Popüler Konu Düşünce Gücü/Pozitif Düşünce/Olumlamalar

" Sinekkuşunun bakış açısından, her düşüncenin gerçekliğin doğası hakkında bilinçdışı zihinsel bir modeli güçlendiren bir onaylama olduğunu anlarız. Düşüncelerimizle özdeşleşmekten vazgeçtiğimizde ego çözülür, çünkü ego Düşünüyorum öyleyse varım inancından beslenir. Gerçekliğin doğası hakkında sahip olduğumuz her bir inancı ateşe atmalıyız. Ancak onlar yanıp kül olduktan sonra kendimizi ve dünyamızı yeniden keşfetmekte özgür oluruz. Ve sonra, içimizdeki amatör, kartalın bakış açısından gerçek aşkını bulur: Ruhu.

(Not:
* Sinekkuşu burada dört bilgeliğin üçüncüsünü temsil ediyor: Tin ve Kutsal Algı. Bu düzeyin dili imge, müzik, şiir ve rüyadır.

* Kartal da dört bilgeliğin sonuncusunu temsil ediyor: Ruhani algı. Bu düzeyde gerçeklik; yüzde 99 bilinç, yüzde 1 maddedir. )

Sevgiler 🎀🎀💖💖
 
Bu kısım bana çok çarpıcı geldi 😊😊

"
Sözünüze sadık olmak, daha iyi bir dünyanın doğmakta olduğunu düşlemek için hayati önemi olan ruhani bir güç oluşturur. Bu güç olmadan düşleriniz asla biçim kazanmaz ve tam da meyve vermeye başlayacakken her zaman darmadağın olur. Hiç her şey iyi gidiyor gibi görünürken son anda tökezleyen birini tanımadınız mı? Evlenmek üzereyken ilişkisi bozulur, bağladığı büyük iş anlaşması son anda suya düşer, ya da tam çalıştırdığı takım için kusursuz bir antrenman sahası bulduğunu düşünüp işe koyulacakken arsa sahibinin fikrini değiştirdiğini ve arsayı ona kiralamayacağını öğrenir. Böylesi kişiler inanmadıklarından ve sözlerinin çok da güçlü olmadığını düşündüklerinden planları kaçınılmaz olarak suya düşer.
Evreni dileklerinize uyum sağlamaya zorlamak yerine sözünüze sadık olun ve kişisel güç potansiyelinizi inşa edin. Bu sayede, düşleriniz sizin talimatlarınız doğrultusunda dünyayı değiştirecek durdurulamaz bir güç olacak. Sözüne sadık olma çalışmasını uyguladığınızda kendinize bahaneler uydurmaktan vazgeçersiniz ve evren, sözüne güvenilir biri olduğunuzu fark eder." (Dört Bilgelik)

Sevgiyle... 🎀🎀🎀
 
Bugün kendimizi aydınlatma, yenileme ve fark etme üzerine paylaşımlar yaptım. Bu farkındalıklar enerji alanımızı temizleyecek ve enerjimizi sadece kendimize yönlendireceğiz ve böylece isteklerimizi çekmemiz kolaylaşacak. Sevgiyle..🎀🎀

"Sözümüzü kötüye kullandığımızda inşa ettiğimiz kişisel gücü boşa harcarız
. Sesimizi diğerlerini suçlamak ya da utandırmak için kullandığımızda en kötü saldırıyı yapmış oluruz, çünkü sözlerimizi yaratmak yerine yok etmek için kullanıyoruzdur.
Sözümüzü kötüye kullanmak kişisel gücümüzü tüketir, bu yüzden de yalnızca bir hayalde yaşarız. Gücümüzden yeteri kadarını kaybettiğimizde gerçekliğimiz yalnızca çevremizdeki dünyayı yansıtır ve zamanımızın kolektif kabusunda boğulmamıza neden olur. Sözümüzü kötüye kullanmanın başlıca örneklerinden biri, günümüz kültüründe vazgeçilmez bir hal almış olan dedikodudur. Çok fazla düşünmeden diğerlerinin arkasından konuşuruz. Beraber dedikodu yaptıklarımızla bir çeşit yoldaşlık ve dayanışma hissederiz ve "kulübün bir parçası" olmaktan -diğerleri olmasa da- mutluluk duyarız. Dedikoduyu doğru olduğu bahanesiyle savunuruz: kayınpederimiz gerçekten de çok bilmiştir, komşumuz hakikaten çok kötü bir annedir ve o Hollywood oyuncusu da tam bir çılgındır. Ama bütünlük çalışmasını uyguladığımızda sözümüzü bu şekilde kötüye kullanmayız.
Bunun yerine, çok bilmişin güvensizlik hissini ve kendisini zeki ve önemli hissetme ihtiyacını anlar ve ona merhamet duyarız. Komşumuzun aslında kötü kalpli olmadığını ama çok stres altında bulunduğunu ve çocuğunun onu utandıracağından ya da kötü bir insana dönüşeceğinden çok korktuğunu anlarız; ve fark ederiz ki aslında ünlülerin hiçbirini o kadar da tanımıyoruzdur.
Diğer bir deyişle, iyiliği ve yardım ve rehberlik sunma isteğini içimizde buluruz ve, hor görmek yerine böyle davranmanın diğerlerinin iyileşme ve büyümelerine yol açma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu biliriz. Dedikodu yapmaktan ve kendimizi beğenmekten vazgeçeriz çünkü bunların bizi kendi kusurlarımızı görmekten alıkoyduğunu anlarız.
Bu insanları öğretmenlerimiz olarak görür ve insanları tüm kusurlarıyla kabul edebilmek istediğimizi hatırlattıkları için minnettar oluruz. Dedikodu, diğeri pahasına da olsa kendimizi haklı görmemize yol açan bir zehirdir. Ne zaman diğer insanların hayatıyla ilgili bir rezaleti afişe etsek, hedefimize hem bize hem ona kötü şans getirecek bir lanet okumuş oluruz. Sözlerimiz bu insana bir enerji şeridi bağlar ve böylelikle o ya da onun gibi birinin gelecekte hayatımıza girmesine sebep olur. " (Dört Bilgelik)
 
Bugün çok etkilendiğim bölümler olduğu için çok uzun ve fazla paylaştım beni affedin 😊😊 bugünlük son sevgilerimle 🎀🎀💖💖💖💖

" Bilinçli Düşlemenin Rolü
Titreşim ve ışığın alanı ile bilinçli düşleme yoluyla etkileşim kurabiliriz. Sinekkuşunda, belki de biz gözlerimizin önüne bolluğu getirdikçe istediğimiz işin bizi bulduğunu görerek kelimelerle dua ederiz. Fakat,
kartal düzeyine adım attığımızda bizim tarafımızdan yaratılan refahın kendini nasıl ifade edeceğini belirlemek ve kontrol edebilmek için kendimizi bir kase pirinç ya da yazlık bir ev gibi şeyleri hayal etmekle sınırlamayız-bunun yerine, ayrıntılarla evrenin ilgilenmesine izin veririz.
Belki yalvarırcasına dua edebiliriz; Tanrıdan bir arkadaşımızın AIDS hastalığını iyileştirmesi ya da bize en kısa zamanda bir iş bulması için yardım etmesini dileyebiliriz fakat bilinçli düşleme bu şekilde uygulanmaz. Kartal düzeyinden düşlediğimizde Ruh ve bizden daha büyük evrensel bir akım ile bir olduğumuzu görürüz; ama bu , istediklerimizi gerçekleştirebilmek için bizim içine girebileceğimiz, yönlendirebileceğimiz ve yönetebileceğimiz bir şeydir. Bu titreşim ve ışık nehri ile birleşiriz, onun akıntılarından biri oluruz ve henüz doğmamış güneşler olan turuncu ve sarı patlamalar içimizde nabız gibi atmaya başlar. Kendi irademiz ve Ruhun iradesi bir ve tek olduğunda, "ve arzuladıklarımız gerçekleşsin" talebi yeni bir önem kazanmış olur. Enerjik titreşimimizi değiştirir ve onu kendimize ve benzer bir şekilde kutsal titreşime sahip diğerlerine yakınlaştırırız. Bir Yeryüzü Bekçisi düşlemeyi zihnini sessizleştirerek uygular. Zihin tıpkı tamamıyla kıpırtısız bir gölün yüzeyi gibi her şeyi mükemmel bir şekilde yansıtır.· Fakat en ufak bir esinti oluştuğunda gölün yüzeyi dalgalanmaya başlar ve zihnin sadece kendini yansıtmasına neden olur. Bir Laika zihninin sularını sakinleştirmeyi ve kıpırtısızlaştırmayı başarabilir-böylelikle sonsuz olanakları mükemmel bir şekilde yansıtabilir. Bunun ardından Laika, kendisinin yok olduğu ve sadece Ruhun kaldığı yaratılış dizeyine girebilir. Bizler de gönenci(bolluğu/refahı) cisimleştirebilir ve doğuşunu düşleyebiliriz. Huzur, sükunet ve bolluk olduğumuzda, bunların hepsi hayatımızda yer alacaktır. " (Dört Bilgelik)
 
Bugün çok etkilendiğim bölümler olduğu için çok uzun ve fazla paylaştım beni affedin 😊😊 bugünlük son sevgilerimle 🎀🎀💖💖💖💖

" Bilinçli Düşlemenin Rolü
Titreşim ve ışığın alanı ile bilinçli düşleme yoluyla etkileşim kurabiliriz. Sinekkuşunda, belki de biz gözlerimizin önüne bolluğu getirdikçe istediğimiz işin bizi bulduğunu görerek kelimelerle dua ederiz. Fakat,
kartal düzeyine adım attığımızda bizim tarafımızdan yaratılan refahın kendini nasıl ifade edeceğini belirlemek ve kontrol edebilmek için kendimizi bir kase pirinç ya da yazlık bir ev gibi şeyleri hayal etmekle sınırlamayız-bunun yerine, ayrıntılarla evrenin ilgilenmesine izin veririz.
Belki yalvarırcasına dua edebiliriz; Tanrıdan bir arkadaşımızın AIDS hastalığını iyileştirmesi ya da bize en kısa zamanda bir iş bulması için yardım etmesini dileyebiliriz fakat bilinçli düşleme bu şekilde uygulanmaz. Kartal düzeyinden düşlediğimizde Ruh ve bizden daha büyük evrensel bir akım ile bir olduğumuzu görürüz; ama bu , istediklerimizi gerçekleştirebilmek için bizim içine girebileceğimiz, yönlendirebileceğimiz ve yönetebileceğimiz bir şeydir. Bu titreşim ve ışık nehri ile birleşiriz, onun akıntılarından biri oluruz ve henüz doğmamış güneşler olan turuncu ve sarı patlamalar içimizde nabız gibi atmaya başlar. Kendi irademiz ve Ruhun iradesi bir ve tek olduğunda, "ve arzuladıklarımız gerçekleşsin" talebi yeni bir önem kazanmış olur. Enerjik titreşimimizi değiştirir ve onu kendimize ve benzer bir şekilde kutsal titreşime sahip diğerlerine yakınlaştırırız. Bir Yeryüzü Bekçisi düşlemeyi zihnini sessizleştirerek uygular. Zihin tıpkı tamamıyla kıpırtısız bir gölün yüzeyi gibi her şeyi mükemmel bir şekilde yansıtır.· Fakat en ufak bir esinti oluştuğunda gölün yüzeyi dalgalanmaya başlar ve zihnin sadece kendini yansıtmasına neden olur. Bir Laika zihninin sularını sakinleştirmeyi ve kıpırtısızlaştırmayı başarabilir-böylelikle sonsuz olanakları mükemmel bir şekilde yansıtabilir. Bunun ardından Laika, kendisinin yok olduğu ve sadece Ruhun kaldığı yaratılış dizeyine girebilir. Bizler de gönenci(bolluğu/refahı) cisimleştirebilir ve doğuşunu düşleyebiliriz. Huzur, sükunet ve bolluk olduğumuzda, bunların hepsi hayatımızda yer alacaktır. " (Dört Bilgelik)
Bu bir kitaptan alıntı sanırım ve Ben bu yazıdan maalesef hiç bir şey anlayamadım. Benim algım zayıftır belki bilmiyorum ama ne yapmamız gerektiğini hiç anlayamadım. Bunu daha anlaşılır bir dille açıklayabilir misiniz ?
 
Bu kısım bana çok çarpıcı geldi 😊😊

"
Sözünüze sadık olmak, daha iyi bir dünyanın doğmakta olduğunu düşlemek için hayati önemi olan ruhani bir güç oluşturur. Bu güç olmadan düşleriniz asla biçim kazanmaz ve tam da meyve vermeye başlayacakken her zaman darmadağın olur. Hiç her şey iyi gidiyor gibi görünürken son anda tökezleyen birini tanımadınız mı? Evlenmek üzereyken ilişkisi bozulur, bağladığı büyük iş anlaşması son anda suya düşer, ya da tam çalıştırdığı takım için kusursuz bir antrenman sahası bulduğunu düşünüp işe koyulacakken arsa sahibinin fikrini değiştirdiğini ve arsayı ona kiralamayacağını öğrenir. Böylesi kişiler inanmadıklarından ve sözlerinin çok da güçlü olmadığını düşündüklerinden planları kaçınılmaz olarak suya düşer.
Evreni dileklerinize uyum sağlamaya zorlamak yerine sözünüze sadık olun ve kişisel güç potansiyelinizi inşa edin. Bu sayede, düşleriniz sizin talimatlarınız doğrultusunda dünyayı değiştirecek durdurulamaz bir güç olacak. Sözüne sadık olma çalışmasını uyguladığınızda kendinize bahaneler uydurmaktan vazgeçersiniz ve evren, sözüne güvenilir biri olduğunuzu fark eder." (Dört Bilgelik)

Sevgiyle...
🎀🎀🎀
Hangi sözümüze sadık olmamız gerekiyormuş ? Burdaki sözden kastı nedir ? Bunu da anlayamadım 😔
 
Bu bir kitaptan alıntı sanırım ve Ben bu yazıdan maalesef hiç bir şey anlayamadım. Benim algım zayıftır belki bilmiyorum ama ne yapmamız gerektiğini hiç anlayamadım. Bunu daha anlaşılır bir dille açıklayabilir misiniz ?
Bölümleri tekrar tekrar okuyup, dikkatimi dağıtmadan öyle kavrıyorum ben de elbette algınız güçlü. Kitabı parça parça paylaştığım için net olmaması da gayet normal 😊😊

Bilinç düzeyimizi yükselttiğimizde nasıl olacağına dair detaylara takılmayız biliriz ki evren zaten hallediyor. Hissettiğimiz zihnimizin sakinliği, durgunluğu ve isteğinin olduğundan emin bir sükûnet. İstekleriniz olmuş; huzur dolu kalbiniz. Bu hissi anlatıyor burada. Bu hisse geçebildiğimiz an zaten olmuş demektir. Ama nasıl olacak, evren nasıl yapabilir böyle olması lazım, şöyle olması lazım, imkânsız vs gibi düşünceler devreye girerse olmaz, diyor.

Sevgiler 💖💖💖
 
Hangi sözümüze sadık olmamız gerekiyormuş ? Burdaki sözden kastı nedir ? Bunu da anlayamadım 😔
Burada genel söz vermek ve tutmaktan bahsediyor. İslamiyet'te de ahde vefa çok önemlidir ya hani.
İnsanlara söz verip tutmazsanız çekim enerjinizi, hayallerinizi çekme enerjisini etkiler, düşürür diyor. İşleriniz yarım kalır, farkında olmadan içten içe bilinçaltınız sizin güvenilmez biri olduğunuzun sinyallerini yayar. Enerjinizi düşürür.
 
"Dünyayı İçinden Değiştirmek
Yeryüzündeki her şeyi değiştirebileceğinizi hayal edin. Her şeyin mümkün olduğu bir dünya neye benzerdi acaba?
Afrika'daki açlığa son mu verirdiniz? Balinaların öldürülmesine dur mu derdiniz? Ortadoğu 'ya barış mı getirirdiniz?
Ne yapmak isterseniz isteyin, yapmanız gereken kendi içinizde şifaya kavuşmaktır; başka bir değişle, dünyaya getirmek istediğiniz şifa, barış, bolluk, ahenk ve hangi nitelik varsa bunun sizde cisimleşmesi gerekir.
Diyelim ki balinaları kurtarmak istiyorsunuz. İşinizi gücünüzü, ailenizi ve tüm sorumluluklarınızı bir kenara bırakıp bir Greenpeace botuna atlayıp balina avcılığına son vermenize gerek yok. Aslında tutkunuz bir fanatikliğe dönüştüyse asıl amacınız balinaları kurtarmak değildir artık ve balinalara yardım etmekten uzak düşersiniz. Asıl amacınız içinizdeki yaralı varlığı iyileştirmek olduğunda sizin dışınızdaki varlıklara nasıl yardımcı olacağınız konusunda körleşirsiniz. Kendi kendinizi haklılaştırmaya o kadar kapılırsınız ki yüzde yüz zaferden daha az bir şeyi içeren seçeneklere kapatırsınız kendinizi. Kendinizi yaratıcı çözümlere, tavizlere ve müzakereye kapatırsınız ve vardığınız sonuç sadece bir beraberlik olur . . . bu arada balina avcılığı sürmeye devam eder. Kendi iyileşmemiş doğanıza yönelmek çok daha iyidir. Saplantılı bir yırtıcı haline gelmiş olan "içinizdeki Ahab
(Kaptan Ahab, Herman Melville'in 1 85 1 yılında kaleme aldığı Moby Dick adlı romanın hayatını Moby Dick adlı balinayı avlamaya ve balinadan intikam almaya adamış saplantılı kaptanı)dan kurtulun ve sırf avlandınız ve kapana kısıldığınızı ve birilerinin bu yüzden cezalandırılması gerektiğini düşündüğünüz için diğerlerini "zıpkınlamaktan" vazgeçin.
Tutkunuz tesir kabiliyetinizle uyumunu kaybettiğinde tutarsızlığın sebebinin içinizdeki iyileşme savaşının mı yoksa bunu dış dünyaya yansıtmanızın sonucu mu olduğunu düşünün. Böylece, içinizdeki özgürleştiğinde dışınızdaki de özgürleşebilecektir.
Fanatikliğin karşıtı, yine içimizde iyileşmemiş bölümlerde kök salmış olan, kayıtsızlıktır. İçeriden iyileşme ve yeni bir şeylerin doğmasını düşleme olanağını görmekten ziyade birçok insan kendini bunalmış hisseder ve vazgeçer. Günümüzde kayıtsızlık oldukça yaygındır çünkü bir çoğumuz kendimizi uykuya teslim etmişizdir. Bence kayıtsızlık gözlerimizi sıkıca kapamamıza ve diğerlerinin acılarını görmezden gelmemize yol açan ve bir fark yaratma kabiliyetimizi de alıp götüren ortak kabusun bir yan etkisidir.
Bizim işimiz gerçekliğin yaratımında kutsal olana yardımcı olmaktır. Batılı yaratılış hikayesinde Tanrı yedinci günde dünyayı yaratmayı bitirmiş ve geriye sadece hayvanları ve bitkileri adlandırmak kalmıştır. Laika yaratılış hikayesinde ise Büyük Ruh insanlara yedinci günde şunları söylemiştir: "Ben bitkileri, yıldızları, kelebeği, kartalı ve balinayı yarattım. Gerçekten de onlar güzelliğe sahip şeyler. Şimdi siz bunu bitirin. "
Laika için yaratılış tamamlanmamıştır: Bizler sadece hayatın hizmetkarları değilizdir aynı zamanda yaratılış sürecini de tamamlamamız gerekir. Düşleyerek dünyayı yaratmak sadece bir yetenek değil aynı zamanda bir çağrı ve sorumluluktur da. Bu çağrıya biz yanıt vermezsek kim verecek? " (Dört Bilgelik) 🎸🎸🎈🎈🎈
 
"Deli Zihin ve Kolektif Kabus
Düşleyerek dünyayı yaratmaya başladığımızda aynı zamanda kendi gerçekliğimizin kabuslarını da yarattığımızı fark ederiz. Peki neden sefalet ve trajediyi kurgularız? Sorun zihindedir. Her ne kadar düşünme yeteneğimiz inanılmaz, akıl yürütmemiz ve mantığımız çok güçlü ve değerli olsa da zihnin kendisi son derece çılgındır. (Uzun yıllar boyunca zihin-beden tıbbı üzerine yaptığım araştırmalarım sonucunda şunu anladım ki zihin sadece psikosomatik hastalıklar yaratabilir, sağlık değil.
Psikosomatik sağlığın tek koşulu zihnin şalterlerini tümüyle indirmektir. )
Aslında zihin yoktur, konuşmanın bir şekli olmaktan fazla bir şey değildir. Varlığı hakkında bilimsel bir dayanağımız olmasa da ona ve sahip olduğu güce inanmak isteriz, çünkü tüm bunalımlarımızın çözümünün onda olmasını umarız. Akılla ilintili bu büyülenme ruh arayışımızın başarısız olmasından kaynaklanmaktadır. İlkin, Michalengelo'nun dönemimde, ruhu ciğerlerimizde aradık, ama orada yoktu. Daha sonra kalpte aradık . . .sonra beynin içinde . . . ve onu ikisinde de bulamayınca zihin fikrine saplandık.

1950'lerde kimlik kuramının yükselişi ile birlikte zihinle ilintili psikolojik kavramlar popüler hale geldi; temel iddia zihinsel durumlar ve süreçlerin beynin durum ve süreçleri ile özdeş olduğu idi. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI) işini yapabilen bir makine tutku duygularımızın beynin bir bölümü ile alakalı olduğunu ve hatta kızgınlık içeren düşüncelerin diğer bir bölümü ile alakalı olduğunu görmemizi sağladı. Lakin 1990'larda Candace Pert adında bir nörolog, beynin değil de bedenin bilinçaltı zihin olduğunu gösterdi; beden, her düşüncemizle birlikte üretilen nöropeptitlerle iletişim kuruyordu. Doktor Pert düşüncelerin biyo-kimyasal içerikleri olduğunu keşfetti:Her ne kadar düşünceler, nöropeptitler ve beyin gerçek olsa da
zihin olarak düşündüğümüz şey sadece egonun gizlenmiş halidir. " (Dört Bilgelik)
 
Muhteşem bir egzersizz 🎊🎊🎊🎊

" Egzersiz: Bilgeyi Bulmak
Bir anlığına durun ve düşüncelerinizin nasıl meydana geldiğini ve yok olduklarının farkına varın ama onlarla özdeşleşmeyin. Gözlerinizi kapayın ve düşüncelerinizi sanki boş bir gökyüzünde ortaya çıkan ve kaybolan bulutlarmış gibi gözlemleyin. Onları takip etmeyin ya da durdurmaya ve kontrol etmeye çalışmayın-sadece gözlemleyin. Birkaç dakika içinde nasıl bir düşünceler zincirine kapıldığınızı ve gözleminizi tümüyle unuttuğunuzu fark edin. Derin bir nefes alın ve bir kez daha farkındalığınızın boş gökyüzünde düşüncelerin nasıl da telaşla yarıştığını fark edin. Onları kontrol etmeye çalışmayın, çünkü zihnin devreye girdiği ve "çözebileceği" tüm sorunları çözmeye istekli olduğu an budur. Zihin çelişki üzerinden serpilir:
İçinizdekini durdurduğunuzda zihin kaybolur, düşünceler buharlaşır ve geriye sadece bilge kalır. Zihin onun var olmadığını keşfedeceğinizden korkar ve hararetle ona dikkat etmenizi ve değer vermenizi ister. Fakat bir kez bilgeyi keşfettiğinizde binlerce yaşamın üzerinizde bıraktığı tozu silecek ve dünyayı deneyimleyebilmek için bebek cildi gibi yumuşacık bir cilde sahip olacaksınız. Zihninizi yitirecek ve duyularınızla baş başa kalacaksınız." (Dört Bilgelik)
 
Düşüncelerinizle Özdeşleşmeme
Birçok Doğu geleneğinde bilgelik meditasyon yolu ile keşfedilir. Meditasyon uygulayıcıları eğitimlerinin ilk birkaç yılında bir minderin üzerinde oturup zihnin çılgınlığını gözlemlerler; tıpkı kötü bir filmi tekrar tekrar izlemek gibi. Ben ne zaman sabahları meditasyon için otursam sırtımda bir ağrı hissederim; zihnimi ağrıyan sırtıma odaklarını. Eğer zihnimi sırtımdan nefesime doğru zorlarsam sinir edici bir an içinde olduğumu bilirim. Yaptığım tek şey her şeyi izleyen ve her şeyin ne kadar aptalca olduğuna hafifçe gülümseyen bilge ile özdeşleşmektir. Bir çatışma kalmaz ortada ve zihnim aşama aşama çözülür.
Sırtım hala ağrıyor olabilir ama ben kendimi onunla özdeşleştirmem; ne de bu durum bana acı verir. Düşünceler ortaya çıkmaya ve kaybolmaya devam ederler, ama benim dikkatim boş gökyüzünde, yani bilgededir. Bilgeyi bulmak istediğimde kendime basit sorular sorarım: "Kimin sırtı ağrıyor? " ve " Bu soruyu soran kim? " Ve işte ben bilgeyim. Bu sorgulamayı yaptığınız herhangi bir şeyde kendinize uygulayın. "Burada oturmuş meditasyon yapan kimdir? " ya da "Bu kitabı kim okuyor? " ve sonra da "Soruyu kim soruyor? " diye sorabilirsiniz. Varacağınız tek cevap hep bilge olacaktır.
Bir kez bilgeyi bulduğunuzda size bugüne kadar gerçek olduğuna inandığınız her şeyin bir yansıtma olduğunu söyleyecektir. Dünya bir sinema perdesidir ve perdede oynayan ya düşlerimizdir ya da kabuslarımız. Bilge rahat bir koltukta oturup bu dramın açığa çıkmasını izler. Arada bir çay içmek için yerinden ayrılır ama geri döndüğünde yine aynı bölümün oynuyor olacağından emindir. Buradaki asıl soru şudur: bilge nasıl sahnedeki tüm gelişmelerin kendisi olduğuna dair aptalca bir düşünceye kapılabilir? Hiç bir kitaba kendinizi kaptırıp zaman kavramınızı yitirdiğiniz ve kitaptaki karakterleri hissettiğiniz oldu mu? Hiç gözyaşlarına boğularak izlediğiniz ya da izledikten sonra sürekli kabuslar gördüğünüz bir film oldu mu? Biz de benzer bir şekilde toplum tarafından çekilen bir filmde trans halinde yer alır ve gördüğümüz her şeyin gerçek olduğuna dair bir yanılgı içerisinde yaşarız. Fakat bilge perdede oynamakta olan şeyleri değiştirebilir-aslında, bunu yapabilecek olan sadece odur.
Bilge her şeyi içinden iyileştirir; aktörlere yeni roller verir, makineye yeni bir bobin yerleştirir ya da projeksiyon aletini tümüyle kapatır. Şeyleri fiziksel düzeyde değiştirmeye çalışmaktansa, ne kadar zor olursa olsun her soruna ruhani bir çözüm bulur. Bir kez bilge olduğunuzu keşfettiğinizde zihnin deliliği bilincinizin ancak çok küçük bir bölümünü alıkoyar; unutmayın ki daha önce dikkatinizin yüzde yüzünü alıyordu. Bu noktada kartal algısına ulaşmak daha da kolaylaşır durumlara yeni bir pencereden bakmaya başladıkça eski varsayımlar çözülür gider. (Dört Bilgelik)
 
Dünyayı, Düşleyerek Nasıl Yarattığımızı Fark Etmek

Peru 'ya yaptığım ilk yolculukta sefaletten ve etrafımı saran dilencilerden çok bunalmıştım. Gördüğüm ıstıraptan o kadar etkilenmiştim ki üzerimdeki tüm bozuk parayı ve hatta giysilerimi bile vermek istemiştim. Sonra bir gün bir arkadaşım bana bunun yerine Cusco'daki yardım örgütleri ne katkıda bulunmamı önerdi. "Kendi yaralarını bu çocukların her birinde görmekten vazgeçtiğin gün her dilenciyi beslemek istemekten vazgeçeceksin ve onlar da seni yalnız bırakacaklar, " diye açıklamada bulundu. Tavsiyesine uydum. Katolik yetimhanesine o zamanlar bütçemin çok üstünde olan cömert bir bağışta bulundum ve sokaklardaki o yalınayak çocukların tümünün benim bir parçam olma olasılığını düşünmeye başladım. Başlarda kalbim kırıldı ve çılgına döndüm; fakat zamanla bir şeyler değişti. Gördüğüm herkese yardım etme zorunluluğunu hissetmekten kurtuldum ve zamanla çocuklar beni yalnız bıraktı. Düşüm değişti: çevreme baktığımda sadece sefaletten daha fazlasını gördüm-ülkenin ve insanların güzelliğini görmeye başladım. Fakat bu değişimi yaşamam için ilkin yardım kuruluşuna katkıda bulunmam gerekti. Sonuçta o erkek ve kız çocukları hala çok az yiyeceğe sahipti ve ben buna bir tepki vermek durumundaydım.
Bir Yeryüzü Bekçisi her ne kadar her şeyi içinden değiştirmeniz gerektiğinin farkında olsa da diğerlerine ve gezegene karşı sorumluluklarının olduğunun da farkındadır.
Düşünüzü değiştirmenin tek yolu dünyada bozuk olarak algıladığınız her şeyi sahiplenmektir: çirkin, vahşi, güzel ve güçlü. Her aç çocuğu, vahşi suçluyu , kirlenmiş nehri, tropik adayı bir düşmüş gibi ve her karakteri, sahneyi ve değişimi siz düşlüyormuşsunuz gibi algılayın.
Mitoloji uzmanı Joseph Campbell bir keresinde gerçeklik olarak adlandırdığımız şeyin henüz söze dökülmemiş ve görmediğimiz mitler ve hikayeler olduğunu söylemişti. Bir kez bunu anladığımızda geriye sadece peri masallarının kaldığını görürüz. Bunu sinekkuşunun gözünden bakarak gerçekleştirebiliriz. Ben bu yüzden bir antropolog olmanın çok kolay olduğunu düşündüm-Amazon'un yukarılarındaki bir köye gidip kralın çıplak olduğunu görebilen tek kişi olabilirdim (ziyaret ettiğim kimi köylerde kral gerçekten de çıplaktı).
Başkalarının saplanıp kaldığı rüyaları ya da kabusları kendimizinkilerden çok daha kolay bir şekilde görebiliriz. Arkadaşımızın kendi ıstırabının mimarı olduğunu hemen algılarız; fakat kendi acımızın ardında yatan şeyin başımıza gelen çok büyük bir trajedi olduğunu düşünürüz.
Fakat gerçekliğin bir rüya olduğunu anladığımızda kolektif kabustan uyanabilir ve bunun ardında saklı olan şeyden -o komik bir şekilde ortaya çıkmadan- kurtulabiliriz. (Dört Bilgelik)
 
Bardağın Dolu Tarafı
Bu deyişin anlamı boşu yok saymak değil, görmezden gelmek değil, ondan kaçmak değil; bunun anlamı "odak noktası"nı değiştirmek demek. Suya odaklanmak, suyu görmek, suyu çekmek, su olmak.
Hayatımızda hangi düşünceye odaklanırsak o maddeleşir ve büyür. Örneğin hamilesiniz dışarı çıktığınızda hep hamile kadınları görürsünüz sanki herkes aynı zamanda hamile kalmış gibi, ya da bebeğiniz var hep çocuklarla ilgili şeyler görürsünüz, odağınızda olduğu için.
Hayat bir illüzyon, bizim tarafımızdan yaratılan. O zaman odaklarımızı neyi görmekten hoşlanıyorsak ona çevirelim. Eşimizin iyi yönlerine, evimizin iyi yönlerine, kendimizin iyi yönlerine. Bunlar zamanla büyüyecek ve çoğalarak bize geri dönecek.
Negatif hissettiren olaylar durumlar kişiler olabilir başlangıçta, neden biliyor musunuz çünkü zihniniz sizi dürtüyor; değişme güvenli alanda dur demek için, o yeni düşünce yapın doğru değil bak olumsuzlar var demek için. Buna tepki olarak olmuyor işte demek yerine, onlara(düşüncelere) her şey yolunda bana yaptığınız bu rehberlik için teşekkür ederim deyip sevgiyle gülümseyerek uğurlamak, misafir gibi, içeri davet etmeden, kapıdan vedalaşarak.​

Sevgilerimle. 😊😊😊😊😊🎀🎀🎀✨✨✨
 
Bardağın Dolu Tarafı
Bu deyişin anlamı boşu yok saymak değil, görmezden gelmek değil, ondan kaçmak değil; bunun anlamı "odak noktası"nı değiştirmek demek. Suya odaklanmak, suyu görmek, suyu çekmek, su olmak.
Hayatımızda hangi düşünceye odaklanırsak o maddeleşir ve büyür. Örneğin hamilesiniz dışarı çıktığınızda hep hamile kadınları görürsünüz sanki herkes aynı zamanda hamile kalmış gibi, ya da bebeğiniz var hep çocuklarla ilgili şeyler görürsünüz, odağınızda olduğu için.
Hayat bir illüzyon, bizim tarafımızdan yaratılan. O zaman odaklarımızı neyi görmekten hoşlanıyorsak ona çevirelim. Eşimizin iyi yönlerine, evimizin iyi yönlerine, kendimizin iyi yönlerine. Bunlar zamanla büyüyecek ve çoğalarak bize geri dönecek.
Negatif hissettiren olaylar durumlar kişiler olabilir başlangıçta, neden biliyor musunuz çünkü zihniniz sizi dürtüyor; değişme güvenli alanda dur demek için, o yeni düşünce yapın doğru değil bak olumsuzlar var demek için. Buna tepki olarak olmuyor işte demek yerine, onlara(düşüncelere) her şey yolunda bana yaptığınız bu rehberlik için teşekkür ederim deyip sevgiyle gülümseyerek uğurlamak, misafir gibi, içeri davet etmeden, kapıdan vedalaşarak.​

Sevgilerimle. 😊😊😊😊😊🎀🎀🎀✨✨✨
Muhteşem❤️❤️❤️🥰
 
Merhaba, güzel, farkındalıklı paylaşımlar olmuş fakat bazıları çok uzundu kesitler okudum.
Son iki yıldır hayatımda olanların aslında benim kurgum olduğunu düşünmeye başladım. Hatta başıma gelen kötü olayları bile farkında olmadan bir şekilde ben hayatıma çektiğimi düşünüyorum. Yaşadıklarım kendimde farketmem gereken şeyleri dönüştürmem için başıma geliyor sanırım. Bu farkındalıklı süreçte giderek yalnızlaştığımı da farkettim. Bugünlerde de şunu düşünüyorum. Yalnız yaşıyorum, evimde 4 kedim var, bahçemde kediler besliyorum,evimin çatı arasında kediler doğum yapıyor. Yani kedileri seviyorum ama son zamanlarda onlara bakmakta zorlanıyorum (çalışmıyorum) ve etrafımı kediler sarmış durumda ve insanlar yok. Son senelerde çatıda kediler doğum yaptığı için zorluklar yaşadım, çatı arasında yavru kedi aradım telefonun ışığıyla falan. Şimdi yine bir kedi doğurdu. Diğer taraftan şikayet etmek istemiyorum ama seyahat etme özgürlüğümde kısıtlanmış durumda. Bu kedilerin hayatımda bu kadar çok var olmalarının sebebi ne olabilir. Mutlaka benim kendimle ilgili farketmem gereken bir şeyler olmalı ama ne. Evet arkadaşlar sizce ne olabilir 🤔
 
Merhaba, güzel, farkındalıklı paylaşımlar olmuş fakat bazıları çok uzundu kesitler okudum.
Son iki yıldır hayatımda olanların aslında benim kurgum olduğunu düşünmeye başladım. Hatta başıma gelen kötü olayları bile farkında olmadan bir şekilde ben hayatıma çektiğimi düşünüyorum. Yaşadıklarım kendimde farketmem gereken şeyleri dönüştürmem için başıma geliyor sanırım. Bu farkındalıklı süreçte giderek yalnızlaştığımı da farkettim. Bugünlerde de şunu düşünüyorum. Yalnız yaşıyorum, evimde 4 kedim var, bahçemde kediler besliyorum,evimin çatı arasında kediler doğum yapıyor. Yani kedileri seviyorum ama son zamanlarda onlara bakmakta zorlanıyorum (çalışmıyorum) ve etrafımı kediler sarmış durumda ve insanlar yok. Son senelerde çatıda kediler doğum yaptığı için zorluklar yaşadım, çatı arasında yavru kedi aradım telefonun ışığıyla falan. Şimdi yine bir kedi doğurdu. Diğer taraftan şikayet etmek istemiyorum ama seyahat etme özgürlüğümde kısıtlanmış durumda. Bu kedilerin hayatımda bu kadar çok var olmalarının sebebi ne olabilir. Mutlaka benim kendimle ilgili farketmem gereken bir şeyler olmalı ama ne. Evet arkadaşlar sizce ne olabilir 🤔
Kedileri seviyorsunuz işte ne güzel onlara yardım etmeyi seçiyorsunuz ve belki onlara yardım edip edemeyeceğiniz bir sınavdır ve sonunda başarılı olursanız ödüllendirilirsiniz. İnstagramda çok fazla hayvanlara yönelik sayfalar oluuor mama yardımı falan alıyorlar öyle bir sayfa açmayı deneyin derim .
 
X