bende size cumhuriyet döneminde piyasaya sürülen yalan yanlış tarih kitaplarına karşı yavuz bahadıroğlunun gerçek tarih kitaplarını okumanızı öneririm.
şapka kanununa muhalefet ettiği için bombalanan rize şehri, istiklal mahkemelrinde asılan hocaefendiler, asılan şalcı bacı (evet yanlış okumadınız şapka kanununa muhalefet eden ve asılan bir kadın!!), cumhuriyet döneminde ahır olarak kullanılan camiilerimiz, cumhuriyet döneminde satılan camiilerimiz.
kısaca kime şükran duyacağımızı gayet iyi biliyoruz yani
Ah o sevgili akit gazetesi ve yazarları gerçekten günümüze ışık(!) tutarcasına yazılar yazıyorlar.
Ne kadar da sevindirici hakikaten onları okuyup da gerçek tarih kitabı diyebiliyorsunuz ya harikasınız.
Mesela şu yazısı:
Tarihe ne kadar da güzel ışık tutuyor:
Fatih Sultan Mehmed, kendisine kadar gelen zaman kesitinde meydana gelen şehzade isyanlarını değerlendirerek meşhur Kanunnamesine şehzade katlini koydu: Ve her kimesneye evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların Nizâm-ı âlem içün katl itmek münâsibdur. Ekser ulemâ (âlimlerin çoğu) dahi tecviz etmişlerdur. Anınla âmil olalar.
Fatihin dikkatlere sunduğu nokta önemlidir: Buna göre âlimlerinin pek çoğu şehzadelerin Nizam-ı âlem için katline rıza göstermiştir.
Padişahtan korkup seslerini çıkarmadılar diyemezsiniz, çünkü bazı âlimlerin buna muhalif kaldığını kendisi söylüyor. Demek oluyor ki, devrin âlimleri için, fikirlerini rahatça söyleyebildikleri özgür bir ortam mevcut. Ne var ki, muhalifler azınlıkta kalmış, ekser ulemâ (çoğunluk) dahi tecviz (cevaz-izin etmişlerdur.
Tabii bunun referanslarının olması gerekiyor
Ben İslâm hukukçusu değilim. Ama İslâm Hukuku ve Medeni Hukuk Profesörü Ahmet Akgündüz, bu konuda Kuran, Hadis ve Fıkıhta dayanaklar bulunduğunu yazıyor
İslâm hukukunda kanunsuz suç ve ceza olmayacağı gibi, ileride suç işlemesi ihtimaline binaen kimseye ceza verilemez; ne var ki, İslâm hukuku, hükümdara bir takım suçlar ihdas edebilme ve bunlara cezalar koyabilme salâhiyetini tanımıştır, buna tazir denir dedikten sonra, şöyle devam ediyor:
Padişah bir kimseyi bu çerçevede cezalandırabilir ve bu İslâm hukukuna aykırı değildir. Siyaseten katl, yani devlet başkanının, devletin birliği ve milletin dirliği için yaşaması zararlı görülen kimseleri öldürtmesi de tazir cezalarındandır.
Bütün monarşilerde olduğu gibi, İslâm hukukuna göre de devlet başkanı yani padişah, yargı gücünü elinde tutar. Bir başka deyişle padişah başhâkim mevkiindedir. Kadılar, ona vekâleten dâvâ dinler ve onun nâmına hüküm verirler. Böyle olunca padişahın dâvâ dinleyip, gerekirse suçluları cezalandırması, hatta idamına hükmetmesi mümkün ve meşrudur.
Sonra tazir cezasının kaynağını son devir Osmanlı hukukçularının önde gelenlerinden İbn Âbidînle (1836) açıklıyor: Nesefînin (1310) Ahkâmüs-Siyâse risâlesinde zikredilmiştir ki; Şeyhülislâm Hâherzâdeye (1253), fetret zamanında fesatçıların öldürülmelerinden sorulmuş, o da, Onlar yeryüzünde bozgunculukla hareket ettikleri için öldürülmeleri mübah olur diye cevap vermiştir.
Kendisine, onlar fetret zamanında fesatçılığı bırakıp gizlenirler, denildiğinde, Zarureten böyle yapıyorlar. Geri gönderilseler bile kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir meâlindeki âyet-i kerime (Enâm: 28) gereğince, biz böyle görmekteyiz demiştir (İbn Âbidîn, III/186).
Bu isyan eden şehzadelerle ilgili bir konudur. Ama bir de çocuklar var: Onlar neden öldürülüyor? Suçsuz ceza olur mu?
Akgündüz bu soruya şöyle cevap veriyor: Bunların cezalandırılması için suç işlemelerini beklemek çoğu zaman cezalandırma imkânını ortadan kaldırdığı gibi, bazen çok ağır ve telâfisi imkânsız neticeler doğurur. Tarihî tecrübelerin de gösterdiği gibi, bir şehzâdenin cezalandırılması için ayaklanmasını beklemek, düşman ülkelerle anlaşıp, arkasına silâhlı binlerce kişi alarak, âsâyişi esaslı tehdit eden bir kimseyle karşı karşıya kalmak demektir. Böyle bir vaziyette artık cezalandırmaktan söz etmek abestir. Çünkü iş işten geçmiştir.
Kaldı ki, bu şehzadeler öldürülmedikleri zaman, bunların da diğerlerini öldürmesi söz konusu olacaktır.
Kardeş katli ile alakalı İslami hüküm vermiş.
Osmanlı'ya kadar ne Peygamber Efendimiz'in ne 4 halifenin ilerde suç işleyebilir başkaldırabilir diye
suç işlenmeden, hele hele daha kundaktaki masum bebeleri bile büyüyünce ayaklanabilir diye, öldürdüğü bir uygulama okumadım...
Kafasına göre sevgili o çok bilmiş gerçek tarihçiniz hüküm verirken bunları da göz önüne alsın...
Ha bir de yeri gelmişken, şapka kanununda asılanlardan bahsetmişken cihad adı altında 'Müslüman olmadıkları için' kılıçtan geçirilen masum insanlardan da söz etseniz ya?
Her tarih kendi içinde bütündür.
O yanlış bu yanlış ona şükran buna şükran derken bunu da göz önünde bulundurun.
Son olarak da, kimse kimseyi put gibi görmüyor...
Görseydik söylerdik.
Ama sizlerin ve sizin gibi düşünenlerin çok zoruna gidiyor ki, Akit Gazetesi gibi 'karalama politikasını gazetecilik zanneden insanları' kale alıp okuyarak sonrasında da gerçek tarihçi diye gözümüzün önüne sokarak hele ki 10 Kasım'da olmasaydı da olurduk tarzı bir söylemle kendini komik duruma düşüren insanlar ile bir amaca ulaşacağınızı zannedip, bizim 'Birilerine göre ya Allah'a ya da Atatürk'e tapmalısın. Oysa Allah'a şükür, Atatürk'e teşekkür diye bir seçenek de var.' seçeneğimizi de saptırmaya boş bir çabayla sadece 'didinmektesiniz.'
Ne demişler taklitler aslını yaşatır.
Saygılar...