Bu cumleleri hala o kız çocuğu olarak yaziyorsunuz. Hem yetişkin bir kadın olarak o çocuğa aciyor ve o anneye öfke duyuyor hem de küçük bir kız çocuğu olarak o annenin merhametine ihtiyaç duyuyor ve bir yetişkinden ona artık durmasini söylemesini umuyorsunuz. Yaziyorsunuz çünkü o kız cocugunun ihtiyaç duyduğu merhameti telafi edecek yetişkinler okuyacak, yaziyorsunuz çünkü o anneye haddini bildirmek isteyen yetiskinler okuyacak.
Bazı yorumlar geliyor kendi hikayesini anlatan. Onlara yine kendi hikayenizle yanıt veriyorsunuz. Çünkü anneden alacağınız intikam ve ihtiyaç duydugunuz merhamet için gerekli tüm anıları boşaltmalisiniz. Ve anneyle küçük kızın başbaşa yaşadığı her travmaya merhametli bir yetişkin tanık olarak her travma için o çocuğu sarmalamali, her travma için anneyi cezalandirmali. Anneniz hakkında kötü şeyler söylenmemesini isterken aslında bir taraftan da çılgınca yargilanmasini istiyorsunuz. Sonucta kucuk bir çocuk hangi gerekçeyle bu travmalari yasamayi haketmis olabilir ki? Elbette ona bunu yaşatani aklı başında bir yetişkin yerden yere vurmali.
Size iki farklı kız çocuğu anlatacağım. Kendi hikayenizi dusunerek değil, bu kız cocuklarinin acisini hissederek okumanızı istiyorum.
Kivircik kız bir köyde dört cocuklu bir ailenin büyük kızı olarak doğdu. Annesi sık sık astım krizleri geçiren bir akıl hastasıydi. Paranoid sizofren muhtemelen. Her şeye rağmen baba ailesini birakip yurtdisina gitti çalışmak için. Anne tüm köye düşmandı, tüm köy anneyle dalga geçiyordu. Anne çocuklarına bakamiyordu, parası yoktu, düşman gördüğü akrabalardan ve diğer koylulerden hiçbir yardım kabul etmiyor, kapıyı dahi açmıyordu. Kıvırcık kız tuvaletini yapmak için annesinden izin istedi, annesi azarlayarak oyalanmadan yapıp gelmesini söylüyordu. Ama kucuk kiz disardaki tuvalete çıkamazdı çünkü düşmanlar vardi. Annesinin yufka pişirdiği tandırın yakınlarına bir yere yaptı tuvaletini koşarak gitti hemen. Akşam yemeğinde kuflenmis yufka yediler ve uyudular. Baba bir haftalık ziyarete geldi. Küçük kardeşler babanin kanatlarinin altında uyudu. Kıvırcık kız yer bulamadi, babasinin ayaklarina sarıldı öptü ve orada sabahladi. Bir köye elektrik direkleri dikmeye geldiler belediyeden. Anne adamlara küfürler savurdu, taşlar attı, beş altı adam anneyi zor bela tuttu. Direkler dikildi, işçiler gitti. Anne eline geçirdiği bicakla direklere tırmandı ve küfürler savurarak kesti kabloları. Elektrik bağlanmış olsa oracıkta ölecekti. Baba, yurda kesin dönüş yapti ve çocuklarının içler acısı haline dayanamayip zamanında delirdigini bile bile kocaman dünyada dört çocukla yalnız bıraktığı o kadını boşadı. Çocuklar cici annemiz olacak diye çok sevindiler. Sevinçleri kursağında kaldi ama kıvırcık öyle böyle buyudu ve 18 yaşında evlendi. Kocası elbiselerini çıkar dedi. Kıvırcık çırılçıplak kaldığında vücudunun her yerinde birbiri ardına şakladi kemer. Kemerin sesi problem değil, kivircik acıdan bağırırsa aynı evi paylaştığı kaynanaya kayinbabaya ayıptı ama. 3 günlük lohusaydi gorumcesine gelen dunurlere size verecek kızımız yok demesini dikte edip kalçasına tekme vurduğunda kocası. Adam sarhoş geldigi bir gün şaka olsun diye boğazını sikmaya başladı kivircigin, sıktı sıktı. Kivircigin gozleri karardi, dili sigamadigi boğazından dışarı sarkiyordu artık, boğazından bir hırıltı geliyordu. Adam sakayi yeterli buldu ve sonlandırdı. Bunlar kivircigin hikayesinde birer alt baslikti. Her bir basligin altına ne acılar sigardi.
...
Diğer cocuk beş kardeşin üçüncüsü olarak tıpkı Fatma Girik'in filmlerinde tasvir edilen cahil insanlarla dolu kurak köy gibi bir yerde geldi dünyaya. Fakirlerdi. Tek bir kap yemek ve yufkadan oluşurdu öğünler. Baba için somun ekmek alınırdı eve, tahin alinirdi. Baba somun ekmeğin bazen tamamını bazen dörtte üçünü yerdi. Kalan ekmeği çocuklara pay ederdi anne birer lokma. Bir küçük kasede gelen tahinin yine dörtte üçünü yerdi baba. Diğer çocuğun aklı tahin ve somun ekmekteydi ama 5 yaşına rağmen tahin ve sönük ekmeğe bakmaması gerektiğini bilirdi. O bir "yal düşmanı" değildi çünkü, babası uygun görürse annesi de verirse kardesleriyle gizli bir yarış icinde yerdi ekmeğine bulaştıra bulastira.
Bu çocukta bir farklılık sezdi herkes, çok akilliydi, kendi kendine okuma yazma öğrendi, matematik işlemleri yapti. Dedesinin tabiriyle her şeyi tam bir erkek gibiydi ama Allah kucucuk pipiyi eksik koymuştu. Artık çocuk erkek gibi yetistirilerek erkek evlat özlemi telafi ediliyordu. Çocuk da daha değerli olmak için bir erkek çocuğunu canlandirdi tüm çocukluğu boyunca.
Okula başladı, öğretmenler durmadan anne babasını cagiriyordu, sınıf atlatilacakti, sadece bir imza istiyorlardı. Okula giden kimse olmadi, neden sınıf atlatılmak isteniyor merak eden de. Çocuk içten içe çok üzülse de yine çok olgundu, her zamanki gibi ağlamayı hiç dusunmedi bile. O kadar olgundu ki birinci sınıfta sabah kalkar onlugunu giyer, babasının cebinden önceden tembihlendigi gibi kendisi ve kendisine emanet edilen sınır zeka ablası için birer simit parası 50 kuruş alır, sessizce anne biz çıkıyoruz derdi. Annesi gözleri kapalı, aman iyi çıkın der, uyumaya devam ederdi. Öğlen eve gelirdi çocuk, annesi bağır çağır temizlikle meşgul olduğu için son on dakika yemek koyardı onlerine. Beş dakikada yiyip koşa koşa giderlerdi okula.
Yazin güneşten fena kararan bu çocuk annesini inanılmaz öfkelendirirdi. Son derece esmer olan annesi çocuğu görünce sinir boşalması yaşar gülme krizine girerdi. Defol git gözümün önünden, yüzüne baktıkça içim daraliyor kapkarasin derdi. Çocuk sadece bakar ve giderdi. Yüzünü gizleyerek ağladığı somyada uyur kalirdi. Uykusunda birden konuşmalar algılar ve açardı gozlerini. Arkası dönük kıpırdamadan dinlerdi aglayarak. Annesi yan somyada ne kadar asi olduğunu anlatıyordu en büyük cocuga. Büyüdüğünde asla bize bakmaz ekmeği yenmez bunun diyordu. Çocuk içinden öyle olmadığını tekrar ediyordu cılız cılız. Yalnızca sekiz yaşındaydı.
Çocuk artık ilk ergenlik belirtilerini gösteriyordu. Bir erkek çocuğu, büyüyen göğüsleri kabul edebilir mi? O da edemedi. Peki hakkında hiç bilgi sahibi olmadigi bir kanamayi daha o kanamaya sebep vajinayı kabul edememisken kabullenebilir miydi? Üstelik ne bu kanı ne yapacagini biliyor ne de ne kadar surecegini biliyordu. Herkesten gizli kullanılmayan kıyafet, çarşaf aradı evde, parcaladi parcaladi kullandi bir şekilde. Tüylerin normal olup olmadığını bile bilmiyordu ama uzun olmasından rahatsızlık duyuyordu. Makasla kısaltmak geldi aklına. Ayıp gibi de geliyordu ama herkesten gizli yaptı yine de. Bir süre sonra göğüslerini saklayamaz oldu. Atletini gerdirip gerdirip baskiladi sıkıştırdı bir şekilde. Ne tam bir erkek gibi hissedebiliyordu, ne bir kız olabiliyordu. Fakat bir şekilde artik saklayamadigi vücudun insanı olmayi secti, çünkü en az bu şekilde yargilanacakti.
Her şeye rağmen çok basirili devam eden okul hayatı ergenlikle baslayan ciddi bunalımlardan umulanin aksine olumlu etkilendi. Çünkü basarmaktan başka hiçbir seçeneği yoktu. Evde olduğu her an annesinin kendisinden nefretle bahsedisine, her uykusundan kendisiyle ilgili nefret sözlerini duyarak uyanmaya katlanmak istemiyordu. Bir şekilde basardi, okudu meslek sahibi oldu. Gerçek bir kadın olarak gerçek bir adam sevdi ve evlendi. Bir cocuguyla mutlu bir evlilik surduruyor. Bunlar onun hikayesinin alt basliklari. Her başlık, altına yazılacak ne acılar yüklü.
...
İlk çocuk annem. Diğeri ben. Hangi çocuğa acimayi secebiliriz? Seçebilir miyiz? Ben bir çocuk olarak bile kivirciga acimayi seciyorum. Bir çocuk olarak kivircigin anneligine lanet ediyorum ama bir yetişkin olarak kıvırcık yerinde olsam acaba ben de mi yapardım aynı şeyleri diye düşünmekten de kendimi alamiyorum.
Bu bir girdap. Düşünmeyi ve kendimize acimayi seviyoruz. Çünkü yetişkin halimize kendi çocukluğumuzu en iyi biz anlıyoruz. O çocuğa sırt ceviremiyoruz ve onu her an her saniye yaşadığı acıyi yeniden yeniden yasayarak bir yetişkin olarak merhamet gösteriyoruz. Aynı anda hem o çocuk hem ihtiyaç duyduğu merhametin sahibi yetişkin olarak yasiyoruz her acısını.
Yakın zamana kadar ben de bu kadar bunalımlı idim. Özellikle anne olduktan sonra neden beni sevmedigini düşünerek kahrolmaya basladim. Çok pişman. Pişman olmak için neden evden ayrılmami bekledigini düşünerek kahroluyordum. Beni ittiği cinsel kimlik bunalimindan çıkamamış olsaydim ne yapardım diye düşünerek kahroluyordum. Ve saire ve saire. Sansliyim ki 22 yaşında ama çok olgun bir kardeşim var. Onunla dertlesiyorum. Önceleri beni dinledi, daha çok anlattim, dinledi ve teselli etti. O dinledikçe ben daha çok anlatma isteği duymaya basladim. Anlattıkça öfkem de dinmedi sandigimin aksine. Daha çok ofkelendim. Çünkü haksız değildim, yanilmiyordum, bana kötü bir annelik yapmisti ve ben bunu asla hak etmemiştim. Geri dönüp yıllarımı vermezdi bana. Elbette öfkeyi hakediyordu.
Bir anlattım iki anlattım, derken derken. Kardeşim bildigim ama yuzlesemedigim bir şeyler söylemeye başladı bana. Aynı şeyleri anlatıp duruyorsun, acını anliyorum ama anlatmak düşünüp durmak sana ne katiyor, aksine daha çok gömülüyorsun bu dusuncelere dedi. Bebeğini çok seviyorsun, çok iyi bir evlilik yaptın. Ama hem kocani şikayet edecek şeyler yaşıyorsun buna rağmen hem bebeğini. En azından şu an bu kadar konforlu bir hayat sahibiyken bebeğine sabredemedigin eşine sabremedemedigin anlar yaşiyorsun. Annemin yaşadığı ve seninkinden kat kat zor çocukluk üzerine o iğrenc evliligi sen yaşamış olsan nasıl davranirdin bebeğine? O kadar zor bir çocukluk yaşarken duygusal zekan ne kadar gelişirdi, ne kadar iyi bir anne olabilirdin? Artık dusunme, herkes kendi kosullarinin mümkün kıldığı hayatı yasiyor. Annemin aslında saf bir kadın olduğunu biliyorsun, özellikle bir insana kötülük yapmayı isteyecek bir kadın olmadigini biliyorsun. Belki de sadece koşulların yaraladigi bir ruhla yapabildiginin en iyisini yapti dedi.
Benim artık bakış açım bu. Kardeşim yalnızca bir konusmayla sagaltti beni. Yine aklıma geliyor anılar. Ama bu sefer kivricigin anıları da geliyor hemen peşinden. Kivirciga merhamet ediyorum, en azından ben çocuk aklımla çok seviyordum annemi, cici anne gelecek diye sevinecek bir cocukluk yaşamadım en azından diyorum.
Bu aşırı uzun yazıyı konu olarak acsam mi diye dusundum ama vazgectim. Çünkü bir zaman sonra bunu yazdigimi bile unutmak istiyorum, konu basliklarina sabitleyip kendime hatırlatmak istemiyorum. Hatta uzunlugu sebebiyle bir çok kisinin okumayacagini bilmek de rahatlatiyor şu an beni. Anlatmanin rahatlığını yasayayim fakat anlattiklarim yasamasin, daga taşa haykırır gibi. Ne bileyim. Hakikaten hafifledim ya :)