Kadın öldürmek, dünyanın her yerinde bir erkek için olağan bir durumdur. Nerede olursa olsun, ne yaparsa yapsın bir kadını öldürmek neredeyse artık erkeğin günlük rutini haline gelmiştir. Erkek kendi içinde biriktirdiği iktidar hastalığını her yerde göstermeye, hiçbir şekilde bundan vazgeçememeye uğraşmaktadır.
Bir erkek için iktidar, her şeyden önemli ve zorunludur. Eğer hayat içerisinde, iş yerinde iktidar değil de, ezilen konumda ise bu iktidar hastalığı ciddi anlamda kabarmakta, kendini gösterecek başka yerler aramaktadır. Bunun ilk ortaya çıktığı yer ise evdir. Ev iktidar için bir prototip, bir örnektir. Erkek iktidarı için ev bir çalışma sahası görevi de görür.
Erkek iktidarının bütün unsurlarını, biraz daha açık konuşursak, devletin bütün yapılanmasını, erkek egemen bir evde görmek mümkündür. Devlet aygıtının halkı yönlendirmesinde en önemli etken olan, aç bırakıp kendine muhtaç etmek ve minnet ettirip bağımlı hale getirmek, bir erkeğin evde kadına her gün ve acımasız bir şekilde uyguladığı politikanın aynısıdır.
Devletin kendi gibi düşünmeyen insanlara uyguladığı şiddeti ve bunun açıklaması olan devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü sözlerini eve uyguladığımızda ortaya çıkan sonuç kadın cinayetleridir. Devletin gözünde halk ne kadar zavallı ve yardıma muhtaç ise, erkeğin gözünde de kadın o kadar zavallı ve yardıma muhtaçtır. Burada şunu da belirtmekte yarar var, kadın şiddetine karşı yapılan kampanyaların bazılarına baktığımızda bu zavallı, yardıma muhtaç görme bakış açısını çok açıkça görebiliriz. Kadını şiddete uğrayan, yardıma muhtaç bir canlı olarak görüp, bakın biz size yardım ediyoruz diye, yardım kampanyaları yapan da yine erkek devlettir.
Kadına şiddet, sadece bir erkek egosunun tatmin sorunu değil, erkek egemen toplumun var olma çabasıdır da. Devlet aygıtı, geldiği kökenlerin yani ata-erkil kökenlerin yıkılmasından endişe duyduğu ve bunun yönlendirmesini de kadınların yapacağını bildiğinden yeniden kadını ezme, onu hiçleştirme politikası uygulamaktadır.
Her taraftan tıkanan ve iyice batağa sürüklenen sistem, yeniden var olma çabasını kendi dışındaki her şeyi, herkesi hiçleştirme de bulacaktır. Kadın da bu hiçleştirme politikalarında en başı almakta, en çok üzerinde sistematik şiddet uygulananıdır. Her gün gördüğümüz haberlerde öldürülen kadınların, söz dinlemeyen, erkek egemenliğine karşı gelen, erkeğin istediklerini yapmayan, bağımsız yaşayabilme mücadelesi veren kadınlar olduğu görülmektedir.
Kendi başına ayakta durmak için mücadele eden, erkek egemenliğini ret eden, kendisin de bir birey, bir insan olarak erkek ile eşit derece de bu dünya da hakkı olduğunu gören, bunun ve bunun gibi gasp edilen haklarını yeniden ele almak için mücadele eden kadın her şekilde erkeğin hedefindedir.
Kendi gibi düşünmeyen bir halkı her şekilde öldüren devlet gibi, kendi gibi düşünmeyen ve itaat etmeyen kadını öldüren bir erkek vardır.
Erkek, tıpkı devlet gibi kendi egemenliğine karşı olan bütün hareketleri kabul etmemekte, onları bertaraf etmek için ciddi bir savaş vermektedir.
Tecavüze uğrayan bir kadına yargı tarafından hesap sorulması ya da toplumda ki dişi köpek kuyruk sallamazsa gibi kimin söylediği meçhul, birilerinin atalarına ait sözler, kadını hiçleştirme, onu erkeğe ve sisteme muhtaç haline getirme çabasının ürünüdür. Tecavüzün dışında, yatakta iktidarsız olan erkek, bunu kendinde değil, kadında bularak, hem kendi iktidarını sağlamlaştırmak ister hem de kadını biraz daha fazla hiçleştirmek. Yatakta iktidarsız erkek, evin diğer bölümlerinde kadını ezerek, gücünü göstermeye çalışmaktadır.
Erkek, ne kadar çok kadını hiçleştirirse o kadar iktidardır. Devlet ne kadar çok toplumu hiçleştirirse o kadar iktidardır. Kadın sorunu denilen, aslında toplum sorunu olan bu olayın çözülmesinin tek yolu, hiçleştiren sistemi yok etmekten geçer. Yoksa, bu sistem hem kadını hiçleştirir hem de ona yardım adı altında kampanyalar yaparak kendine muhtaç hale getirir.