yazarsam tekrar yaşarım. Buna gücüm yok artık.

Tek diyebileceğim kendi anneliğinizi sorgulamayin. Zaten zor bir çocuğunuz var. Onun annesi olarak Allah sizi secmisse vardır sebebi. Elinizden geleni yapın gerisi dua ve tevekkül.

Deniyorum çabalıyorum. Bugün çok zor geçti zaten. Hasta oğlum ve hastayken on kat hırçın oluyor her çocuk gibi. O yüzden konuya yorum yazamadım bu saate kadar. İnşallah iyi bir anne olurum. Teşekkür ederim.
 
Size ve çocuk idrak a sarılıyorum.. Çocuk büyütürken kendi çocukluk travmalarımız çıkıyor ortaya ancak herkes farkına varmadan belki de aynı şeyleri yaparak büyütüyor evladını. Ne mutlu ki size farkındasınız... Ben size attachement parentig grubunu tavsiye edeceğim. Derdinizi paylaşmak istemezseniz bile ilinizdeki ap yanlısı terapistleri bulabilirsiniz. Grup içinde mutlaka benzr konular konuşulmuştur onlara göz atarsınız belki

Üyeyim o gruba takip ediyorum. Ancak ben az biraz gerçekçilik ve samimiyet de arıyorum bu hususlarda. Bunları bulamıyorum o grupta. Evet yardımı oluyor ama istediğimi vermiyor tam manasıyla. Balkon konuşması yapılıyor sanki yorumlarda. Darlanıyorum.
 
Beyninizde o olayları tekrar tekrar yaşamayın .
Acı cekmis olmaktan acınasi hallerinizden besleniyormuşsunuz gibi geldi bana ...
Gecmis sebepler degil bu günde sizi o günlere iten sebep ne ...
Mutsuzlugunuzun bu günkü sebebini bulun .
Yada herseyi yoksayın .Sifirdan baslayın .

Acıdan beslenen biri değilim. Aksine konuşulmasına bile tahammülüm yok. Bugün, istediğim yerde değilim. İstediğim hayatı yaşamıyorum. İstediğim kişi değilim. Bunların sebebi de ailem. O yüzden yaralar kapanmıyor.
 
Aglayabilen insan gucludur bence. Siz aglamayi, biyerinin acimasini cocuklukla, zayif olmayla bagdastirmissiniz kafanizda. Ne olacak aciyinca? Sinir uçlarin ölmedi ya sonucta ne acimadi acimadi... Aci eşigin yuksektir, benim de yuksek ama acimadi diye bisey yok.
Aslinda guclu oldugunuzu dusunmuyorum ben. Bunlar hep kendini zorlamayla yapilmis, yapilan seyler.
Dayak sebep degil de boyle gorunmeyi seviyorsunuz siz bence.

Guclu olmak, o an yasananlara aglamayip 57765 sene sonra aglamak ya da kederlenmek degildir. Gerekirse aglayip, kendine sure verip o olayi bitirmek, cozmek ya da sindirmektir.

Böyle görünmeyi seviyor olsam da böyle olmayı tercih etmezdim. Benim ailemde zayıf olan her durumda ağlayan ve ağlamasına bile mana yükleyen kişi annemdi. Dolayısıyla ben böyle olmaya itildim, tercih etmedim. Acımadı ki demek ufak bir mümin latifesi idi. Ciddiye almadınız umarım :) elbette doğum yaparken acı yok Rocky diye kendimi motive etmiyordum. Derdim çocuğun bir an evvel çıkmasıydı. Acı eşiğim epey yüksektir evet ama muhtemelen annem yanımda olduğu için göstermemeyi tercih ettim. Mazallah tansiyonu falan yükselirdi.
 
bizim kuşak hep böyleydi.Anne babalarımızınsa beklentisi yüksek , baskıcı ve despotlardı.B

Şu kısma tüm kalbimle katılıyorum. Düşünüyorum ve acaba bizden daha ne istiyorlardı diyorum. Evet bizim kuşak saygılı, sorun çıkarmayan ve sakindi. Acaba ne istediler daha bizden.
 
Annenizle ilgili bişey söylemeyeceğim. Ama şuan çocuğunuza olan tavrınızın çok önemli. Bir örnekle açıklayayım. Yaklaşık iki sene önce üç çocuklu bir misafir geldi. Kadın önce çocukluğundan bahsetti. Annesi üzerine titrer, kendisini ifade etmelerine imkan tanımayacak kadar koruma altına alırmış, kendini ifade etmeyi zamanla öğrenmiş vs.. Kınamak kesinlikle değil bu ama açıklayıcı olmak adına çocuğunun birinin davranışlarından bahsedeceğim. İlk geldiklerinde çocuk yırtınıp tepinme benzeri hareketlerde bulunarak acıktım diye ağlama denebilir mi bilmiyorum, tarzında sızlandı. Kadın gülümseyerek izledi.(benim beklediğim tavır, tamam oğlum lütfen aa falan demesiydi fısıltıyla dahi olsa) ben de ben onlarınkini hazırlayayım o zaman dedim çocuklardan için. Halbuki beylerin gelmesini bekliyorduk çok uzun sürmeyecekti bekleyişimiz. Her neyse meyve faslına geçtik.çocuklar babalarıyla oturuyordu. Onlarınkini mutfağa hazırladım, eşim gelip alacaktı. Birazdan çocuk gelip, buradan tarifi mümkün olmayan bir ses tonu ve vurgu ile"bize niye gelmediiii! "diye bir tepki verdi. Amcaya sor o getirecek sizinkini dedim. Sonra yine gelip meyve için sızlanmayı sürdürdü. Annesi hep tebessümle izledi . Çünkü o esnada anneye göre çocuk bana kendini ifade ediyordu (!) tabi burada ev sahibinin mağduriyeti sorun değil, önemli olan çocuğun kendini ifade etmesi idi(!).. Anne olarak doğru yanlış ayrımını yapabilmek çok zor sorunlu çocukluk geçiren anneler için. Bunu en başta kendimden biliyorum. Konu dışı mı onu da tam kestiremiyorum ama yardımcı olmak adına yazmak istedim

Annelik öğrenilen ve bitmeyen bir süreç. Şöyle anneyim diye anlatamam size kendimi. Çünkü oğluma göre, zamana göre, yaşadıklarıma göre şekilleniyorum. Şunu söyleyebilirim. Asla yerimde saymıyor ve her daim anneliğimi sorguluyorum. Ne yapabilirim diyorum. Bu yüzden en azından fena bir anne sayılmam :)
 
Idrakyollariiltihabi Idrakyollariiltihabi çok üzüldüm.bütün hastaliklarin travmaya bagli oldugunu dinliyorum Barış Musludan, siz dun tam travmanizi bulmussunuz .kitabi var beynine format at diye.inst.adresi barismuslu official.belki travmani çözünce evladina ve sana faydasi olur kuzum benim

Teşekkür ederim öneriniz için. Belki daha sonra ama şu an için bir müddet kitap okumasam daha iyi olacak sanki :)
 
Annelik öğrenilen ve bitmeyen bir süreç. Şöyle anneyim diye anlatamam size kendimi. Çünkü oğluma göre, zamana göre, yaşadıklarıma göre şekilleniyorum. Şunu söyleyebilirim. Asla yerimde saymıyor ve her daim anneliğimi sorguluyorum. Ne yapabilirim diyorum. Bu yüzden en azından fena bir anne sayılmam :)
Tebrik ediyorum sizi :) bu bağlamda oğlunuz şanslı
 
Bu cumleleri hala o kız çocuğu olarak yaziyorsunuz. Hem yetişkin bir kadın olarak o çocuğa aciyor ve o anneye öfke duyuyor hem de küçük bir kız çocuğu olarak o annenin merhametine ihtiyaç duyuyor ve bir yetişkinden ona artık durmasini söylemesini umuyorsunuz. Yaziyorsunuz çünkü o kız cocugunun ihtiyaç duyduğu merhameti telafi edecek yetişkinler okuyacak, yaziyorsunuz çünkü o anneye haddini bildirmek isteyen yetiskinler okuyacak.

Bazı yorumlar geliyor kendi hikayesini anlatan. Onlara yine kendi hikayenizle yanıt veriyorsunuz. Çünkü anneden alacağınız intikam ve ihtiyaç duydugunuz merhamet için gerekli tüm anıları boşaltmalisiniz. Ve anneyle küçük kızın başbaşa yaşadığı her travmaya merhametli bir yetişkin tanık olarak her travma için o çocuğu sarmalamali, her travma için anneyi cezalandirmali. Anneniz hakkında kötü şeyler söylenmemesini isterken aslında bir taraftan da çılgınca yargilanmasini istiyorsunuz. Sonucta kucuk bir çocuk hangi gerekçeyle bu travmalari yasamayi haketmis olabilir ki? Elbette ona bunu yaşatani aklı başında bir yetişkin yerden yere vurmali.

Size iki farklı kız çocuğu anlatacağım. Kendi hikayenizi dusunerek değil, bu kız cocuklarinin acisini hissederek okumanızı istiyorum.

Kivircik kız bir köyde dört cocuklu bir ailenin büyük kızı olarak doğdu. Annesi sık sık astım krizleri geçiren bir akıl hastasıydi. Paranoid sizofren muhtemelen. Her şeye rağmen baba ailesini birakip yurtdisina gitti çalışmak için. Anne tüm köye düşmandı, tüm köy anneyle dalga geçiyordu. Anne çocuklarına bakamiyordu, parası yoktu, düşman gördüğü akrabalardan ve diğer koylulerden hiçbir yardım kabul etmiyor, kapıyı dahi açmıyordu. Kıvırcık kız tuvaletini yapmak için annesinden izin istedi, annesi azarlayarak oyalanmadan yapıp gelmesini söylüyordu. Ama kucuk kiz disardaki tuvalete çıkamazdı çünkü düşmanlar vardi. Annesinin yufka pişirdiği tandırın yakınlarına bir yere yaptı tuvaletini koşarak gitti hemen. Akşam yemeğinde kuflenmis yufka yediler ve uyudular. Baba bir haftalık ziyarete geldi. Küçük kardeşler babanin kanatlarinin altında uyudu. Kıvırcık kız yer bulamadi, babasinin ayaklarina sarıldı öptü ve orada sabahladi. Bir köye elektrik direkleri dikmeye geldiler belediyeden. Anne adamlara küfürler savurdu, taşlar attı, beş altı adam anneyi zor bela tuttu. Direkler dikildi, işçiler gitti. Anne eline geçirdiği bicakla direklere tırmandı ve küfürler savurarak kesti kabloları. Elektrik bağlanmış olsa oracıkta ölecekti. Baba, yurda kesin dönüş yapti ve çocuklarının içler acısı haline dayanamayip zamanında delirdigini bile bile kocaman dünyada dört çocukla yalnız bıraktığı o kadını boşadı. Çocuklar cici annemiz olacak diye çok sevindiler. Sevinçleri kursağında kaldi ama kıvırcık öyle böyle buyudu ve 18 yaşında evlendi. Kocası elbiselerini çıkar dedi. Kıvırcık çırılçıplak kaldığında vücudunun her yerinde birbiri ardına şakladi kemer. Kemerin sesi problem değil, kivircik acıdan bağırırsa aynı evi paylaştığı kaynanaya kayinbabaya ayıptı ama. 3 günlük lohusaydi gorumcesine gelen dunurlere size verecek kızımız yok demesini dikte edip kalçasına tekme vurduğunda kocası. Adam sarhoş geldigi bir gün şaka olsun diye boğazını sikmaya başladı kivircigin, sıktı sıktı. Kivircigin gozleri karardi, dili sigamadigi boğazından dışarı sarkiyordu artık, boğazından bir hırıltı geliyordu. Adam sakayi yeterli buldu ve sonlandırdı. Bunlar kivircigin hikayesinde birer alt baslikti. Her bir basligin altına ne acılar sigardi.

...

Diğer cocuk beş kardeşin üçüncüsü olarak tıpkı Fatma Girik'in filmlerinde tasvir edilen cahil insanlarla dolu kurak köy gibi bir yerde geldi dünyaya. Fakirlerdi. Tek bir kap yemek ve yufkadan oluşurdu öğünler. Baba için somun ekmek alınırdı eve, tahin alinirdi. Baba somun ekmeğin bazen tamamını bazen dörtte üçünü yerdi. Kalan ekmeği çocuklara pay ederdi anne birer lokma. Bir küçük kasede gelen tahinin yine dörtte üçünü yerdi baba. Diğer çocuğun aklı tahin ve somun ekmekteydi ama 5 yaşına rağmen tahin ve sönük ekmeğe bakmaması gerektiğini bilirdi. O bir "yal düşmanı" değildi çünkü, babası uygun görürse annesi de verirse kardesleriyle gizli bir yarış icinde yerdi ekmeğine bulaştıra bulastira.

Bu çocukta bir farklılık sezdi herkes, çok akilliydi, kendi kendine okuma yazma öğrendi, matematik işlemleri yapti. Dedesinin tabiriyle her şeyi tam bir erkek gibiydi ama Allah kucucuk pipiyi eksik koymuştu. Artık çocuk erkek gibi yetistirilerek erkek evlat özlemi telafi ediliyordu. Çocuk da daha değerli olmak için bir erkek çocuğunu canlandirdi tüm çocukluğu boyunca.

Okula başladı, öğretmenler durmadan anne babasını cagiriyordu, sınıf atlatilacakti, sadece bir imza istiyorlardı. Okula giden kimse olmadi, neden sınıf atlatılmak isteniyor merak eden de. Çocuk içten içe çok üzülse de yine çok olgundu, her zamanki gibi ağlamayı hiç dusunmedi bile. O kadar olgundu ki birinci sınıfta sabah kalkar onlugunu giyer, babasının cebinden önceden tembihlendigi gibi kendisi ve kendisine emanet edilen sınır zeka ablası için birer simit parası 50 kuruş alır, sessizce anne biz çıkıyoruz derdi. Annesi gözleri kapalı, aman iyi çıkın der, uyumaya devam ederdi. Öğlen eve gelirdi çocuk, annesi bağır çağır temizlikle meşgul olduğu için son on dakika yemek koyardı onlerine. Beş dakikada yiyip koşa koşa giderlerdi okula.

Yazin güneşten fena kararan bu çocuk annesini inanılmaz öfkelendirirdi. Son derece esmer olan annesi çocuğu görünce sinir boşalması yaşar gülme krizine girerdi. Defol git gözümün önünden, yüzüne baktıkça içim daraliyor kapkarasin derdi. Çocuk sadece bakar ve giderdi. Yüzünü gizleyerek ağladığı somyada uyur kalirdi. Uykusunda birden konuşmalar algılar ve açardı gozlerini. Arkası dönük kıpırdamadan dinlerdi aglayarak. Annesi yan somyada ne kadar asi olduğunu anlatıyordu en büyük cocuga. Büyüdüğünde asla bize bakmaz ekmeği yenmez bunun diyordu. Çocuk içinden öyle olmadığını tekrar ediyordu cılız cılız. Yalnızca sekiz yaşındaydı.

Çocuk artık ilk ergenlik belirtilerini gösteriyordu. Bir erkek çocuğu, büyüyen göğüsleri kabul edebilir mi? O da edemedi. Peki hakkında hiç bilgi sahibi olmadigi bir kanamayi daha o kanamaya sebep vajinayı kabul edememisken kabullenebilir miydi? Üstelik ne bu kanı ne yapacagini biliyor ne de ne kadar surecegini biliyordu. Herkesten gizli kullanılmayan kıyafet, çarşaf aradı evde, parcaladi parcaladi kullandi bir şekilde. Tüylerin normal olup olmadığını bile bilmiyordu ama uzun olmasından rahatsızlık duyuyordu. Makasla kısaltmak geldi aklına. Ayıp gibi de geliyordu ama herkesten gizli yaptı yine de. Bir süre sonra göğüslerini saklayamaz oldu. Atletini gerdirip gerdirip baskiladi sıkıştırdı bir şekilde. Ne tam bir erkek gibi hissedebiliyordu, ne bir kız olabiliyordu. Fakat bir şekilde artik saklayamadigi vücudun insanı olmayi secti, çünkü en az bu şekilde yargilanacakti.

Her şeye rağmen çok basirili devam eden okul hayatı ergenlikle baslayan ciddi bunalımlardan umulanin aksine olumlu etkilendi. Çünkü basarmaktan başka hiçbir seçeneği yoktu. Evde olduğu her an annesinin kendisinden nefretle bahsedisine, her uykusundan kendisiyle ilgili nefret sözlerini duyarak uyanmaya katlanmak istemiyordu. Bir şekilde basardi, okudu meslek sahibi oldu. Gerçek bir kadın olarak gerçek bir adam sevdi ve evlendi. Bir cocuguyla mutlu bir evlilik surduruyor. Bunlar onun hikayesinin alt basliklari. Her başlık, altına yazılacak ne acılar yüklü.

...

İlk çocuk annem. Diğeri ben. Hangi çocuğa acimayi secebiliriz? Seçebilir miyiz? Ben bir çocuk olarak bile kivirciga acimayi seciyorum. Bir çocuk olarak kivircigin anneligine lanet ediyorum ama bir yetişkin olarak kıvırcık yerinde olsam acaba ben de mi yapardım aynı şeyleri diye düşünmekten de kendimi alamiyorum.

Bu bir girdap. Düşünmeyi ve kendimize acimayi seviyoruz. Çünkü yetişkin halimize kendi çocukluğumuzu en iyi biz anlıyoruz. O çocuğa sırt ceviremiyoruz ve onu her an her saniye yaşadığı acıyi yeniden yeniden yasayarak bir yetişkin olarak merhamet gösteriyoruz. Aynı anda hem o çocuk hem ihtiyaç duyduğu merhametin sahibi yetişkin olarak yasiyoruz her acısını.

Yakın zamana kadar ben de bu kadar bunalımlı idim. Özellikle anne olduktan sonra neden beni sevmedigini düşünerek kahrolmaya basladim. Çok pişman. Pişman olmak için neden evden ayrılmami bekledigini düşünerek kahroluyordum. Beni ittiği cinsel kimlik bunalimindan çıkamamış olsaydim ne yapardım diye düşünerek kahroluyordum. Ve saire ve saire. Sansliyim ki 22 yaşında ama çok olgun bir kardeşim var. Onunla dertlesiyorum. Önceleri beni dinledi, daha çok anlattim, dinledi ve teselli etti. O dinledikçe ben daha çok anlatma isteği duymaya basladim. Anlattıkça öfkem de dinmedi sandigimin aksine. Daha çok ofkelendim. Çünkü haksız değildim, yanilmiyordum, bana kötü bir annelik yapmisti ve ben bunu asla hak etmemiştim. Geri dönüp yıllarımı vermezdi bana. Elbette öfkeyi hakediyordu.

Bir anlattım iki anlattım, derken derken. Kardeşim bildigim ama yuzlesemedigim bir şeyler söylemeye başladı bana. Aynı şeyleri anlatıp duruyorsun, acını anliyorum ama anlatmak düşünüp durmak sana ne katiyor, aksine daha çok gömülüyorsun bu dusuncelere dedi. Bebeğini çok seviyorsun, çok iyi bir evlilik yaptın. Ama hem kocani şikayet edecek şeyler yaşıyorsun buna rağmen hem bebeğini. En azından şu an bu kadar konforlu bir hayat sahibiyken bebeğine sabredemedigin eşine sabremedemedigin anlar yaşiyorsun. Annemin yaşadığı ve seninkinden kat kat zor çocukluk üzerine o iğrenc evliligi sen yaşamış olsan nasıl davranirdin bebeğine? O kadar zor bir çocukluk yaşarken duygusal zekan ne kadar gelişirdi, ne kadar iyi bir anne olabilirdin? Artık dusunme, herkes kendi kosullarinin mümkün kıldığı hayatı yasiyor. Annemin aslında saf bir kadın olduğunu biliyorsun, özellikle bir insana kötülük yapmayı isteyecek bir kadın olmadigini biliyorsun. Belki de sadece koşulların yaraladigi bir ruhla yapabildiginin en iyisini yapti dedi.

Benim artık bakış açım bu. Kardeşim yalnızca bir konusmayla sagaltti beni. Yine aklıma geliyor anılar. Ama bu sefer kivricigin anıları da geliyor hemen peşinden. Kivirciga merhamet ediyorum, en azından ben çocuk aklımla çok seviyordum annemi, cici anne gelecek diye sevinecek bir cocukluk yaşamadım en azından diyorum.

Bu aşırı uzun yazıyı konu olarak acsam mi diye dusundum ama vazgectim. Çünkü bir zaman sonra bunu yazdigimi bile unutmak istiyorum, konu basliklarina sabitleyip kendime hatırlatmak istemiyorum. Hatta uzunlugu sebebiyle bir çok kisinin okumayacagini bilmek de rahatlatiyor şu an beni. Anlatmanin rahatlığını yasayayim fakat anlattiklarim yasamasin, daga taşa haykırır gibi. Ne bileyim. Hakikaten hafifledim ya :)

Hafiflemene çok sevindim. İki hikayede de tanıdık bazı kısımlar vardı. Ama en çok ikincisinde. Açıkçası sana ait hikayeler olması beni biraz şaşırttı. Beklemiyordum.

Madem döküldük, ikinci hikayedeki tanıdık yerlere değineyim. En fazla bir daha girmem siteye :)

Dört buçuk yaşında okuma yazmayı kendi kendime öğrendim. Rakamları da. Tabi bu durumu ailem "bak kız kardeşine. Kız olduğu halde (!) neler yapıyor. Biz senin için o kadar uğraşıyoruz hala haylazlık peşindesin" cümlesini kullanabilmek için bir koz olarak kullandılar sadece. Zavallı abim... Ben çok da önemli değildim. Abime ders veriyordum ve bu olaydaki tek maharetim de buydu. Beş yaşında yoğun ısrarlarım ve bazı akrabaların gazı ile abimin okuluna götürdü annem beni. O zamanlar sınavla sınıf atlama mevzusu vardı. Üçüncü sınıfa gidebileceğim sonucuna ulaştılar ama çok küçük olduğum ve ezileceğim için ikinci sınıftan başladım beş yaşında. "bak şu kıza da az ders çalış" cümlesinde yer alan bir böceğim hala.

Sonra okul müdürü babamı ve annemi çağırdı. Nihal harcanması matmazel demek için. Gitmediler. Kız kısmı okumasa ne olacaktı sanki. Abim okusun yeterdi. Müdür babamın işyerine gitti ayağına. Adamı kovmaktan beter etti. Düşman oldular adeta. Sonra okullar arası satranç turnuvası vardı o dönem. Kendi okulumda birinciydim ve ben gidecektim. Ancak kız dediğin öyle başına buyruk başka yerlere turnuva bahanesiyle gitmezdi. İkinci olan çocuk gitti. Pis çıyan :) okul ve eğitim konusunu burada noktalıyorum. Sonraki yıllar mücadele, savaş ve acı ile geçti çünkü. Ama başardım. İstediğim şekilde, istediğim yerde olmasam da başardım. Onlara rağmen...

Abim hala anne ve babama göre ezik, içine kapanık ve başarısız. Ben de kız halimle onu daha çok ezmelerine istemesem de sebep oldum. Abim için o kadar uğraştılar ve çabaladışar ki, ite kaka bir yerlere geldi. Ancak asla ailemi tatmin edemedi.

Ben ise ne yaparsam yapayım önemsiz :) pipim yok çünkü. Ayıp ve de günah çünkü. Bir de elalem ne der.

Biliyordum sizin bir yerlerden tanıdık olduğunuzu. Yanılmamışım. Şu sabah okula giderken umursamayan anne kısmı var ya. O durum bende oğlunu umursayan ama kızını umursamayan şeklinde gerçekleşiyordu. Kız kısmı okumada da olurdu. Hem zaten erkek gibiydim ben. Her şekilde kendimi kurtarırdım. İçime şeytan kaçmamış olsaydı, mükemmel bir mümine de olabilirdim ama ah o şeytan.

Ne güzel bir kardeşiniz varmış. Konudan konuya atlıyorum ama biraz heyecanlandım benden bir şeyler okuyunca :) benim kardeşim çok kıymetlidir. Ailem gibi değildir. Anlar, dinler. Ama maalesef hak verecek kadar olgunlaşmadı henüz. Bir de ben ona kıyamam. Bunları anlatıp, yükümğ hafifletip ona ağırlık vermek istemem. O benim ilk evladım :)
 
Ben de çok dayak yiyen bir çocuktum. Ama sigara söndürmek dayak ya da şiddet gibi basit gelmedi kulağıma .buna işkence denir..ALLah hepimize merhamet versin. çünkü merhamet etmeyene merhamet edilmez.

Neyse ki başka bir işkencesi olmadı :) zaten tek vicdan azabı çektiği husus buymuş anneciğimin :)
 
Şu kısma tüm kalbimle katılıyorum. Düşünüyorum ve acaba bizden daha ne istiyorlardı diyorum. Evet bizim kuşak saygılı, sorun çıkarmayan ve sakindi. Acaba ne istediler daha bizden.
İstenen bir çift kanattı,çünki tek eksiğimiz oydu,bunu gerçekten söylüyorum öyleydik kendi çapımızda.
Dün bizden insanüstü özellikler bekleyen annemiz bugün çocuklarımızı uyardığımızda,bir işe kaldırdığımızda kıyamıyor,bakıyorum öyle,içimden diyorum anne senmisin gerçekten,peki ya dün neredeydin?
Ama benim flulaştı,uzaklaştıkça silikleşti anılarım,yoksa bugün de çocuklarıma ayrım hissetseydim asıl o zaman içimde affetmezdim sanırım.
Şimdi her geçen zaman bir anıyı affediyorum,çocuklarıma sevgisi şefkati bir bir götürüyor eksileri.
 
" Bizde çocukluğumuzda dayak yedik , ne var bunda diyenler ile " gerçekten adam olmuş erkek görmeyip " erkekler hep böyle diyenler hep aynı kalıp kişiler.

Yaşadıklarının dışında yaşam yokmuş gibi davranıyorlar.

Ve yara acmadigini sandıkları o dayaklar aslında çok şey götürmüştür kendilerinden.

Parmak ucuyla dahi şiddet görmeden büyüdüm. Ve demek ki vardı böyle anne babalar.

Bağırmadan ve vurmadan da hasretten güzel çocuk buyutulebiliyor.

Hasta isen çocuk sahibi olma ; tedavi olmadan bunu yapmaya hakkın yok.

O kişileri de anlamaya çalışıyorum. En nihayetinde dayatılan düşüncelerden arınmak kolay olmuyor. Ancak şunu anlamıyorlar. Travma anlarını ve sebeplerini ayıklama ve seçme şansımız olmuyor.

Mesela altı yaşındayken çok ciddi bir yanık oldu vücudumda. Bir ay boyunca cibinlik ile yattım ve pansuman yapıldı. Annem mide rahatsızlığı için hastaneye gitmişti. Abimi de sakın çayı ellemeyin diye uyarmıştı. Abim sekiz ben altı yaşındayım. Abim de "ben büyüğüm ne var çay koymakta" diyerek bir demlik çayı bacağımdan aşağı boşalttı sağolsun :) abimin o korku haline, suratının bembeyaz olmasına, o küçük haliyle beni banyoya sokup su dökmesine o kadar üzüldüm o kadar Üzüldüm ki kendi acımı unuttum. Altı yaşındaki çocuklar o ağır yanık karşısında ağlar bağırır panikler. Ben sakindim çünkü abim çok kötüydü :) yürüyerek hastaneye gittik abimle. Babam sağlıkçı ve hastane yürüme mesafesinde. Yine de epey yol vardı. Yolda annemle karşılaştık. O da hastaydı. Bacağımı görünce öyle bir hale geldi ki, bir de ona üzüldüm.

Mesela bu olay bende travmaya sebep olmadı. Ne anneme kızdım, ne abime. Ne çektiğim acıya hayıflandım ne de ağlayıp yakınmamış olmaya. Çünkü karşımda merhametsiz ve vicdansız Kimse yoktu. Acımı anlamalarını beklemiyordum, anlıyor ve üzülüyorlardı. Bunun gibi birçok olay yaşadım ama gülerek hatırlıyorum ne günlerdi diye.

Beni dramatik ve romanvari olmakla suçlayan, hepimiz acı çektik dayak yedik diyen insanları ben anlıyorum da onlar beni anlamıyor. Elbette yaşadığım her olaya mana yükleyip acılar içinde kıvranmıyorum. Ancak bazı anlar ve olaylar öyle kötü hissettiriyor ki insana, asla unutulmuyor.
 
Bu cumleleri hala o kız çocuğu olarak yaziyorsunuz. Hem yetişkin bir kadın olarak o çocuğa aciyor ve o anneye öfke duyuyor hem de küçük bir kız çocuğu olarak o annenin merhametine ihtiyaç duyuyor ve bir yetişkinden ona artık durmasini söylemesini umuyorsunuz. Yaziyorsunuz çünkü o kız cocugunun ihtiyaç duyduğu merhameti telafi edecek yetişkinler okuyacak, yaziyorsunuz çünkü o anneye haddini bildirmek isteyen yetiskinler okuyacak.

Bazı yorumlar geliyor kendi hikayesini anlatan. Onlara yine kendi hikayenizle yanıt veriyorsunuz. Çünkü anneden alacağınız intikam ve ihtiyaç duydugunuz merhamet için gerekli tüm anıları boşaltmalisiniz. Ve anneyle küçük kızın başbaşa yaşadığı her travmaya merhametli bir yetişkin tanık olarak her travma için o çocuğu sarmalamali, her travma için anneyi cezalandirmali. Anneniz hakkında kötü şeyler söylenmemesini isterken aslında bir taraftan da çılgınca yargilanmasini istiyorsunuz. Sonucta kucuk bir çocuk hangi gerekçeyle bu travmalari yasamayi haketmis olabilir ki? Elbette ona bunu yaşatani aklı başında bir yetişkin yerden yere vurmali.

Size iki farklı kız çocuğu anlatacağım. Kendi hikayenizi dusunerek değil, bu kız cocuklarinin acisini hissederek okumanızı istiyorum.

Kivircik kız bir köyde dört cocuklu bir ailenin büyük kızı olarak doğdu. Annesi sık sık astım krizleri geçiren bir akıl hastasıydi. Paranoid sizofren muhtemelen. Her şeye rağmen baba ailesini birakip yurtdisina gitti çalışmak için. Anne tüm köye düşmandı, tüm köy anneyle dalga geçiyordu. Anne çocuklarına bakamiyordu, parası yoktu, düşman gördüğü akrabalardan ve diğer koylulerden hiçbir yardım kabul etmiyor, kapıyı dahi açmıyordu. Kıvırcık kız tuvaletini yapmak için annesinden izin istedi, annesi azarlayarak oyalanmadan yapıp gelmesini söylüyordu. Ama kucuk kiz disardaki tuvalete çıkamazdı çünkü düşmanlar vardi. Annesinin yufka pişirdiği tandırın yakınlarına bir yere yaptı tuvaletini koşarak gitti hemen. Akşam yemeğinde kuflenmis yufka yediler ve uyudular. Baba bir haftalık ziyarete geldi. Küçük kardeşler babanin kanatlarinin altında uyudu. Kıvırcık kız yer bulamadi, babasinin ayaklarina sarıldı öptü ve orada sabahladi. Bir köye elektrik direkleri dikmeye geldiler belediyeden. Anne adamlara küfürler savurdu, taşlar attı, beş altı adam anneyi zor bela tuttu. Direkler dikildi, işçiler gitti. Anne eline geçirdiği bicakla direklere tırmandı ve küfürler savurarak kesti kabloları. Elektrik bağlanmış olsa oracıkta ölecekti. Baba, yurda kesin dönüş yapti ve çocuklarının içler acısı haline dayanamayip zamanında delirdigini bile bile kocaman dünyada dört çocukla yalnız bıraktığı o kadını boşadı. Çocuklar cici annemiz olacak diye çok sevindiler. Sevinçleri kursağında kaldi ama kıvırcık öyle böyle buyudu ve 18 yaşında evlendi. Kocası elbiselerini çıkar dedi. Kıvırcık çırılçıplak kaldığında vücudunun her yerinde birbiri ardına şakladi kemer. Kemerin sesi problem değil, kivircik acıdan bağırırsa aynı evi paylaştığı kaynanaya kayinbabaya ayıptı ama. 3 günlük lohusaydi gorumcesine gelen dunurlere size verecek kızımız yok demesini dikte edip kalçasına tekme vurduğunda kocası. Adam sarhoş geldigi bir gün şaka olsun diye boğazını sikmaya başladı kivircigin, sıktı sıktı. Kivircigin gozleri karardi, dili sigamadigi boğazından dışarı sarkiyordu artık, boğazından bir hırıltı geliyordu. Adam sakayi yeterli buldu ve sonlandırdı. Bunlar kivircigin hikayesinde birer alt baslikti. Her bir basligin altına ne acılar sigardi.

...

Diğer cocuk beş kardeşin üçüncüsü olarak tıpkı Fatma Girik'in filmlerinde tasvir edilen cahil insanlarla dolu kurak köy gibi bir yerde geldi dünyaya. Fakirlerdi. Tek bir kap yemek ve yufkadan oluşurdu öğünler. Baba için somun ekmek alınırdı eve, tahin alinirdi. Baba somun ekmeğin bazen tamamını bazen dörtte üçünü yerdi. Kalan ekmeği çocuklara pay ederdi anne birer lokma. Bir küçük kasede gelen tahinin yine dörtte üçünü yerdi baba. Diğer çocuğun aklı tahin ve somun ekmekteydi ama 5 yaşına rağmen tahin ve sönük ekmeğe bakmaması gerektiğini bilirdi. O bir "yal düşmanı" değildi çünkü, babası uygun görürse annesi de verirse kardesleriyle gizli bir yarış icinde yerdi ekmeğine bulaştıra bulastira.

Bu çocukta bir farklılık sezdi herkes, çok akilliydi, kendi kendine okuma yazma öğrendi, matematik işlemleri yapti. Dedesinin tabiriyle her şeyi tam bir erkek gibiydi ama Allah kucucuk pipiyi eksik koymuştu. Artık çocuk erkek gibi yetistirilerek erkek evlat özlemi telafi ediliyordu. Çocuk da daha değerli olmak için bir erkek çocuğunu canlandirdi tüm çocukluğu boyunca.

Okula başladı, öğretmenler durmadan anne babasını cagiriyordu, sınıf atlatilacakti, sadece bir imza istiyorlardı. Okula giden kimse olmadi, neden sınıf atlatılmak isteniyor merak eden de. Çocuk içten içe çok üzülse de yine çok olgundu, her zamanki gibi ağlamayı hiç dusunmedi bile. O kadar olgundu ki birinci sınıfta sabah kalkar onlugunu giyer, babasının cebinden önceden tembihlendigi gibi kendisi ve kendisine emanet edilen sınır zeka ablası için birer simit parası 50 kuruş alır, sessizce anne biz çıkıyoruz derdi. Annesi gözleri kapalı, aman iyi çıkın der, uyumaya devam ederdi. Öğlen eve gelirdi çocuk, annesi bağır çağır temizlikle meşgul olduğu için son on dakika yemek koyardı onlerine. Beş dakikada yiyip koşa koşa giderlerdi okula.

Yazin güneşten fena kararan bu çocuk annesini inanılmaz öfkelendirirdi. Son derece esmer olan annesi çocuğu görünce sinir boşalması yaşar gülme krizine girerdi. Defol git gözümün önünden, yüzüne baktıkça içim daraliyor kapkarasin derdi. Çocuk sadece bakar ve giderdi. Yüzünü gizleyerek ağladığı somyada uyur kalirdi. Uykusunda birden konuşmalar algılar ve açardı gozlerini. Arkası dönük kıpırdamadan dinlerdi aglayarak. Annesi yan somyada ne kadar asi olduğunu anlatıyordu en büyük cocuga. Büyüdüğünde asla bize bakmaz ekmeği yenmez bunun diyordu. Çocuk içinden öyle olmadığını tekrar ediyordu cılız cılız. Yalnızca sekiz yaşındaydı.

Çocuk artık ilk ergenlik belirtilerini gösteriyordu. Bir erkek çocuğu, büyüyen göğüsleri kabul edebilir mi? O da edemedi. Peki hakkında hiç bilgi sahibi olmadigi bir kanamayi daha o kanamaya sebep vajinayı kabul edememisken kabullenebilir miydi? Üstelik ne bu kanı ne yapacagini biliyor ne de ne kadar surecegini biliyordu. Herkesten gizli kullanılmayan kıyafet, çarşaf aradı evde, parcaladi parcaladi kullandi bir şekilde. Tüylerin normal olup olmadığını bile bilmiyordu ama uzun olmasından rahatsızlık duyuyordu. Makasla kısaltmak geldi aklına. Ayıp gibi de geliyordu ama herkesten gizli yaptı yine de. Bir süre sonra göğüslerini saklayamaz oldu. Atletini gerdirip gerdirip baskiladi sıkıştırdı bir şekilde. Ne tam bir erkek gibi hissedebiliyordu, ne bir kız olabiliyordu. Fakat bir şekilde artik saklayamadigi vücudun insanı olmayi secti, çünkü en az bu şekilde yargilanacakti.

Her şeye rağmen çok basirili devam eden okul hayatı ergenlikle baslayan ciddi bunalımlardan umulanin aksine olumlu etkilendi. Çünkü basarmaktan başka hiçbir seçeneği yoktu. Evde olduğu her an annesinin kendisinden nefretle bahsedisine, her uykusundan kendisiyle ilgili nefret sözlerini duyarak uyanmaya katlanmak istemiyordu. Bir şekilde basardi, okudu meslek sahibi oldu. Gerçek bir kadın olarak gerçek bir adam sevdi ve evlendi. Bir cocuguyla mutlu bir evlilik surduruyor. Bunlar onun hikayesinin alt basliklari. Her başlık, altına yazılacak ne acılar yüklü.

...

İlk çocuk annem. Diğeri ben. Hangi çocuğa acimayi secebiliriz? Seçebilir miyiz? Ben bir çocuk olarak bile kivirciga acimayi seciyorum. Bir çocuk olarak kivircigin anneligine lanet ediyorum ama bir yetişkin olarak kıvırcık yerinde olsam acaba ben de mi yapardım aynı şeyleri diye düşünmekten de kendimi alamiyorum.

Bu bir girdap. Düşünmeyi ve kendimize acimayi seviyoruz. Çünkü yetişkin halimize kendi çocukluğumuzu en iyi biz anlıyoruz. O çocuğa sırt ceviremiyoruz ve onu her an her saniye yaşadığı acıyi yeniden yeniden yasayarak bir yetişkin olarak merhamet gösteriyoruz. Aynı anda hem o çocuk hem ihtiyaç duyduğu merhametin sahibi yetişkin olarak yasiyoruz her acısını.

Yakın zamana kadar ben de bu kadar bunalımlı idim. Özellikle anne olduktan sonra neden beni sevmedigini düşünerek kahrolmaya basladim. Çok pişman. Pişman olmak için neden evden ayrılmami bekledigini düşünerek kahroluyordum. Beni ittiği cinsel kimlik bunalimindan çıkamamış olsaydim ne yapardım diye düşünerek kahroluyordum. Ve saire ve saire. Sansliyim ki 22 yaşında ama çok olgun bir kardeşim var. Onunla dertlesiyorum. Önceleri beni dinledi, daha çok anlattim, dinledi ve teselli etti. O dinledikçe ben daha çok anlatma isteği duymaya basladim. Anlattıkça öfkem de dinmedi sandigimin aksine. Daha çok ofkelendim. Çünkü haksız değildim, yanilmiyordum, bana kötü bir annelik yapmisti ve ben bunu asla hak etmemiştim. Geri dönüp yıllarımı vermezdi bana. Elbette öfkeyi hakediyordu.

Bir anlattım iki anlattım, derken derken. Kardeşim bildigim ama yuzlesemedigim bir şeyler söylemeye başladı bana. Aynı şeyleri anlatıp duruyorsun, acını anliyorum ama anlatmak düşünüp durmak sana ne katiyor, aksine daha çok gömülüyorsun bu dusuncelere dedi. Bebeğini çok seviyorsun, çok iyi bir evlilik yaptın. Ama hem kocani şikayet edecek şeyler yaşıyorsun buna rağmen hem bebeğini. En azından şu an bu kadar konforlu bir hayat sahibiyken bebeğine sabredemedigin eşine sabremedemedigin anlar yaşiyorsun. Annemin yaşadığı ve seninkinden kat kat zor çocukluk üzerine o iğrenc evliligi sen yaşamış olsan nasıl davranirdin bebeğine? O kadar zor bir çocukluk yaşarken duygusal zekan ne kadar gelişirdi, ne kadar iyi bir anne olabilirdin? Artık dusunme, herkes kendi kosullarinin mümkün kıldığı hayatı yasiyor. Annemin aslında saf bir kadın olduğunu biliyorsun, özellikle bir insana kötülük yapmayı isteyecek bir kadın olmadigini biliyorsun. Belki de sadece koşulların yaraladigi bir ruhla yapabildiginin en iyisini yapti dedi.

Benim artık bakış açım bu. Kardeşim yalnızca bir konusmayla sagaltti beni. Yine aklıma geliyor anılar. Ama bu sefer kivricigin anıları da geliyor hemen peşinden. Kivirciga merhamet ediyorum, en azından ben çocuk aklımla çok seviyordum annemi, cici anne gelecek diye sevinecek bir cocukluk yaşamadım en azından diyorum.

Bu aşırı uzun yazıyı konu olarak acsam mi diye dusundum ama vazgectim. Çünkü bir zaman sonra bunu yazdigimi bile unutmak istiyorum, konu basliklarina sabitleyip kendime hatırlatmak istemiyorum. Hatta uzunlugu sebebiyle bir çok kisinin okumayacagini bilmek de rahatlatiyor şu an beni. Anlatmanin rahatlığını yasayayim fakat anlattiklarim yasamasin, daga taşa haykırır gibi. Ne bileyim. Hakikaten hafifledim ya :)

Acı bir masal okur gibi okudum , sonra o cocuk benim dediniz ya .. soyoeyecek soz bulamadim , hep mutlu olun e mi
 
Kendime çocuklarıma karşı hep sorguluyorum yapmayacam dediğim şeyleri yapıyorum kendimi iyi bir anne olarak görmüyorum ama zamanında beni döven annem şimdi ben çocuğuma bağırsam niye bağrıyon diye bana kızıyor

He benimki de geçen oğlum ishal olunca "sen çocuğun el temizliğine dikkat etmiyorsun ondan böyle oluyor yazık çocuğa" dedi de, ruhunu temiz tutmaya çalışıyorum ben elini değil diyemedim :)
 
Sevgili idrak, sizin farkındalığı çok yüksek bir insan olduğunuza inanıyorum. Aşırı duyarlı/hassas kişilik belirtileriniz var mı?
Tek anlayamadığım nokta geçmişte işe yaramadığını düşündüğünüz için terapiyi reddederek kendi kendinize eziyet etmeye devam etmeniz.
Sorunlarınızla tek başınıza başa çıkabilseydiniz zaten bu ruh halinde olmazdınız. Bazen sadece yardıma ihtiyacınız olduğunu kabul etmeniz gerekiyor, bu sizin mükemmel olmak zorunda olduğunuz bir alan değil. Kaldı ki terapi görmek sizin çizmek zorunda hissettiğiniz güçlü kadın imajınızı bozmayacak.
Maddi durum diyeceksiniz ama ücretsiz olarak bir yerden başlayabilirsiniz, durumunuz düzelince özel seanslarla devam edersiniz.

Sürekli bir şekilde bu döngüdesiniz ve yardım çığlıkları her konunuzda duyuluyor. Bu şekilde, bu ruh hali ile yaşamak zorunda değilsiniz. Geçmişin yükünü taşımak zorunda değilsiniz. Nefes aldığınız sürece her şeyin çözümü var.

Yarın ücretsiz seans için randevu alacağım. Geçen hafta dolu olduğu için alamadım. Umudum yok ama deneyeceğim.

Görünüşte hassas değilim ama bence "ben çok duygusal ve hassas bir insanım" diyen birçok kişiden daha hassas olabilirim. Cümlelere çok takılırım. Olur öyle deyip geçemem çoğu zaman. Hassaslık mı bu bilmiyorum.
 
X