Her üç çocuktan biri aç yatıyor!


Bu yazdıklarım şahsınız adına değil. Tamamen parmak bastığınız nokta ile alakalı yorumum.

Seçim zamanı bu sözü vermek zorunda kaldılar verdiler. Asgari geçim ücreti denilen yardımı dahi cebine indiren patrondan bahsediyoruz ama çok öteye gitmemek gerek. Seçimden önce net 1300 TL asgari ücret olacak diye vaatte bulunan bu parti her ne hikmetse seçimden sonra devletin yardımınıda net ücretin içine yedirdi kimselerinde sesi çıkmadı. Hemen Allah'tan belanı mı istiyorsun dediler. Bende diyorum ki yarın bir karar çıkar A.g.i kalkar o zaman o 1300 liradan min 123 tl kesilince ne tepki vereceksiniz? Tabii ki ses yok. Susmaya devam. Önüne koyulana eyvallah diyen adamdan ne bekleyeceksin?
Verilmeyen 300 liralık maaşa gelince hükümet patrona yol göstermiş.
Yine aynı hükümetin yönettiği kurumlarda sözde iyileşmiş denetim mekanizmalarımız var.
Hadi 300 lirayı cebe atan patronu bulun, cezalandırın diyorum kurumlarımıza ama tırt.
Senin cebinden alana yataklık ediyorsan sende o (ç) alan kadar suçlusundur.
Kötülüğü yapana baş tacı edip, çocuklarımız aç, üşüyor, ölüyor diyenlerin bir kısmı maalesef aynı insanlar.
Bu kısır döngü zor kırılır.
 
Ben temel eğitimimi yurtdışında aldım cennet ve cehennemle korkutulmadım
 
Sanırım sorunumuz şu;
Burada söylenen şey, halkı kısırlaştıralım değil. Gidip kimseyi faşizan bir şekilde kısırlaştırma işlemine tabi tutmayacağımıza göre temelde o insanların üreme hakkı üzerinde bir tasarrufumuz yok.
Burada söylenen şey, bakamayacaksan doğurma. Çocuk doğurup gelip benim kapımın önünde dilendireceksen doğurma.
Benim gözümde de yaşam hakkı kutsaldır Bahar, derdim de o çocukların yaşama hakkı zaten.
Diyorum ya ana babanın üreme hakkından çok daha kutsal bir hak o hak.
Bir insanın asgari ücretle 5 çocuğa bakamayacağı aşikarken hiçbir önlem almadan sevişip de çocuğu bakımsızlıktan ölen bir aile düşünelim.
Burada birincil sorumlu, evet devlettir. Ben devlete çemkiririm. Ama ikincil sorumlular korunmayan ana babadır. Kimse uçkurunun keyfine bakamayacağı çocuğu doğurmamalı Bahar.
Bak o çocuğun iyi bir evde yaşama, iyi bir eğitim alma hakkında bahsetmedim bile.
Doğrudan yaşama hakkından bahsediyorum.
Birincil sorumlu devletse, ikincil sorumlu da ailedir.
Yani öyle:

hadi vurun hakkını kullanana, istediği gibi yaşayan insana"
diyemeyiz.
O çocuğun yaşam hakkı ne olacak?
Ana baba olarak çocuğumuzdan sorumluyuz, istesek de istemesek de. O çocuğu doğurduysan bakabileceğinden emin olmak zorundasın. Ötesi yok.
Sen olması gerekenden bahsediyorsun.
Bilinçlendirme harekatı?
Hiç doktor, sağlık görevlisi yakının var mı? Verilen kondomlar çocukların elinde balon olur köylük yerde.
Bu bilinçlendirmeler yıllardır zaten yapılıyor Bahar. Ücra köyleri saymaz isek her yer ana sağlık kliniği dolu. Daha hala "Canı veren Allah rızkını da verir" diyerek 5 çocuk doğuran insanlar var bu ülkede.
Başlarım bu insanın doğurma hakkına. Eğer bu insanın "istediği gibi yaşama" hakkı o doğan bebelerin ziyan zebil olmasına yol açacaksa yoktur onun öyle bir hakkı.

Bir ülke düşünelim Bahar. Bu ülke güzel bir ülke olsun. Verimli, refah, kimsenin aç yatmadığı bir ülke olsun. Ama bir sorunumuz olsun, her aile 5 çocuk sahibi oluyor.
Basit bir iktisat gerçeği Bahar: Kaynaklar insanlardan daha hızlı tükenir.
Çocuk doğurma konusuna bilinçli ya da zorunlu bir KISITLAMA GETİRMEK ZORUNDAYIZ.
Aksi düşünülemez. Doğada bile bunun sürüyle örneği var. Biz kimsenin avı değiliz Bahar, kısacası soyumuz kendiliğinden, doğal bir sınıra maruz değil.
Nasıl ki farelerin soyu kediler tarafından dengede tutuluyorsa, kedilerin soyu yine doğal şartlarla dengede tutuluyorsa, bizde gönlümüzce üreyemeyiz.
Çünkü doğanın dengesini bozuyoruz. Çünkü su kaynaklarını tüketiyoruz, çünkü tarım ürünlerini tüketiyoruz. çünkü Kutupları ısıtıyoruz.
Ve bütün bunlar Doğum Kontrolü diye bir şey olmasına rağmen oluyor.
İstediğimiz gibi üremek diye bir hakkımız yok.
İstediğimiz canlıyı öldürmek, toprağı kirletmek, ormanları kesip ev yapma hakkımız yok.
Doğal kaynakları sömürme hakkımız yok, çünkü o kaynaklar sadece bizim değil, filin de hakkı solucanın da hakkı.
Eğer kendi vahşi doğamızda olsa idik zaten değil 5 çocuk 10 çocuk bile doğursak yırtıcıların arasında yaşadığımız için doğal bir denge, doğal bir seçilim olacak, güçsüz olan elenecek, güçlü olan devam edecekti.
Ama kaynaklar yetersiz kaldığında fazla olan insanları öldüremeyeceğimize göre, kaynak ve insan arasında bir denge kurmak zorundayız.
Ve bunu "üremek bizim hakkımız, istediğimiz gibi yaşarız" diyerek yapamayız.
Esasen hak dediğim kavram da öyle bir kavram değil zaten.


Şurayı da ayrıca çekeyim. Aynı vurguyu bir kaç yerde yapmışsın.
"Suç" Ben böyle bir şey demiyorum. Çok çocuk doğurmak sorumsuzluktur ama suç değildir.
Bunun dışında söylediğin ayrıca alakasız bir şeyç
Kadın cinayetleri işleniyor diye sokağa çıkmamak başka bir şey
Doğurduğu çocuğa bakamıyor diye doğurmamak başka bir şey.
Birincisinde etkenler tamamen dıştan ikincisinde ise sorumluluk %50 %50 olmasa da devletle paylaşılıyor. Bak sorumluluk diyorum.
Doğurduğun çocuk üzerinde sorumluluğun vardır, Bahar. O sorumluluk tamamen devlete ait değil. Eğer o sorumluluk tamamen devlete aitse, çocuk memeden kesilir kesilmez devlet aileden alsın ve çocuğu her türlü imkanı sağlayarak yetiştirsin. Böyle bir şey mümkün ve yine insan haklarına uygun olmayacağına göre, ailenin de çocuk üzerindeki sorumluluğunu kabul etmemiz gerekiyor.
 
Bir gün yurtdışındaki hocama sordum neden fakirler fakir kalıyor diye oda dedi ki çok çocuk doğurduklarından bu duruma alışkınlar zenginliğin ne olduğunu bilmedikleri için yadırgamıyorlar bu zincir böyle sürüp gidiyor dedi tabi ben çok etkilenmiştim hocanın dediklerinden ki bu hocam dünya'yı gezmiş bize oralardan fotoraflar gösterirdi ve bilgi verirdi ingilizcemide ondan öğrendim
 
Yoksul yoksul olduğu için mi çok çocuk yapar yada çok çocuğu olduğu için mi yoksul kalır
Bana kalırsa yoksul olduğu için
Buna şahitlik yapabiliriz doksanlı yıllarda yoğun bir şekilde doğudan batıya çok çocuklu aileler göç etti yıllar içerisinde standartlarıda düzelme şansları oldu eğitim isdihtam daha iyiydi ve çocuk sayısında doğu olan akrabalarına oranla daha az çocuk daha refah bir hayatları var ve bir sonraki nesil daha iyi olacak
Bana kalırsa hocan yapıyormuş bu konuda
 
Bende isterim her çocuk maddi imkanları bol olsun aç yatmasın , buda annelerin eğitim seviyeleri ile alakalı , kadının eğitimli oluşu çocuğu daha da bilinçli kılıyor yada çocuğu iyi eğitimi yoksulluğu bitiriyor
 
Bununla alakalı iktisadi bir görüş var. Yoksullar yoksul oldukları için yoksuldur şeklinde.
 
Bende isterim her çocuk maddi imkanları bol olsun aç yatmasın , buda annelerin eğitim seviyeleri ile alakalı , kadının eğitimli oluşu çocuğu daha da bilinçli kılıyor yada çocuğu iyi eğitimi yoksulluğu bitiriyor
 


“Bakamayacaksan doğurma!” senin değil de yetki sahibi bir kimsenin ağzından çıkan cümle olursa “faşizan bir şekilde” kısıtlama ile sonuçlanacaktır.

Eğer, “durun, yapmayın!” deme hakkının olayda bir etkisi, yani yönetici olarak bir sorumluluğu olmayan kimselere ait olduğunu düşünüyorsan, bu durumda da cümle “doğurma” değil “eğer istersen, bence olması gereken…” şeklinde kurulmalı.

Anne babanın seçim hakkı en az yaşama hakkı kadar kutsaldır. Kutsallıklar arasında başlatılacak ayrıştırma, birini diğerine üstün görme çabaları ihmaldir, zamanı gelince ötekine de sıçrar.

Birincil ve emeğinin karşılığını alamayanlar olduğu sürece yegane sorumlu devlettir. Eğer, anne ve baba çalışmıyor ve bu yüzden çocuk açlık çekiyorsa, suç ailededir. Fakat tersi durumda, yani zaten canla başla çalışan kimseler buna rağmen çocuklarını aç yatırmak zorunda kalıyorsa tek sorumlu, suçlu gücü elinde bulunduranlardır. Aile zaten üzerine düşeni yapmış, gece gündüz çalışmıştır. Ve tüm bu tavizlerine, kendi hayatlarını hiçe saymalarına rağmen güç sahipleri emeğin karşılığını veremiyorsa, oklar onlara çevrilmelidir.

Bilinçlendirme çalışmalarının söylediğin şekilde tam sürat işlediğine yönelik hiç haber almadım. Tam tersi örneklerle ise defalarca karşılaştım, okudum.

Bahsettiğin güzel ve verimli ülkede, doğa sömürüsüne karşı çocuk sayısında sınırlandırma getireceksen eğer, bu herkesi kapsamalı. Fakirinden zenginine, gencinden yaşlısına kadar. Bu kabul edilebilir bir durumdur. Fakat sadece “fakirler” demek beraberinde isyancısını doğurur, çifte standarttır, hiçbir hakla uyuşmaz.

Herkese getirilecek çocuk sayısında ki kısıtlama asla karşı çıkmayacağım bir uygulama olur. Ama ne zaman ki bir kural ya da hak tek bir kitleye, kesime, ırka ya da cinsiyete dayatılmaya çalışırsa, bunun karşısında yer alırım.

Yani verdiğin örnek aleyhinde bir cümle kurmadım ben. Hadi hep birlikte doğayı kurutalım da demedim. Benim için esas olan eşitliktir. Başkanından memuruna kadar aynı yasağın getirilmesi, destekleyeceğim bir davranış olur.

Sorumsuzluk olduğuna inanılsaydı, suçlu tarafın daha çok dikkat çekmesi, konuya dahil edilmesi gerekirdi. Bu haber altında ise tek dert “aile” olmuş durumda.

Ki, bana göre sorumsuzluk değil. Fakat bu amaç uğruna yapılacak bilgilendirme çalışmalarına da karşı değilim. Bir zorlama, küçümseme, kötüleme dahil edilmediği sürece.

Bana göre sorumsuz ve suçlu olan, ne yetişkine hak ettiği parayı ne de çocuğa hak ettiği ekmeği vermeyenlerdir.

Kadın cinayetlerinde de aç kalan çocuklar sorununda da en büyük etken devlettir.

Dediğim gibi, ailenin sorumluluğu “emeğin karşılığının ödenmediği” noktada bitmiştir. Devamında suçlanamaz. Yani ortada hem yetişkin hem çocuk sömürüsü vardır. Her iki kategoride bulunan insanlarda mağdurdur.

Çocuk sahibi olmada kıstas ne olacak? Açlık, eğitim, kolej, araba, uçak, bal, ekmek, pekmez…

Kim kriter? Adam Smith, İngiliz asilzadeler, Çar ve ailesi…

Sana göre en azami olan açlık iken bana göre bir çocuğun psikolojini bozacak, hayatını altüst edecek etken kolejli ile gireceği ve onu geçme olasılığı neredeyse imkansız olan sınav maratonudur.

Hep birlikte aç kalınması halinde bunu asla dert etmeyecek insanım.

Ama ben yürürken altında Bmw’si olanları gördükçe de saçlarım beyazlıyor, neredeyse tüm hastalıklarım psikolojik temelli olarak vücudumu ele geçiyor.

Kim çocuk sahibi olabilsin Marilyn? Psikoloji mi önemli yoksa mide mi? Aileler hangisini değerlendirmeye almalı?

Tc’nin doğusu intihar etsin, artık İstanbul ve Ankara da onlara eklensin.

Aç olmasan da üzerine bomba düşüyor. Birisi çıkıp “bomba yağarken ne gerek var çocuk sahibi olmaya” dese (ki dendi), ne cevap vereceksin? Geliri yerinde ama üzerine bombalar yağıyor?

Nereye kadar saklanarak, gerisin geri çekilerek yaşanır?

O, eğitimsiz ve cahil dediğin kitle tam da bunu düşünüyor. Yaşamak bizim de hakkımız ve asıl korkmaktan korkmalıyız diyorlar.

Sonuç olarak insan, bir dokunulamaz, sorgulanamaz olanı belirlemeli.

Aç kalmamak buna dahil midir değil midir cevap vermeli.

Evet ise, devamında bu “aç kalan” üzerinde sorumluluk sahibi olanları tek tek incelemeli.

Aile sorumluluğunu yerine getiriyorsa (çalışıyor, uğraşıyor ise) tamamen aklanmalı.

Ve geriye tek bir suçlu kalmalı; gücü elinde bulunduran.
 
Şöyle bir durumda var raporlarda geçen çok iyi mesleği olan ebeveynler çocuğunu mesleki yönünden iyi yönlendiriyor ama mesleği iyi olmayan ebeveyn bu durumada iyi hakim olupta çocuğunu yönlendiremiyor
 
Devlet yeni,yeni haklar verdi kadına ve maaş olarakta zam yaptı asıl zorun özel sektördeki patronların paraya gözü olupta doymamaları hem az ücret çok iş ve işten geç saatte çıkış temel sorun bu , iş dağılımda yok çalışıyorsan her işi yapmak zorunluluğun var ,köle sistemi ve aynı işi kadın yapıncada daha az ücret alıyor , yani halen ortaçağ devrimindeyiz , onun içindir ki en akıllıca fazla çocuk doğurmamak ,
 
Maddi geliri yüksek olan insanlar daha az çocuk doğurma eğilimindedir. Dolayısıyla fakirlerden bahsediyoruz. Zenginleri konu dışı bırakalım, maddi geliri 5000 olan adam da 6 çocuk yaparsa, eh be birader bakabilecek misin o çocukların hepsine derim ben, demeyeceğim senin varsayımın.
Bilinçlendirme çalışmalarının söylediğin şekilde tam sürat işlediğine yönelik hiç haber almadım.
Ben tam sürat demedim.
Gözden kaçırdığın nokta şu; Sen köye gidiyorsun adama doğum kontrolünün faydalarını anlatıyorsun, aldığın cevap "Canı veren Allah rızkını da verir."
Bu adama o rızkın nereden geldiğini anlat anlatabiliyorsan.
Elbette anlatmaya devam edeceksin, adamı kolundan tutup zorla vazoktami yapacak halin yok. Ama bu adam canı da rızkı da Allah veriyor diye doğurtmaya devam ediyorsa, bu adamın o çocuğun ölümünde sorumluluğu vardır, Bahar.
Boşuna yorulma beni aksine ikna edemezsin.

Emeğinin karşılığı.
Bunu tanımla?
Diyelim ki bir işçinin emeğinin karşılığı 3000 lira ve bu işçi bu emeğinin karşılığını alıyor, ancak 6 çocuğu var ve çocuklarından bazıları aç uyumak zorunda.
Bu durumda ne yaparsın? Sadece bu işçi daha çok çocuk sahibi olmak istiyor ve rızkın da Allahtan geldiğine inanıyor diye ücretine mi zam yaparsın yoksa doğum kontrolüne mi yönlendirirsin? Bu durumda belki 7 belki 10 çocuk yapmak benim hakkım derse? Ona karşı ne gibi bir sav geliştireceksin?
İşçinin emeğinin karşılığını almıyor olduğu konusunda hemfikiriz. 1.300 gayet ucubik ve hakkaniyetsiz bir rakam. Asgari ücretli bir ailenin 2 çocuk yapmasına kimse bir şey demez ve fakat rızkını Allah veriyor diyerek 5 çocuk yaparsa bunun adı çocuk sömürüsüdür.

Kim çocuk sahibi olabilsin Marilyn? Psikoloji mi önemli yoksa mide mi? Aileler hangisini değerlendirmeye almalı?
Mide. Aileler bunu öncelik almalı Bahar.
Ben de işçi bir ailenin çocuğuyum. Ben de koleje gitmedim, özel üniversiteye gitmedim. Ama aç da yatmadım. Ailem 2 çocuk sahibi olmuşlar. 3. çocuk istememişler, çünkü bakamayız diye düşünmüşler, imkanımız sadece 2 çocuğumuzu okutmaya yeter demişler.
Zor günlerimiz oldu evet ama yatağa aç girmedik, hiç. Ama 4 kardeş olsaydık, ailemizin durumu yetmeyebilirdi.
Bak sana basit bir örnek verdim. Benim babam 2 çocuk sahibi olduğu için 2 çocuğunu da üniversiteye gönderebildi, okutabildi, peki ya 4 çocuğu olsaydı?
Fazla nüfus fakirleştirir Bahar.
Olması gereken aktif çalışabilecek, nitelikli nüfustur. Ve bunu 5 çocukla sağlayamazsın. 5 çocukla ancak bol bol bir diğerinden daha az ücrete çalışmaya razı olacak insan yetiştirirsin.
O, eğitimsiz ve cahil dediğin kitle tam da bunu düşünüyor. Yaşamak bizim de hakkımız ve asıl korkmaktan korkmalıyız diyorlar.

Sonuç olarak insan, bir dokunulamaz, sorgulanamaz olanı belirlemeli.
"O eğitimsiz ve cahil dediğim" kitleye çok fazla anlam yüklüyorsun Bahar.
Onlar yaşamak bizim de hakkımız demiyor, korkmaktan korkmalıyız da demiyorlar. Onlar trafik ışığında mendil satabilecek daha çok çocuğa sahip olabilmek için çoğalıyorlar.
Sözlerim senin için acımasız mı?
Oradan baktığında leş bir kapitalist mi görüyorsun?
Görme.
O adam o çocuğu tekmeyle gönderiyor çalışmaya. Bunun adı çocuk sömürüsü. Bu adamın çocuk sahibi olma hakkı yok. Devlet bu zihniyetteki adama daha çok çocuk sömürebilsin diye çocuk parası falan vermemeli. Devlet bu adama çocuk parası verdikçe, bu adam daha fazla çocuğu gönderecek çalışmaya.
Aile sorumluluğunu yerine getiriyorsa (çalışıyor, uğraşıyor ise) tamamen aklanmalı.
Tekrar soruyorum, sence emeğinin karşılığını alan bir işçinin/çalışanın hakkı kaç çocuktur? Çizgiyi nerede, nasıl çekmeyi planlıyorsun? Atıyorum benim sınırım 2 iken, senin sınırın 4 ise, beni eleştirme hakkın nereden geliyor? Temelde aynı şeyi söylüyor oluruz.

Bu bir dil ya da uslüp tartışması değil Bahar. Bugüne kadar gidip 5 çocuklu hiç kimseye bakamıyorsan doğurma demişliğim yok.

Birisi çıkıp “bomba yağarken ne gerek var çocuk sahibi olmaya” dese (ki dendi), ne cevap vereceksin? Geliri yerinde ama üzerine bombalar yağıyor?
Birisinin söylediği, birisini bağlar.
Benim yapacağım ne olurdu, onu soruyorsan, evet her gece şehrime bomba yağsaydı sevişir miydim, bilmiyorum ama o Allah'ın cezası kondomu taktıracağımdan ya da o baş belası hapları yutmayı unutmayacağımdan eminim Bahar.
Bütün çocuklar savaş olmayan topraklarda doğmayı hak eder ve benim birey olarak yapabileceğim tek şey, o çocuğu doğurmamak olabilir en fazla.

 
Günümüz koşullarında en fazla 2 çocuk büyütülebilir maalesef
 

"Maddi geliri yüksek olan insanlar daha az çocuk doğurma eğilimindedir. Dolayısıyla fakirlerden bahsediyoruz. Zenginleri konu dışı bırakalım, maddi geliri 5000 olan adam da 6 çocuk yaparsa, eh be birader bakabilecek misin o çocukların hepsine derim ben, demeyeceğim senin varsayımın."

O halde, gelir eşitsizliği ve sömürüye dayanan sistemin bir sonucu olduğunu kabul etmiş olduk. Savaş dönemlerinde nasıl nüfus patlaması ve inanç oranı artıyorsa, bu kaçınılmaz bir son, yöneliş ise aynı şekilde zorluk, fakirlik beraberinde bazı konularda daha dar kapsamlı düşünmeyi ve üstün beyazlarca yuhalancak davranışları getiriyor. Bunda hemfikiriz. Ben eminim ki o insanlar, araba sürmenin, AVM'lerde takılmanın keyfini alsaydı, en katısından bir hazcıya, kapitaliste evrilecek ya da en azından bir "seçim" yapma şansları doğacaktı. Çocuk sayısından, insani ilişkilerinde takındıkları sert tavırlara kadar her bir hareketleri cahil ve görmemiş olmaktan öde maddi sıkıntılar, refah çıtasının çok aşağılarda olmasıdır.

Yani, ortada eğitimsiz bir kafanın aldığı geleceği yorumlamaktan aciz bir karar varsa, bu durumda nasıl kişiye "cahil" demek en aşağılık insan konumuna düşmek anlamına geliyor ve bu yüzden yüzümüzü o kimseyi, orada terk eden, sömüren sisteme çevirmemiz gerekiyorsa, aynısı "toplumsal" kurallar ile doğru orantılı gelişen "maddi" kazançtan bağımsız değerlendirilmesi mümkün olmayan "çocuk sayısını" belirleme durumundada kıstasımız olmalı, düşmanı seçerken yer yerine göğe bakmalıyız.

Benim, 5000 tl maaşı olan ile 1300'e çalışan kimselere karşı kuracağım cümleler arasında ki tek fark, hakkı sömürülene "gidip onu her türlü yolla" alması gerektiğini söylemek olur.
"Eh, sende çapına göre davran"a varan cümleler ne kadar simli, çiçekli ve böcekli olsada yanlıştır, güce hizmet eder.

"Ben tam sürat demedim.
Gözden kaçırdığın nokta şu; Sen köye gidiyorsun adama doğum kontrolünün faydalarını anlatıyorsun, aldığın cevap "Canı veren Allah rızkını da verir."


Bombalar yağan bir şehirde "Marx size başkan ile eşit olmayı vaat etiyor, bu arada din'de afyon ha!" demem halinde ne kadar anlaşılacaksam, "durun, çocuklar doğmamalı!" sözünden de benzer anlamlar çıkarılacaktır.
Burada, göklerde uçan bilge üstün ırk insan ağzıyla yazmak, belli bir kitleyi ötekileştirmek, onları sözde cahil ya da eğitimsiz ilan etmek bile midemi bulandırıyor. Çünkü, ne ekmek bulamayandan dini ne de 15 saat çalışandan okuduğu kitap sayısı, kelime dağarcığı sorulmaz.
Bu temel aldığım görüşten yola çıkarak ise şu sonuca varıyorum Marilyn; o insanların maddi imkanı yükselmedikçe, verilen eğitim, öneriler sadece "ekmek bulamıyorsa pasta yesinler" kadar duygusuz, anlayıştan uzak davranışlar olacaktır.

Ortada bir eğitimsizlik var ve seçimlerde bunun izin verdiği oranda geleceğe yönelik ve akıllıca olacak şekilde şekilleniyor. Bu durumda, yapılacak en akıllıca hareket sürekli söylediğim gibi düşene bir tekme daha atmak değil, onunla "hayalperestce" bir şekilde kolkola girmek olacaktır. En azından, konuşurken yazarken desteklemek ve sinirimizi, nefretimizi asıl sahiplerine yönlendirmek gerekir.


"Emeğinin karşılığı.
Bunu tanımla?
Diyelim ki bir işçinin emeğinin karşılığı 3000 lira ve bu işçi bu emeğinin karşılığını alıyor, ancak 6 çocuğu var ve çocuklarından bazıları aç uyumak zorunda.
Bu durumda ne yaparsın? Sadece bu işçi daha çok çocuk sahibi olmak istiyor ve rızkın da Allahtan geldiğine inanıyor diye ücretine mi zam yaparsın yoksa doğum kontrolüne mi yönlendirirsin? Bu durumda belki 7 belki 10 çocuk yapmak benim hakkım derse? Ona karşı ne gibi bir sav geliştireceksin?
İşçinin emeğinin karşılığını almıyor olduğu konusunda hemfikiriz. 1.300 gayet ucubik ve hakkaniyetsiz bir rakam. Asgari ücretli bir ailenin 2 çocuk yapmasına kimse bir şey demez ve fakat rızkını Allah veriyor diyerek 5 çocuk yaparsa bunun adı çocuk sömürüsüdür."

Emeğin karşılığını kendi dünya yorumuma göre tanımlamam halinde, "herkes ne kadar kazanıyorsa o kadar" şeklinde olur. Fakat yerlerde sürünen ekonomi ve uyuşmuş bir halk ile Komünizm bayrağına doğru yürümenin ilk etapta gereksiz olacağını düşünüyorum. Şimdilik, en adil Kapitalist ülkeleri hedef olarak konulabilir. Daha fazlasını, bellir bir zemin oluştuğunda tartışırız.
Yani, emeğin karşılığı şimdilik; kişinin sömürülmeden yaşamını sürdürmesini sağlayacak orandır benim için. Ne bedeni ne de psikolojisi, aklı bir başkasının eşyası, para kapısı olmamalı kısacası "sınıflar arası uçurum" en alt düzeye indirgenmeli.


Bahsi geçen haberin nasıl bir kriterler listesi sonrasında hazırlandığını biliyor musun? Bir dönem içinde bir haftalık tatile gidemeyen, aylık harcama oranı 1000 liranın altında olan, her hafta sinemaya-tiyatroya gidemeyen çocuk vb şeklinde. Yani Marilyn, bu kriterlere göre benim ailem yok olmalı, tıpkı çevremde gördüğüm milyonlarcası gibi.
Benim emeğin karşılığından anladığımda tam olarak bu; yukarıda sıralanmış maddelerin gerçekleştirilme olasılığına denk düşen bir sömürü ya da adalet düzeni kurulmuş demektir.


Emeğin karşılığı sadece cebe atılan paranın eli doldurması değildir. Küba'da 25 dolarak 1 ay krallar gibi yaşayabilirsin. Fakat Tc'de ev kirası 800 tl'ye yükseldi. Yani emek, kişinin hayatını ayağında zincir olmayan köle olarak geçirmesini engellemeli.

Emeğinin, benim idealime göre herkes ile eşit ya da şimdilik koyduğumuz sınıra göre (yukarıda ki maddelerden mahrum kalmama) alması halinde kişinin itiraz edeceği bir durum, yakınacağı bir neden olmadığı ve seçimlerinden dolayı çocuklar açlık çektiği için durması söylenebilir. Ki, ortalama bir geliri tutturmuş, batıda dünyaya gelmiş, eğlence nedir görmüş, lükse para harcayabilmiş çok az kimse böyle tuhaf bir seçime gidecektir. Yani verdiğin örnek çok uç olmuş.
İşçinin ücretine yapılacak zam, diğer herkes ile eşitlenene dek artırılmalı.


Belli bir orta geliri, eğitimi tutturmuş kimseleri bir takım bilinçlendirme merkezlerine yöndendirebilirsin. Çünkü ortada uçuk derecede bir sömürü, var olmaya hakaret olacak şekildede eğitimsiz bırakma çalışması yoktur. Fakat Tc'de parası ve çocuğu bol olanların sayısı çok az. Çevrem gördüğüm tüm çok çocuklu kimselere (8-10) köy hayatı yaşamış, zamanında silahlardan kaçmış insanlar.

Kısacası, sömürülmeden çalışan ve karşılığını alan insana hesap sorabilir, yaptıklarından sorumlu tutabilirsin.
Fakat tıpkı aç insanın çalması gibi, yapılan diğer eylemlerde kişinin sosyo-ekonomik duruma bağlı olarak değerlendirilmeli, çözüme ise onu ter eden, yüklenmesi gereken sorumluluktan kaçan güç sahiplerini suçlayarak, her şeyi sebebi sayarak, hesabı onlardan sorarak ulaşırsın.


"Mide. Aileler bunu öncelik almalı Bahar.
Ben de işçi bir ailenin çocuğuyum. Ben de koleje gitmedim, özel üniversiteye gitmedim. Ama aç da yatmadım. Ailem 2 çocuk sahibi olmuşlar. 3. çocuk istememişler, çünkü bakamayız diye düşünmüşler, imkanımız sadece 2 çocuğumuzu okutmaya yeter demişler."

Mide, duygularına göre belirlediğin ve sadece kendine koyabileceğin bir kriter.
Bana hiç uymuyor.
Midemin doyması noktasında çok büyük oranda sorun yaşamış olmasamda, asla psikolojik olarak aynı rahatlığa ulaşamadım.
Asla yemeğe önem veren bir insan olmadım, fakat liseden itibaren mideme ağrıların saplanmasına sebep veren sınıf, sömürü gibi konularda dağlara gitmeme sebep olacak kadar sinirlendim.
Aç kalmasamda, her gün kavgalara karıştım. Suçlandım, cezalandırıldım. Dershaneye giden arkadaşlarımın suratına bakmak zorunda kaldım, otobüse binmemek için sabah 5'te yollara düştüm.
Açlıktan öleyim, kendi kanımda boğulayımda biri bana "çay getir ya da istifa et" bakışı atmasın.

Özetle, önceliklerimiz farklı. Sen beni açlık ile sınırlandıramazsın. Bundan çok daha fazla önem verdiğim, nefretimin aklımı, duygularımı hatta yaşama isteğimi ele geçirdiği durumlar oldu.

Ve bu duygular tek ya da on çocuk için fark etmiyor.


Bir çok insan var ki açlıktan daha çok insani muameleye önem veriyor. Evet, birinde zayıflıyor ve ölüyorsun. Diğerinde ise doktora her gidişinde fıtıktan, migrene kadar her hastalığının psikolojik temelli olduğunu öğreniyor ve sürünerek bir kaç yıl daha fazla yaşıyorsan. Biraz umut etmeye meyilli isen, nefretini kara dönüştürebilirsin. Yoksa işin yaş. Doğacak çocuk için bunu da garanti edebilecek misin?

Bana kalırsa Tc'de yaşayan doktorlar bile çocuk sahibi olmamalı.
Ve bu öncelikler, olmazsa olmazlar uzat gider. Kişiden kişiye çok güzel değişir.


"O eğitimsiz ve cahil dediğim" kitleye çok fazla anlam yüklüyorsun Bahar.
Onlar yaşamak bizim de hakkımız demiyor, korkmaktan korkmalıyız da demiyorlar. Onlar trafik ışığında mendil satabilecek daha çok çocuğa sahip olabilmek için çoğalıyorlar.
Sözlerim senin için acımasız mı?
Oradan baktığında leş bir kapitalist mi görüyorsun?
Görme.
O adam o çocuğu tekmeyle gönderiyor çalışmaya. Bunun adı çocuk sömürüsü. Bu adamın çocuk sahibi olma hakkı yok. Devlet bu zihniyetteki adama daha çok çocuk sömürebilsin diye çocuk parası falan vermemeli. Devlet bu adama çocuk parası verdikçe, bu adam daha fazla çocuğu gönderecek çalışmaya."


Yok ben etrafa gülücükler saçan bir hayırsever değilim. Sadece hakkı olana hak ettiğini vermeyi görev bilirim. "Eğitimsiz ve sahil" kitleye olan bakış açımız farklı. Ben, bulundukları konumu hak etmediklerini ve imkan sağlanması halinde doktor, mühendis olamayacak kimselerin bulunmadığını düşünüyorum. Mevki sahibi kimseleri yetenekli değil, şanslı olarak görürüm. Çok azdır ki, aradan sıyrılsın, sistemde bir çatlak açabilsin. Çoğunluğu dediğim gibi.

Atladığın nokta, mendil satacak çok çocuğa sahip olmak isteyenlerin, kolay olduğu, bir masa başında oturmaktan kaçtıkları için o konumda, durumda olmadıkları gerçeği. Ben onların sistemin kurbanı olarak görüyorum. Keşke hesap sorabilme, akıllarını kullanmamadan ötürü suçlama hakkını kendimde bulabilsem. Fakat biliyorum ki, benim yerimde doğsaydı, benim gibi olur, en azından okur, kendi hayallerinin mühendisi olurdu.

Ortada bir seçim olsaydı, yani adam sadece zevk aldığından çocuklara mendil sattırsaydı, bu suç olurdu.
Seçim ile banka soymanın suç sayılması gibi.
Ama ortada bir zorunluluk, hakkı sömürülen insanların farklı yöntemlere yönelişi var.
Tıpkı gerektiğinde banka soyan mağdurlar gibi.


Bu kimseleri küçüseyebilmek, yuh olsun diyebilmek için durumlarını, hayat koşullarını değerlendirmek gerekiyor.

Fakat örnek verdiğin insan arabası olmasına rağmen daha çok çocuk, daha çok mendil ve daha çok para mantığıyla hareket ediyorsa, atın içeri gitsin. Onu suçlamak, aklın, özgür iraden vardı, kullansaydın demek, hatta zaten seçimini özgür iradesine bağlamak normal ve gereklidir.


"Tekrar soruyorum, sence emeğinin karşılığını alan bir işçinin/çalışanın hakkı kaç çocuktur? Çizgiyi nerede, nasıl çekmeyi planlıyorsun? Atıyorum benim sınırım 2 iken, senin sınırın 4 ise, beni eleştirme hakkın nereden geliyor? Temelde aynı şeyi söylüyor oluruz.
Bu bir dil ya da uslüp tartışması değil Bahar. Bugüne kadar gidip 5 çocuklu hiç kimseye bakamıyorsan doğurma demişliğim yok.
Birisinin söylediği, birisini bağlar.
Benim yapacağım ne olurdu, onu soruyorsan, evet her gece şehrime bomba yağsaydı sevişir miydim, bilmiyorum ama o Allah'ın cezası kondomu taktıracağımdan ya da o baş belası hapları yutmayı unutmayacağımdan eminim Bahar.
Bütün çocuklar savaş olmayan topraklarda doğmayı hak eder ve benim birey olarak yapabileceğim tek şey, o çocuğu doğurmamak olabilir en fazla."


Tekrar ettiğin soruya yukarıda cevap vermiştim, bu yüzden yeniden yazmayacağım.
Sınır, herkes için eşit olduğunda var olabilir. Aksi halde adı hak ihlali, kategorize etmek, kayırmak olur.
Fakat en asgari düzeyde sınırlandırmanın, kişiyi devlet ile aynı oranda sorumlu tutma hakkının ancak ve ancak ortalama bir gelir, refah düzeyinin yüksek olduğu toplum ile şehirlerin var olması halinde mümkün olacağına inanıyorum. Tc çocuk doğum oranı haritasında, tam da zıttı bir görselle karşılaşıyoruz. Yani, insana para ver, psikoloji kitabı okumasada kendi hayatını kısıtlayacağından aile, çocuk çıkmazından uzak duracaktır. Mühim olan para. Ve bu bilinci oluşturmak, devletin köylerde aile politikası değil, cep doldurma çalışmaları yürütmesiyle gerçekleşir. Ve sonuç olarak, büyük patron suçlanmalı, kasiyer değil. Her şeyin başı, sorumlusu belli.

Son olarak Marilyn, o lanet haplerı yutmayı unutmamanın sebebi, okuduğun kitaplar, hayatını geçirdiğin büyük şehir, ailenin belli bir eğitimi almış olması, maddi olanağının söz konusu ailelerle karşılaştırılamayacak durumda olması...

Herkes düşünerek hareket ediyor, bu yetenek, Tanrı vergisi bir üstünlük değil. Şartlar bunu düşünmemize zemin hazırlamış demek. Tekrar ediyorum, özgür iradeye olan inancım sonsuz. Fakat onun hesaba katılaması için belli bir insani koşulun sağlanmış olması gerekir.
Aç olana pasta vermeyiz, ekmek vermeyeni suçlarız.
Hırsıza kızmayız, onu mecbur bırakanı hedefe alırız.
Eğitimsiz olana dinini, felsefi duruşunu sormayız tıp kı yaptıklarından ötürü suçlayamacağımız gibi.

Eğer ortada bir özgür irade, seçim durumu olsaydı tüm çok çocuklu aileler doğuda, daha fakir olan şehirlerde yoğunlaşmaz, eşit bir dağılım olurdu.
Yani insanın, bireyin boyunu aşan bir eşitsizlik söz konusu.
Ve bunun da tek sorumlusu güç ve mevki sahipleridir.
Halka ateşler püskürterek, birliği bozduğumuz gibi gerçek sorumlununda unutulmasına zemin hazırlamış oluyoruz.


Ki, aileler üzerlerine düşeni yapmış, çocuk için canla başla çalışmıştır.



 
Çok uzun olmuş ama, yarısı zaten senin mesajların. Daha kısa olsaydı iyi olurdu.
 

Bahar, hırsızın yaptığı hırsızlığı bile haklı çıkardın ya pes doğrusu.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…