- 26 Temmuz 2010
- 2.035
- 1.202
Bacılarr buraya yazdıkdan sonra komşum aradı beni benim evimin ordan karşı komşum (sever beni iyide anlaşırız)
Dışarıya çıkıcam işim var gelsene dedi..
Tamam dedim
Hzırlandım çıktık buluştuk oturduk bi yerde konuşalım felan dedi napmayı düşünüyorsun..
Dedim düşündüğüm bişe yok bekliyorum..
Eşim gittin sen gelceksin diyo dedim..
Bende biraz çaba göstersin diye bekliyorum ben keyfimden gitmedim biliyosun dedim..
sonra işte ağzından baklayı çıkardı..
Kaynanan geldi yine sizde dedi..
Utanmaz dedim bi de geliyoo
ee oğlu yalnız kaldı arkasını toplamaya gelmiştir dedim..
Komşuma girip sen onla konuşuyomusun
sana bişi söylüyomu diye ağzını aramış komşumun k.v
O da görüşüyorum nolcak demiş..
Bıraktım otursun diyo demiş.
ona bişi mi diyen oldu ona git mi diyen oldu kovan mı oldu da gitti felan demiş..
Ona göre dediklerinde bişe yok nolcak o der o yapar sen hiç alınmıcaksın yüzsüz olucaksın (ben böyle biri olamam)suscaksın o söylicek dicek yapıcak sen hep idare ediceksin..
Otursunun oğlunun dibinden ayrılmasın dedim..
kuluçkaya yatsın fln saydım..
gitmicem dedim kocam gelcek gönlümü yapacak eğer beni istiyorsa çabalıcak öyle sen gittin kimse sana git demedi sen yaptın demekle olmuyor dedim..
Hayatından memnunsa annesiyle otursunlar
Memnun değilse ben burdayım kaçak göçek değilim dedim..
Ya ne bela bi kadınben eve dönim diye gitti 10 gün baktı dönmüyorum olay ciddii geldi günah çıkarıyo şimdide..
Evin karısı o sanki oğluda kocası gitmiş üstünü başını yıkayıp yemek yapıyoo
Öyle içim yanıyokii sürünür inşallah o karı Rabbim rahat yüzü göstermesin..
kadında değilki kocanda suç
sana değer verdiğini göstermezse annesine böyle olur
anne diyo tabi oğlum değer vemiyoki ben vereyim
bu durmdada annelerin egosu şiştikçe şişiyo tabi
bırak otursunlar ana oğul allah mesut etsin
sinir oldum ayhhhhhhhhhh
Kızlar annem hala gelmedi. Durduğum yerde duramıyorum heycandan... Allahım sen büyüksün
günaydın kızlarrrrr:) sabah sabah bi yazı paylaşmak istedim sizinle, okumuş etmiş ablamla ben çoook yerinde bulduk
sanki daha çok bir bayanın kaleminden yazılmış gibi olsa da Selahattin duman'ın yazısı:
"kabahat ya eğitim sisteminde ya da yerli dizilerde. kız beyninin gri bölgesinde de arıza olabilir. ille de suçlu aramıyorum ancak gözle görülür bir gerçek var. kız ne kadar cahilse evliliği o kadar uzun süreli oluyor. demek ki cehalette mutluluk var, en azından istikrar var.
hükümet adamları “aileden sorumlu” olanı başta, kafa kafaya vermeli ve okumuş kızlara “görücü usulüyle evlenme mecburiyeti..” getirmeli. hukuka uymaz demeyin bana.
yetmiş kişinin katilini “içeride mağdur oldu.” diyerek ahalinin arasına salmak hukuka uyuyorsa, bu hayda hayda uyar.
pekiiii.. neden okumamış kızlar için değil de okumuş kızlar için görücü mecburiyeti. sorunun cevabını “okumamış kızların” hayata hazırlanışından başlayarak arayalım.
modern cumhuriyetimizin eğitim kurumlarından çıkanların haline bakarak şunu söyleyebiliyoruz.
“bizdeki eğitim, beyinde hasara yol açıyor..”
***
temsil, kızı ilkokuldan sonra kapatıyorsun eve.. böylece milli eğitim sisteminin yıkıcı etkisinden çıkarıp anasına teslim ediyorsun..
kızın eğitimini o saatten sonra anası üstleniyor.. onu hayata, başka bir deyişle evliliğe anası hazırlıyor..
kız çocuğu; bamya pişirirken, su kaynama noktasına geldiğinde içine limon katmazsa o bamyanın salya bırakacağını mutfakta belliyor..
evdeki televizyonun üzerine etrafı dantelle işlenmiş bir örtü örtülmesi gerektiğini yine annesinden öğreniyor.. (*)
(*) japonlardan titizlikle sakladığımız teknolojik bir sırdır bu.. dantel çerçeveli örtüler, televizyonun daha iyi görüntü almasını sağlar..
baş ölçü burç.. örnekleri çoğaltmak lafı uzatır..
nihayetinde; anasının riyasetinde hayata hazırlanan bir kız çocuğu kısmeti çıktığında ne yapacağını bilen biri haline geliyor..
beklentileri makûl, kadınlık görevleri kafasında gayet net biri olarak gidiyor koca evine.. arıza çıkmıyor..
okumuş kızlarda ise durum tam tersine..
bir kere mutfak eğitimleri baştan zayıf oluyor.. çeyiz düzmüyorlar.. ev kadınlığını küçümsediklerinden klasik evlilik ritüellerinin tamamı eksik kalıyor..
ellerinde güvendikleri bir diplomaları var.. o diplomanın çevresine dantel çerçeve yapmayı bile akıl edemeden gidiyorlar koca evine..
eğitim bunlarda zihinsel olarak da bir fark yaratmıyor.
ev kızı fala, büyüye nasıl inanıyorsa; bunlar da “astroloji” denilen modern şarlatanlığa bin beter inanıyorlar.
kendi halinde bir ev kızına kısmet çıktığında yani kapısına görücü geldiğinde merak ettiği ilk şeylerden biri damat adayının geçimi olup olmadığıdır..
“evi var mı? arabası var mı? iyi sağlam mı? bankada parası var mı? ailesi gereğinde ona ekonomik anlamda destek olabilir mi?”
adayın eli yüzü düzgünse aranan ilk kriterler bunlardır.
okumuş kıza ise zaten görücü gelmez..
karşısına biri çıktığında ise fikri şaşkın olduğundan “işti, evdi, arabaydı..” gibi şeyleri sormaz bile..
ilk merak ettiği şey şudur:
“acaba hangi burçtan?”
eğer astrolojiye ters bir durum yoksa evlenme teklifini kabul etmekte sakınca görmez..
doğal olarak hiçbir erkek “ben kadın milletinin hayatını karartma burcundanım..” demeyeceği için başı belâdadır..
***
okumuş kızın takıntısı “kendi ayakları üzerinde durma..” cümlesinde saklıdır.
kız kısmının yüzde doksan dokuzu evlenmeden önce buna yürekten inanır.
aldıkları kuru diplomanın “kendi ayakları üzerinde durmaya..” yeteceğini zannederler.
ancak eğitimle birlikte edindikleri değer yargıları onları rahat bırakmaz.
o değer yargılarının içinde “beyaz atlı prens” vardır.
coşkuyla kutlanması gereken yıldönümleri vardır.
sevgililer günleri vardır.
tek taş yüzükler vardır. amerikan dizilerinden öykünme abartılı jestler vardır.. birinden biri eksik kaldı mı dünyaları yıkılır.
beklenti büyük..
eğitim denen şey haliyle beklentileri de yükseltiyor..
okumuş bir kızla düğünü konuşurken “balayımızı sandıklı’nın hüdai kaplıcaları’nda geçirelim..” diyemezsin..
elindeki latteyi o saatte masaya bırakıp, gider.. en tevazu sahibinin aklında “şeysel adaları” vardır.. üstelik masrafı paylaşmayı da aklına getirmez..
o halletsin ben de kendi ayaklarımın üzerinde durayım, diye düşünür..
yüz görümlülüğü olarak her zaman para eden beşi bir yerde takamazsın.. kendisine “ev kızı muamelesi” yapıldığını düşüneceğinden bozulur..
beş bin liraya alınıp bin liraya satılamayan bir tek taş beklentisindedir..
bütün bu anlattıklarım, erkeğin maddeten yeterli olması halinde ortaya çıkabilecek şeyler..
bir de ipsiz sapsızlarla beraber yaşama veya evlenme takıntıları var ki sosyoloji ve psikoloji bilimleri henüz bunun açıklamasını yapamadı..
özellikle erkeğin serseri bakışlısı ve cebi deliği bu okumuş kızları evrendeki “kara delikler” gibi kendine çeker..
aileler eş seçiminde devre dışı kaldığından bu çekimi önlemenin çaresi yoktur..
okumuş kız gider.. yakışıklı, eğlenceli bir cıbır bulur..
hem kendi ayaklarımın üzerinde durayım hem de onu adam edeyim diye debelenip durur..
***
çevrenize bakın.. okumuşlar arasındaki boşanmaların oranı beni haklı çıkaracaktır..
“görücü usulünde” ısrar etmem bu yüzdendir..
kız okumuş da olsa bu sistem çalıştı mı kendi hayırlarınadır.. en azından anaları babaları kız istemeye geleni sorgulamaya “burcunuz nedir?” sorusuyla başlamazlar..
tecrübeleri ile damadın hayırsızını, çulsuzunu, adam olması imkânsızı yüz metreden teşhis ederler.
aileden sorumlu hükümet bayanı’na sesleniyorum..
şu işi kâğıda döküp yasalaştırsanız da herkes sebeplense..
not 1: işbu yazı erkeklerin tarafı tutularak yazılmamıştır..
not 2: televizyondaki evlilik programında bulup, evlendiği kadını iki ay sonra bursa’da pavyona satan erkeği de anlamak lazım.."
bu yazı da evli hatunlara gelsin:)
Dn.Psikolog & Psikoterapist - Mehtap Kayaoğlu'nun yazısı:
"""Son yıllarda evliliklerin zarar görmesinin birçok sebebi var şüphesiz. Ama bunların hiçbirisi sizlere hatırlatmak istediğim bu unsur kadar önemli değil gibi geliyor bana.
Uyarım, evliliğin “mahremiyet” ilkesi üzerine bina edilmesiyle ilgili sevgili okurlar.
Mahrem kelimesi, “başkalarına söylenmeyen, gizli” anlamına geldiği gibi “sırdaş” anlamıyla da dikkatimi çekmiştir her zaman. Belki de bu nedenle olsa gerek evlilik ilişkisini genelden özele, toplumsaldan bireysele indirgeyen en önemli durum mahremiyet kavramında “gizli”dir. Bazı şeylerin gizli kalmasına vurgu yaparcasına. Çünkü; her şey açığa çıktıkça ilişkilerin de cılkı çıkmaya başladı, dercesine!
Öncelikle hemen hatırlatayım; bir şeyin mahrem olması için çıplaklık veya cinsellik içermesi gerekmez! İki kişi arasında olan biten her şey ikiliye aittir ve mahremdir. Anlaşmaları, anlaşamamaları, aralarındaki özel paylaşımları, gelecek için aynı yöne bakabilerek kurdukları planları, birbirleriyle tatlı cilveleşmelerle geliştirdikleri özel anlaşma dilleri, zamanın getirdiği sıkıntı ve streslerden dolayı yaşadıkları gerginlikler, birbirlerine kırılmış olma halleri,…vs. gibi pek çok konu evlilik ilişkisinin mahremini temsil edebilir.
İki kişi arasında olup bitivermesi gereken günlük durumların, son günlerde artan bir hızla etrafa deşifre edilip durması alışkanlığı, evlilik ilişkilerine fazlasıyla zarar veriyor. Eskiden kol kırılır yen içinde kalırdı, şimdi kol kırılıyor ama maalesef yen içinde kalmıyor! Evde iki kişi arasında yaşanan her şey, neredeyse dakika dakika canlı yayın yaparcasına aile yakınlarına iletiliyor. Çok önemli meselelerin aktarılması ve aklı başında büyüklerden yardım alınmasını kastetmiyorum. Moda haline gelen ağızda bakla ıslatmama, her şeyi herkese anlatma huyumuzdan bahsediyorum. Araya giren kişilerin duygusal çıkışları, yanlış anlamaları, taraflı yorumları ve sarsıcı tanımlamaları da işin içine girince her şey arap saçına dönüyor. Sonra? Sonra; kurtarın kurtarabilirseniz o evliliği!
Evliyseniz, çift olmanız gerekiyor. Eşinizle birlikte, hayat yolculuğunda senkronize adımlar atabilmeniz; bir gözün gördüğünü diğer gözden başkasının görmemesi; söylenen bir cümleyi iki kulaktan fazlasının duymaması; dört duvarın mahremiyeti korumasına müsaade edilmesi gerekiyor.
Aksi halde?
İlişkiler bozuluyor. Evler, taştan betondan yapılar olarak kalıyor ama bir türlü “yuva” olamıyor. Eşler, en emniyetli olmaları gereken yerde, yani kendi evlilik ilişkilerinde kendilerini güvende hissedemiyor. Endişe ve kuşkuların kol gezdiği ilişkilerde, kendini savunma mekanizması olarak, saldırgan davranışlar işin içine karışıyor. Her saldırgan davranış, doğası gereği, karşı tarafta tamiri güç yaralar oluşturuyor. Zarar gören eş, içgüdüsel koruma sistemleriyle karşı atak geliştiriyor. Derken…! Hepimizin duymaya başladığı “şiddetli geçimsizlik” üst başlığıyla noktalanan evlilikler…!
Dur demek sizin elinizde! Hatta sizin dilinizde! Dilinizde olmaması gerekenlerde! Her yerde kolaylıkla söylenebilecekken, mahremiyet ilkesi gereği konuşulmayan/ona buna aktarılmayan detaylarda!
Niye böyle biliyor musunuz? Siz anlattıklarınızı unutuyorsunuz bir gün. Çünkü evlilik bu… insanlar sıkıntı yaşarlar ama öyle bir tatlı süreç gelişir ki eşler unutur giderler yaşadıklarını. Peki ya anlattığınız kişiler unutur mu sizce? Bildiniz! Tabii ki unutmazlar. Her yeni sıkıntınızda, sanki siz hiç hatırlamıyormuşsunuz gibi geçmiş olumsuz tecrübelerinizi aktarmaya başlarlar size. Derken kendi içinde toparlanabilecek kolay bir sorun, geçmişten gelenlerle yapıştırılıp uzatıldığı için bir türlü çözümlenemez. Çözümlenemez… yine çözümlenemez. Ve evliliğin yükü ağırlaşır.
Ağırlaştırmayalım… kolaylaştıralım derim ben.
Siz ne dersiniz?"""
2-3 gündür pek kimse takılmıyor bize
punchshe nerelerdesin canım
ala çok az görüyoruz seni
hele bir_kadın buralara uğramaz oldu
NOLUYO ORDA KIZLARRRRRRRRRR
Ben burlardayım kızlar
Pisim nerelerde kaldı acep :26:
Bir kadın nerdesın sen yaa
Alam kafasını dınlıyor sanırım
puncshe kuzum nerlerdesın :26:
A_L_Acımm babanın durumuna sevindim sağlık onlar bizim canımız Acil şifalar saol canımcım herşey için..