ben de bir öğretmenim ve sadece yarım dönem bir devlet okulunda mesleğimi ifa ettim. inanın öğretmen arkadaşlarımı gördükçe,tanıdıkça mesleğimden soğudum. bana öğretmenlik bir gönül mesleği olarak anlatılmıştı oysa. sabırlı olmalı,güleryüzlü olmalı,anlayışlı,sevgi dolu,ezberci tutumdan uzak eğitici,örnek insan olmalı diye bellemiştim hep.öyle de hazırladım kendimi... konuyu çok iyi bilmeme rağmen -ki bir ilköğretim konusu- bir çok kaynak taşırdım yanımda.değişik açılardan yakalsınlar olayları diye ne kadar öğrenci derse katabilirsem kardır diye... maddi yokluk bahanesi olan sinmiş birkaç öğrenci öncelikle katılmaya başladı derse. daha sonra en haşarılarının, dersi dikkatini vermeye değer bulmayanların dikkatini çektim. hep çoktan seçmeli test yerine yazılı yoklamayı tercih ettim. notun değil onlara kattıklarımızın onların öğrendiklerinin önemli olduğunun altını çizdim. içim yanardı o öğrencilere. evde eşime anlatırdım geceleri düşünürdüm.
diğer taraftan öğretmenler odasına giresim gelmezdi. içeri bir öğrenci girmek için kapıyı tıklattığında içlerinden birinin "defol oradan,ben sınıfa gelince söylersin!"şeklinde çıkışması, koridorda kendisine çarpınca öğretmen olacak arkadaşın çocuğu yakasından tutup "önüne bak aptal!"deyip itelemesi, müdür ve yardımcılarının hergün rastladığım çocuk istismarları,öpğretmenlerin odalarında altın günü yapıp ziyafet vermeleri ve yemekleri öğrencilere hazırlattırmaları,plan program sadece kağıttan ibaret sanmaları,öğretmenlik sertlik demektir anlayışındaki müdür ve yardımcılarının "boşveeeer" tarzındaki eğitim anlayışları beni çileden çıkardı. dönemi zor tamamladım ve hayalleri yıkılmış bir öğretmen olarak eğitime ara verdim...
ne eğitim eğitim ne de öğretmen öğretmen...yazık...